2 Mart 2019 Cumartesi

Neden Ak Parti’ye destek vermeye devam etmeliyiz? Sahih İslam, özgürlükler ve gelişmişlik açısından.


Neden Ak Parti’ye destek vermeye devam etmeliyiz?
Sahih İslam, özgürlükler ve gelişmişlik açısından.
Ak Parti, 2000’li yıllarda islami aktivizmin kazandığı seviyenin ürünü olarak ortaya çıkmış siyasi bir yapıydı. İlahiyat hocalarından ekibe katılanların başında Prof Mehmet S. Aydın, Mustafa Yazıcıoğlu gibi hocalarımız vardı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Prof Ali Bardakoğlu hocaya tevdi edilmişti.
Ak Parti demokratik açılımlarda dönemin yazar ve akademisyenlerini dahi şaşırtacak adımlar atıyordu. Bu adımlar zamanın Cumhurbaşkanı Sezer’e çarpmasa çok ileri boyuta geçecekti.
2009 yıllarına kadar, İş hayatının içinden biri olarak biliyorum; belediyelerde, emniyette, adliyede iltimas neredeyse sıfırlanmıştı.
Sonra ülkede bir süreç başladı. Ergenekon süreci. Osmanlı’nın son döneminden beri siyaseti baskı altına alan askeri irade ile sivil siyasetin hesaplaşma süreci. Bu süreç adil ve ahlaki olarak yürütülebilirdi çünkü toplumdan büyük destek görüyordu. Fakat adliyeye hakim olan Fetö ekibi bu süreci yargılamak için değil süpürmek için kullandı. Hükümet burada olaya hakem olacak durumda değildi. Ne böyle bir ekibi vardı ne de bunu yapacak moral durumu vardı. Çünkü yeni e-muhtıra yemiş, parti kapatma davasından yeni kurtarmıştı.
Neticede hükümete hayat hakkı tanımayan bir cunta tasfiye oluyordu. Bu yargılamayı yapan ekip, bu süreci, devletin bütün kademelerinde yer tutmak için kaldıraç olarak kullandı ve sürecin hassasiyetinde bunu kendileri için çok kârlı bir şekilde de yapabildi. Fetöcüleri tanıyanlar bilir onlar için en önemli şey paradır. Her fırsatı kendi yapılarına para taşımak için kullanırlardı. İşte bu dönemde yerleştikleri her kademede ilişki kurdukları her mevkide bürokratlar yanlış yapmaya zorlandı. Bu zorlama ilk başta himmet adıyla din için yardım duygusal baskısıyla oldu, sonra itiraz edenlerin ayağının kaydırılmasıyla, sonra dosya tehdidiyle ve bilinen diğer şantaj taktikleriyle devam etti. Türkiye halkının, ticari ahlak açısından özürlü bir toplum olduğu gerçeğiyle beraber düşündüğümüzde bu fesat girişiminin nasıl bir sonuç doğurduğunu anlamak zor olmamaktadır.
Neticede Ergenekon sürecinde Ak Parti kadim düşmanlarından kurtulmuş bu sefer eski rakip yapı ile yeni bir savaş sürecine girmişti. Bu süreç çok zorlu geçti ve Türkiye demokratik açıdan mecburen seviye kaybetti.
Bunu şöyle düşünmek gerekiyor. Mahallemize bir hırsız şebekesi musallat olsa, mahalleli birçok tedbir almak zorunda kalır. Pencerelere demir yapılır, fazladan anahtar taşımamıza sebep olan çok kilitli kapılar takılır, yerli yersiz çalıp gece bizi uykumuzdan uyandıran alarmlar takmak zorunda kalınır. Şebeke yakalandıktan sonra bütün bu olağanüstü durumlardan kurtuluruz.
Dünya tarihinde eşine az rastlanır bir şebeke ile baş etmek zorunda kalan bir ülkeyi idare eden Ak Parti’ye bu noktada haksızlık yapılmıyor mu?
Ak Parti din konusunda da bu süreçte Fetö ve arkasındaki güçlerle mücadele ederken mecburen dini yapıların tümüne eyvallah demek durumunda kalmıştır.
Şimdi bütün bu engeller aşılırken takınılan tavır ve olağanüstü tedbirler yüzünden Ak Parti’yi kınamak asla adil bir tavır değildir.
Önümüzdeki süreçte bize düşen siyasete bizzat sahip çıkmak, denetleme mekanizmalarını sonuna kadar kullanmak suretiyle ülkeyi ortak akılla ileriye taşımak olmalıdır.
Başka bir alternatifimiz yok. Bir iktidarın gitmesi demek onun yerine muhaletteki partilerin gelmesi demektir.
Yaşar Nuri Öztürk hocaya tahammül edemeyen İhsan Özkes ki hep onların duymak istediklerini söylediği halde ona dahi tahammül etmeyen CHP ile hiçbir şey olmaz. Bu toplumun değerlerine tahammülü olmayan bir siyasi hareket ancak dış destekle bir yere gelebilir, onların bu durumu ve bu ekibin iktidardan almak istediği intikam iştahı dışarıdaki güç odaklarının gözünden kaçmamaktadır.
Türkiye yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yeni bir yapılanma ile yola çıkmıştır.
Siyasi partilerin daha az etkili olacağı bu sistemde herkes elini taşın altına koymalı, yapıcı eleştiriden kaçınmadan, fahri müfettiş gibi her kurumda gözetleyici olarak ülkeye sahip çıkmalıyız. Yanlış yapan bürokrarı görmezden gelme, yanlış yapan dostumuza eyvallah demeyi suç ortaklığı olarak görmeliyiz.
Bugün vesayetten, localara bağlı yapılardan ve terörden kurtarmış bir ülke durumuna geldik.
İslam'da hükümlerin güncellenmesi vardır diyecek kadar cesur ve olayın farkında olan bir lider ve her türlü vesayetten kurtarmış bir ülkemiz var.
Gerisi teferruat değil mi?

Hiç yorum yok:

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...