Osmanlı'da o kadar diplomasi, teşkilatçılık, cephe tecrübesi olan ve Saray’ın siyasi görüşüne de çok daha yakın askerler olduğu halde Mustafa Kemal nasıl öne çıktı? Anadolu'ya neden o gönderildi ve İngilizler Ankara'daki birliklerini neden M Kemal'i engellemek için kullanmadı ve zımnen bir kabul içerisinde politika yürüttüler?
Artık Türkiye çok şükür M. Kemal'i Anadolu'ya Padişah Vahdettin mi gönderdi, hangi amaçla gönderdi tartışmalarını aşmış vaziyettedir. Peki neden Saray, Meclis-i Mebusan üyeleri, gazeteler, cephe komutanları ve İngilizler Mustafa Kemal ismine razı oldu ve nasıl oldu da çok önceden başlayan Kuvayı Milliye hareketinin komutanları ve önderleri M. Kemal üzerinde neredeyse ittifak sağladı? Muhalif sesler, çatlak seslerden bahsetmiyoruz o tür insanlar her dönemde meseleyi anlamayıp oyunbozanlık yaparlar.
Ülkede durum neydi?
İşgalci devletlerden Rusya, Bolşevik İhtilali yüzünden çekilmişti, Fransa Misak-ı Milli sınırlarından büyük oranda çekilmişti. İtalyanlar kendi ekonomik ve siyasi sorunları yüzünden çekilmişti. Kalmıştı eski bir eyaletimiz olan Yunanlılar ve dünyanın neredeyse üçte birini işgal etmiş vaziyette olan İngilizler.
İngilizler’in Misak-I Milli sınırlarından çıkarılması silahlı gücümüzle pek mümkün görünmüyordu. İngilizler’in o dönemde işgal ettiği ülkelerin petrol ve stratejik açıdan önemli olanları müslüman nüfusa sahipti. Osmanlı Hilafet merkezi olarak bu Müslümanlar üzerinde savaş sırasında olduğundan farklı olarak savaş sonrasında etkili olabilirdi. İşte bu hilafet meselesi Türklerin İngilizlerle yapabileceği pazarlık konusuydu.
Burada neden M. Kemal üzerinde ittifak edilebildi sorusunun cevabını bulabiliriz.
Ülkenin düştüğü bu durumdan, İngiliz işgalinden kurtulması için yapılması gerekenin herkes farkındaydı.
İngilizlerin dünyadaki planlarına karşılık verilebilecek şey;
Osmanlı osmanlılıktan çıkacak, daha iddiasız, seküler bir devlete dönüşecekti. Bu en azından bir dönem için mecburiyet arz ediyordu.
Bunu Osmanlı hanedanlığı yapamazdı, İttihatçılar yapamazdı, kimse bu geçiş döneminin sorumluluğunu üstlenmek istemezdi. Ayrıca işler yoluna girdiğinde yönetim kimin elinde kalacağı da bir sorundu. Bu süreçte İngilizlerin de tehdit algılamayacağı, bağlantısız, tarafsız bir ekibin bu dönemde sorumluluğu alması her açıdan herkesin razı olduğu bir durum halini almıştı.
İşte bu isim M. Kemal’di. Daha sonra tehdit olacak bir ekibin üyesi değildi. Hanedanlıkla akrabalık veya bağlılık ilişkisi yoktu. İttihatçılarla organik bağı yoktu. Seküler dünya görüşüne sahipti. İşgal döneminde İstanbul’da işgal kuvvetleri komutanlarıyla katıldığı gecelerde kendisini tanıtma fırsatını bulmuş, batı kültürüne aşina görüntüsü vermişti.
Başlamış bir Kurtuluş Savaşına yarısında katılan bir Osmanlı paşasının herkesin ortak adayı olarak öne çıkabilmesi tarafsız, batılı kültüre yakın, seküler olması ve tehdit olarak algılanmasını gerektirecek bir ekibin üyesi olmaması yüzündendi.
M. Kemal dönemin laikleri tarafından sevilen lider, dindarları tarafından gereken lider olarak görülmüş olması yüzünden, biz de onu bir dönemin hak sahibi devlet başkanı olarak görürüz. Fakat kendisine verilen bu desteğin gerektirdiği hakkaniyeti göz ardı edip siyaset ve dinle ilgili görüşlerini ülkeye dayatması, bizim için hâlâ onun bir dönemin gereken lideri olarak tarihteki yerini almasını ve daha ileri geçememesini sağlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder