17 Haziran 2024 Pazartesi

Agnostik Diamond Tema ile İslam sever ama İslam’ı anlamak için gayret etmemiş gençlerimizden Asrın Tok

 

Agnostik Diamond Tema ile İslam sever ama İslam’ı anlamak için gayret etmemiş gençlerimizden Asrın Tok adlı gencimizin bir tartışması oldu

Agnostiğin bazı sataşmaları bizim tarafın sosyal medyacılarında şöyle bir etki yaptı.

Bir kısmı ilk defa duymuş gibi yaptı, iddia için iftira dedi. Bir kısmı savcılığı göreve çağırdı. Bir kısmı Asrın Tok’u yetersi buldu. Bir kısmı hemen bu konuda daha önce verilmiş cevapları paylaştı.

Konu Hz Aişe’nin 6 yaşında nişanlanıp 9 yaşında evlenmiş olduğu ile ilgili rivayet.

Bu konuya cevap verenler ikiye ayrılıyor. Rivayetleri yani hadis külliyatını her türlü savunanlar bu durumu kurtarmak için başka rivayetleri dikkate sunarak Hz Aişe’nin yaşının 16-17’den az olmayacağını söylüyorlar.  Fakat Hz Aişe’den rivayet edilen ve Buhari’de geçen rivayette  geçen ifadeler  kendisinin küçük yaşta olduğunu ifaede etmek için bunları dile getirdiğini gösteriyor. Rivayetin ilgili kısmı şöyle;  ‘’ salıncakta kız arkadaşlarımla oynarken yanıma geldi. Beni çağırdı, yanına gittim, bana ne yapacağını bilmiyordum. Elimden yakaladı ve beni kapıda bekletti. Soluğum kesilmişti, nefesim yerine geldiğinde biraz su aldı ve yüzümle başımı bu su ile ovdu. Daha sonra beni eve aldı. Evde (ensârdan) birtakım kadınlar hazır bulunuyordu. Bunlar bana, "Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin!" dediler. Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kılığımı, kıyafetimi düzlediler ve Resûlullah’a teslim ettiler. Ensâr kadınları beni Resûlullah'a takdim ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım.’’   
Evet Hz Aişe diğer rivayetlerdeki anlatımlardan , ablasının yaşından hesaplandığında en az 15-16  yaşında oluyor. Bunda sorun yok ama Buhari’deki bu rivayet sorunlu. 

Şimdi rivayetlere dokundurtmayanlar her böyle mesele çıkınca durumu kurtarmak için sıkıntılı rivayetleri  geri plana atıp diğer rivayetlerle durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Bu sağlıklı oluyor mu?  Bunu gençler yutuyor mu sanıyorlar?

Biz meseleler çıkmadan bu işi kitaba uygun yapalım sorun çıkmadan cevap verebilecek durumda olalım diyoruz.

 

12 Haziran 2024 Çarşamba

Sıra Geldi Dinde Normalleşmeye


Yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için tekrar hatırlatayım; siyasal islamcı bir ilahiyatçı olarak bu yazıyı yazıyorum.
Resulullah (as) ın irtihalinden sonra Hz Ebubekir ve Hz Ömer döneminde siyasi otorite sağlam durduğu için din konusunda ciddi bir tartışma yaşanmadı. Hz Osman dönemiyle siyasi karışıklıklar başladı ve din konusunda da tartışmalar yaygınlaştı. Konuyu uzatmamak için detaya girmiyoruz.
Müslümanlar arası savaşlar, kabileler arası kayırmacılık rekabet, eski geleneklerin öne çıkmaya başlaması, yeni dine girenlerin taşıdıkları kültürler, siyasi rekabetler, kurulan yıkılan devletler, mezheplerin oluşması, mutezilenin ve haricilerin öne çıkarttığı sorular, Mihne olayı, Felsefi eserlerin tercümesi ve Tasavvufun İslam dünyasına girmesi ve hadis uydurma faaliyetleri.
Bütün bunlar yaşandıktan sonra Moğol baskınıyla yakılan kütüphaneler ve bu sırada İslam dünyasını tehdit eden en büyük tehlike olarak hızla yayılan batınilik tehlikesi.
İslam bize korunmuş kapalı bir sandık içerisinde gelmedi. Bütün bu olaylar yaşanırken Müslümanlar bu olaylara göre şekil aldı, fikirleri değişti, otoriteye göre şekil aldılar, otorite değişti ulema ortayı bulmaya çalıştı, orta yolcular yolunu bulmaya çalıştı, aşırıcılar çıktı onlara karşı şiddet arttı ona göre rivayetler öne çıktı vs.
Müslümanlar şunu yakın zamanda çok açık şekilde kabul etmek zorunda kalacaklar.
İslam öğretisinin bize geliş şeklinin doğruluğu konusunda kendi içerisinde aklın kabul edeceği bir mantığı olmalıdır.
İslam iki esasa dayandırılıyor Kur’an ve Hadis
Kur’an Resulullah tarafından yazdırıldı yüzlerce kişiye ezberletildi ve sahabe tarafından çoğaltıldı.
Hadisler yazdırılmadı, sonradan toplandı.
Geldiğimiz noktada artık dünyada bilimsel açıdan gizlenecek bir şey kalmadı.
Yapay zekaya hadis külliyatımız sorulacak. Hadis rivayet sistemimiz bilimsel disipline uygun mu, kendi içerisinde tutarlı mı diye.
Dikkat! Burada İslam’ın içeriğinden değil bize ulaşma metodundan bahsediyoruz.
İbadetlerin, emir ve yasakların mantığını yapay zekaya soralım demiyoruz.
Bu meseleyi hemen hadis inkarı diyerek, Yaşar Nuri, falan filan isimleri gündeme getirerek hafife alarak geçiştirmeyin. Bazı isimlerin bu konuyu yanlış şekillerde dile getirmiş olması meselenin önemini ve doğruluğunu değiştirmez.
Çok uzak olmayan bir dönemde biraz düşünen herkes bunu kabul etmek durumunda kalacak. Bunu ne kadar erken ve ne kadar çok müslüman anlar ve formüle ederse o kadar çok hızlı yol alırız.
Hadis rivayetlerinin teknik olarak güveneceğimiz kadar doğru şekilde değişmeden bize ulaşması mümkün değildir.
Bunu Hadis Usulü ilminin kendisi de aslında baştan kabul eder. Şöyle ki; Cerh Tadil ilminde ravilerin Udul olmaları şarttır. Yani yalan söylememeleri. Bu durum sıkı takiplerle tespit edilmeye çalışılmıştır. Fakat sahabede bu duruma bir istisna konulmuş Resulullah’ın çevresindekiler toptan udul kabul edilmiş asla yalan söylemeyecekleri peşinen kabul edilmiştir.
Sahabe için Udul Hadis Usulünde şöyle tarif ediliyor
---------
Kelime olarak adil ve adaletli manasına adlin çoğuludur.
Hadis ilimlerinde adaletli olduklarından rivayetleri makbul raviler, özellikle sahabe için kullanılan bir tabir olarak geçer. Sahabe uduldür? denildiği zaman Hz. Peygamber (s.a.s)'in çevresini oluşturan Müslümanların hepsinin adalet vasfına sahip oldukları ve hadiste asla yalan söylemedikleri kastedilmiş olur.
-------
Bu durum bir kabul meselesidir yani bir inanç, bir akaid meselesidir. Müslümanların böyle bir inancı varsa bunun akaid kitaplarında yer alması gerekmektedir. Var mıdır akaid kitaplarımızda sahabenin yalan söylemeyeceğine dair bir inanç esasımız? Yoktur. Peki Hadis Usulünde bu nasıl yer almıştır? Belli değil.
Tamam biz bunu şimdiye kadar kendimizden ve halktan sakladık. Peki yarın yapay zeka literatürümüzü taradı ve tutarlılık testi yaptı ve sizin rivayet sisteminiz büyük bir açık barındırıyor dedi. Ne olacak?
Hadis rivayetleri arasındaki farkları, çelişkileri bunları konuşarak geçmişimizi karalamaya gerek yok. Farklılıklar sorun da değildir. Kur’an üzerinde de her konuda ittifak edemeyeceğiz, bu bizden istenen bir şey de değildir. Rekabet bizi güçlü kılar. Geçmişe takılmak bizi geri bırakıyor.
Kur’an-ı Kerim de her konuyu halletmek için indirilmedi. Kur’an ana esasları ve maksatları belirlemiştir. Kur’an mesela bir hukuk kitabı değildir. Kur’an ceza yasası kitabı da değildir. Böyle bir iddiası olsa bütün büyük suçların cezalarını belirlerdi. Faizin, kumarın, alkolün vs cezasını belirlememiştir. Önüne geldiği için birkaç suçun cezasını belirlemiş onlar da dönemin uygulanan cezaları şeklindedir. Böyle yapmasından anlaşılmaktadır ki bu alanlar marufa, örfe, dönemin tekniğine, müslüman adaletine bırakılmıştır.
Resulullah ile beraber yaşayan müslümanlar için Rasulullah’ın emirleri farz hükmündeydi. Mesela istişareden sonra savaş için Uhud’a gidiyoruz dediğinde Uhud’a gitmek sünnet değil farz oluyordu. Ganimet paylaşılırken kime ne verdiyse o paya razı olmak sünnete uymak değil farza uymak oluyordu. Namazı Resulullah’tan gördüğü gibi kılmak sünnet değil farzı ihya etmek oluyordu. Dolayısıyla bizimle Sahabenin durumu bu açıdan farklı. Resulullah eğer kıyamete kadar Müslümanların uyması gereken farz kurallar veya şart kurallar veya sevap kurallar olsaydı bunları şöyle 50-60 maddelik bir liste şeklinde yazdırıp bırakır bizi büyük bir sıkıntıdan kurtarırdı.
Çünkü önünde Yahudilerin (Tevrat- Mişna) düştüğü durum vardı.
Resulullah Kur’an’ı yazdırdığı gibi, müşriklerle anlaşma, Medine Vesikası, Hudeybiye Anlaşması, krallara mektuplar yazdırmıştı.
Bütün bunlar varken Resulullah’ın Müslümanlara lazım olduğu halde 20-30 sayfalık kuralları yazdırıp bırakmayarak müslümanları yüzbinlerce rivayetler içerisinden hadis ayıklamak zorunda bırakacağına inanmak Resulullah’a ve Allah’a karşı ciddi saygı sorunu barındırır.
Bu arada namazı herkes babasından gördü ve Kabe’de 1444 yıldır tavaf ve namaz hiç durmadı.
Müslümanlar korkmayın ibadetlerin artması çok olması iyi bir şey değildir. Bu Yahudilerin başına da gelen bir yanlıştır. Dünya değişiyor ve başka bir yere gidiyor. Kur’an’daki ibadetleri, emir ve yasakları en asgarisinden bile yapsak çan eğrisi açısından bakarsak olaya iyi durumda oluyoruz.
Allah-u Teala Kur’an ve Resulullah’ın hayatında uyguladıklarını ayırmışsa bunda bir hikmet vardır. Onun hadislerini ona yazdırmamasının bir hikmeti vardır. Allah’a ve Resulüne güvenin.

11 Haziran 2024 Salı

Diyanet İşleri ve Vakıf Mülkleri

 

 

İslami gelenekte özellikle de Osmanlı’da cami yaptırıldığında genellikle yanına medrese de yapılır bunların bakımı ve masrafları için de gelir getiren gayrimenkulleri olan bir vakıf kurulurdu..

Osmanlı'da din hizmetleri ile ilgilenen Şeyhülislam makamı ile vakıf malları ile ilgilenen Evkaf-ı Hümâyun Nezâretinin hizmetleri 2 Mayıs 1920 tarihli TBMM kararı ile yeni kurulan Şeriyye ve Evkaf Vekaleti bu işi üstlenmiştir.

Fakat 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı yasa ile bu bakanlık kaldırılmıştır.  Vakıflar yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimine, din işleri de Diyanet İşleri Başkanlığına devredilmiştir.

Camiler ve medreseler için vakfedilen araziler büyük arazilerdi bugün bu vakıf arazilerinin üzerinde semtler mahalleler oluşmuş vaziyettedir.

Alibeyköy, Okmeydanı, Şişli’deki Kemalpaşa ve Beykoz’daki Ortaçeşme , Küçük Armutlu, Sarıyer'de Yeniköy Bağlar Mevkii, Çayırbaşı, PTT Evleri, Kazım Karabekir Mahallesi gibi onlarca semtin arazilerinin büyük kısmı vakıf arazisidir. Bugün kiraları Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından toplanan yüzlerce han, işyerleri, otel binaları vs vardır.

Aynı şekilde Vakıflar Bankası da bu vakıflardan elde edilen parayla 1954 yılında kurulmuştur.

Diyanet bütçesini diline dolayanlar şunu bilsin yakın zamanda bu konu gündeme gelecek ve yukarıda saydığımız trilyonlarca lira değerindeki  vakıf malları gerçek sahipleri olan camilere  dolayısıyla Diyanet’e devredilecek artık devlet bütçesinden Diyanet’e para aktarılmayacaktır.  Çünkü Diyanet bütçesinden çok daha fazla gelir getiren malvarlığına sahip olacaktır.

Doğrusu da budur müslüman olmayan vatandaşların vergisiyle imamların maaşının ödenmesi doğru değildir.

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...