19 Eylül 2018 Çarşamba

Piyasa Durgunluğunun Sebebi, İnşaatın Yavaşlaması

Türkiye’nin genel ekonomik verileri 2017’de de 2018 yılı başı itibariyle de gelişmekte olan ülkelerin çoğundan iyi olduğu halde ülkede ekonomik yavaşlama başladı.
Gezi olaylarından başlayan, ekonomiyi hedef alan, faizleri yükseltmeyi temel alan bir operasyona tabi tutulduğu gerçeği yanında, son bir yılda iyice kendini gösteren yavaşlamanın başka bir sebebi daha var.
İnşaatın yavaşlaması,
Duble yollar, havalimanları, tüneller, barajlar ve TOKİ inşaatları tamamlanmaya başladığı için devlet inşaattan geçtiğimiz yıllara oranla neredeyse çekilmiş durumda. Özel sektörün konut projeleri azaldı, bunun birkaç sebebi var. Piyasa belli oranda doyuma ulaştı, kredi faizleri yükseldi, arsa fiyatları çok yükseldi, malzeme fiyatları 2017 yılı itibariyle döviz artışlarından bağımsız olarak diğer mallara oranla fazlasıyla arttığı için inşaat sektörü sıkıntıya girdi.
Gözden kaçırılan bir gerçek var ki, o da dünya piyasalarında emtia fiyatlarında gerçekleşen yüksek fiyat artışlarıdır. Bu fiyatları kontrol eden, bu piyasalarda tekel durumlarını kullanan bu şebeke daha önceki yıllarda 2008’de petrolün varilini 140 $’a çıkarmış, daha sonra hububatta aynı oyunu oynamış 2011 yılında hububat fiyatları yükseltmiş, yine 2008’de 900 $ olan altının ons fiyatı 2011’de 1900 $’a yükseltilmiştir.
2017 yılı itibariyle de aynı tekel, emtia fiyatlarını yükseltmiştir.
Demir başta olmak üzere 2017 yılında dünya piyasasında fiyatları artan emtia ürünleri; Karton ambalaj %50, Paladyum %53,6, %31,7 alüminyum, %30,4 bakır, %29,2 çinko, %25,3 nikel, %23,3 kurşun, %17,3 Brent petrol, %13,2 altın, %11,2 pamuk, %6,4 gümüş, %4,6 buğday ,%3 platin. Emtia fiyatlarını elinde tutan aynı sermaye şebekesi yine hakim oldukları, tekel durumunda oldukları yemek çeklerindeki komisyon oranlarını da %100 hatta %200 artırdılar.
Türkiye dinamik bir piyasa olduğu, yatırım yapan bir piyasaya sahip olduğu için bu artışları fazlasıyla hissetmiştir.
Diğer taraftan aynı Tekel, finans piyasasına da hakim olduğu için renkli devrimler süreci (2003-2014)diye bilinen gelişmekte olan ülkelerde siyasi iç karışıklıkları finanse ederek bu ülkelerde istikrarı bozmak yoluyla faizleri yükseltmeye çalışmış ve bunda fazlasıyla başarılı olmuştur. Brezilya, Ukrayna, Venezuella, Arjantin, Mısır, Gürcistan vb ülkelerde iç karışıklıklar köpürtülmüş ve istikrarsızlığa sürüklenmişlerdir. Türkiye bu süreci Gezi olaylarıyla yaşamış benzer ülkelerden en az hasarı alan ülke olarak kayıtlara geçmişti. Fakat bugün itibariyle görülmeketedir ki bu operasyon devam etmektedir.
Gezi olayları, hukuk darbe girişimi ardından askeri darbe girişimi, Suriye’de yapılandırılan terör devleti ve ardından dünya emtia piyasasındaki fiyat yükselişleri Türkiye ekonomisini ciddi manada etkilemiştir.
Fakat biz bunlarla beraber yine ekonomik göstergeleri en iyi durumda olan ülkelerden olduğumuz için (Borç/GSYH- İşsizlik- Yatırımlar) bu operasyonları belli seviyede savmıştık. Fakat bu operasyonların yapamadığını politik söylemlerde öne çıkan, paralar betona gömüldü, inşaat yatırımları dursun söylemi piyasayı ciddi oranda durdurmaya sebep oldu.
Halbuki 2017 itibariyle inşaat sektörünün küresel ekonomideki payı yüzde 15 düzeyinde gerçekleşirken, Türkiye’de bu oran yüzde 9 düzeyinde gerçekleşmişti.
Dünyadaki ekonomik projeksiyonlarda 2025 yılına gelindiğinde inşaat sektörünün toplam ekonomideki payının gelişmiş ülkelerde yüzde 10, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 17 seviyesine erişeceği tahmin ediliyor. (KPMG Türkiye-Sektörel Bakış - İnşaat – 2018)
Çin, 10 milyar doların üzerinde maliyeti olan onlarca inşaat yatırımı başlatmış durumda benzer şekilde birçok gelişmekte olan ülkede inşaat yatırımları hız artırarak devam ediyor.
Çin ayrıca 322 milyar Sterlinlik yatırımla 2030'da dokuz ilden 42 milyon insanı Pearl River Deltasında bir devasa mega kent olarak birleştirmeyi planlıyor.
İnşaat sektörü, kendisine bağlı 200’ün üzerinde alt sektörün ürettiği mal ve hizmete olan talebi dolayısıyla “ekonominin lokomotifi” vasfını da taşımaktadır. İnşaat sektöründe gerçekleştirilen her bir faaliyet, inşaat üretim sürecinde kullanılan girdilerle olan ilişkisi nedeniyle ilgili diğer sektörleri de etkileyebilmektedir. Böylece kullandığı girdiler açısından ekonomide en güçlü iktisadi sektörler arasında yer alan inşaat sektörü, diğer sektörlerle ilişkisi ve istihdama olan katkısı nedeniyle de arzu edilen bir ekonomik büyüme hızının yakalanmasında ve sürdürülmesinde oldukça önemli bir rol üstlenmektedir (AKADEMİK YAKLAŞIMLAR DERGİSİ CİLT:3 SAYI:2 Ramazan Kılıç)
Ekonomide inşaat sektörünün önemi ve rolü birçok araştırmacı ve uluslararası kuruluş tarafından ele alınmıştır. Bu çalışmaların çoğu gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerinde yapılmış ve ekonomik büyümede inşaat sektörünün önemli bir rolü olduğunu belirlemişlerdir (Turin, 1973; Ball, 1981; World Bank, 1984; Wells, 1986; Ofori; 1990, Bon, 1992, Khalil, 2012: 3). Turin (1969) ve Wibomo (2009), özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyüme ile inşaat sektörü yatırımları arasında pozitif yönlü güçlü bir ilişkinin olduğunu belirlemişlerdir. Daha sonra Strassmann (1970), Drewer (1980), Edmonds ve Miles (1984) ve Wells (1985), yılındaki çalışmalarında inşaat sektöründeki yatırımlarının çeşitli miktarlarını kullanarak ekonomik büyüme ve inşaat yatırımları arasında güçlü bir ilişki olduğunu belirlemişlerdir (Ramachandra ve Rameezdeen, 2006: 50). (Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 27, Sayı: 4, 2013 Ekonomik Büyümede İnşaat Sektörünün Rolü: Türkiye Örneği)
İnşaat, ekonomiyi canlandırmakla beraber Türkiye’de yapılan yol, tünel, havalimanı gibi projeler ekonomiye direk katkısı olan yatırımlardı. Örneğin Avrasya tüneli yatırımı için üstlenici firma aldığı kredi karşılığında ilk yıl 70 milyon $ faiz ödemesi yapmasına karşılık sadece akaryakıt açısından ülkeye 286 milyon liralık yakıt tasarrufu yaptırmış bunun yanında birçok ekonomik fayda sağlamıştır. Akaryakıt, lastik, yedek parça neredeyse tamamen ithal ürünler olduğu halde inşaat yatırımları neredeyse tamamen yerli yatırımlar olması da değerlendirildiğinde inşaat ülke için vazgeçilmez bir yatırım olduğu inkar edilemez. Türkiye’nin yıllık akaryakıt gideri 50 milyar liradır, bu her halükârda tüketilen, sadece %6’sını yerli üretebildiğimiz bir tüketim maddesidir. Bu yüzden orta ve uzun vadede bunu azaltacak bütün inşaat yatırımları ülke için gelir getirici yatırım sayılır.
Ülke ekonomisinin yeniden hız kazanması için gerek kamu gerek özel sektörün inşaat yatırımları desteklenmelidir. Bu konu politik hamaset söylemlerine kurban edilecek bir konu değildir.

Hiç yorum yok:

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...