25 Temmuz 2019 Perşembe

suriye


Suriye 1963 yılından itibaren OHAL altında idare edilmekteydi 1970 yılından beri de darbe ile idareyi ele geçiren ve nüfusun %13’ünü oluşturan Nusayriler tarafından idare edilmektedir. Dünyada nüfusun %13’ünün yönetimi elinde tuttuğu başka bir ülke yok. Aynı şeyi Türkiye için düşündüğümüzde 3-4 vilayetimizden değilse hiç bir vatandaşın yönetime gelemediği bir ülke olmak demek. Buna Türkiyeliler ne kadar sabrederdi.
Suriyeli neler yaşadı?
Katliam ve işkence Baas rejiminin en temel özelliğidir. Rejime yakın duran çevreler dışında Suriye’de işkenceye maruz kalmamış yurttaş bulmak neredeyse imkânsızdı. Muhalifler özellikle de Müslüman Kardeşler ajan olarak suçlanır avukat tutma hakkı olmadığından mahkumiyetten kurtulmak çok zordu.
Şubat 1982’de Hama şehri üç hafta süreyle top atışına tutuldu eski şehir tamamen yıkılmış hatta yıkıllan bina içlerinde muhalifleri ele geçirmek için zehirli gaz kullanılmıştı. Ölü sayısı 40.000.
2006'dan itibaren muhaliflere uygulanan seyahat yasakları Arap dünyasındaki en ağır seyahat yasakları olarak tanımlanmıştır. 1962 yılında binlerce Kürt vatandaşlıktan çıkarılmış ve onların soyundan gelenler "yabancılar" olarak fişlenmiştir.[
2009 yılında Gazetecileri Koruma Komitesi, dünya üzerinde blogger olmak için en kötü 10 ülke listesinde Suriye'ye 3. sırada yer vermiştir
İnternet sansürünün yoğun olduğu ülkede, politik sebeplerle internet siteleri yasaklanmış ve bu sitelere erişenler tutuklanmıştır. 2007 yılında kabul edilen bir yasa uyarınca internet kafeler, kullanıcılarının internet forumlarında yaptıkları tüm yorumları ve paylaşımları kaydetmek ve devlete bildirmekle yükümlü tutulmuşlardır.[96] Wikipedia, YouTube, Facebook, Twitter gibi internet siteleri sınırsız süreyle kapalı tutularak sansürlenmiştir. 
İşte bu şartları yaşayan Suriyeliler için arap baharı furyası bir fırsat olarak görüldü. Tunus’un Mısır’ın başardığını kendilerinin de başaracağı ümidiyle gösterilere başladılar.Şubat 2011’de Hüsnü Mübarek istifa edince Mart 2011’de de Suriye’nin  Dera şehrinde gösteriler başladı. Dünyada siyaseti takip eden herkes arap baharının en çok Suriye’ye yakışacağını biliyordu fakat Suriye devletinin sağlam istihbarat altyapısı bilindiğinden başarıya ulaşmaları zor görülüyordu. O günlerde Türkiye bir taraftan Suriye halkına sukunet telkin ederken diğer taraftan çok iyi ilişkiler içerisinde olduğu Suriye yönetimine demokratik açılımları biran önce devreye sokması için görüşmeler yapmaya başladı. Fakat Suriye demek sadece Esed demek olmadığından baas yönetimi Esed’i ilk ılımlı açıklamalarına ragmen barış yerine şiddet yoluyla gösterileri bastırmaya yöneltti. ( Türkiye’de Esed’e Esat denirdi bu İngilizceden tercüme olduğu için böyleydi İngilizce Assad yazıldığı için oradan Esat diye okunmuş.  Halbuki kelimenin anlamı arslan olan esed (الأسد ) kelimesidir, arap videoları izlenirse görülebilir). 
İlk büyük çatışmalar Humus, Dera ve Şam'da yaşansa da kısa sürede tüm ülke geneline yayılmıştı.
2012 ve 2013 yılları muhaliflerin avantajı ele geçirdikleri yıllar olmuştu. Muhalifler, Şam şehir merkezine bir kaç km'ye kadar yaklaşmış, Halep'in büyük bölümünü ele geçirmişlerdi. Humus'ta şehir merkezinde sert çarpışmalar yaşanmış, Kuzey ve Doğu Suriye büyük bir oranda rejimin elinden çıkmıştı.
Esed için sonun yaklaştığı günlerdi. Obama'nın kırmızı çizgimiz dediği kimyasal silahı da kullanan ( Haziran 2013) Esed  için artık sığınılacak ülke aranmaya başlandığı günlerdi.
Türkiye işte bu günlerde daha önce 80’li yıllarda Özal döneminde Afganistan iç savaşında muhaliflere yaptığı yardım gibi yine 1992-95 yıllarında  Özal ve ardından Demirel döneminde  Bosna savaşında Sırplara ve Hırvatlara karşı direniş gösteren Bosnalılara yaptığı yardım gibi yine 1994-96 yıllarında Çeçenistan-Rusya savaşında Türkiye istihbaratı neredeyse açıkça Çeçen direnişçilerine yaptığı yardım gibi Suriye halkına yardım etmeye çalışıyordu. Bütün bu saydığımız savaşlar ‘’meşru’’ sayılan devletlere karşı halkın direnişe kalktığı iç savaşlardır. Yani bu Türkiye devletinin geleneklerinde  olan bir durumdu.

 İç savaş sürecinde de ortaya çıktı ki aslında Batının Suriye üzerinde planları vardı. İsrail ve ABD Esed rejiminin yıkılmasını hiç istemedi. Esed’in yıkılmak üzere olduğu anda ABD icadı Deaşın imdadına kavuşması, İsrail’in Esed’i zorlayacak hiçbir girişimde bulunmaması Suriye rejiminin Rakka’yı Deaşa bırakması Rejimle YPG arasında ciddi çatışma olmaması Deaşın Rakkayı YPG’ye bırakması bütün bunlar ABD’nin Esed rejimini baştan beri ayakta kalmasını istediğini Esed hayranlarının bile gözüne sokmuştur.


İşte Türkiye’nin Suriye halkının dikta rejimden kurtulmak için başlattığı ve kısa sürede başarıya yaklaşan direnişçilerine yardımı bu dönemde başlamıştır. Fakat yabancı savaşçıların Suriye’ye gelmesi El-Kaide destekli grupların muhalefeti bölmeye başlaması ve Daeşin ortaya çıkması hem muhaliflerin gücünü kırdı hem de batı Deaşı stüdyolarda çekilen kafa kesme videolarıyla dünyaya servis etmesi neticesinde Suriye’de her şey birbirine girdi. Deaşın ortaya çıkması Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar’ın muhaliflere yardımı çok sınırlı hale düşürmesine sebep oldu. Kısa sürede az kayıp vererek gerçekleşecek bir devrim Batının kendi planını devreye sokmasıyla uzadı ve kanlı bir iç savaşa dönüştü. İran’ın deaş karşısında müdahil olarak devreye girmesi ardından Rusya’nın devreye girmesi savaşın Deaş eliyle uzatılmasının ardından gerçekleşen durumdur. Burada Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın şu sözüne yer vermek uygun düşer: "Bizler müdahalede bulunmasaydık Şam bir haftada düşerdi."  İran milletvekili Ali Rıza Zekai, Eylül 2014’te şöyle diyordu: “Suriye krizine yönelik kritik kararlar almakta gecikseydik ve askerî olarak müdahale etmeseydik Suriye rejimi düşerdi.”
Artık Daeş açısından her şey ortaya çıktı ama yine tekrar edelim ki Türkiye Suriyeli muhaliflere yardım ederken o muhalifler bölündü ve içlerinden Daeş çıktı Daeşe katılan bir savaşçı daha önce muhaliflerin içinde savaşmış olmasını veya o dönemde Türkiye’de tedavi görmesini Türkiye Deaşa destek verdi şeklinde anlamak ve anlatmak bizim için anlaşılır bir durumdur çünkü biz nice milliyetçi-ulusalcı muhaliflerimizin çukurcu HDP’nin seçimde başarılı olması için çalıştığını görmüş milletiz. Muhalif çat burda çat şurdadır yarın kimin nerede olacağı bilinemez

Hiç yorum yok:

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...