8 Mayıs 2025 Perşembe

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-


Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir?
‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya Türkü sayılması’’
Bugüne kadar ustaca saklanan bir hakikat var:
Anadolu halkının tarihsel ve genetik yapısı.
Bu gerçek açıkça konuşulmadığı için yapay bir engel doğurdu. Sanki Türkiye’de yaşayanların ezici çoğunluğu Orta Asya’dan göç etmiş de diğerleri %10-20 ‘lik kesimi oluşturan küçük azınlıklar sayıldı.
Halbuki bu oran tam tersinedir; Orta Asya’dan gelenlerin oranı %10-20 civarıdır.
İşte bu yanlış ezber yapay bir ırkçılık doğurdu ve bu ırkçılık bazı Kürtler için aşılamaz bir engele dönüştü.
Bu konuda kalıcı barışın sağlanması için bazı ezberlerin değişmesi şart.
-11. yüzyılda Anadolu’nun nüfusu ne kadardı?
Oğuz Türklerinin Anadolu’ya göç ettiği dönemde, Anadolu’nun nüfusu yaklaşık 5 milyondu. Göç eden Oğuzlar ve diğer Türk kavimlerinin toplamı ise sadece 500 bin civarındaydı. Yani Orta Asya Türkleri, o dönemde nüfusun yalnızca %10’unu oluşturuyordu.
-Genetik bulgular ne diyor?
Günümüz araştırmaları bizim için bu şaşırtıcı bir gerçeği ortaya koyuyor: Anadolu halkının genlerinde Orta Asya/Sibirya kökenli DNA sadece %10 oranında!
Bunu zorlamalarla yükseltenler ancak %25-30’lara çıkartabiliyor
-Kürtler de göçmen miydi?
11. Yüzyılda Kürtler de Anadolu’nun iç kesimlerine kısmen göç etti. Kalabalık aşiret yapıları ve örgütlü olmaları sayesinde bir süre bölgeyi yönettiler. Zamanla Kürtçe, bölgede baskın dil haline geldi. Peki nereden geldiler? Van Gölü’nün doğusu, Mezopotamya ve İran’ın Kirman bölgesi.
-Diyarbakır tamamen Kürtleşmedi!
Kürtlerin göçüyle Diyarbakır ve çevresi “sadece Kürt” olmadı. Tıpkı Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi, bu bölgelerde de kadim halklar yaşamaya devam etti. Kimse bir yere gitmedi!
-Anadolu’nun %70’i ne Orta Asya Türküdür ne Kürt’tür
Genetik ve tarihsel verilere göre, Anadolu’da yaşayanların %70’i ne Orta Asya Türkü ne de Kürt kökenli. Peki kim bu insanlar? Tabii ki kadim Anadolu halklarının torunları.
-Irkçılık mı, hayatta kalma dürtüsü mü?
İnsanın en güçlü içgüdüsü ırkçılık değil, hayatta kalmaktır. Tarih boyunca bu dürtü, farklı kültürlerin ve etkilerin birleşmesiyle yeni etnik kimlikler doğurdu. Buna “Etnogenez” diyoruz. Türkiye’de ise bu konu pek konuşulmuyor.
-Anadolu’da soy ırkçılığı yapmak bir komedidir.
Ülkemizde “Türk ırkçılığı” yaparken Orta Asya Türkü olduğunu iddia etmek biraz gülünç. Neden mi? Orta Asya Türklerinin hepsi çekik gözlü, ama Türkiye’de çekik gözlü insan sayısı genel nüfusa göre çok azdır.
-Irkçılık yapanlara bir öneri:
Orta Asya Türkü veya Kürt ırkçılığı yapanlara şunu söyleyin: “Hemen bir gen testi yaptır!” Sonuç mu? %90 ihtimalle hayal kırıklığı yaşayacaklar.
Sonuç: Kalıcı barış ve herkesin gönlünü yapacak olan;
Anadolu gerçeğini kabul etmektir. Başka yolu yok
Türkiye’de yaşayan Millete 1000 yıllık süreçte batılılar ve doğulular tarafından Anadolu Türkleri adı kullanıldı. Amerika’ya bir İtalyan kâşifin adı yüzünden Amerika dendi. İsimlerin kökenine takılmak modern dünyanın aştığı bir tabudur.
Önemli olan ismin kimlerin ortak kaderine, gayretine ve kazanımlarına verildiğidir.
Bize verilen ad
-Anadolu Türkü- dür

7 Nisan 2025 Pazartesi

 Muhalefet ülkenin geçirdiği zor şartları kullanıp oluşturduğu algı ile iktidara karşı güçlü bir rüzgâr yakalamıştı.

Türkiye son 12 yıl içerisinde dünyanın en büyük ve tehlikeli üç terör örgütünü tasfiye sürecine soktu.
Fetö’yü ülkeden süpürdü, bütün mallarına el koydu, on binlerce üyesini hapse attı. PKK’nın silahlı kanadını ülkeden çıkarttı, Suriye’de ABD kontrolünde koridor devlet kurmasını engelledi.
İŞİD’in Türkiye’de yaptığı terör eylemleri ile mücadele etti sonunda bu terör örgütünü de bölgeden süpürdü attı.
Bu üç örgüt de ABD’nin yetiştirmesi ve tam kontrolünde olan örgütlerdi. Bunların tasfiye edilmesinin Türkiye’ye ekonomik ambargoları, yaptırımları oldu.
Bunlara yardım yataklık ve propagandasını yapanlar ile hukuki mücadele yapıldı. Bu hukuki mücadele muhalifler tarafından elverişli şekilde demokrasiye karşı hamle şeklinde gösterildi. Başarılı oldular çünkü bu koroya batı dünyası büyük destek verdi.
Sonra ne oldu?
Muhalefet
2019 yerel seçimlerde büyük şehirleri kazandı.
2023 genel seçimlerinde seçimi ikinci tura bıraktıracak kadar çok oy aldı.
Sonra muhalefet
Belediyelerde hizmet konusunda hiç iyi sınav vermedi.
Onu geçtik
Büyük yolsuzluklar karşısında bütün partiyi bir kişinin ikbali için paspas ettiler.
Bütün o ahlakçı söylemleri tekrarlayanlar, yolsuzluk var, liyakat bitti diyenler bu koroya katılıp İBB başkanına sahip çıkma yarışına girdiler.
Ortaya çıktı ki kimsenin derdi ahlak, liyakat, adalet değilmiş.
Gücü elinde tutabilmek için yolsuzluk yoluyla para istiflemek, medyayı kontrol etmek için gazetecilere para yağdırmak bu kesim tarafından çok akıllıca bir hareket olarak görüldü.
Bu kesimde şunu herkes gördü;
Eğer yolsuzlukta yakalandıysan gemini yürütmek için her türlü anti demokratik mücadele yapma hakkına sahipsin.
İnsan kıyımı yapabilir, iftira atabilir, dış güçlerden yardım dilenebilir, yanında saf tutmayanlara itibar suikastı yapabilirsin.
Bir çetenin yolsuzluğu bir muhalefetin sonunu getirdi.
“Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir.”
Muhalif kesim iktidara yakıştırdığı her yanlışı fazlasıyla yaptı.
İmamoğlu gibi her şeyi sahte olan birini iktidar bulup muhaliflere vermedi.
Kendileri onu buldu, ona ikinci Atatürk dediler. Yolsuzluk ve beceriksizlik işaretlerini yıllardır veriyordu. Bazı CHP’li gazeteciler bunları söylüyordu. Buna rağmen son yolsuzluk iddiaları ortaya çıkınca hemen onu kenara atıp yollarına devam etmeli bu büyük şansı heba etmemeliydiler. Muhalifler bunun yerine onunla beraber çökmeyi tercih etti.
Bu ülkeye yine Allah merhamet etti de bu insanlar belediye seviyesinde ifşa oldu ve ülke büyük bedel ödemekten kurtuldu.

24 Mart 2025 Pazartesi

Kabul edelim Türkiye’de seçmenin %40’ ı bir şekilde Ak Parti iktidarından nefret ediyor.


Daha çok da başarılarından nefret ediyor.
Bu yüzden iktidar aleyhine olabilecek bütün iddialara geçek olsun olmasın, ikna edici olsun olmasın inanmak istiyorlar ve şiddetle savunuyorlar.
Çünkü mesele herkesin bildiği ama açıkça dile getirmediği ‘’din’’ dir.
Tarih boyunca bütün toplumlarda dindarlar ile dine kayıtsız kalanlar şiddetle çatışmıştır.
Avrupa bu kavgaları çok yaşadı. Avrupa ezici çoğunluk olarak dinden vazgeçtikten sonra bu gerginlik bitti.
Ak Parti iktidarı ne yaparsa yapsın bu kesime kendini beğendiremez. Çünkü onlar Ak Parti’yi kendi hayat tarzları için büyük bir tehdit olarak görüyor. Aynı şekilde dindarların yukarıda olmalarına dayanamıyorlar.
Yobaz ve ahmak saydıkları birilerinin yönetiminde olmayı kabul edemiyorlar.
Burada ahmak dememiz boşuna değil;
Onlara göre bir dine böyle bağlı kalmak, kendini belli yasaklarla sınırlamak ahmakça bir şeydir. Bu insan bunu kendisine yapıyorsa bize de yapar bizim de hayatımızı mutlaka bir gün kısıtlar diye endişe ediyorlar.
Onun için her fırsatta dindar kitlede yakaladıkları kötü örnekleri gündemde tutuyor peşini bırakmıyorlar. Buradaki gayretlerinin sebebi şudur; siz de aslında dindar değilsiniz bakın siz de yanlış işler yapıyorsunuz, yapmıyorsanız da kayırıyorsunuz, yani siz de bu işi ciddiye almıyorsunuz bırakın bu işin peşini hep birlikte rahat edelim demek istiyorlar.
Durum böyle olunca, bu iktidarı yıkmak için yapılacak her girişimi gerekli ve yerinde buluyorlar.
Bu iktidarı yıkma yolunda kim ne yaparsa yapsın, hangi yanlışı yaparsa yapsın bu iktidarın hedeflerinden daha yanlış olamaz.
Bu yüzden onlar için; yolsuzluk, terörle iş birliği ve yalan tolere edilebilir yanlışlardır. Çünkü iktidarın hedefine ulaşıp ülkeyi Talibanvari bir ülkeye dönüştürmesi hepsinden daha kötüdür. Bu arada ülkenin bir gün Afganistan gibi olma tehlikesi bir bölümünün endişesidir çoğunluğuna şu anda Türkiye Taliban ülkesi gibi görünmektedir zaten.
Bu yüzden iktidar taraftarları bu vatandaşlarımızı doğru anlamalı empati yapmalıdır. Bu insanları yolsuzluğu savunan, anlamayan, bilmeyen insanlar olarak görüp kızmamalıdır.
Onlarla kıyasıya uğraşmak yerine Ak Parti’nin dini hedeflerini doğru anlatmaya çalışmalıyız. Din anlayışımızın herkese özgür ve onurlu bir hayat yaşatma gayreti taşıdığını göstermeliyiz.
Bu da öncelikle bizim, dinimizi doğru anlamamızdan ve anlatabilmemizden geçiyor. Sekülerlerin çoğu her türlü dinden hazzetmez bunu bileceğiz ama hedefimizin Taliban olmadığını aksine en ileri uygarlık seviyesi olduğunu göstermeliyiz.
Her zaman asıl mesele algıdır.
Bakın yukarıda verdiğim %40 oranını 6 ay önce bu yazıyı yazsam %50 olarak verirdim.
Çünkü o günlerde DEM Parti tabanı da iktidardan şiddetle nefret ediyordu. Fakat son aylarda yürütülen süreç onların bakışını değiştirmiştir. Ak Parti bu konuda son 6 ayda mı bu noktaya geldi, hayır sadece şartlar Ak Parti’nin bu yüzünü gösterebilmesini ancak yeniden sağlayabilmiştir.
Demek ki mesele doğru yüzümüzü; algıları ve şartları aşıp gösterebilmekten geçiyor.

14 Ocak 2025 Salı

Suriye'nin Özgürleşmesinin Türkiye Siyasetine Etkisi Ve Muhaliflerin Yanlış Anlamasının Ülkeye Faydaları


1. **Muhalefetin Dönüşümü**:
- Suriye'nin özgürleşmesi, CHP'nin öncülük ettiği muhalefetin İsrail'in bölgede yayılmaya çalıştığını ve Türkiye'nin düşmanı olduğunu hatırlamasına sebep oldu.
2. **Erdoğan'ın Uyarıları**:
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, aylar önce İsrail'in yayılmacılığının Türkiye için bir tehdit olduğunu gündeme getirdiğinde, muhalefet bu durumu dalga konusu yapıyordu. Şimdi ise muhalefetin bu meseleyi gündeme alması ülke için olumlu bir gelişmedir.
3. **Esed'e Duyulan Hayranlık**:
- CHP liderliğindeki muhalefet, Suriye'nin özgürleşmesinden memnun olmadı. Bunun sebebi, Esed'e duydukları hayranlık yüzünden suçüstü yakalanmışlık psikolojisi içerisindeler.
4. **Suçluluk Psikolojisi**:
- Bazı muhalifler, Esed rejiminin düşüşünü İsrail ve ABD'ye bağlama çabasındalar. Bu, kendi Esed hayranlıklarını gizleme çabası olarak değerlendirilebilir.
5. **Uluslararası Algı**:
- Suriye'deki özgürleşme ve Esed rejiminin yıkılması dünya genelinde Türkiye'nin başarısı olarak görülmekte. Sadece İran ve Türkiye'deki bazı muhalifler, durumu İsrail ve ABD'nin başarısı şeklinde yorumluyor.
6. **Korku ve Endişe**:
- Türkiye'deki muhalefet, Suriye'deki başarının arkasında Türkiye hükümetinin olduğunu bilseydi veya buna inansaydılar, Türkiye'nin ABD ve İsrail'e karşı bir harekatta bulunduğunu düşünerek büyük bir korku ve endişe duyacaklardı ve bu, Türkiye ekonomisi üzerinde olumsuz etkiye sebep olacaktı.
7. **Ekonomik Etkiler**:
- Muhalefetin bu yanlış anlaması, Türkiye için faydalı bir durum ortaya çıkardı. Zira muhalefetin endişeleri, dolara yönelmeleri veya borsa gibi yatırım araçlarından kaçmalarıyla sonuçlanabilirdi.

Suriye'yi özgürleşmeye götüren başarının arkasındaki sebepler, değişen dengeler ve bunun karşısında müminlerin imtihanı


Suriye'nin özgürleşmesi operasyonu müminleri ve kalplerinde hastalık olanları ayırt etmede adeta bir turnusol kağıdı görevi gördü.
Suriye'nin özgürleşmesi, bazıları için 13 yılda olmadı da nasıl 12 günde oldu bir türlü anlaşılamayan, müminlere yakıştırılamayan bir zafer durumunda maalesef.
Bu durum aklımıza Bedir zaferini getirmektedir. Kur'an'da Bedir Savaşı anlatılırken müminlerin bir kısmının savaştan endişeli olduğu savaş yerine kervanı hedef seçtiğini anlatır. Allah Teala bu durumu ayette şöyle anlatıyor.
-----
Enfal 7.
O zaman Allah size o iki gruptan; kervan veya yaklaşmakta olan müşrik ordusundan birinin mutlaka sizin olacağını va‘dediyordu. Siz ise bunlardan kuvveti ve silahı olmayanın elinize düşmesini arzuluyordunuz. Oysa Allah, bu emir ve icraatlarıyla hakkı gerçekleştirip üstün kılmak ve kâfirlerin kökünü kesmek istiyordu.
8.
Allah, inkârcı suçlular kahrından çatlasalar da hakkı gerçekleştirip üstün kılmak ve bâtılı ortadan kaldırmak için böyle yapıyordu.
------
Bedir Savaşı ile Suriye operasyonunun benzer bir yönü var. Birazdan onu anlatmaya çalışacağım, Müslümanlar normalde savaş istemiyor kolay zaferi istiyordu fakat Allah diyor ki biz sizi öyle bir şekilde orada konumlandırdık ki savaş kaçınılmaz oldu çünkü Allah olmasını istediği bir şeyi gerçekleştirmek için böyle yaptığını buyuruyor.
-----
Enfal 42.
O vakit siz vâdinin Medine’ye daha yakın yamacında, müşrikler de daha uzak tarafında bulunuyordu. Kervan ise sizden daha aşağıda deniz sahilinde idi. Eğer siz savaşmak için belli bir zaman ve mekan hakkında anlaşsaydınız, sözünüzde kesinlikle bu kadar duramazdınız. Fakat Allah, olmasını istediği şeyi gerçekleştirmek için böyle yaptı. Ta ki helâk olan belli bir delile göre helâk olsun, hayatta kalan da belli bir delile göre hayatta kalsın. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işiten ve kemâliyle bilendir.
43.
Rasûlüm! Hani Allah, savaştan önce müşrik ordusunu sana rüyânda olduklarından çok daha az gösteriyordu. Eğer onları sana çok gösterseydi mutlaka korkup çekinecek ve savaşıp şavaşmama konusunda aranızda anlaşmazlığa düşecektiniz. Fakat Allah sizi böyle bir duruma düşmekten korudu ve esenliğe çıkardı. Şüphesiz O, sînelerde saklı tutulan bütün sırları hakkıyla bilir.
44.
Düşmanla karşılaştığınız zaman da onları sizin gözünüze az gösteriyor, sizi de onların gözüne az gösteriyordu; ta ki Allah, olmasını istediği şeyi gerçekleştirsin! Zâten sonunda bütün işler Allah’a dönecektir.
------
Suriye Operasyonu ile benzerliğine gelelim. Suriye'nin özgürleşmesinin bugünlerde olmasının birçok sebebi var ve bunları tek başına Türkiye sağlamadı, Suriye'deki savaşçılar da sağlamadığı gibi, İsrail'in ve ABD'nin hedeflediği bir şey de değildi.
Birçok şey bir anda bir araya geldi.
Öncelikle İsrail ve İran arasında kurgusal da olsa bir çatışma oldu fakat bununla beraber İsrail için tehdit içeren Hizbullah'ın bitirilmesi operasyonu gerçekleşti. İran Hizbullah'a hiç sahip çıkmadı.
2009 yılından beri İran'ın bölgedeki konumu şuydu; küreselcilerin yönettiği Amerika tarafından Şii hilalinin gerçekleşmesi ve İslam dünyasının birbirine kırdırılması planında aktör olarak seçilmişti.
Bu yüzden İsrail karşısında korunmaktaydı bunun için İsrail ve İran danışıklı dövüş şeklinde karşılıklı füze atışları yaptı. Aslında İsrail yönetimindeki Netanyahu bu planın içerisindeki biri değil. Netenyahu'nun hoyratlığı, şımarıklığı İsrail'i ve Batının menfaatlerini koruyan bazı dengeleri de bozdu.
Netanyahu Trump gibi düşünür, onlar için İran her şekilde bitirilmesi gereken bir güçtür. Fakat küreselci Biden yönetimi açıdından İran başka bir anlam taşıdığı için sınırlı bir çatışmaya izin verilmişti.
Sınırlı çatışma da olsa Hizbullah'ın çok büyük güç kaybına sebep oldu.Suriye'de Hizbullah bitti.
İkinci konu tabii ki Rusya'nın Ukrayna Savaşı yüzünden sıkıntıda olmasıydı.
Üçüncü konu Amerika'da Trump yönetiminin iş başına gelecek olmasıydı. Bu durum İran'ın bölgedeki gücünü tamamen kırdı, Trump yerine Demokratlar seçilseydi durum böyle gelişmeyecekti. İran güçlü olacak Suriye'de söz sahibi olmaya devam edecekti. Bu üç olay aynı anda bir araya gelince Suriye'de Türkiye'nin koruması ile beraber 13 yıldır ayakta kalabilmiş olan Özgür Suriye'nin silahlı güçleri bu konjonktürü değerlendirip ortaya çıktı ve Esed rejimini yıktı.
Bedir Savaşı ile benzerliğine gelince Türkiye Trump seçimi kazanmadan önce aslında Esed rejiminin bir süre daha Şam ve Lazkiye bölgesinde İsrail'e karşı bir tampon bölge olarak kalmasından yanaydı fakat ABD'de Trump'ın seçilmesi Rusya'nın Ukrayna'da sıkışması bir araya gelince Esed sahipsiz kaldı, Özgür Suriye'nin silahlı güçleri çok kısa zamanda rejimi yıkma fırsatı buldu ve bölgede müslümanlar için gerçekleşmesi gereken bir zafer için şartlar oluştu. Enfal 42'de geçtiği gibi siz anlaşsanız bile böyle şartların oluşmasını beklemezdiniz.
Türkiye'nin muhalifleri gerek CHP tarafında gerek bazı Müslüman kesim tarafında bu zaferi anlamlandıramadı. Değişen olayları görmek istemediler. Tabii ki bu zafer iki sene önce olamazdı ama bugün bazı olaylar değişti ve bu yol Suriyeli Müslümanlara açıldı.
Burada Bedir Savaşı ile bir benzerlik daha var Müslümanların bir kısmının kalplerine büyük bir güç kuvvet duygusu yerleşirken bazılarının korku ve endişeye kapılması. Bu da Bedir Savaşı öncesindeki durumu anlatan ayetlerde geçiyor.
-----
Enfal 11.
En kritik anda Allah, bütün endişelerinizi unutturacak bir emniyet sebebi olarak sizi hafif ve tatlı bir uykuya daldırıyordu. Sizi maddeten ve mânen temizlemek, şeytanın içinize attığı bütün kötü duyguları gidermek, kalplerinizi kuvvetlendirmek ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için üzerinize gökten su indiriyordu.
-----
Türkiye iç siyasetinden bu ayrışma, Altılı Masaya gönül verenler ve Suriye'de rezil olan İran'ın etkisinde kalanlarla bağımsız ve istikamet üzerinde olan Müslümanların arasındaki farkı ortaya çıkarttı.
Bunun ülkeye şöyle bir faydası oldu; Türkiye Yüzyılı yürüyüşünde rol alacak olanlar ve kaybedenler netleşti, hastalıklı olanlar ayıklandı.
Bizim bazı müslümanlara hatırlatmamız gereken bir şey de Allah'ın yardımı diye bir şeyin ona güvenenler için hâlâ var olduğudur.

Yap-İşlet-Devret Modeli ile Yapılan Yol ve Köprülerden Devlet Kâr mı Ediyor Zarar mı? Ve Benzer Şekilde Verilen Vergi Muafiyetleri


Örneğin Çanakkale’de bir köprü yoktu. Devlet buraya bir köprü yapana ben belli oranda garanti veririm dedi. Şirketin biri ihaleyi aldı. Gitti dışarıdan ve içeriden kredi buldu inşaata başladı. Aldığı her malzeme için devlete KDV verdi. Çalıştırdığı işçiler için sigorta primi verdi, stopaj verdi. Sonra kurumlar vergisi verdi. Yani yaptığı işin baştan %20 sini devlete verdi. Eğer oraya bir köprü yapılmasaydı devlet bu vergileri alamayacaktı.
Sonra devlet peşin aldığı vergilerin bir kısmını veya tamamını yıllar içerisinde garanti parası olarak köprüyü yapan şirkete verse ne olur? Köprü 15-20 yıl sonra zaten tamamıyla devlete kalacak.
Aslında vergi gelirlerini düşünce gerçekten devletin kasasından para çıkmamış oluyor.
Bu arada köprü yapıldığı için bölge kalkındı. Bölgede sanayi tesisleri kuruldu. Devlet o tesislerden de vergi almaya başladı. Bölge ülkeye gelir sağlamaya başladı, akaryakıt tasarrufu oldu, döviz tasarrufu başladı. Neticede verilen garanti parası toplam oluşan değer içerisinde devede kulak kalıyor. Devlet köprüyü yapan şirketten ve köprünün yapılmasıyla bölgede yapılan fabrikalardan aldığı vergileri o köprüden geçmeyen vatandaşlar için de harcama imkânı buluyor. Bu hesaplar dünyanın her tarafında böyle yapılır ve Yap İşlet Devret sistemi dünyada yaygın olarak kullanılır.
Bu işe itiraz edenlerin anlamadığı nokta, bu işin bir tarafında devletin olduğudur. Devlet şirkete garanti geçiş ücreti veriyor ama aldığı her maldan, her nakliyeden, işçiye verdiği maaştan, aldığı krediden vs. vergi alıyor.
Orada bu köprü yapılmasa devlet o vergileri almamış olacaktı. Devlet kendi yapsaydı kredi faizlerini, bakım masraflarını verecek vergi de alamayacaktı. Devletin yatırım bütçesi sınırlı olacağı için bu işlerin hepsini bir arada yapamayacak bölgelerin gelişmesi gecikecekti.
Benzer şekilde bir de devletin bazı işlerde şirketlere vergi muafiyeti tanıması uygulaması vardır. Yine devlet bir yatırım yapacak bunu ihaleyle bir şirkete veriyor. Yaptıracağı işten yine %20 ila 30 oranında vergi alacak. Bu vergilerin yanında KDV, stopaj, SGK primi, dolaylı vergiler (akaryakıttan alınan vergiler vb) gibi gelirler elde edecek. Devlet yaptıracağı işte alacağı verginin bir kısmından vaz geçerek işi daha düşük maliyete indiriyor ve şirketler için işi daha ucuza mal edilebilir hale getiriyor. Yani devlet bir cebinden alıp diğer cebine koyuyor veya şirkete iş yapılırken verip sonra alacağı verginin bir kısmını baştan almıyor ve işi daha düşük fiyata yaptırıyor.

Anadolu Türkü; Anadolu’nun Kadim Halklarıyla Beraber Fetih ve Göçle Gelenlerin Tümü

 

Türkiye’de kimlik sorunu üzerinde yürütülen çatışmalar uzun zamandır büyük bir beceriyle gözlerden uzak tutulan bir gerçeğin ortaya konulmasıyla temelsiz kalabilir. Türkiye’nin kalıcı barışı için bu artık zorunluluk halini almıştır.
Osmanlı'nın son dönemleri ve Cumhuriyet dönemiyle, Türklük kavramı, sadece Orta Asya kökenine odaklanarak kurgulanmaya başlandı. Ancak, bu anlayış, Anadolu'nun gerçek tarihsel ve kültürel yapısını yansıtmamaktadır. Anadolu Türklüğü, yüzlerce yılda, çeşitli etnik kökenlerin, dillerin ve kültürlerin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir kimliktir. Bu kimlik, siyasi, kültürel ve dilsel birlikteliğe dayanır, genetik kökene değil.
Oğuz Türklerinin Anadolu’ya göç ettiği 11. yüzyılda Anadolu’nun nüfusu 5 milyon civarı olduğu tahmin ediliyor. Oğuzların ve doğudan göç eden Türk kavimlerinin toplamı en çok 300 bin kişi olduğu tahmin ediliyor.
O tarihlerde Anadolu’ya daha önce yerleşmiş başka Türk kavimleri olduğu biliniyor. Bunlar Bizans ordusunda görev almış olanlar da dahil en iyi ihtimalle 100 ila 200 bin civarı olduğu tahmin ediliyor.
Yani o dönemde Anadolu nüfusunun ancak onda birini Orta Asya’dan gelen Türkler oluşturuyordu.
Bugün yapılan araştırmalarda da Anadolu nüfusunda Orta Asya/Sibirya geninin Yüzde 10 olduğu tespit ediliyor.
Orta Asya’dan gelen Oğuz Türkleri göçebe savaşçı kavimlerdi. Anadolu’ya hâkim olduklarında buralardan çekilmek zorunda kalan Bizans’ın tebaasına hükmetmeye başlıyorlar. Bizans da daha önce Frigyalıların, Lidyalıların, Luvilerin, Hititlerin, Süryanilerin, Urartuların vs. yaşadığı ve hükmettiği tebaaya hükmetmişlerdi. Yani topraklarda yaşayan halklar yöneticileri değişince oradan taşınmıyor, yeni gelenler onlara göre çok az sayıda oluyor.
Benzer şekilde Kürtler de 11. yüzyılda Anadolu’nun iç kesimlerine kısmen göç ediyorlar. Kalabalık aşiretlere sahip olmaları, örgütlü olmaları yüzünden bölgeyi bir süre idare ediyorlar ve bölgede uzun dönemde Kürtçe yaygın ve etkin dil haline geliyor. Onlar da Van Gölünün doğusundan, Mezopotamya’dan, İran’ın Kirman bölgesinden buralara göç ediyorlar. Onların göçüyle Diyarbakır ve çevre illeri tamamen Kürt ırkına dönüşmedi.
Aynı Anadolu’nun diğer kesimlerinde olduğu gibi bu bölgelerde de kadim ırklardan insanlar yaşıyordu. Oğuz Türklerinin hâkim oldukları bölgelerde yaşayan kadim halklar gibi Diyarbakır çevresinde yaşayan kadim halklar da hiçbir yere göç etmedi. Anadolu’nun diğer bölgelerindeki gibi bu bölgede de nüfus çoğunluğu idarecilerin ırkından olmadı bu mümkün de değildi. O dönemde bugünkü dünya gibi mülteci yasaları yoktu savaşsız bir şekilde kimse başka topraklara büyük gruplar halinde göç edip yerleşemezdi.
Durumun böyle olduğuna itiraz edenler yani Anadolu’ya 11. yy.’da gelen Oğuz Türklerinin yerel halktan daha fazla nüfusa sahip olduklarını iddia edenler, çoğunluğun göç edenlere geçtiğini iddia edenler şunu söylemiş olur ya yerli halka soykırım uygulandı ya da o tarihlerde Anadolu’dan büyük göç hareketleri oldu. Tarihte böyle iddialar yok.
Gerçek şu ki Güneydoğu bölgesi dahil Anadolu’nun her yerinde yerel halk yerinde kaldı sonradan göç eden Orta Asya Türkleri, Kürtler, Çerkesler, Kafkas halkları, Baltık halkları hepsi Anadolu’nun kadim halklarına ekleşti ve burada 1000 yılda yeni bir millet oluştu; Anadolu Türkçesini geliştiren ve ortak dil haline getiren bu milletin adı ‘’Anadolu Türkleri’’dir.
Anadolu’nun diğer bölgelerinde insanlar ortak dil olarak Türkçe konuşmaya başladı Diyarbakır çevresi coğrafi sebeplerle kapalı yaşam yüzünden daha çok yerel dilini konuşmaya devam etti.
Anadolu’da nasıl bugün genetik köken olarak Orta Asya/Sibirya % 10 civarı çıkıyor ve bütün bu halklar Türkçeyi anadilleri olarak konuşuyorlar, Diyarbakır bölgesinde de Kürt kabileleri olan Kurmanç, Kelhor ve Goran kökenliler % 20’yi geçmeyecektir. Bölgeye göç eden Hazar, İran kökenli Zazalar, Kürtleşen Türkmenler, Araplar yanında Asurlular, Aramiler, Urartular ve Süryanilerin devamı kadim halklar Kürtçeyi ve Zazacayı anadilleri olarak konuşuyorlar.
Genetik köken araştırmalarına ve tarihi gerçeklere göre Anadolu’da yaşayanların %70’i ne Orta Asya Türküdür ne de Kürttür.
Dolayısıyla Türkiye’de Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluş döneminde yanlış bir şekilde yürüyen ırkçılık temelli politikalar yüzünden ve daha sonra yasaklar sebebiyle yaşanan sıkıntıların çözümü için yapılan konuşmalara Türkler ve Kürtler diye başlamak yanlış bir temelde yürümeye sebep olmakta çözümü iyice zora sokmaktadır. Veya böyle söylendiğinde anlaşılacak olan şey;’’ Anadolu Türkleri ve çeşitli sebeplerle bu kapsamda kendini görememiş olan bazı Kürtler’’ olmalıdır.
İnsanın ırkçılıktan daha baskın bir dürtüsü vardır o da hayatta kalma dürtüsüdür.
İnsanlık tarihi boyunca bu yüzden çeşitli sosyal, kültürel ve tarihsel etkenlerin bir araya gelmesiyle yeni etnik kimliklerin ortaya çıkması gerçekleşmiştir.
Buna Etnogenez deniyor. Bu konu Türkiye’de çok konuşulmayan bir gerçektir.
Türkiye’de ülkede ve millette birlik ve beraberlik bilinci oluşturacak, birlik ve beraberliğe hizmet edecek tarihi gerçekleri ortaya koyarak, bilimsel açıklamalarla toplumu besleyecek tarihçiler ve sosyologlar çıkmadı maalesef.
Soy ırkçılığı yapmak insanın en büyük zaaflarından biridir.
Mesela ülkemizde Türk ırkçılığı yaparken Orta Asya Türkü ırkçılığı yapmak büyük bir komedidir. Baktığımız zaman Orta Asya’daki Türklerin tamamı çekik gözlüdür. Bizim ülkemizde az sayıda çekik gözlü vardır. Türkiye halkı da Türk adını almıştır ama bunun asıl açılımı ‘’Anadolu Türküdür’’
Bir tarihle övünülecekse Orta Asya Türklüğü yerine 1000 yıllık Anadolu Türklüğüyle övünülmelidir. Şöyle ki;
Orta Asya’daki Türklerin tarih sahnesine çıkması Hunlarla başlar. Hunları herkes Türk kabul etmese de biz kabul edelim diyelim. Tarihleri MS sonra 4. yy.’dır. Anadolu’da başlayan tarih 11. yy.
Orta Asya Türkleri derken 700 yıllık bir tarih aralığında öne çıkmış Çin baskısı altında, çoğu zaman birbiriyle savaşan, çok kısa süren devletler kuran, bilim ve felsefe açısından dünyaya bir şey katmamış göçebe bir milletten bahsetmiş oluyoruz.
Anadolu Türkleri ise 600 yıllık devlet kurmuş, üç kıtaya hükmetmiş, uzun zaman barış ve adaletin merkezi olmuş, devlet konusunda dünyaya örnek olmuş bir millettir.
Biz burada Anadolu’da 1000 yılda oluşmuş bir milletiz. Amerika’nın Avrupa’yla akrabalık ilişkisi olduğu gibi bizim de Orta Asya’yla, Kafkaslarla, Mezopotamya’yla akrabalık ilişkimiz vardır.
Genetik aslı Orta Asya Türkü olmadığı halde Türklükle övünen kişinin durumu şuna benzer; ABD’nin en kalabalık kökenli nüfusu 44 milyonla Alman kökenlilerdir. Şimdi bunlardan birisi kalkıp anadili İngilizce olduğu için kendini İngiliz asıllı sanıp; İngilizler bir zamanlar dünyanın çoğuna hakimdi diyerek övünmesine benzer. ABD’de Alman kökenliler en büyük grup olsa da Amerikan kimliği ve İngilizce dili, tüm etnik grupları kapsayacak şekilde gelişmiştir.
Bu yüzden Amerikalılar Amerikan olmakla övünür kökenleriyle övünmezler.
Anadolu Türkleri, Orta Asya'dan gelenlerden ziyade, bu topraklarda bin yılda oluşan bir kimliğin mirasçılarıdır. Bu gerçeği kabul etmek, Türkiye'nin geleceğinde barış ve uyumun anahtarıdır.
Netice olarak yeni bir barış sürecinin başladığı bu günlerde tartışmalar doğru temel üzerinde yapılmalıdır. Türkiye’de Orta Asya Türkleri ve doğudan gelen Kürtler ancak ülkenin %30’nu oluşturuyor. Bu durum genetik açıdan ispatlanmış bilinen bir durumdur. Fakat bizim topluma işin bu tarafı araştırmayı yapan batılılar tarafından çok söylenmemektedir. Çünkü onlar Türkiye’nin Türk Kürt şeklinde bölünmesini istemektedirler.
Türkiye’de yaşayan millet Anadolu Türküdür. Bize sadece Türk denmesi hepimizi Orta Asya Türkü yapmaz. Bizim Türklüğümüz etnogenez denilen yeni bir milletin oluşumu sonucudur. İsimlendirmeye takılmak bugünün insanının aşmış olduğu bir durum olmalıdır. (Amerika ismi bir İtalyan kâşiften geliyor)
Anadolu’da kurulan devletin 600 yıl devam etmesi Orta Asya Türklüğü aklıyla olmadı. Eğer o akıl olsaydı devlet padişahların çocukları arasında paylaşılacak 100 yılda on parça olan ülke, kurulacak bir Haçlı seferiyle Anadolu’dan sürülüp atılabilirdi. Burada kurulan devlet Anadolu bilgeliğiyle, tecrübesiyle ve asaletiyle kurulmuştur.
Bugün Türkiye’de Orta Asya Türkü ırkçılığı veya Kürt ırkçılığı yapan kişilere hemen Gen yoluyla soy tespiti testi yapması tavsiye edilmeli, alacağı neticeyle %90 ihtimalle hayal kırıklığına uğrayacağı bilinmelidir.
Not: Yazıda geçen konuların yapay zekaya sorularak alınan neticelerini ve bazı detayların açıklandığı bölümleri yorumlara ekledim.

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...