25 Şubat 2019 Pazartesi

Bugünlerde iktidarı ahlakçılık ve din üzerinden eleştirme çok fedakârane, çok ahlakçı tavır gibi görünüyor ama bu aslında klasik bir yıpratma ve kendi ayağına sıkma sürecidir.

Ak Parti ilk iktidara geldiği dönemde gerek teorisyenleri gerek kadroları açısından hurafecilikten ve bağnazlıktan uzak bir tarzı ortaya koyuyordu. Gerek ilk hükümetlerinde bakanlık yapan Prof Mehmet S. Aydın, Prof Mustafa Yazıcıoğlu ve Diyanet İşl Bşk Prof Ali Bardakoğlu'nun bu anlayışın temsilcileri olmaları, gerek ortaya konulan kuşatıcı, dışlamayan, özgürlükçü din anlayışı bunun ifadesiydi. Dönemin güç sahipleri, bu iktidara ideolojik olarak tepkili olsa da, ülkenin özgürlükçüleri, vicdanlıları ve kalkınmacıları Ak Parti’nin bu vizyonunu ülkenin düştüğü bataktan kurtulması için fırsat olarak görmüşlerdi.
Ak Parti iktidarının ilk dönemlerinde liberalleri de şaşırtacak demokratikleşme yasaları çıkartma girişimlerinde bulundu ama bunların bir çoğu Sezer'e ve Yüksek mahkemelere takıldı ardından da ergenkon ve fetö süreçleri başladı. (aslında en önemli demokratikleşmeler bunlardan kurtulma süreçlerinin yaşanmasıydı)
Bugün Ak Parti hâlâ Türkiye’nin kalkınması ve bağımsızlaşması için tek alternatif siyasi hareket olmaya devam etmektedir. (tabii ki Ak Parti'nin kalitesi ve takvalık durumu Türkiye ortalamasını yansıtır, bundan daha iyi olmasını beklemek dünyayı, insanı daha da önemlisi Kur'an'ın nasıl iseniz öyle yönetilirsiniz mesajını anlamamaktır. Bu Ak Parti tabanı açısındandır diğer tarafta terör örgütlerinin desteklediği partiler, dine karşı garezi olanların desteklediği partiler var o partiler de tabii ki o tabanı temsil edecektir ve onların iktidarı da terörü bir mücadele metodu olarak kabul edenlerin, dış müdahaleyi kurtuluş olarak görenlerin ahlaki seviyesini yansıtacaktır bu yüzden o taraf bu tarafla kıyas edilemeyecek durumdadır)
Son yıllarda ülke belli bir rahatlık seviyesine kavuştuğu için artık Ak Parti iktdarını taşımak istemeyen, din konusunda rezervleri olan ve devlette ağırlığı devam eden eski kafalı (laikçi-masonik) bir kadro vardır ki bunların 15 Temmuz’dan sonra ağırlıkları artmış durumdadır. Bu kadronun eski alışkanlıkları doğrultusunda antidemokratik bir müdahale ile iktidarı yıkmak için bir araya gelmelerini sağlayacak bir motivasyon henüz oluşmamıştır. Bu kadro 2000'li yılların başında ulusalcı bir anlayışa kapıldığı, baas rejimlerine öykündükleri için ABD tarafından sakıncalı görülmeye başlanmıştı (zaten ABD partner olarak o dönemde kendine Fetö'yü seçmişti) 2003'te başlayan darbe girişimleri ABD'den destek bulmamıştı fakat şimdi bu kadro yeniden Batıcı olmuş vaziyette ve ABD'nin müdahalesini çağırmayı Tv ekranlarına taşımış durumdadırlar. Bu ekibin ABD ile birlikte Türkiye'de antidemokratik bir girişimde bulunmak için ortamın oluşmasını sağlamayı planladıklarını düşünmemek saflık olur.
Bunun bir ayağı ekonomik operasyonlardır, beraberinde bu girişimleri başlattıkları her ülkede hep tedavüle soktukları yolsuzluk yapılıyor yaygarası ve bağnazlığın yaygınlaştırılması.
Bu bağnazlık ülkeye kültüre göre değişir. O ülke sol parti iktidarındaysa sermayaye baskı yapılmasını sağlayacak ortam oluşturulur. Milliyetçi bir yönetim varsa ırkçılığın artması sağlanır. Dine yakın bir yönetim varsa din anlayışı üzerinden operasyon çekilir. Ülkede baskıcı, tutucu, hurafeci din anlayışının geliştirilmesi sağlanır.
Bu minvalde Türkiye'de islamın hurafeci, dünya gerçeklerine ters düşen yorumu bu toplumda ağırlık kazanmaya başlarsa bu ABD destekli laikçi kadrolar için yeni bir motivasyon olacaktır. Halkı da bir darbeye razı etmenin yolu olarak iktidarın taliban kafalıların eline geçeceği korkusunu salmak olacaktır.
Bu yüzden servisler Türkiye'de yeni bir darbenin altyapısını oluşturabilmek için hurafeci yapıların yaygınlaşmasını ve seslerinin daha çok çıkmasını sağlayacak müdahaleler yapmaya başlamış durumdadır. Bunu Pakistan’da Afganistan’da yaptılar, bizdeki gelenekçilerin kullandığı şiddet diline bakılırsa bu bizde de zor olmayacaktır.
Son zamanlarda Hükümetin reel politik gereği atmak zorunda olduğu bazı adımlara karşı dini referanslar gösterilerek yapılan eleştirilerin dozu gitgide artmaktadır ve tabanda yankı bulmaya başlamıştır. Ak Parti'nin ilk dönemlerinde, siyasi gücünü, o günün şartları gereği paylaşmak zorunda olduğu güçlerin dayatmaları sonucunda çıkartılan yasalar yeniden gündeme getirilmekte bu uygulamalar üzerinden din temelli itibarsızlaştırma çabaları başlamıştır. İktidar dini hassasiyetler üzerinden tutucu bir tavra çekilmeye çalışılmakta sesi çok çıkan gelenekçiler başrolü kapma imkanı bulmaktadır. Bu süreç gitgide Türkiye'de din anlayışını bağnazlaştıracak, bu gelenekçi yapılar üzerinden tedirgin edici çıkışlar sağlanacak, halk bu ülke nereye gidiyor endişesine sevkedilecek ve içeride laikçi kadrolar birleşme, ortak hedef geliştirme motivasyonu kazanacak ve ardından ABD'nin en iyi bildiği yeni yönetim tanıma taktiği gündeme gelecektir.
Yani bugünlerde iktidarı ahlakçılık üzerinden eleştirme çok fedakârane, çok ahlakçı tavır gibi görünüyor ama bu aslında klasik bir yıpratma ve kendi ayağına sıkma sürecidir.
Bu süreçte bir taraftan tahammülsüz, şekilci, kalıpçı bir din anlayışı ülkede söz sahibi olacak diğer taraftan ülkenin ahlak sahibi olma iddiasında olanlar üzerinden elli yıllık islami çaşılmanın ürünü olan bir siyasi hareketin partisi itibarsızlaşacak ve elde bir şey kalmaması sağlanmaya çalışılacaktır.
Diğer taraftan Türkiye'nin bir etnik terör sorunu vardır. Bu yöndeki operasyonun konusu iktidarı milliyetçileştirmektir. Bu da yürüyor, Ak Parti iktidarının kendi tabanından desteği azaldıkça milliyetçilerin desteğine ihtiyacı artıyor bu da politikaların o yöne kaymasına sebep olacaktır. Yine bu konu üzerinden daha on yıl önce ulusalcı olan CHP terör örgütünün işaretlerini dikkate alıp kendi kalesi olan illerde HDP'ye göz kırpan kişileri belediye başkanlıklarına taşımaya başlamıştır. Bunun ileride HDP'lileri şımartacak gelişmelere gebe olduğu açıktır. Buradan da karşı milliyetçileri tahrik amacı güdülmektedir.
Neticede Türkiye'de çok bilinen bir plan devrededir. Ak Parti'ye kim hangi açıdan kızıyorsa partinin elini yine o alanda zayıflaştırmakta, kızılan hataların zorunlu tekrarına sebebiyet verilmektedir.

Bizim kanaatimiz bu süreç de önceki operasyonlar gibi boşa çıkacaktır ama bu sefer içeriden yapılan bir hareket olduğu için canı yananlar bu defa dindarlar olacaktır.

Hiç yorum yok:

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...