21 Temmuz 2020 Salı

Bazı cemaat ve tarikat mensupları ile İlahiyat hocaları arasındaki çatışma bize şunu sorduruyor.



İmam-ı Azam gibi ehli ilim  ve Ehli Rey mi olacağız yoksa İmamı Azam’ın arkasından konuşanlar gibi mi olacağız?
Bugün geldiğimiz noktada, İslam’ı yaşamayı hem de bilmeyi ciddiye alan gençler arasında bir farklılaşma gözlenmektedir.
Her bilginin, her tarihi vesikanın  gerçeğin kendisi olmayacağı gerçeği, din konusunda da geçerlidir. Bunu  fark etmek gençler arasında hızla yaygınlaşmaktadır.
Din konusunda Allah’ın bizden murad ettiği şey nedir?
Bu sorunun cevabını korunmuş olduğu aklen ve dinen sabit olmayan tarihi vesikalara bırakabilir miyiz? Yani korunmuş olduğuna inanılan tek kitap Kur’an’ı Kerim’dir inancımızı  göz önünde tutarak bu soruya cevap aramalıyız.
Ne kadar iyi niyetle olursa olsun, ne kadar hassas kaideler ile aktarılırsa aktarılsın, ne kadar sıkı tutulursa tutulsun  Kur’an dışındaki bilgiler, bir takım insanların diğer insanlardan duyduğu bilgiler değil midir? Bu bilgiler çok kıymetlidir ama ‘’gerçeğe olan ihtiyacımız ve mecburiyetimiz’’ bunlardan daha kıymetlidir.
Bu nakledilen bilgiler içerisinde din konusunda bazı yanlışları da  miras almışsak, yani din anlayışımız içerisindeki bazı konular Resulullah’ın ashabına öğrettiği gibi bize aktarılmamışsa, birileri bilerek veya bilmeyerek bize yanlış şeyler aktarmışsa ve biz bunlara sorgulamadan inanmış ve uygulamışsak. Allah’ın huzurunda hesaba çekilirken , bizim suçumuz yok,  biz o insanlara güvendik diye kendimizi savunabilir miyiz? Ya buna karşı  önümüze Kur’an’da insanı tanıtan ayetler konursa ne diyeceğiz?
İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.(İsra 11)
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)? (Bakara 170)
…Nihayet, hepsi orada bir araya gelince, sonrakiler öncekiler için şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdılar. Ateş azabını bunlara bir kat daha fazla ver." Allah buyurur: "Her biri için bir kat fazlası var, fakat siz bilmezsiniz."(Araf 38)
Son zamanlarda gündeme gelen Gelenekçilik ve Kur’ancılık/Ehli Rey ayrışmasının temelinde İslam’ı doğru anlama ve yaşama endişesinin temel neden olduğunu görmeliyiz.
Özellikle gençler arasında hızla yaygınlaşan İslam’ı doğru kaynaklardan öğrenme gayreti, araştırmacıları mecburen Kur’an’a yönlendirmektedir.
Bu arada Sahih İslam’ı öğrenmek gayretinde olanlar sadece Kur’an’ı dikkatle okumadılar, birçok hocadan çok daha fazla hadis rivayetleri okudular, hadis usulünü anlamaya çalıştılar ve bir şeyi daha fark ettiler.
Yaşanmakta olan İslam, sahih kabul edilen hadis kitaplarındaki İslam’la da  örtüşmüyor. Sahih kabul edilen rivayetlerin yanında zayıf hatta uydurma olduğu bilinen rivayetler de bugün Ehl-i Sünnet dairesinde sayılan uygulamalara ve inanışlara kaynaklık ediyor. Yani geleneğe bağlı olarak yaşanan birçok dini uygulama  sahih olduğu kabul edilen hadislere de aykırıdır.
Hadisleri Kur'an'a eş kaynak gören ve hadisin ayeti nesh edebileceğini savunanlar arasında,  eldeki hadislerin hangilerinin sahih olup olmadığı, hangilerinin hükmünün devam ettiği konusunda  ittifak yoktur
Akaid konusunda rivayetlerin delil olmayacağı Usulu'd-Din'in ana kuralıdır fakat bununla beraber bu rivayetlerin oluşturduğu kabuller ana ilke zannedilmiş ve ayetler bu rivayetler doğrultusunda anlamlandırılmıştır.
Halbuki rivayetler üzerine din bina edilemeyeceği, selim akıl için o kadar açık bir konudur ki,
Çünkü bu bizim dahlimiz olmayan bir gayretten sorumlu tutulmamız demektir.
Allâh, kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez.(Bakara 286)
Kur’an, hadisler de korunmuştur dememiştir, Resulullah yazdırmadı, ashab kayıt tutmadı ve kayıtları sonraki nesillere aktarmadı. Peki biz kimlerin insafına, hafızasına ve imanına güvenip akaidimizi bu rivayetler üzerine bina edeceğiz.
Bu rivayetlerden Allah bizi sorumlu tutar mı? Bu bizim gücümüzü aşan bir şey değil mi? Bu hangi dini ve akli kabule uyar?
İşte bu gerçeği farkeden insanlar şunu demektedir. Ben zaten Kur’an’da geçen ibadetlerin uygulamalarını, nesilden nesile Resulullah’tan geldiği gibi biliyorum, daha niye bir sürü rivayeti kabul edip dinime şüphe karıştırayım. Eğer uymam gereken bir kaç emir ve yasak daha olsaydı Kur’an Hz Musa’yı 136 yerde andığı gibi bu birkaç bahsi de ayetlerle bize bildirmez miydi?
Korunmuş Kitabın kıymetini bilmek varken onu gölgeleyecek metodları niye kabul edeyim, demektedir.
Bu aydınlanmanın temelinde şunların olması,
-gerçeğe ulaşma isteği
-aldatılmış olmama bilinci
-hikmet sevgisi
bu akımın okur-yazar kesimde hızla yayılmasına sebep olmaktadır.
Bu şekilde İslamı anlamak gayretinde olanlar, emek verdikleri, kafa yordukları için dinlerini daha çok içselleştirmektedir.
Geleneğe teslim olmanın getirdiği monotonluktan da  kurtarmış olarak bu akım, dinini daha çok bilen, inancını daha çok anlatan ve yaymaya çalışan bir gençliği ortaya çıkarmaktadır.
Bu durum, yakın gelecekte belki 5-10 yıl içerisinde okur-yazar kesim arasında, bu anlayışa sahip dindarların, geleneğe körü kürüne bağlı olanların sayısını geçeceğine işaret etmektedir.
Denecek ki 14 asırdır bunu neden kimse anlamadı da şimdi aydınlanıyoruz. Dünya son yüz yıl içerisinde demokrasiyi geliştirdi, köleliği kaldırdı, uzaya çıktı, bilgisayarı geliştirdi, gen teknolojisinde, tıpta ilerledi, birbirinden bağımsız birçok ilerleme bu dönemde oldu.
Aydınlanmanın toplumu kuşatması için bilginin yaygınlaşması gerekir. Bir fikrin destekçileri toplumda yaygınlaşmazsa, birçok yerden destek görmezse statüko karşısında tutunamaz ve sesi kesilir.
Önceki dönemde dini kaynakların yaygın olması zamanın imkanları yüzünden mümkün değildi.
Kur'an, kitap olarak son yüzyıla kadar müslümanların elinde yaygın şekilde yoktu. Meal çalışması zaten yapılmamıştı.Tefsirler ise ancak çok dar bir kesimin ulaşabileceği kaynaklardı ve tefsirlere ulaşanlar zaten statükoyu kabul ettiği için kaynaklara ulaşabilecek müesseselerde okuyabiliyordu. Hristiyanların statükoyu korumak için tertip ettiği konsiller, İslam dünyasında başka şekilde çalıştırılmıştı ve tek seslilik konusunda ciddi başarı elde edilmişti.
Son yüzyılda Kitab'ın ve bilginin herkesin ulaşabileceği mesafede olması, iletişimin gelişmesi, İslam dünyasında Kur'an aydınlanmasını gerçekleştirmiştir ve artık bu aydınlama önünde dini statükonun direnmesi mümkün değildir.
Tıpkı İmam-ı Azam gibi Ehli Rey tavrıyla Kur’an’a dönüş müslümanlar için en büyük aydınlanma olacaktır. Nasıl Resulullah’ın tek kişi olarak başladığı Sahih İslam, yüz yıla ulaşmadan onlarca ırkı ‘’bir millet’’ yapmışsa, bugün de, bu aydınlanmaya malik olan toplumu aynı şekilde milyarlara önder yapacaktır.

Hiç yorum yok:

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...