Herkese Açık ile paylaşılıyor

Türkiye'yi Vesayetten Kurtaran, Ak Parti'nin Önünü Açan Gelişme; ABD'nin Türkiye'de Partner Değiştirme Zorunluluğu
1990’lı yılların sonu itibariyle dünyada ırkçılık yeniden yükselmeye başladı. Bu küreselcilerin planının bir parçasıydı tabii ama bu ırkçılıktan ABD’nin kontrol ettiği bazı ülkelerin askeri bürokrasisinin de payını alması, bazı ülkelerde partner değişikliğine gitmesine sebep oldu.
Türkiye 1948 Marshall Yardım Planı anlaşmasından itibaren ABD kontrolüne girmiş bir ülkeydi. Bu durum bir dönem bizzat istihbarat teşkilatının maaşı da verilerek ve her dönemde askeriyesi önemli oranda kontrol edilerek yakın zamana kadar gelmişti.
Bu durum ABD’nin Türkiye’de irtibatta olduğu laik Kemalist askerlerin bir kısmının, 90’lı yıllar sonunda başlayan ırkçılık ve ABD karşıtlığı modasına uymaya başlamalarıyla ve kendilerini ulusalcı diye adlandırmaları ile birlikte ABD Türkiye’de partner değişimine gitme kararı almıştı.
Bu yeni partner 1980’lerden beri askeriyede, yargıda, emniyette kadrolaşan Fetöcülerdi. 99 yılında Gülen’in ABD’ye gitmesi bu plan dahilinde gerçekleşmişti.
ABD, eski ekibini tasfiye edip yeni ekibiyle yola devam etmek için Fetöcülere istihbarat, medya ve etkisi altındaki iş adamları ve yüksek bürokratların zımni desteğini sağlayarak yol verdi.
Ergenekon Balyoz yargılamaları yapılırken medyanın ve kamuoyunu etkileyebilecek merkezlerin sessiz kalması bu yüzdendi.
Çünkü Türkiye’nin medyası da önemli oranda ABD etkisi altındaydı. Mesela o tarafın büyük kahraman dürüst (!) gazetecisi Uğur Dündar hiç ciddi bir tepki vermemişti.
İşte Ak Parti bu at değişimi fırsatını iyi değerlendirerek iktidarda kalmayı başarmıştı. Halbuki ''Dere geçilirken at değiştirilmez'' bunu ABD ve Fetö bilmez miydi? İşte bu hatayı taraflara yaptıran Ak Parti'nin kurduğu stratejidir. Her iki taraf için de kendini güvenli geçiş ortamı gibi göstermek bu stratejinin başarısıdır. Şimdi anlatılamayan, neden birlikteydiniz? gel bu hasret bitsin, ne istediler de vermedik sözleri o günün gerektirdiği stratejik sözlerdi.
ABD bu partner değişimini yapmaya kalkmasa önceki kadro yani Kemalist askeri yapı aynen ABD işbirliğiyle devam etmiş olsaydı onlar Ak Parti’ye asla fırsat vermezdi ve Türkiye o küçük ülke olmaya, hayalleri olmayan bir ülke olmaya devam ederdi.
Neticede Kemalistlerin amerikancı olanları, ulusalcı olanlarını ABD’nin yeni saha elemanları Fetöcüler karşısında yalnız bıraktı ve Ak Parti bütün bu ABD aparatları arasından sıyrıldı ve iktidarını sürdürdü.
Şimdi Fetöcüler Ak Parti muhaliflerinin ağzına bir sakız yerleştirdi.
‘’15 Temmuz kime yaradıysa darbeyi onlar planlamıştır’’ şeklinde bir sakız.
Bu söz üzerine hüküm verilecek olsa bütün galipler, kazananlar suçlu sayılması gerekirdi.
Dünya tarihinde birçok savaşı, savaşı çıkaran taraf kaybetmiştir.
- Hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır-. Kur’ani bir ilkedir.
-Allah tuzakları tuzak kuranların başlarına geçirir- vaadi Müslümanların en önemli motivasyonlarındandır.
Seksen yıllık vesayet sistemi halkın yönetimine tebdil olurken tabii ki bir takım beklenmeyen gelişmeler bir araya geldiği için bu geçiş sağlanabildi. Biz bunu Allah’ın yardımı, vaktin gelmesi, gücün deveranı ilkesi şeklinde anlamlandırabiliriz.
Fakat bir gerçek var ki, ilk dönemde Kemalist ve ulusalcı askerler sonra Fetöcüler, ve ABD Ak Parti’den kısa zaman sonra ümidi kesip düşmanlık yapmaya başladılar.
Ak Parti kendisine çarpanları parçalayan kaya gibi hep ayakta kaldı. Parçalananlar, başaramayanlar, her sefer kazanan Ak Parti ise bunda bir iş vardır, suçlu odur diyerek taraftarlarını motive etmeye çalışıyorlar.
1699 Karlofça Anlaşması’ından beri kaybeden bir toplumun Ak Parti başarısını anlamlandıramıyor olması normal karşılanmalı ama Ak Parti’nin başarısını, önünü açan gelişmelerle birlikte anlatmadığımızda anlaşılmasını beklemek de doğru değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder