Türkiye dindarları, İslam’ı anlama ve tanımlama açısından
ciddi bir yol ayrımına geldi. Bu ayrım geleneği sorgulamadan her şeyiyle
kutsayanlar ile İslam’a sonradan girmiş eklemeleri ve tevhide aykırı akideleri
sıhhat testine tabi tutmak isteyenler arasında olmaktadır.
Zaman içerisinde
İslam’a sünnet, evliya sözleri, büyük alimlerin uygulamaları adı altında
giren ama sahih sünnet ve Kur'an'da karşılığı olmayan eklemeler, kaynaklar esas
alınarak ayıklanmaz ve hurafeler sorgulanıp dini hayattan çıkarılmaz ise
dindarlık arttıkça Türkiye de Afganistan gibi Taliban benzeri bir tehditle
karşı karşıya gelecektir.
Birçok açıdan bunu ortaya koyabiliriz ama en basit örnekle
çöl ikliminin kıyafeti olan sarık sarmayı Türkiye'de din olarak yaşamaya
çalışan cemaatleri eğer bu toplum normal karşılar siyasi irade de bunu
dindarlık olarak görüp bu yapıları merkezde değerlendirirse bu din
anlayışındaki Türkiye'yi ne islam ülkeleri ne de dünya ciddiye alır. Suudi bir
arabın fistan giymesi kendi geleneksel kıyafeti olduğu için böyle
değerlendirilmiyor olabilir. Sarık başka
bir milletin başka bir coğrafyanın anlamsız taklididir. Bu gibi uygulamalar din
olarak uygulandığında İslam’ı ve Ülke’yi perdelemektedir
Bununla beraber Sahih İslam anlayışı Türkiye’de hızla
yaygınlaşmaktadır. Geçmiş gibi değerlendirmemek gerekir sosyal medyanın,
iletişimin bu derece arttığı günümüzde mantıklı olan, akla yakın olan çok hızlı
şekilde yayılacaktır. İnsanlara İslamın esas kaynağı olan Kur’an ve onun
sınırları içerisindeki Sünnet şeklinde sunulan ve insanı kişilere sorgusuz
bağımlılıktan kurtaran din anlayışı çok hızlı şekilde insanları dine
yaklaştırmaktadır. Bu din anlayışı taklidî olmadığı, kişilerin kendi zinde
inançları olduğu için bunun yayılmasına da içtenlikle gayret emektedirler.
Bugün laik kesimin okur-yazarları arasında da yaygın şekilde
ilgi gören bu islam anlayışı yaşam tarzı olmasa da itikad açısından bu kesimde de etkili olmaktadır.
Bununla beraber bir çevre tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Bunlar liderlerine
ve üst kadrolarına büyük itibar ve dokunulmazlık kazandıran geleneksel din
anlayışı (şefaatçilik, evliyalık, keramet) üzerine kurulmuş müesseseler ve
onların dini duygularını istismar ettikleri saf insanlar.
Ak Parti ilk iktidara geldiği dönemde gerek teorisyenleri
gerek kadroları açısından hurafecilikten uzak bir tarzı ortaya koyuyordu. Gerek
ilk hükümetlerinde bakanlık yapan Prof Mehmet S. Aydın, Prof Mustafa
Yazıcıoğlu, Diyanet İşl Bşk Prof Ali Bardakoğlu bu anlayışın temsilcileri
olmaları, gerek ortaya konulan kuşatıcı, dışlamayan, özgürlükçü din anlayışı
bunun ifadesiydi . Dönemin güç sahipleri, bu iktidara ideolojik olarak tepkili
olsa da, ülkenin özgürlükçüleri, vicdanlıları ve kalkınmacıları Ak Parti’nin bu
vizyonunu ülkenin düştüğü bataktan kurtulması için fırsat görüyorlardı.
Bugün Ak Parti hâlâ Türkiye’nin kalkınması ve
bağımsızlaşması için tek alternatif siyasi hareket olmaya devam etmektedir. Bununla
beraber ülke belli bir rahatlık seviyesine kavuştuğu için artık Ak Parti
iktdarını taşımak istemeyen, din konusunda rezervleri olan eski kafalı bir
kadro devlette varlığını devam ettirmektedir ve 15 Temmuz’dan sonra ağırlıkları
artmaktadır. Bu kadronun anti demokratik bir müdahale ile iktidarı yıkmak için
bir araya gelmelerini sağlayacak bir motivasyon henüz oluşmamıştır. Fakat
islamın hurafeci, dünya gerçeklerine ters düşen yorumu bu toplumda ağırlık
kazanmaya başlarsa bu kadrolar için yeni bir motivasyon olacaktır. Halkı da bir darbeye razı etmenin son çaresi olarak
iktidarın taliban kafalıların eline geçeceği korkusunu salmak olacaktır. Kadrolarının
ellerinden alınmasına ve farklı düşünen hocalara karşı gösterdikleri anormal
tepki bu konuda bir altyapının oluşmaya başladığını göstermektedir.
Bu yüzden servisler Türkiye'de yeni bir darbenin altyapısını
oluşturabilmek için hurafeci yapıların yaygınlaşmasını ve seslerinin daha çok
çıkmasını sağlayacak müdahaleler yapmaya başlamış durumdadır. Bunu Pakistan’da
Afganistan’da yaptılar, bizdeki gelenekçilerin kullandığı şiddet diline
bakılırsa bu bizde de zor olmayacaktır.
Son zamanlarda Hükümetin reel politik gereği atmak zorunda
olduğu bazı adımlara karşı dini referanslar gösterilerek yapılan eleştirilerin
dozu gitgide artmaktadır ve tabanda yankı bulmaya başlamıştır. Bu tahammülsüz,
şekilci, kalıpçı din anlayışının bir
tezahürü olarak gelişmektedir.
Ak Parti’nin kendi iktidarının selameti ve Türkiye’nin lider
ülke olmasını sağlamasının en temel şartı Sahih İslam anlayışının sıkı bir
bağlısı ve takipçisi olmasıdır.
Sahih İslam’ı hangi islam ülkesi, vitrinine koyabilirse İslam’ın
dünyada itibar görmesini sağlayacak ve İslam dünyasının da lideri olacaktır. İslam
kimsenin tekelinde değildir. Din bir hidayet konusudur ilerleyen zamanda bu
itibarın sahibi belki başka bir islam ülkesi veya bugün henüz islamla müşerref
olmamış bir ülke de olabilir.
“Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni
size tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir
ve siz O’na bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup
gözetendir.”(Hud 57)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder