12 Ekim 2018 Cuma

Bağımsız olmanın şartı olarak yeni yerli bağımsız sermayenin oluşturulması


Türkiye gibi bağımsızlığını anlaşmalarla kazanmış ülkeler hiçbir alanda kendi başlarına bırakılmamıştır. Bu işin tabiatı gereğidir. Galip devletler güçleri yettiği halde bir ülkeden çekilirse aslında o ülkeden çekilmemişlerdir. Bunu anlamak için dahi olmaya gerek yok.
Konumuz ekonomi olduğu için bu yazıda sadece o alanı anlamaya çalışacağız.

  Osmanlı’da tüccar kesim ağırlıklı olarak gayri müslimlerden oluşmaktaydı. Meslek erbabı da genelde onlardandı. Türk heyetinin beklemediği şekilde Lozan’da mübadele konusu masaya getirildi ve Balkanlarda toprak ağası ama okumamış Türkler ile Anadolu’daki sermaye sahibi ve meslek erbabı gayri müslimler mübadele edildi. Türkler tarlalarını getiremedi ama gayri müslimler mesleki birikimlerini ve sermayelerini alıp gittiler. Neticede Türkiye’de iş yapacak insan sıkıntısı başladı.
Devlet bunu çözmek için yeni zenginler oluşturmak durumundaydı ve o günün siyasi alanda öne çıkanları ve yüksek bürokratları batıya dönük insanlardı. Bir çoğu localara bağlıydı, Osmanlı’dan kalma okumuş ve sermaye sahibi  kripto yahudiler vardı ve İslam dinini her türlü geri kalmışlığın tek sebebi gören ‘’laikçi’’ batı hayranı, okumuş bir kitle vardı. İşte bu siyasi ve bürokratik güç, bir iki istisna dışında devlet eliyle sadece kendilerine yakın insanları zenginleştirdi. 20 yıl öncesine kadar  zengin aileleri herkes bilirdi, sektörler paylaşılmıştı aralarına girmeye kalkan Anadolu sermayesi hemen çökertilirdi. Kimseye imkan tanınmazdı. Bu sermaye sahipleri  kendilerine paravan birkaç zengin daha çıkartmıştı bunlara da medya verildi. Bu zenginlerin şirketleri yeni bir marka yerine hep dışarıdaki şirketlerin distribütörlüğüne razı oldular. İçeride üretseler bile bunu dışarıdaki markalar adına yaptılar. Bu distribütörlük anlaşmaları bu şirketlerin elini kolunu bağladı yeni bir marka çıkartmak bu şirketler için gündem dışında kaldı. Neden yerli otomobile devlet desteği vadedildiği halde bu büyük holdingler giremedi. Babayiğit aranıyor sözü neden söylenmek zorunda kalındı. Herkes biliyor ki bu ülkede yerli otomobil üretilse yok satacaktır ama büyük firmalar buna yanaşamadı. Çünkü belki yüzyıllık distribütörlük anlaşmaları bu sermayeleri bu alana girmekten alıkoydu. Peki bu ülkede teknolojik  gelişme, sanayinin gelişmesi ve markalaşması hangi sermaye ile olacaktı?
Bu durumda hem anlaşmalarla bağlı olmayan, hem halkın kültürü ve diniyle barışık bir sermaye zorunluluğu ülkenin kalkınması için şart olarak görülmekteydi.
Bağımsız devletin iki ayağı vardır, biri bağımsız yerli anlayışa sahip bürokrasi diğeri yerli bağımsız sermaye. Bunun ilk bölümü yani bürokrasi ayağı geçtiğimiz 16 yılda büyük oranda çözüldü. (kalitesini konuşmuyoruz o ayrı bir bahis) Bürokrasiyi yerlileştirmek zorlu bir süreç oldu, bunun için aynı güçlerin daha önce dindarları bölmek için koruyup kolladığı Fetö yapılanması kullanılmak zorunda kalındı. Bu konuya şu yazıda değinmiştik.

İkinci ayağı olan yeni bağımsız yerli sermaye oluşturmak hedefi de yeterli olmasa da belli oranda yapılabildi. Tabi fetöyü kullanmak nasıl bazı komplikasyonlara sebep olduysa yeni sermayenin oluşturulmasında da beklenen sorunlar yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Bürokrasi ıslah edilirken adil görülmeyen bazı uygulamalar yapılması nasıl zorunlu idiyse sermaye konusunda da bunlar oldu. Büyük ihalelere eski holdingler dahil edilmedi bu holdingler de buna tevessül etmedi çünkü devletle iş yapmanın ne demek olduğunu iyi biliyorlardı. Zaten eşit bir ihale ortamı sağlansa Türkiye’de bütün işleri eski holdingler alırdı, hiçbir yeni şirket onlarla rekabet edemezdi.
Bağımsız sermaye çok mu önemliydi?
Evet mesela medya bu sermayenin kontrolü altındaydı. Aydın Doğan, Erol Aksoy, Dinç Bilgin bunlar bir anda zenginleştirilmiş medyaya hakim kılınmış isimlerdi. Atv Sabah grubu tek başına Dinç Bilgin’in elindeydi. Dinç Bilgin’in  ne müteahitlikten ne sanayiden hiçbir geliri yoktu ama devletten ve sermayeden nasıl bir destek alıyor idiyse, bu medya grubunu rahatlıkla çekip çeviriyordu. Yeni dönemde Atv Sabah grubu önce Çalık grubuna satılmış, grup bir süre sonra yükü taşıyamadığı için devretmek istemiş onun yerine ancak beş büyük şirkete bu yük verilmiş onlar da bunun ağır bir yük olduğunu her yerde gündeme getirmişlerdir. Eskiden hiçbir işi olmayan bir kişi tek başına büyük bir medya grubunu idare edebiliyordu şimdi bütün büyük ihalelerde ortak olan 5 grup aynı medya grubunu ayakta tutmakta zorlanıyor demek ki eski dönemdeki gibi bunlara teşvik, fatura ve hayali ihracat gibi havadan paralar verilmiyor. Aydın Doğan’a Dış Bank 17 milyon dolara İş Bankası kredisiyle verilmiş yine düşük bir bedelle Petrol Ofisi verilmiş bu iki şirketi Aydın Doğan birkaç yıl sonra 3.5 Milyar dolara son yıllarda da elindeki diğer medya şirketlerini de beraber toplam 5.2 Milyar dolara satmıştır. Yeni dönemde destek gördüğü bilinen, birçok ihale bitiren  bu 5 grubun toplam değeri halen 5.2  milyar dolar değildir. Düşünelim önceki dönemde Aydın Doğan grubu, bir banka müdürüyken medya banka sahibi olan Erol Aksoy hangi inşaat veya sanayi yatırımıyla zenginleşmişti. Bu isimler o dönemin çok zengin ve en etkili isimleriydi. Yine bir başka banka ve medya sahibi isim Mehmet Emin Karamehmet, bunlardan farklı olarak aileden varlıklı biriydi ama ciddi hiçbir sanayi tesisi olmadığı halde Türkiye’nin o dönemde en zengini olmuş, tekel haline getirilen Türkcell ile dünya zenginler listesinde 29. sıraya çıkmıştı. Bahsettiğimiz gibi diğer büyük sermaye grupları da kripto yahudilerden ve  distribütörlük anlaşmalarıyla yatırım alanları kısıtlanmış şirketlerden oluşuyordu.
Bu düzende yerli bağımsız sermaye oluşturulmadan ülkenin bağımsızlığa kavuşması, teknoloji ve sanayi açısından gelişmesi mümkün olmayacaktı. Yeni sermayenin oluşması için yatırımlarda yeni gruplar tercih edildi bu süreç tabii ki bir kısım girişimci  ve bürokrat tarafından istismar edildi. Yine fetönün bu süreçte her alanda büyük pasta kapmak için bürokratları bazen tehditle bazen dini duygularını istismar etmek  yoluyla kullandığı ve yozlaşmayı hızlandırdığı da bir gerçektir.
Türkiye’nin eski düzenden kurtulması için yaşanması gereken bu süreçte doğal olarak en çok inşaat yatırımları yer tuttu. Özel sektör bir taraftan üretime yöneldi fakat marka üretmekten çok yan sanayi, avrupa sanayisine fason üretim şeklinde gelişti. Türkiye’de ihracatın 2002’de 36 milyar dolarken şimdi 160 milyar dolar olması ülkede ciddi bir üretimin de yapıldığı anlamına gelir. Dünyada sanayi üretiminde yatırımların uzakdoğuya kaydığı dönemi de yaşadığımızı unutmayalım. Euro bölgesinin dünya ihracatındaki payı 1999 yılında %39.3 iken 2015’te bu oran 25.6’ya düştü. Çin’in aynı oranları 3.1’den 11.6’ya çıktı.
Bununla beraber Türkiye eğer kendi markalarını üreten bir sanayi ülkesi olmuş olsaydı ve ihracatı buna dayalı olsaydı,  yapılan son ekonomik operasyonda ekonomik olarak tamamen çökertilebilirdi. Sanayi ülkesi olmak sadece üretmekle değil dünya piyasasında bunu devamlı satabileceğiniz piyasaya da bir siyasi güçle hakim olmanızı gerektirir. Aksi halde en küçük ambargo operasyonunda firmalarınız çöker.
Türkiye ABD’nin bir eyaleti gibi çalışan bir Güney Kore değildir. Güçlenmesini tehdit olarak gören dünyanın en güçlü ülkeleriyle örtülü bir savaş sürdürmektedir. Bu durumdayken hakim olmadığınız pazarlar olmadan batı ülkelerine mal satarak kuracağınız sanayii en büyük zaafınız olurdu.

Türkiye yaşanması gereken süreçleri bazı yol kazalarıyla beraber bugüne kadar iyi bir şekilde getirmiştir. Nasıl fetö yapılanmasından kurtulmak için 15 Temmuz darbe girişimi Allah’ın bir lütfu olduysa. Şımaran yeni sermayenin , israf eden devletin, yozlaşan bürokrasinin, yerli tüketim hassasiyetini anlamamış halkın uyanması, terbiye olması için bu son döviz operasyonu da Allah’ın bir lütfu olmuştur.
Yaşamak zorunda olduğumuz bu süreçlerden sonra şimdi; dünyada yeni, gerçekten hakim olabileceğimiz pazarlar edinmek, yeni sermaye sahiplerini üretime, ihracata yönlendirmek, halkın yerli tüketim bilincini diri tutmak ve yozlaşan bürokraside liyakati esas almak suretiyle yolumuza devam etmeliyiz.

Hiç yorum yok:

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...