16 Ekim 2018 Salı

Şefaatin tümü Allah’ındır, ayeti nasıl anlaşılmalı? Şefaat etmeye mi izin verecek, şefaata (lütfuna) nail olmaya mı?


Kur’an’ın nazil olduğu dönemin arap toplumu çoğunluk olarak Allah’a inanıyordu. Fakat bunun yanında taptıkları putların temsil ettiği, kendilerine göre değerli insanlar ve melekler Allah’ın katında kendilerine şefaat edeceğine inanıyorlardı. Yine bu toplumda hatırlı olmak, hatırı için kapıların açıldığı insan olmak çok önemsenen bir durumdu. Yahudilerin kendilerini Allah katında özel hatır sahibi kullar saymaları, Hristiyanların kendilerine Hz İsa’nın şefaatçi olacağına inançları, şefaat konusunun Kur’an’da birçok defa yer bulmasına sebep olmuştur. Kur’an, bu şefaat konusunu bütünüyle Allah’a has kılan ayetlerle Allah dışında şefaatçi arayışlarına karşı çıkmıştır.
Şefaat ne demektir?

Çifte ve teke (Fecr 3) وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ

Kim güzel bir (işe) destek olursa,( يَشْفَعْ شَفَاعَةً) onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur. Allâh her şeyi gözetip karşılığını verendir. (Nisa 85)

O’ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar, onlar sadece, O’nun emri ile hareket ederler.
Allah, onların( meleklerin) önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler (وَلَا يَشْفَعُونَ) ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler. (Enbiya 27-28)

Fecr 3’te çift olan yani bir şeyin tek olmayıp katlanması anlamında . Nisa 85’te bir işe destek olmak anlamında kullanılıyor. Bir işe verilen katkıyla işin kemale ulaşmasını sağlamak.
Enbiya 28’de meleklerin insanlara destek vermesi. Bir kısım insanların bu dünya hayatında meleklerden yardım aldığını iddia etmesine karşılık melekler ancak Allah’ın izniyle, onun razı olduklarına yardım edebileceklerini bildiriyor.
Bunlar dünyadaki şefaat eylemleri.

Peki hesap günü için Kur’an ne buyuruyor.

Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez. (Bakara 48)
Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.(Bakara 123)
Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir. (Bakara 254)

Bu ayetler hesap gününde hiç kimseden şefaat kabul edilmeyeceğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Peki Kur’an’da çelişki olmayacağına göre ‘’şefaat için izin verilenler’’ şeklinde ayetlerde yer bulan ifadeleri nasıl anlayacağız.
Şefaat diye bir gerçek var bu hesap gününde de cari olan bir durum.
Şefaatin işleyişi şöyle olmalı;
İnsanın kazandıklarının aynıyla değil katlanarak hesaba katılması. İnsan kazandıklarıyla kurtuluşa eremeyecekse bir lütfa muhtaçtır. İşte bu lütuf Allah tarafından razı olduğu kişilere verilecek.
Şefaatin, bir şeyin karşılığını fazlasıyla vermek anlamındaki kullanımının Türkçe tam karşılığı ‘’lütuf’’ kelimesi olabilir.
‘’Allah’ın lütfuyla muamele etmesi’’

Şefaati bu anlamda, hesap günü açısından Allah’tan başkası için kullanabilir miyiz?
Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez. (Bakara 48)
Kur’an hesap gününü böyle anlatıyor. Böyle bir günde lütfetmek kimin tekelinde olabilir?

De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” Zümer 44
---
Şefaate izin verilenler diye tercüme edilen ayetlere örnek,
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.(Taha 109) (Diyanet meali)
Bu tercümede şefaat yerine lütfu koysak
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının lütfu fayda vermez.
Bu anlam Kur’an’ın hesap günü tanımına uyuyor mu? O gün din gününün sahibi dışında lütfetmek kimin hakkı olabilir?
Bu ayetlerde geçen, şefaata malik olmak bölümü bu durumda şöyle anlaşılır. ‘’Allah’ın lütfuyla muamele görme hakkına sahip olmak ‘’ Bu hak da ancak Allah’ın sözünden razı olduğu kişilerindir.
Bu lütfa sahip olanlar ancak Allah’ın razı olduklarıdır.
Bu durumda bu ayetler şöyle anlaşılır
Rahmân’ın katında bir ahit edinen kimseden başkaları, şefaate malik/sahip (Allah’ın lütfuna muhatap) olamazlar. Meryem 87
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدً

O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna... Taha 109
Yani Allah’ın lütfuyla muamele görmek hakkı ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerindir
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا

Onun huzurunda şefaat fâide vermez, kendisi lehine izin vermiş olduğu kimse müstesna. Nihâyet kalplerinden korku giderilince derler ki: «Rabbiniz ne buyurdu?». «Hakkı buyurdu,» derler. Ve O, çok yüce, çok büyüktür. Sebe 23

Allah'tan başka sığınıp yalvardıkları bu (varlık)lar şefaata malik olamazlar ancak bundan hakikate şahitlik yapmış ve (Allah'ın tek ve benzersiz olduğunu) bilenler müstesna. Zuhruf 86
Bu saydığımız ayetlerde şefaat kelimesi hep isim olarak geçmektedir. Yani şefaat etmek fiili yok, ‘’Şefaate malik olmak’’ veya لَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ ‘’şefaat fayda vermez’’
Bu ayette şefaat kelimesi geçmiyor ama konu aynı konu,
‘’O yalvardıkları kişiler de Allah’ın lütfuna muhtaçtır’’
O yakarıp durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine varmaya vesîle ararlar; O'nun rahmetini umarlar, O'nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkulasıdır.(İsra 57)

Bazı ayetlerde geçen ‘’Allah izin vermeden kim şefaat edecek’’ cümlesini, demek ki izin verdikleri var şeklinde anlamak, çok zorlama olduğu açıktır.
Bu söz bir meydan okumadır. Devamlı bize putlar veya Hz İsa veya melekler şefaat edecek diye iddia ortaya atılınca Kur’an bu şekilde meydan okuyor. Allah izin vermeden kim şefaat edebilir ki şefaatin tamamı Allah’a aittir ve o gün kimseden şefaat kabul olunmaz . (Zümer44)(Bakara 48, 123. 254)
Onun katında o izin vermeden kim şefaat edebilir bakara 255
Meleklerin şefaati;
Kur’an’da sadece bir yerde Allah dışındakiler için şefaat etmek fiil olarak geçer.
Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler (desteklemezler) ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler. (Enbiya 28)
Bu ayetin öncesinde, melekleri Allah’ın evlatları olarak kabul eden müşriklere uyarı var. Bu ayet ve meleklerin şefaatinden bahseden Necm 26’da da ahiretten, hesap gününden bahsedilmemektedir. Dünya hayatı söz konudur ve meleklerin dünyada yardım edeceği, destekleyeceği kişiler de ancak Allah’ın razı olduğu kişiler olacağı beyan edilmektedir.

Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. (Necm 26)
Buradaki şefaat; destekleme, yardım etme anlamındadır.
Meleklerin şefaat etmesi, dünyada insanlara yaptıkları destekle ilgili. Nisa 85’te şefaat etmek insanların bir iyiliğe veya kötülüğe destek vermek anlamındaki kullanımı gibi.
Müşrikler dünyada meleklere de dua eder ve onlardan yardım aldıklarını iddia ederlerdi.
Sebe 40-42’de
Allah’ın, onları hep birden toplayacağı, sonra da meleklere, “Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?” diyeceği günü bir hatırla!
(Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.”
İşte bugün birbirinize ne fayda ne de zarar verebilirsiniz. Zulmedenlere, “Yalanlamakta olduğunuz cehennem azabını tadın” deriz..
------
Şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez Müddessir 48
ayetini de şöyle anlıyoruz,
O günün toplumunda şefaatçilik inancı çok yaygın, gerek dünya işleri gerek Allah katında şefaatçiler iddiası için yine meydan okuma var. Şefaatçilerinizin yani desteğini aldığınız güç sahiplerinin bu dünyada size faydası olabilir ama onların hesap günü hükmü yoktur.’’
Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar. (Enam 51)
Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi (شَفِيعٍ ) yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız? Secde 4

Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?” (Zümer 43)

Bu ayetler, Allah dışında, hesap gününde lütuf dağıtan bir mercinin olmadığını çok açık ortaya koyuyor. Bu yüzden ayetleri tercüme ederken bu mana esas alınmak zorundadır aksi halde Kur’an’da çelişki var demek olur.
Eğer şefaat konusunda kültürden gelen yanlış anlama olmasa ayetleri anlamak zor olmayacaktı.
Şefaat konusundaki hadis rivayetleri de daha çok zayıf hadis şeklindedir. Buhari ve Müslim’de de geçen Hz. Enes ve Ebu Hureyre hadislerinin içerik açısından sıkıntılı rivayetler oldukları açıktır.
Bu şefaat konusu ashab tarafından bugün anlaşıldığı gibi anlaşılmış olsaydı birçok ashabın ağzından bu şekilde dua ve şefaat talebi rivayetleri olmalı değil miydi? Mesela Hz Ebu Bekir veya Hz Ömer, bunların ağzından Resulullah’ın şefaatına bizi nail eyle diye bir dua rivayeti yoktur. Bugün her duada ihmal edilmeyen bu talep, ashabın dilinde çok yaygın olarak kullanılmış olması gerekmiyor muydu?

Hiç yorum yok:

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...