Son günlerde Diyanet’in bütçesi ve imamların aldığı maaş bazı kişiler tarafından çok gündeme getiriliyor. Bu insanların haklı olduğu taraf var gibi görülebilir ama işin aslı gözden kaçırılıyor.
İslami gelenekte özellikle de Osmanlı’da cami yaptırıldığında genellikle yanına medrese de yapılır bunların bakımı ve masrafları için de gelir getiren gayrimenkulleri olan bir vakıf kurulurdu..
Osmanlı uygulamasında imamların tayini, genellikle vakıf mütevellisinin teklifi ve şeyhülislamın işareti neticesinde verilen beratla yapılırdı.
Bu hizmetler genel olarak Evkaf Nezareti eliyle merkezi idare tarafından idare edilirdi.
Camiler ve medreseler için vakfedilen araziler büyük arazilerdi bugün bu vakıf arazilerinin üzerinde semtler mahalleler oluşmuş vaziyettedir.
Alibeyköy, Okmeydanı, Şişli’deki Kemalpaşa ve Beykoz’daki Ortaçeşme , Küçük Armutlu, Sarıyer'de Yeniköy Bağlar Mevkii, Çayırbaşı, PTT Evleri, Kazım Karabekir Mahallesi gibi onlarca semtin arazilerinin büyük kısmı vakıf arazisidir.
Yüzlerce örnekten iki tane örnek vererek devam edelim
Sultan Abdülaziz döneminde Aziziye Camisi'ne gelir getirmesi için bugün Beşiktaş’taki Akaret Sıra Evler diye bilinen ve 1987 yılında otel için bir şirkete 49 yıllığına kiraya verilen 56 rezidans, toplam 11 bin metrekarede 34 mağaza, 6 kafe-restorandan oluşan bu paha biçilemez yer Aziziye Camisi'nin ihtiyaçları için vakfedilen akardı.
İkinci örnek;
Üsküdar’daki Nalcacı Halil Camisi için Abdullah Paşa Vakfı adına kayıtlı Beykoz’da 35.000 dönümlük çiftlik vakfedilmiş. İsmet İnönü döneminde bu vakıf arazisine devlet tarafından el konuluyor, gerekçe olarak “Biz tekke ve zaviyeleri kapattık. Kapattığımız için vakfın hayır hizmeti kalmadı. Vakfa el koyduk” diyorlar. 1945 yılında İsmet İnönü, bir gecede 4785 Sayılı Yasa ile bütün tapulu yerleri orman ilan edip, “ben burayı devletleştirdim” diyor. Şimdi devlet 2B yasasıyla bu yerleri vatandaştan milyarlarca lira alarak vatandaşa tapu yapmış vaziyettedir.
Bu şekilde devlet koruyamadığı için İstanbul’un en iyi yerlerinde binlerce dönüm vakıf arazisi üzerinde kaçak yapılaşma yoluyla mahalleler kuruluyor.
Bunlar kaybolan vakıf malları
Kaybolmayıp Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine geçen milyarlarca lira değerinde vakıf malı gelir getirmeye devam ediyor. Vakıflar Bankası yine bu vakıf mallarıyla kurulmuştur.
Osmanlı döneminde Efkaf Vekaleti bu işleri idare ediyordu. Vakıfların geliriyle cami giderleri karşılanıyordu. Cumhuriyet döneminde önce Şeriyye ve Efkaf Vekaleti kuruldu yine vakıflarla cami işleri bir aradaydı fakat 1924’te bu kurum lağvedildi yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Diyanet İlleri Başkanlığı kuruldu.
Köy camileri hariç şehirlerdeki cami imamlarının maaşını devlet maliyesinden ödenmeye başlandı. Vakıflar bütçesinden de 600.000 TL buraya aktarılması hükme bağlandı. Fakat bu para hiç vakıflardan aktarılmamış. Bu konuda dönem dönem yönetmelikler çıkmasına rağmen Diyanet ile vakıfların gelirleri hep ayrı yürümüş.
Şimdi ne yapılmalı?
Devlet bugün bütün ülkedeki bu koruyamadığı vakıf arazilerinin envanterini çıkarmalı, çıkartılan trampa yasası gereğince hazinenin başka yerdeki arazilerinden bu kayıp karşılanmalı, kaybolan değer ortaya çıkarılıp vakıflara geri verilmeli.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindeki cami ve medreseler için vakfedilen vakıf malları tespit edilip Diyanet Vakfı'na devredilmeli.
Bunlar yapıldığında Diyanet mal varlığı konusunda Vatikan ile yarışır duruma gelir.
Diyanet teşkilatı artık devlet bütçesinden maaş almayacak. Bu devir işleri yapılana kadar maaşların ödenebilmesi için her vergi mükellefi vatandaşa yıllık 100 TL diyanet vergisi konulmalı. Bu isteğe bağlı olmalı isteyen gidip kendini bundan muaf tutabilmeli. Tabii şu şart konulmalı, bu vergiyi vermeyenlerin cenazesi camilerden kaldırılmamalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder