Türkiye eskiye dönerse vesayetçiler kendilerine göre o hatayı bir daha yapmazlar, terör örgütleriyle bir araya gelmekten gocunmayanların demokrasiden vazgeçmekten gocunacağını mı zannediyorsunuz. Türkiye serbest seçimi uzun zaman bir daha göremez. Halk bırakmaz diyorsunuz değil mi? Halk algıya kanmamış olsaydı zaten fitne hareketlerine alan açılmazdı, bölünme de olmazdı, küsme de olmazdı bunları konuşmaya gerek kalmazdı.
Zaman o zaman mı demeyin, Mısır'da yapılana bütün batı arka çıkarak bu mesajı bütün vesayetçilere verdi.
Zaman o zaman mı demeyin, Mısır'da yapılana bütün batı arka çıkarak bu mesajı bütün vesayetçilere verdi.
Ak Parti'nin 2002'de iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye, üç ayrı gücün siyasi güç rakibi haline geldiği bir ülke durumuna gelmişti. 2002 öncesinde Kemalistler olarak bilinen kadrolar her alana hakim durumda görünüyorlardı. Gülenciler henüz kadrolaşmalarını gösterecekleri bir durum ortada yoktu ayrıca kadroları daha çok orta seviyedeydi ama yükseliyorlardı. Örneğin 1986 yılında Kuleli Askeri Lisesi sınavlarında yaklaşık 250 öğrenci, Türkçe sorularını tam yapıyor. Yapılan inceleme sonucu soruların bu yapı tarafından çalındığı ve bu öğrencilere verildiği tespit ediliyor. Bu dönemlerde askeri okullara girenler 2000'li yıllarda askeriyenin bel kemiği olan albayalarını oluşturuyordu. Genelkurmayın İstihbarat Dairesi, Personel Dairesi ve GATA neredeyse tamemen bunların kontrolüne girmişti. Bu konuyu Ahmet Zeki Üçok'un çalışmalarında çok açık bir şekilde bulabilirsiniz.
Eski Türkiye'de siyasi iktidarlar, kemalist vesayetin çizdiği sınırlar içerisinde iktidarı deruhte edebilirlerdi. Bu durumu Özal çok zorlamadan idare etti, Demirel zaten vesayetin siyasete tayin ettiği bir elemandı. 1996 yılında kurulan Refahyol hükümetinde siyasete sınır çizme durumu görsel medyanın özelleşmesi kısmen de olsa çeşitlenmesi yoluyla halka gösterilebildi. Halk konuya uyanmaya başladı ve neticede uyanış Ak Parti'yi iktidara taşıdı.
2000'li yıllara gelindiğinde dünyada oluşan yeni dünya düzeni, yeni ekonomik sistem, küresel sermaye, özelleştirmenin zorunluluğu gibi konularda Kemalist vesayet mensuplarının dünyaya ayak uyduramayacağı ortaya çıktı. Çünkü kemalistlerin akıl hocaları eski sosyalistlerdi.(Mümtaz Soysal gibi) Bu durum onların batıdan uzaklaşmasına batının, özellikle küresel sermayenin onlardan şüpheye düşmesine sebep oldu. Dindarlara yaptıkları baskılar ve devletçi tavırlarıyla baas sistemine yaklaşıyorlardı. Baas sistemini o günlerde ABD'nin şeytanlaştırdığı Saddam temsil ediyordu. Bunlar üst üste gelince Nato üyesi bir ordunun askerleri ve bu askerlere dayanan kemalist vesayet bir anda arkasız, desteksiz kalmaya başladı. İşte ABD bu süreçte 1990'dan beri Orta Asya'da kullandığı gülenci yapının Türkiye'de geldiği durumu değerlendirmeyi tercih etmek durumunda kaldı. Diğer taraftan arap dünyasındaki baasçı diktatörler, dine baskı yapan laik diktatörler çaresiz kalan müslüman gençlerin teröre bulaşmasına sebep oluyordu. Afganistan'da Bosna'da Çeçenistan'da savaşan bu gençler baskı gördükleri ülkelere dönmek yerine terörü batıya taşımaya başlayacaklardı.
Büyük Ortadoğu Projesi bu kapsamda diktatörlüklerin demokrasiye geçmesi için tasarlanan bir girişimdi, benzer şekilde Türkiye'de de baasçı zihniyete kayan eskinin batıcı laik kemalistleri yerine dindar görünen ama göbeğinden ABD'ye bağlı gülenci yapı Türkiye'de yeni vesayetin temsilcisi olarak belirlendi.
Ak Parti iktidara bu şartlarda gelmişti.
Devlette durum şuydu;
Devlette durum şuydu;
-ABD'nin yeni partneri gülenciler devlete 30 yılda yerleştirdikleri kadrolarla, kemalistleri tasfiye edip derin devlet dahil her gücü ellerine geçirmeyi planlıyorlardı.
-Ulusalcılık akımına kapılmış, avrasyacı söylemler kullanmaya başlamış, gerçeklikten kopmuş, özelleştirmeye çağdaş ekonomik sisteme mesafeli, dindarlığa irtica diyen, arap diktatörleriyle aynı çizgiye yaklaşan kemalistler; asker, yargı ve yüksek bürokrasi bunların kontrolündeydi. Medya da %95'i itibariyle bu kemalist çizgideydi.
-Ak Parti halkın oyuyla iktidara gelmiş, batmış ekonomiyi düzeltmek, geri kalmış ülkeyi kalkındırmak için milli görüş döneminden beri planlarını kurduğu yeniden büyük Türkiye hayallerini hayata geçirmenin heyecanını yaşıyordu. Devlette yüksek seviyede hemen hemen hiç kadrosu yoktu.
İşte Ak Parti bu şartların bir araya gelmesi ile iktidarını sürdürebildi. Türkiye Cumhuriyeti gibi siyaseti sıkı kontrol altında tutan askeri vesayete sahip bir ülkede, sivil bir iktidarın özellikle de din temelli bir yapılanma olarak gördükleri bir siyasi yapının, iktidarı gerçek manada ele geçirmesine asla müsade etmezlerdi.
Bu alanı Ak Parti'ye devlette kadrolaşmış iki grubun çarpışması sağladı. Bu şartların bir daha bir araya gelmesini kimse beklemesin. Ak Parti'nin vesayet sistemine karşı iktidarda kalma başarısı kişilere bağlı bir durum değildir. Bunu ne Erdoğan ne başkası 90'lar Türkiye'si şartlarında başaramazdı.
ABD'nin Türkiye'de ekip değiştirmesi dönemine rastlayan bu şartları Ak Parti ve Erdoğan iyi kullandı eline yüzüne bulaştırmadı o kadar.
Şimdi bazı saf insanlarımızın bölünerek, yeni bir yapılanmayla bir şeyler yapacaklarını düşünmeleri çok çocukça bir hayaldir. Bir süredir, yaklaşık beş yıldır bu iki çatışan kadrodan kalanlar Ak Parti'ye karşı birleşti ve bir çalışma sürdürüyor. Bu iki ekibin normal şartlarda halkta tabanı yoktur ama arkalarına ABD geçtiğinde algıyı nasıl oluşturabildiklerini geçmişte gördük, şimdi de görüyoruz.
Bunlar geldiğinde de ne Davutoğlu ne Gül tanırlar en büyük cezayı da her zaman olduğu gibi arada kalanlara keserler. Çünkü öyle bir durumda öncelikle tabanın tepkisini bir süre çekmek istemezler. Ceza, arada kalanlara kesilir. Böylece onlara desteklerinin karşılığını vermekten kurtulurlar . Bu tarafın tabanı da arada kalanların ihanet etmeleri yüzünden cezalarını bulduklarını düşünüp çok tepki göstermezler.
Bu her zaman böyle olur.
Bu alanı Ak Parti'ye devlette kadrolaşmış iki grubun çarpışması sağladı. Bu şartların bir daha bir araya gelmesini kimse beklemesin. Ak Parti'nin vesayet sistemine karşı iktidarda kalma başarısı kişilere bağlı bir durum değildir. Bunu ne Erdoğan ne başkası 90'lar Türkiye'si şartlarında başaramazdı.
ABD'nin Türkiye'de ekip değiştirmesi dönemine rastlayan bu şartları Ak Parti ve Erdoğan iyi kullandı eline yüzüne bulaştırmadı o kadar.
Şimdi bazı saf insanlarımızın bölünerek, yeni bir yapılanmayla bir şeyler yapacaklarını düşünmeleri çok çocukça bir hayaldir. Bir süredir, yaklaşık beş yıldır bu iki çatışan kadrodan kalanlar Ak Parti'ye karşı birleşti ve bir çalışma sürdürüyor. Bu iki ekibin normal şartlarda halkta tabanı yoktur ama arkalarına ABD geçtiğinde algıyı nasıl oluşturabildiklerini geçmişte gördük, şimdi de görüyoruz.
Bunlar geldiğinde de ne Davutoğlu ne Gül tanırlar en büyük cezayı da her zaman olduğu gibi arada kalanlara keserler. Çünkü öyle bir durumda öncelikle tabanın tepkisini bir süre çekmek istemezler. Ceza, arada kalanlara kesilir. Böylece onlara desteklerinin karşılığını vermekten kurtulurlar . Bu tarafın tabanı da arada kalanların ihanet etmeleri yüzünden cezalarını bulduklarını düşünüp çok tepki göstermezler.
Bu her zaman böyle olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder