80’ler ve 90’larda dindar olup aynı zamanda emperyalizme karşı özellikle de ABD’ye karşı olan, Diyanet’in Müslümanları uyuşturmak için çalıştığını savunan, İslam dünyasının kendine gelip başlarındaki kukla yönetimleri değiştirmeleri gerektiğini savunan, Osmanlı’yı özellikle de son dönemini eleştiren, Türklüğü değil İslam kardeşliğini öne çıkaran, içtihat kapısının açılması gerektiğini savunan, halkın bu şekilde uyarılıp batının planlarına ve yerli işbirlikçileri ile kurduğu oyunları anlamaları için ev toplantıları, salon toplantıları düzenleyen, bu amaçla dergi, gazete çıkartan, sağ partileri bu bilinçte görmeyip siyasi parti kuran, öğrenciler için vakıflar, dernekler ve yurtlar kuran aktivist Müslümanlara Siyasal İslamcı deniyordu.
Türkiye devleti de diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi bu siyasal İslamcıları takip altında tutuyor, onların devlette görev alması engelliyor, iş adamları her türlü engelle oyun dışında bırakılıyordu.
Bu yüzden İslamcı gençler devlette işe giremeyeceği için sosyal bilimler yerine daha çok mühendislikler ve tıp alanında okumayı tercih etmiştir.
Bu konuda bir istisna Özal hükümetleri döneminde yaşandı. Anavatan hükümetinin eski Milli Görüşçü bir iki bakanının ve birkaç yüksek bürokratın gayretiyle bazı bakanlık ve kurumlara bu İslamcı gençlerin girdiği makam sahibi olduğu istisna durumlar dışında dış işlerinde, adliye teşkilatında, milli savunmada, milli eğitimde yer bulmaları binde bir rastlanan durum olmuştur.
Bu dönemlerde bazı İslami cemaatlerin ki bu cemaatler kendilerini siyasal İslamcı saymaz ve merkez sağ partilere oy verirlerdi. Siyasal İslamcıları şiddetle kınarlar ve düzene her şekilde boyun eğilmesi gerektiğini savunup Siyasal İslam'ı fitne çıkartmak olarak görürlerdi.
Gülenciler de Süleymancılar da bu şeklide bir tavır içerisindeydi. Bu iki cemaat ve yine bunlar gibi ılımlı görülen daha doğrusu devlet tarafından kontrol edilebilir görülen bu yapıların üyeleri gizlenerek veya bir plan çerçevesinde devletin bazı kurumlarında görev alıyorlardı.
O dönemde dine yakın duran milliyetçiler İslamcılardan farklı bir tavırla karşılanırdı. Milliyetçiler milli eğitim, emniyet, sağlık ve gümrüklerde iş bulabiliyor ama milli savunma, dış işleri ve adliyeye yaklaştırılmıyorlardı.
Siyasal İslamcıların partileri devlet tarafından kapatılır vakıf ,dernek ve kurumları çeşitli bahanelerle suçlu ilan edilir, iş yapmaları engellenir, mallarına el konurdu. Bu engellere rağmen büyük fedakarlıklarla bu çalışmalar sürdürüldü. Kapatılan partilerin yerine yenisi kuruldu ve neticede Ak Parti diğer siyasi partilerin ülkeyi batırıp havlu atması ve dünyadaki gelişmelerin etkisiyle Ak Parti, İslamcıların beklemediği erken zamanda iktidara geldi.
Ak Parti’nin siyasi kadrosu için yetişmiş, tecrübeli bu alanda fedakarlıklarıyla kendilerini ispat etmiş çok sayıda elmanı vardı ama devlette tecrübe kazanmış kadroları çok azdı. Çünkü devlete girmeleri hep engellenmişti.
Bu yüzden ilk dönemde solcu, liberal ve milliyetçi kişiler bakan yapılmıştı. Kadroların bir bölümünde bazı islami cemaat mensupları özellikle de Gülenciler vardı. Bir süre bu kadrolarla idare edildi. Bilindiği gibi gülenciler adliye, emniyet ve askeriyede ciddi şekilde kadrolaşmıştı. Buralardaki güçlerini kullanıp diğer alanlarda da kadrolaşmayı hızlandırmaya başladılar.
Neticede bilinen süreç; hükümet biraz daha devlete hakim olabildiği dönem gelince dersaneleri gerekçe gösterip bu ekibin tasfiye sürecini başlattı ve iş darbe girişimine kadar gitti.
Fetöye dönüşen bu ekip devletin bütün kurumlarından tasfiye edilince ortaya bir boşluk çıktı. Bu boşluğu fetönün tasfiye sürecinde devletin yanında yer alan kadroların doldurması aklın gereğiydi ve öyle oldu.
Burada bir konuyu iyi anlamak lazım.
Şöyle düşünelim bugünkü İyi Parti o günün MHP’sinin yerinde olsaydı. Vatan Partisi CHP’nin yerinde olsaydı. Büyük ihtimal bu kadrolara milliyetçiler değil solcular gelecekti. Çünkü fetö ile mücadele süreci olan 2013-2016 döneminde CHP fetöcüleri savunan pozisyonda olmuş MHP karşı duran pozisyonda olmuştu. Ama bu günün İyi Parti’si MHP’nin yerinde olsaydı veya denendiği gibi MHP’nin başına Akşener gelmiş olsaydı bugün MHP’nin yani milliyetçilerin yerinde solcular olabilirdi ki şu anda sol tarafta sayılan Perinçek bu pozisyondadır. Çünkü fetöye her süreçte karşı durdu.
Sonuç olarak şu anda hükümet yine bir koalisyon durumundadır. Geçmiş dönemde de yani 2002-2016 arasında da bir çeşit koalisyondu. Dikkat edilirse Ak parti hükümetlerinin en başarılı olduğu alanlar ulaştırma, bayındırlık, sağlık ve direkt önceden başbakan şimdi de cumhurbaşkanlığı makamı tarafından idare edilen dış işleri ve savunma sanayi. Bakın bugün savunma sanayi idarecileri yetişmiş İslamcı kişilerdir. Baykar öyledir, İsmail Demir öyledir Mahmut Akşit öyledir, Temel Kotil öyledir.
Evet bugün emniyet iç işleri alanında bizim de istemediğimiz olaylar gelişmektedir. Mehmet Ağar ismi derin devlet lafları yine ortaya çıkmaktadır. Hükümet koalisyonun bu kanadını nasıl ıslah edecek sorusuna geçende birine verdiğim cevap şöyle oldu. O işi yine Allah’a bırakacağız, bunların da başına bir şey gelecek biz kurtulacağız demiştim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder