Yirmi yıl öncesine gidip , Ak Parti’yi kuran kadroların ve arkasındaki entellektüel aklın dine bakışını hatırlayabilirsek, Erdoğan’ın 8 Mart’taki konuşması bize çok tanıdık gelecektir.
Geleneği sorgulamadan her şeyine tabi olmak konusu Türkiye müslümanları için yirmi yıl önce büyük oranda aşılmış bir konuydu. O dönemde özellikle islami aktivistlerin kurduğu siyasi parti çevresi ve aynı istikametteki vakıf ve dernek mensupları için en çok gündeme getirilen konu, ‘’müslümanların bu hale düşmesinin sebebi ictihad kapısının kapatılmış olmasıdır’’ savunmasıydı. Tekke çevreleri islami aktivistlerin partilerinden uzak durur, merkez sağ partilere oy verirdi. Diyanet teşkilatı islami aktivizme bulaşmış mensuplarını yüksek mevkilere çıkarmazdı.
İslami aktivizmin o dönemdeki islami anlayışını anlamak için şunları hatırlamak yeterlidir.
1997 yılında Erdoğan’ın başkanlığı döneminde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından Fazlurrahman sempozyumu düzenlenmiş ve sunuş yazısını bizzat Erdoğan’ın yazdığı bir kitap basılmıştı.
İslami aktivizmin o dönemdeki islami anlayışını anlamak için şunları hatırlamak yeterlidir.
1997 yılında Erdoğan’ın başkanlığı döneminde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından Fazlurrahman sempozyumu düzenlenmiş ve sunuş yazısını bizzat Erdoğan’ın yazdığı bir kitap basılmıştı.
Ak Parti’nin ilk hükümetlerinde İlahiyat hocalarından Prof Dr Mehmet S. Aydın, Prof Dr Mustafa Yazıcıoğlu görev almıştır. Diyanet İşleri Başkanlığına Prof Dr Ali Bardakoğlu atanmıştır. Bu isimlerin ilahiyat alanında hangi görüşü temsil ettiği bilinmektedir.
Gerek bu ilahiyat hocaları, gerek Ak Parti kurucuları ve arkalarındaki entellektüel aklın din anlayışı, yenilikçi, kuşatıcı, özgürlükçü bir dünya görüşünü temsil ediyordu.
Bu yüzden o dönemde devleti temsil eden zinde güçler bu din anlayışından çok çekinmedi, ülke için bir şans olarak görüldü.
Gerek bu ilahiyat hocaları, gerek Ak Parti kurucuları ve arkalarındaki entellektüel aklın din anlayışı, yenilikçi, kuşatıcı, özgürlükçü bir dünya görüşünü temsil ediyordu.
Bu yüzden o dönemde devleti temsil eden zinde güçler bu din anlayışından çok çekinmedi, ülke için bir şans olarak görüldü.
Ak Parti hükümetleri ilk dönemlerinde her kesimden yazarları, akademisyenleri şaşırtacak derecede özgürlükçü ve yenilikçi politikalar geliştirdi. Cumhurbaşkanı Sezer’e takılmasa çok ilerici kanunlar çıkarmayı da başaracaktı.
Sonra ne oldu da tarikatçı ve gelenekçi cemaatlerin sesleri yükseldi ve etkinlikleri arttı?
Sonra ne oldu da tarikatçı ve gelenekçi cemaatlerin sesleri yükseldi ve etkinlikleri arttı?
İlk dönemlerinde Cumhurbaşkanı Sezer’in de temsil ettiği ‘’bariyere’’ destek olan, yargıya ve TSK’ya hakim zihniyetle mücadele sürecinde etkinleşen gülenist yapı ve daha sonra o yapıya karşı etkinleşen gelenekçi cemaat ve tarikatlar.
Sonuçta bugüne geldik şimdi Ak Parti fabrika ayarlarına dönüyor.
Ak Parti bunu yapmak zorundadır. Sahih İslam’a dönmek müslümanlık için de Türkiye için de hayati önemde bir konudur.
Sonuçta bugüne geldik şimdi Ak Parti fabrika ayarlarına dönüyor.
Ak Parti bunu yapmak zorundadır. Sahih İslam’a dönmek müslümanlık için de Türkiye için de hayati önemde bir konudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder