10 Nisan 2018 Salı

‘’Şefaat Allah’ın Tekelindedir’’ Sözüne İtiraz Edilebilir mi?



Şefaat konusu; Allah şefaat etmeye değil şefaate (lütufa) nail olmaya izin verecek.
Kur’an’ın nazil olduğu dönemin arap toplumu çoğunluk olarak Allah’a inanıyordu. Fakat bunun yanında taptıkları putların temsil ettiği, kendilerine göre değerli insanlar ve melekler Allah’ın katında kendilerine şefaat edeceğine inanıyorlardı. Yine bu toplumda hatırlı olmak, hatırı için kapıların açıldığı insan olmak çok önemsenen bir durumdu. Yahudilerin kendilerini Allah katında özel hatır sahibi kullar saymaları, Hristiyanların kendilerine Hz İsa’nın şefaatçi olacağına inançları, şefaat konusunun Kur’an’da birçok defa yer bulmasına sebep olmuştur. Kur’an, bu şefaat konusunu bütünüyle Allah’a has kılan ayetlerle, Allah dışında şefaatçi arayışlarına karşı çıkmıştır.
Şefaat ne demektir?
Çifte ve teke (Fecr 3) وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ
Kim güzel bir (işe) destek olursa,( يَشْفَعْ شَفَاعَةً) onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur. Allâh her şeyi gözetip karşılığını verendir. (Nisa 85)
O’ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar, onlar sadece, O’nun emri ile hareket ederler.
Allah, onların( meleklerin) önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler (وَلَا يَشْفَعُونَ) ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler. (Enbiya 27-28)
Fecr 3’te çift olan yani bir şeyin tek olmayıp katlanması anlamında . Nisa 85’te bir işe destek olmak anlamında kullanılıyor. Bir işe verilen katkıyla işin kemale ulaşmasını sağlamak.
Enbiya 28’de meleklerin insanlara destek vermesi. Bir kısım insanların bu dünya hayatında meleklerden yardım aldığını iddia etmesine karşılık melekler ancak Allah’ın izniyle, onun razı olduklarına yardım edebileceklerini bildiriyor.
Bunlar dünyadaki şefaat eylemleri.
Peki hesap günü için Kur’an ne buyuruyor.
Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez. (Bakara 48)
Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir. (Bakara 254)
Bu ayetler hesap gününde hiç kimseden şefaat kabul edilmeyeceğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Peki Kur’an’da çelişki olmayacağına göre ‘’şefaat için izin verilenler’’ şeklinde ayetlerde yer bulan ifadeleri nasıl anlayacağız.
Şefaat diye bir gerçek var bu hesap gününde de cari olan bir durum.
Şefaatin işleyişi şöyle olmalı;
İnsanın kazandıklarının aynıyla değil katlanarak hesaba katılması. İnsan kazandıklarıyla kurtuluşa eremeyecekse bir lütfa muhtaçtır. İşte bu lütuf Allah tarafından razı olduğu kişilere verilecek.
Şefaatin, bir şeyin karşılığını fazlasıyla vermek anlamındaki kullanımının Türkçe tam karşılığı ‘’lütuf’’ kelimesi olabilir.
‘’Allah’ın lütfuyla muamele etmesi’’
Şefaati bu anlamda, hesap günü açısından Allah’tan başkası için kullanabilir miyiz?
Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez. (Bakara 48)
Kur’an hesap gününü böyle anlatıyor. Böyle bir günde lütfetmek kimin tekelinde olabilir?
De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” Zümer 44
---
Şefaate izin verilenler diye tercüme edilen ayetlere örnek,
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.(Taha 109)
Bu tercümede şefaat yerine lütfu koysak
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının lütfu fayda vermez.
Bu anlam Kur’an’ın hesap günü tanımına uyuyor mu? Din gününün sahibi dışında lütfetmek kimin hakkı olabilir?
Bu ayetlerde geçen, şefaata malik olmak bölümü bu durumda şöyle anlaşılır. ‘’Allah’ın lütfuyla muamele görme hakkına sahip olmak ‘’ Bu hak da ancak Allah’ın sözünden razı olduğu kişilerindir.
Bu lütfa sahip olanlar ancak Allah’ın razı olduklarıdır.
Bu durumda bu ayetler şöyle anlaşılır
Rahmân’ın katında bir ahit edinen kimseden başkaları, şefaate malik/sahip olamazlar. Meryem 87
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدً
O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna... Taha 109
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
Onun huzurunda şefaat fâide vermez, kendisi lehine izin vermiş olduğu kimse müstesna. Nihâyet kalplerinden korku giderilince derler ki: «Rabbiniz ne buyurdu?». «Hakkı buyurdu,» derler. Ve O, çok yüce, çok büyüktür. Sebe 23
Allah'tan başka sığınıp yalvardıkları bu (varlık)lar şefaata malik olamazlar ancak bundan hakikate şahitlik yapmış ve (Allah'ın tek ve benzersiz olduğunu) bilenler müstesna. Zuhruf 86
Bu ayette şefaat kelimesi geçmiyor ama konu aynı konu,
‘’O yalvardıkları kişiler de Allah’ın lütfuna muhtaçtır’’
O yakarıp durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine varmaya vesîle ararlar; O'nun rahmetini umarlar, O'nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkulasıdır.(İsra 57)
Bazı ayetlerde geçen ‘’Allah izin vermeden kim şefaat edecek’’ cümlesini, demek ki izin verdikleri var şeklinde anlamak, çok zorlama olduğu açıktır.
Bu söz bir meydan okumadır. Şefaatin tamamı Allah’a aittir ayetiyle bir arada değerlendirildiğinde konu anlaşılır. (Zümer44)
Onun katında o izin vermeden kim şefaat edebilir (Bakara 255)
---
Şefaate izin verilmesi ve şefaatin fiil olarak geçtiği yer Enbiya 28'dir. Necm 26 da şefaatin Allah'tan başkasına nisbet edildiği tek yerdir.
Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler (desteklemezler) ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler. Enbiya 28
Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. (Necm 26)
‘’Bu ayetlerde meleklerden bahsediliyor.
Buradaki şefaat, destekleme, yardım etme anlamında,
Meleklerin şefaat etmesi, dünyada insanlara yaptıkları destekle ilgili Nisa 85 teki kullanım gibi.
Bir kısım insanlar meleklerin yardımını almak için onlara yalvarırdı. Bu ayette meleklerin, Allah’ın izni dışında hareket edemeyeceklerini beyan ediyor.
Rabbiniz O Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'a istiva etti. Emri tebdir (buyruğunu) icra eder (yaratıklarını yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse şefa'at edemez. İşte Rabbiniz Allah budur. O'na kulluk edin, düşünmüyor musunuz? (Yunus 3)
Bu ayette de Allah, yerlerde ve göklerde buyruğunu icra ederken hiçbir güç sahibinin (yukarıda geçtiği gibi bunlar melekler olmaktadır) diğerlerine onun izni olmadan şefaat/destek yapamayacağını bildiriyor.
Sebe 40-42 de bu konu anlatılıyor ve sonunda artık hesap günü birbirinize ne faydanız ne de zararınız olabilir deniyor.
-----.
Şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez Müddessir 48
‘’ O günün toplumunda şefaatçilik inancı çok yaygın, gerek dünya işleri gerek Allah katında şefaatçiler iddiası için yine meydan okuma var. Şefaatçilerinizin yani desteğini aldığınız güç sahiplerinin bu dünyada size faydası olabilir ama onların hesap günü hükmü yoktur.’’
Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar. Enam 51
Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi (شَفِيعٍ ) yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız? Secde 4
Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?” (Zümer 43)
Bu ayetler, Allah dışında, hesap gününde lütuf dağıtan bir mercinin olmadığını çok açık ortaya koyuyor. Bu yüzden ayetleri tercüme ederken bu mana esas alınmak zorundadır aksi halde Kur’an’da çelişki var demek olur.
Eğer şefaat konusunda kültürden gelen yanlış anlama olmasa ayetleri anlamak zor olmayacaktı.
Şefaat konusundaki hadis rivayetleri de daha çok zayıf hadis şeklindedir. Buhari ve Müslim’de de geçen Hz. Enes ve Ebu Hureyre hadislerinin içerik açısından sıkıntılı rivayetler oldukları açıktır.
Bu şefaat konusu ashab tarafından bugün anlaşıldığı gibi anlaşılmış olsaydı birçok ashabın ağzından bu şekilde dua ve şefaat talebi rivayetleri olmalı değil miydi?

Hiç yorum yok:

Türkiye’de Yaşayan Milletin Ortak Adı; -Anadolu Türkü-

Türkiye’de her kökenden insanın kendini ülkenin öz sahibi saymasının önündeki yapay engel nedir? ‘’Kürtler dışındakilerin toptan Orta Asya T...