Hahamları ve Rahipleri Rab Edinmek
(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.( Tevbe 31)
(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.( Tevbe 31)
Elmalılı Tefsirinde ilgili bölüm:
-----------------
‘’Nitekim bu âyetin mânâsı hakkında meşhur Hatim-i Tâî'nin oğlu Adiy demiştir ki: "Resulullah'a geldim, boynumda altından bir haç vardı, ki Adiy o zaman henüz müslüman olmamıştı ve hıristiyandı, Resulullah Berâetün Sûresi'ni okuyordu, bana "ya Adiy şu boynundaki veseni at" buyurdu. Ben de çıkardım attım. "Allah'tan başka hahamlarını ve rahiplerini de rab edindiler." anlamına olan âyetine geldi, ben, ya Resulallah, onlara ibadet etmezlerdi, dedim. Resulullah buyurdu ki: "Allah'ın helal kıldığına haram derler, siz de haram tanımaz mıydınız? Allah'ın haram kıldığına helâl derler, sizde helâl saymaz mıydınız?" Ben de "evet" dedim. "İşte bu onlara ibadettir." buyurdu. Rebi' demiştir ki, "Bu rablık İsrailoğulları'nda nasıl idi?" diye Abdul'âli-ye'ye sordum. O da "Genellikle Allah'ın kitabında hahamların sözlerine aykırı olan âyetler bulurlar, bununla beraber kitabın hükmünü bırakırlar da hahamların sözlerini tutarlardı." dedi. Bu rivayetler şunu gösterir ki, herhangi birini rab edinmiş olmak için behemahal ona "rab" adını vermiş olmak şart değildir. Allah'ın emrine uygun olup olmadığını hesaba katmayarak, onun emrine uymak ve özellikle de dinin hükümlerine ait olan hususlarda onu kural koymaya yetkili sanıp ne söylerse, ne emrederse doğru farzetmek, ona uyduğu zaman Allah'ın emrine ters düşeceğini düşünmeden hareket etmek, onun emirlerini taparcasına yerine getirmek onu rab edinmek ve ona tapmak demektir’’
-----------------
-----------------
‘’Nitekim bu âyetin mânâsı hakkında meşhur Hatim-i Tâî'nin oğlu Adiy demiştir ki: "Resulullah'a geldim, boynumda altından bir haç vardı, ki Adiy o zaman henüz müslüman olmamıştı ve hıristiyandı, Resulullah Berâetün Sûresi'ni okuyordu, bana "ya Adiy şu boynundaki veseni at" buyurdu. Ben de çıkardım attım. "Allah'tan başka hahamlarını ve rahiplerini de rab edindiler." anlamına olan âyetine geldi, ben, ya Resulallah, onlara ibadet etmezlerdi, dedim. Resulullah buyurdu ki: "Allah'ın helal kıldığına haram derler, siz de haram tanımaz mıydınız? Allah'ın haram kıldığına helâl derler, sizde helâl saymaz mıydınız?" Ben de "evet" dedim. "İşte bu onlara ibadettir." buyurdu. Rebi' demiştir ki, "Bu rablık İsrailoğulları'nda nasıl idi?" diye Abdul'âli-ye'ye sordum. O da "Genellikle Allah'ın kitabında hahamların sözlerine aykırı olan âyetler bulurlar, bununla beraber kitabın hükmünü bırakırlar da hahamların sözlerini tutarlardı." dedi. Bu rivayetler şunu gösterir ki, herhangi birini rab edinmiş olmak için behemahal ona "rab" adını vermiş olmak şart değildir. Allah'ın emrine uygun olup olmadığını hesaba katmayarak, onun emrine uymak ve özellikle de dinin hükümlerine ait olan hususlarda onu kural koymaya yetkili sanıp ne söylerse, ne emrederse doğru farzetmek, ona uyduğu zaman Allah'ın emrine ters düşeceğini düşünmeden hareket etmek, onun emirlerini taparcasına yerine getirmek onu rab edinmek ve ona tapmak demektir’’
-----------------
Kur’an, Allah’ın haram kılmadığı bir şeyi (gerek yeterli araştırma yapmadığından gerek dinin vazettiği usule uygun davranmadığından dolayı) haram sayan bir kanaat önderine sorgusuz sualsiz tabi olmayı çok ciddi şekilde Allah’a şirk koşmak olarak tanımlamaktadır.
Denebilir ki yanlış ictihad da İslam'da bir sevap almaya vesiledir. Bu söylenen başka bir durumdur. Bu durum Kur’an’da açık şekilde ortaya konmamış bir konuda hüküm ortaya çıkartmak gerektiğinde yapılan ictihadlar için geçerlidir.
Kur’an’da açıkça haram veya helâl kılınmamış bir konuda önceki alimlerin, belki kendi zamanlarının verdiği yanlış algıyla Kur’an’ın aksine hüküm verdikleri konuları sorgulamadan tabi olmak bu ictihad kapsamına girmemektedir.
Burada bahsettiğimiz konu namaz , oruç gibi ibadetlerin uygulamasındaki farklılıklar değil. Bu ibadetlerin uygulamaları Kur'an'da genel olarak tarif edilmiştir ve nesilden nesile Resulullah'tan bize gelmiştir. Mesela namazı herkes kılanlardan öğrenir bu durum Resulullah'a kadar gider.Asıl konu Allah'ın doğru tanınması Kur'an'da adı geçmeyen yeni ibadet şekillerinin ortaya çıkmasına sebep olan görüşlerin dinin içerisine dahil edilmesidir. Kur'an'da geçmediği halde bir ibadet şekli ictihad adı altında dine sokulmuşsa bu bahsettiğimiz kapsama girer. Veya Allah'ın doğru tanınması konusu. Şefaat gibi bir konuda rivayetleri esas almak önceki alimlerin görüşünü esas almak bir ictihad değil bir tercihtir.
Bu alimler belki kendi zamanlarının imkanları elvermediği için uydurma bir rivayeti tetkik edemediler ve yanlış bir hüküm vermiş olabilirler. Bugün çok daha kolaylıkla bütün rivayetlere ulaşılabilmektedir
İlmin namusuna aykırı şekilde, inatla zan ifade eden rivayetler arasından Kur’an’a ters hükümler vazetmeye çalışmak ictihad hatası kapsamında sayılmayacaktır. Bu durumda günümüzde bir insanın, selim aklını kullanmayarak elindeki tahrif edilmekten korunmuş, içine yalanın, şüphenin karışmadığı Kur’an’ı yalın bir şekilde esas alıp, Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmek yerine şüphe içeren rivayetleri esas almış önceki kitaplarda yer bulmuş hükümleri kendine rehber edinmiş bir ‘’hocanın’’ haram ve helal kabullerine tabi olması yukarıdaki ayette kınanan yahudi ve hristiyanların düştüğü hataya düşmüş olması değil midir?
İlmin namusuna aykırı şekilde, inatla zan ifade eden rivayetler arasından Kur’an’a ters hükümler vazetmeye çalışmak ictihad hatası kapsamında sayılmayacaktır. Bu durumda günümüzde bir insanın, selim aklını kullanmayarak elindeki tahrif edilmekten korunmuş, içine yalanın, şüphenin karışmadığı Kur’an’ı yalın bir şekilde esas alıp, Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmek yerine şüphe içeren rivayetleri esas almış önceki kitaplarda yer bulmuş hükümleri kendine rehber edinmiş bir ‘’hocanın’’ haram ve helal kabullerine tabi olması yukarıdaki ayette kınanan yahudi ve hristiyanların düştüğü hataya düşmüş olması değil midir?
Tevbe 31'de Allah Teala açıkça din adamlarının Allah’ın hükümlerinin aksine haram helal kabullerine uyanları kendisine ortak koşmak olarak değerlendirmektedir. Nahl 116’da ‘’ Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür’’ buyurmaktadır. Bu çok büyük bir ihtardır bir insanın günah işlemesinden çok daha büyük bir şeyden bahsediliyor. İşte Sahih İslam arayışının sebebi budur ve her akli selim müslümanın öncelikle çözüme kavuşturması gereken görevi budur.
Murat Akgül
(Münekkit)
(Münekkit)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder