30 Ekim 2015 Cuma

Kırk Yıllık Tartışma Nurculuk mu Siyaset mi




O günkü adlarıyla nurcularla siyasi parti mensubu müslümanlar arasında sürüp giden bir tartışma vardı. ''Zulmü  engellemek ve yeryüzünde ilahi adaleti hakim kılmanın yolu nedir?''
Nurcular bu işin ancak öğrenci yetiştirmekle ve ilerleyen zamanda kadroları ele geçirmekle olacağını ve bunun da ancak sistemi çok ürkütmeden mümkün olacağını savunurlardı.
Bu amaçla her dönem iktidara en yakın sağ parti desteklenmeli derlerdi ve asla siyasi bir parti çalışması içerisinde olmamak gerektiğini savunurlardı. Bu yüzden diğer tarafı temsil eden o dönemki tanımlamayla ''radikal müslümanlara'' hep şunu derlerdi; sizin bu radikal çıkışlarınız ve siyasete bulaşma girişimleriniz bizim de çalışmalarımızı tehlikeye sokuyor dikkatleri islami çalışmaların üzerine çekiyorsunuz.
Diğer taraftaki aynı iddianın sahibi müslümanlar, sistemin onlara müsade ettiği oranda siyaset kurumlarını kullanmanın gereğine inanıyordu. Sistem Türkiye'de göreceli de olsa bir demokrasi uygulama iddiasındaydı ve sınırları devamlı değişse de devlet, siyasi partilere bir alan açmaktaydı. Sistemin esas sahibi ve koruyucusu olan Genelkurmay, esas itibariyle CHP tarafında olması hasebiyle siyasi yelpazede sağın bölünmesi adına radikal de olsa müslüman siyasetçilere parti kurmaları yolunda tahammül etmeyi kendi siyasal hesapları açısından stratejik görüyorlardı.Bu durum siyasal parti ile hedefine ulaşmayı amaçlayan müslümanlara alan açıyordu.
İşte bu iki görüş 40 yıl boyunca rekabet içerisinde oldu. Sistem CHP karşısında sağın bölünmesi için islami partiye tahammül etmesi yanında bu islami partinin çok taban bulmaması adına da nurcular gibi ılımlı cemaatlere de yol açmayı gelenek haline getirmişti.
Sonra bu iki kanattan biri Türkiye'de sağlam bir iktidar kurmayı başardı. Nurcular bu siyasi harekete  ilk defa destek verdiler fakat kendi prensiplerine uygun olarak; iktidar olacak partiye oy verilir ilkesine uyduğu için. İktidar hükümet etme görevini sürdürüken nurculuk hareketi de kazandığı kadrolara kadro eklemekle meşgul oldu. Bir noktaya gelindi ki ''kadro hareketi'' tüm kadrolara hakim olmak istedi.İstediği şey siyasetin elinde olan erkti. Halbuki nurcular, şu andaki erkin sahiplerine, siyasi partilerine zayıf zamanlarında yıllarca destek isteyen bu harekete, hiç destek olmamıştı ve bu yoldan dönülmesi gerektiğini savunagelmişlerdi.
 İşte bu noktada kırk yıl önceki tartışma gündeme geldi. Hangi taktik doğruydu? Başarıya ulaşacak olan, kendi gücüyle ayakta durabilecek, toplumu da hedefleri doğrultusunda kurtuluşa ulaştıran kim olacaktı? Kimin uyguladığı metod hayatın bütününü kapsıyordu? Hayatın gerçeklerine uygun olan hangisiydi? Hangi yolu tutan kendinden başkasının gücüne ihtiyaç duymadan ayakta durabilecek, ülkenin idaresi için halkın gücünden başka bir güce de ihtiyaç duymayacaktı.
İşte bu tartışma fiili bir durum alınca nurculuk hareketi kaybetti. Çünkü gücünü halktan almayan bir hareketti, siyasi erki sadece desteklerle kullanabileceği vehmi çıkmaza girmişti. Öte yandan kadroları dünyadaki dinamik güçlerin de dikkatini çekmişti ve güç odaklarının ve servislerin, cemaati kullanma emelleri bu hareketi büsbütün bağımlı hale getirdi.
Diğer yandan hayatın gerçeklerine uygun olarak çalışmalarını sürdüren,  sahici ve ayakları yere basan bir hareket olan,  islami parti çalışmaları halkın önemli bir  bölümünün de güvenini kazanmayı başardı ve devlet aygıtını idare eden pozisyonu kazandı.
Sonuç olarak güç konusunda eksikliğini başka devletlerden deruhte etmeye kalkan nurculara da ülkenin güvenliği adına kapıyı göstermek zorunda kaldı.

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...