23 Mayıs 2020 Cumartesi

Provokatif çıkışları yüksek perdeden karşılamak hatta köpürtmek ülkeye zarar mı verir fayda mı?

Önce RAND Corporation raporunda darbeden bahsedilmesi ardından CHP’li siyasilerin art arda meydan okuyan çıkışları ve son günlerde camilerin ses sistemine sızıp marşlar çalınması. Bunlar rastgele olaylardır görmezden gelelim demek aklı devre dışı bırakmak olur.
Bu olaylar belli ki dönem dönem yaşadığımız, Türkiye üzerinde planlanan ara dönem oluşturma çalışmalarıdır.
Tutar mı? Bize göre tutmaz.
Çünkü Türkiye’de şu anda böyle bir potansiyele sahip ne askeri cunta var ne de halk tabanında bu tahriklere kapılıp sokaklara dökülecek kitle var.
Bununla beraber bu tahrikleri dikkate almayıp görmezden gelmek Hükümet tarafı için doğru olmayacaktır. Çünkü bu tür provokasyonlara cevap verilmese, düşük dozda tepki gösterilse bu, hükümet taraftarlarının azaldığını, Cumhur İttifakının desteğinin azaldığını düşündürür, davaya inancın kan kaybettiğini ifade eder.
Bu yüzden bu tür olayların provokasyon olduğu bilindiği halde tepki gösterilmelidir.
Doz ne olmalıdır?
Türkiye’de din temelli ayrıştırma, provokatif girişimler Millet İttifakından ziyade Cumhur İttifakının tabanını konsolide eder. Çünkü Millet İttifakı beş benzemezlerden oluşmaktadır. İçlerinde dindarlar, Ak Parti ve MHP’den uzaklaşanlar vardır.
Provokatif çıkışları yüksek perdeden karşılamak hatta köpürtmek ülkeye zarar mı verir fayda mı?
Millet İttifakı tarafının ilk başlangıç noktası olan Adalet Yürüyüşü tam anlamıyla insanları en zayıf noktasından yakalama girişimiydi. Güzel sözün, tatlı dilin, alttan almanın, kucaklama söyleminin ikna edemeyeceği insan yoktur. Her insan bir noktadan sonra bu tavra duyarsız kalamaz. Peki bu güzel kucaklayıcı sözler gerçek miydi? Aynı cephe şu günlerde tehdit dili kullanmaya başladığına göre, erken şımarma belirtileri gösterdiklerine göre bu sözler demek ki sadece bir kurguydu diyebiliriz.
Fakat bütün bu gelişmelere rağmen Adalet Yürüyüşüyle başlayan tatlı dil formülü bir çok insanı ayartmıştı, belediye seçimlerinde terör örgütleri ile bu tatlı dine kananlar aynı cephede yer alabilmişti. Bu sonuç, bu işin şeytani bir plan olduğunu çok açık göstermektedir.

İşte bu fettan plana karşı şimdi bu günlerde kendi tabanımızı yeniden bir araya getirebilmek için karşı tarafın yaptığı provokatif, kışkırtıcı çıkışları fazlasıyla tepki ile karşılamak hatta bu durumu köpürtmek bize göre ülke için faydalıdır. Neden?
Çünkü Ak Parti bu ülke için büyük bir şanstır. Bakın İsrail’de 1.5 yıldır hükümet kurulamamaktadır. Aynı durum bazı avrupa ülkelerinde de yaşandı. Türkiye böyle bir durumda kalsa bu ülkenin durumu ne olur. Bu ülkenin uğraştığı iki büyük terör örgütü vardır (Pkk- Fetö) Akdeniz’de, Libya’da , Suriye’de askerlerimiz sahadadır. Ekonomi bütün dünyada olduğu gibi bizde de her an her şeye gebe durumdadır. Bu şartlarda beş benzemezden oluşan Millet İttifakına bu ülke bırakılabilir mi? Muhalefetteyken bile HDP ile İyi Parti’nin bir arada duramadığı bir ittifaktan bahsediyoruz. Bir parti liderinin (Davutoğlu) diğer parti için (CHP) ömrün onların zihniyetiyle mücadele ile geçti dediği bir ittifak. Her fırsatta dini değerleri alay konusu yapan bir tabana sahip bir parti (CHP) ile şu anda Ak Parti’nin dine çok hizmet etmediğini savunan bir partinin (SP) bir arada olduğu bir ittifak. Ülkeyi bu şartlarda böyle bir maceraya atmamak için Ak Parti’nin iktidarının devam etmesini sağlayacak stratejiler ülkenin selameti için zorunluluk arz etmektedir.
Ülkede değişiklik olmayacak mı aynı insanlar mı hep yönetecek derseniz, hayır aynı insanlar yönetmiyor. Bugünün Hazine bakanı önceki dönemin hazine bakanını yanlış yapmakla eleştirmektedir, iç işleri bakanı kendi döneminde çok daha başarılı işler yapıldığını söyleyebilmektedir. Tarımda yeni hamleler yapılmaktadır. Yani iktidarda Ak Parti var ama değişim yenilenme devam etmektedir. Ak Parti’den memnun olmayan Ak Partililerin yapacağı şey partiyi kimselere muhtaç hale getirmemek, partiyi kendi ilkeleri üzerinde yenilenmesine destek olmaktır.

19 Mayıs 2020 Salı

Milli Mücadelenin Koordinatörü Olarak Neden Mustafa Kemal Seçildi ve Nasıl Kabul Gördü


Osmanlı'da o kadar diplomasi, teşkilatçılık, cephe tecrübesi olan ve Saray’ın siyasi görüşüne de çok daha yakın askerler olduğu halde Mustafa Kemal nasıl öne çıktı? Anadolu'ya neden o gönderildi ve İngilizler Ankara'daki birliklerini neden M Kemal'i engellemek için kullanmadı ve zımnen bir kabul içerisinde politika yürüttüler?
Artık Türkiye çok şükür M. Kemal'i Anadolu'ya Padişah Vahdettin mi gönderdi, hangi amaçla gönderdi tartışmalarını aşmış vaziyettedir. Peki neden Saray, Meclis-i Mebusan üyeleri, gazeteler, cephe komutanları ve İngilizler Mustafa Kemal ismine razı oldu ve nasıl oldu da çok önceden başlayan Kuvayı Milliye hareketinin komutanları ve önderleri M. Kemal üzerinde neredeyse ittifak sağladı? Muhalif sesler, çatlak seslerden bahsetmiyoruz o tür insanlar her dönemde meseleyi anlamayıp oyunbozanlık yaparlar.
Ülkede durum neydi?
İşgalci devletlerden Rusya, Bolşevik İhtilali yüzünden çekilmişti, Fransa Misak-ı Milli sınırlarından büyük oranda çekilmişti. İtalyanlar kendi ekonomik ve siyasi sorunları yüzünden çekilmişti. Kalmıştı eski bir eyaletimiz olan Yunanlılar ve dünyanın neredeyse üçte birini işgal etmiş vaziyette olan İngilizler.
İngilizler’in Misak-I Milli sınırlarından çıkarılması silahlı gücümüzle pek mümkün görünmüyordu. İngilizler’in o dönemde işgal ettiği ülkelerin petrol ve stratejik açıdan önemli olanları müslüman nüfusa sahipti. Osmanlı Hilafet merkezi olarak bu Müslümanlar üzerinde savaş sırasında olduğundan farklı olarak savaş sonrasında etkili olabilirdi. İşte bu hilafet meselesi Türklerin İngilizlerle yapabileceği pazarlık konusuydu.
Burada neden M. Kemal üzerinde ittifak edilebildi sorusunun cevabını bulabiliriz.
Ülkenin düştüğü bu durumdan, İngiliz işgalinden kurtulması için yapılması gerekenin herkes farkındaydı.
İngilizlerin dünyadaki planlarına karşılık verilebilecek şey;
Osmanlı osmanlılıktan çıkacak, daha iddiasız, seküler bir devlete dönüşecekti. Bu en azından bir dönem için mecburiyet arz ediyordu.
Bunu Osmanlı hanedanlığı yapamazdı, İttihatçılar yapamazdı, kimse bu geçiş döneminin sorumluluğunu üstlenmek istemezdi. Ayrıca işler yoluna girdiğinde yönetim kimin elinde kalacağı da bir sorundu. Bu süreçte İngilizlerin de tehdit algılamayacağı, bağlantısız, tarafsız bir ekibin bu dönemde sorumluluğu alması her açıdan herkesin razı olduğu bir durum halini almıştı.
İşte bu isim M. Kemal’di. Daha sonra tehdit olacak bir ekibin üyesi değildi. Hanedanlıkla akrabalık veya bağlılık ilişkisi yoktu. İttihatçılarla organik bağı yoktu. Seküler dünya görüşüne sahipti. İşgal döneminde İstanbul’da işgal kuvvetleri komutanlarıyla katıldığı gecelerde kendisini tanıtma fırsatını bulmuş, batı kültürüne aşina görüntüsü vermişti.
Başlamış bir Kurtuluş Savaşına yarısında katılan bir Osmanlı paşasının herkesin ortak adayı olarak öne çıkabilmesi tarafsız, batılı kültüre yakın, seküler olması ve tehdit olarak algılanmasını gerektirecek bir ekibin üyesi olmaması yüzündendi.
M. Kemal dönemin laikleri tarafından sevilen lider, dindarları tarafından gereken lider olarak görülmüş olması yüzünden, biz de onu bir dönemin hak sahibi devlet başkanı olarak görürüz. Fakat kendisine verilen bu desteğin gerektirdiği hakkaniyeti göz ardı edip siyaset ve dinle ilgili görüşlerini ülkeye dayatması, bizim için hâlâ onun bir dönemin gereken lideri olarak tarihteki yerini almasını ve daha ileri geçememesini sağlamıştır.

15 Mayıs 2020 Cuma

Muhafazakar Kürt Partisi


İyi Parti tam bir proje partisi olduğunu son hamlesiyle yine gösterdi. Son hamleleri Akşener’in son teklifi olan ve Kılıçdaroğlu tarafından desteklenen ‘’memleket masası’’.
Bu teklifin iktidar tarafından ciddiye alınmayacağını bildikleri halde bu hamleyi neden yaptılar? Cevabı, masaya kimlerin davet edileceğinden ortaya çıkıyor. Son seçimlerdeki müttefikleri olan HDP davetli değilmiş. Babacan ve Davutoğlu’nun partisi davetliymiş.
Proje partisi İyi Parti bu hamle ile gelecek seçimlerdeki ittifakın alt yapısını hazırlıyor.
Güya HDP ile arasına mesafe koyup Babacan ve Davutoğlu’nu çatı altına alacak, CHP HDP ile işbirliğine devam edecek sonra seçim zamanı CHP ile İyi Parti yine ittifak kuracak HDP yine gizli müttefik olacak ama İyi Parti ve diğerleri bundan haberleri yokmuş gibi yapacaklar.
HDP blok halinde durdukça bu şeytani planlar hep yapılacaktır. Çünkü HDP tek makamdan yani Kandil’den tek sözle yönlendirilebilen bir yapı. Bölge halkıyla çeşitli gerekçelerle duygusal bağ kurmuş bu parti bu planların esas ayağı olarak kullanılıyor ve kullanılacak.
Bu sebeple Türkiye siyasetinde önemli bir boşluğu dolduracak ve ciddi bir misyon yüklenebilecek yeni bir siyasi partiye ihtiyaç var.
Muhafazakar Kürtlerin bir kısmı çeşitli gerekçelerle geçmişten beri HDP çizgisindeki partilere oy vermiştir ve vermeye devam etmektedir. Bunu kıracak bir parti.
Kürt asıllı ünlü bir yazar, veya akademisyen dindarların oy verebileceği muhafazakar söylemli  bir parti kurabilir. Bu parti bir lider partisi ve iktidara talip bir parti olmayacak fakat kilit parti özelliğini kaybetmeyecek derecede aktif bir parti olacak.
Bu parti, Irak ve Suriye’deki muhafazakar Kürtlere selam veren, PKK ile arasına kesin bir çizgiyle set çeken ama bir taraftan da Öcalan’ı tövbeye davet eden (Bu çağrının  sonuç alması önemli değil, bu çağrı partinin HDP’nin oy aldığı tabanda genişleyebilmesi ve geçmiş dönemde acılar yaşayan bölge halkı için bir mesaj niteliği taşır) ve gelecek seçimlerde Ak Parti ile ittifak kurmaya açık olduğuna dair mesajlar veren bir parti olacak.
Bu parti, Türkiye siyasetine PKK’nın müdahalesini bitirir.  Kürt meselesinin sadece Türkiye için değil tüm bölge için doğru bir zeminde ve sonuca ulaşılacak şekilde tartışılmasını sağlar. Türkiye’nin Irak ve Suriye siyaseti hatta İran üzerindeki etkisini artırır.

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...