İmam-ı Azam
gibi ehli ilim ve Ehli Rey mi olacağız
yoksa İmamı Azam’ın arkasından konuşanlar gibi mi olacağız?
Bugün
geldiğimiz noktada, İslam’ı yaşamayı hem de bilmeyi ciddiye alan gençler
arasında bir farklılaşma gözlenmektedir.
Her
bilginin, her tarihi vesikanın gerçeğin
kendisi olmayacağı gerçeği, din konusunda da geçerlidir. Bunu fark etmek gençler arasında hızla
yaygınlaşmaktadır.
Din
konusunda Allah’ın bizden murad ettiği şey nedir?
Bu sorunun
cevabını korunmuş olduğu aklen ve dinen sabit olmayan tarihi vesikalara
bırakabilir miyiz? Yani korunmuş olduğuna inanılan tek kitap Kur’an’ı Kerim’dir
inancımızı göz önünde tutarak bu soruya
cevap aramalıyız.
Ne kadar iyi
niyetle olursa olsun, ne kadar hassas kaideler ile aktarılırsa aktarılsın, ne
kadar sıkı tutulursa tutulsun Kur’an
dışındaki bilgiler, bir takım insanların diğer insanlardan duyduğu bilgiler
değil midir? Bu bilgiler çok kıymetlidir ama ‘’gerçeğe olan ihtiyacımız ve
mecburiyetimiz’’ bunlardan daha kıymetlidir.
Bu
nakledilen bilgiler içerisinde din konusunda bazı yanlışları da miras almışsak, yani din anlayışımız
içerisindeki bazı konular Resulullah’ın ashabına öğrettiği gibi bize
aktarılmamışsa, birileri bilerek veya bilmeyerek bize yanlış şeyler aktarmışsa
ve biz bunlara sorgulamadan inanmış ve uygulamışsak. Allah’ın huzurunda hesaba
çekilirken , bizim suçumuz yok, biz o
insanlara güvendik diye kendimizi savunabilir miyiz? Ya buna karşı önümüze Kur’an’da insanı tanıtan ayetler konursa
ne diyeceğiz?
İnsan hayra
dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.(İsra 11)
Onlara,
“Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde
bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru
yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)? (Bakara 170)
…Nihayet,
hepsi orada bir araya gelince, sonrakiler öncekiler için şöyle derler:
"Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdılar. Ateş azabını bunlara bir kat daha
fazla ver." Allah buyurur: "Her biri için bir kat fazlası var, fakat
siz bilmezsiniz."(Araf 38)
Son
zamanlarda gündeme gelen Gelenekçilik ve Kur’ancılık/Ehli Rey ayrışmasının
temelinde İslam’ı doğru anlama ve yaşama endişesinin temel neden olduğunu
görmeliyiz.
Özellikle
gençler arasında hızla yaygınlaşan İslam’ı doğru kaynaklardan öğrenme gayreti,
araştırmacıları mecburen Kur’an’a yönlendirmektedir.
Bu arada Sahih
İslam’ı öğrenmek gayretinde olanlar sadece Kur’an’ı dikkatle okumadılar, birçok
hocadan çok daha fazla hadis rivayetleri okudular, hadis usulünü anlamaya
çalıştılar ve bir şeyi daha fark ettiler.
Yaşanmakta
olan İslam, sahih kabul edilen hadis kitaplarındaki İslam’la da örtüşmüyor. Sahih kabul edilen rivayetlerin
yanında zayıf hatta uydurma olduğu bilinen rivayetler de bugün Ehl-i Sünnet
dairesinde sayılan uygulamalara ve inanışlara kaynaklık ediyor. Yani geleneğe
bağlı olarak yaşanan birçok dini uygulama sahih olduğu kabul edilen hadislere de
aykırıdır.
Hadisleri
Kur'an'a eş kaynak gören ve hadisin ayeti nesh edebileceğini savunanlar
arasında, eldeki hadislerin hangilerinin
sahih olup olmadığı, hangilerinin hükmünün devam ettiği konusunda ittifak yoktur
Akaid
konusunda rivayetlerin delil olmayacağı Usulu'd-Din'in ana kuralıdır fakat bununla
beraber bu rivayetlerin oluşturduğu kabuller ana ilke zannedilmiş ve ayetler bu
rivayetler doğrultusunda anlamlandırılmıştır.
Halbuki
rivayetler üzerine din bina edilemeyeceği, selim akıl için o kadar açık bir
konudur ki,
Çünkü bu
bizim dahlimiz olmayan bir gayretten sorumlu tutulmamız demektir.
Allâh,
kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez.(Bakara 286)
Kur’an,
hadisler de korunmuştur dememiştir, Resulullah yazdırmadı, ashab kayıt tutmadı
ve kayıtları sonraki nesillere aktarmadı. Peki biz kimlerin insafına,
hafızasına ve imanına güvenip akaidimizi bu rivayetler üzerine bina edeceğiz.
Bu
rivayetlerden Allah bizi sorumlu tutar mı? Bu bizim gücümüzü aşan bir şey değil
mi? Bu hangi dini ve akli kabule uyar?
İşte bu
gerçeği farkeden insanlar şunu demektedir. Ben zaten Kur’an’da geçen
ibadetlerin uygulamalarını, nesilden nesile Resulullah’tan geldiği gibi
biliyorum, daha niye bir sürü rivayeti kabul edip dinime şüphe karıştırayım.
Eğer uymam gereken bir kaç emir ve yasak daha olsaydı Kur’an Hz Musa’yı 136
yerde andığı gibi bu birkaç bahsi de ayetlerle bize bildirmez miydi?
Korunmuş
Kitabın kıymetini bilmek varken onu gölgeleyecek metodları niye kabul edeyim,
demektedir.
Bu
aydınlanmanın temelinde şunların olması,
-gerçeğe
ulaşma isteği
-aldatılmış
olmama bilinci
-hikmet
sevgisi
bu akımın
okur-yazar kesimde hızla yayılmasına sebep olmaktadır.
Bu şekilde
İslamı anlamak gayretinde olanlar, emek verdikleri, kafa yordukları için
dinlerini daha çok içselleştirmektedir.
Geleneğe
teslim olmanın getirdiği monotonluktan da kurtarmış olarak bu akım, dinini daha çok
bilen, inancını daha çok anlatan ve yaymaya çalışan bir gençliği ortaya
çıkarmaktadır.
Bu durum,
yakın gelecekte belki 5-10 yıl içerisinde okur-yazar kesim arasında, bu
anlayışa sahip dindarların, geleneğe körü kürüne bağlı olanların sayısını
geçeceğine işaret etmektedir.
Denecek ki
14 asırdır bunu neden kimse anlamadı da şimdi aydınlanıyoruz. Dünya son yüz yıl
içerisinde demokrasiyi geliştirdi, köleliği kaldırdı, uzaya çıktı, bilgisayarı
geliştirdi, gen teknolojisinde, tıpta ilerledi, birbirinden bağımsız birçok
ilerleme bu dönemde oldu.
Aydınlanmanın
toplumu kuşatması için bilginin yaygınlaşması gerekir. Bir fikrin destekçileri
toplumda yaygınlaşmazsa, birçok yerden destek görmezse statüko karşısında
tutunamaz ve sesi kesilir.
Önceki
dönemde dini kaynakların yaygın olması zamanın imkanları yüzünden mümkün
değildi.
Kur'an,
kitap olarak son yüzyıla kadar müslümanların elinde yaygın şekilde yoktu. Meal
çalışması zaten yapılmamıştı.Tefsirler ise ancak çok dar bir kesimin
ulaşabileceği kaynaklardı ve tefsirlere ulaşanlar zaten statükoyu kabul ettiği
için kaynaklara ulaşabilecek müesseselerde okuyabiliyordu. Hristiyanların
statükoyu korumak için tertip ettiği konsiller, İslam dünyasında başka şekilde
çalıştırılmıştı ve tek seslilik konusunda ciddi başarı elde edilmişti.
Son yüzyılda
Kitab'ın ve bilginin herkesin ulaşabileceği mesafede olması, iletişimin
gelişmesi, İslam dünyasında Kur'an aydınlanmasını gerçekleştirmiştir ve artık
bu aydınlama önünde dini statükonun direnmesi mümkün değildir.
Tıpkı İmam-ı
Azam gibi Ehli Rey tavrıyla Kur’an’a dönüş müslümanlar için en büyük aydınlanma
olacaktır. Nasıl Resulullah’ın tek kişi olarak başladığı Sahih İslam, yüz yıla
ulaşmadan onlarca ırkı ‘’bir millet’’ yapmışsa, bugün de, bu aydınlanmaya malik
olan toplumu aynı şekilde milyarlara önder yapacaktır.