28 Ekim 2021 Perşembe

CHP'nin HDP ile olan ittifakı seçim kazanmak üzerine midir yoksa başka bir amaç mı taşıyor?


HDP’nin zamansız çıkışları, CHP’nin alenen HDP’ye boyun eğen görüntü vermesi Millet İttifakı tabanını şaşırtıyor. Söz konusu kesimin gazetecileri ve sosyal medyada çırpınan bağlıları akıllarınca bu gelişmeleri örtmeye bir taraftan da taraflara akıl vermeye çalışıyorlar . ‘’Etmeyin zamansız çıkışlar yapmayın Cumhur İttifakının ekmeğine yağ sürmeyin vs. ‘’
Anlaşılıyor ki yapılanlar onların sandığı gibi seçim kazanmak üzerine yapılmıyor. Tabii ki 2019 belediye seçimleri döneminde yaşanan hava yaşanırsa seçimi de kazanmak planda var ama o işin olamayacağı birçok açıdan belli oldu.
Çünkü muhalefet bir hata yaptı seçimin kaderini ekonomi tartışmaları üzerine kurdu. Ekonomi Ak Parti’nin en iddialı olduğu alan. Orta kesim kendi durumunu biliyor nereden nereye geldiğini biliyor. Asıl sıkıntı olan, Pandemi ile başlayan bütün dünyada sıkıntı doğuran hayat pahalılığıdır. Bu da Türkiye’de hükümet tarafından dar gelirliler için kolay çözülecek bir konudur. Maaşlara, sosyal yardımlara, çiftçi desteğine ve çiftçinin ürünlerinin alım fiyatlarına yapılacak zamla bu iş atlatılır.
Çünkü Türkiye hızla büyüyen bir ekonomi, halka verilen her para fazlasıyla ülkenin kalkınmasına büyümesine yardım eder ve devletin hazinesine dönüşü olur.
Diğer taraftan ekonominin konuşulması Ak Parti iktidarının ülkeye yaptığı yatırımları anlatmasına vesile oluyor.
Yapılmak istenen esas çalışma nedir?
Osmanlı’da Jön Türklerle yapıldığı gib, Cumhuriyet döneminde onların devamı laikçi Atatürkçülerle yapıldığı gibi bürokrasiyi ele geçirme harekatı yapılmaya çalışılacak.
Kılıçdaroğlu’nun bir süredir öğretmenlerle başlayan tehditleri ve şimdi bürokratlara yaptığı tehdidin amacı budur.
Buna ek olarak son günlerde piyasaya batıda eğitim görmüş ekonomistler sürüldü. Sosyal medyada devamlı dindarlar bu işi beceremedi, liyakat yok, asıl işi bilenler bizim taraftadır lafları pompalanıyor.
Bu çalışma yine Osmanlı’da olduğu gibi batıcılar daha doğrusu batı kompleksi, güce karşı zaafı olanlar ve toplumda karşılıkları olmadığı için batının desteğine ihtiyacı olanlar üzerinden yürütülüyor.
Tabii bu işin üzerine oturtulacağı bir örgüt veya cemaat türü bir yapı gerekiyor.
Bu örgüt batılı kurumlar tarafından desteklenmeli, finanse edilmelidir. İçeride ve dışarıda kongreler düzenleyecek. Yani oluşturulacak paralel devletin bir ana omurgası olacak bir örgüt. Tabii bu omurgayı oluşturacak olan örgütün toplumda çok karşılığı olmayacak ki ayakta durmayı her zaman batıya borçlu olacak.
Bu bahsettiğimiz örgüt hangi örgüttür bugün?
İnanması belki birkaç yıl önce çok zor olurdu ama bugün artık olabileceğini görmeye başladık. Bu örgüt bugün HDP/KCK örgütüdür.
CHP'liler neden bunlara boyun eğsin bunlara ihtiyaç duysun diye sorulabilir.
Çünkü Avrupa ve ABD HDP'yi direkt muhatap alıyor. Onları batıda en üst düzeyde ağırlıyor, iltifat ediyorlar.
Bizim kesim bunu çok anlamayabilir ama bir CHP'li batı haranı için batılılar tarafından iltifat görmek, oralardaki toplantılara çağırılmak çok büyük bir şeydir. Bu iltifat yüzünden HDP'liler CHP'liler için bir üst klanı oluşturuyor şu anda.
Ağzını açanın Demirtaş'a özgürlük demesi, Kavala'ya özgürlük demesinin sebebi budur. Bu işin kürtlükle falan alakası olmadığını da söyleyelim bu arada. Bu yüzden Kavala bahsettiğimiz HDP/KCK örgütü için içeride ve dışarıda çalışma yürütüyordu. HDP yöneticilerinin çoğu da kürt değil. Fakat bu projeleri tutarsa o et tırnak edebiyatını artık Kürtlerin yapması beklenecektir.
CHP’nin liderlik ettiği ittifak bürokrasiyi tehditle, şantajla, başka şekilde ayartma girişimleriyle dönüştürmeye başladı. Devlette bazı memurların vatandaşı kışkırttığı, üzdüğü haberleri her yerden gelmeye başladı. Memurlara karşı son günlerde çok duymaya başladığımız şiddet olaylarının önemli bir sebebi bu olmalıdır.

23 Ekim 2021 Cumartesi

Ak Parti iktidarının ilginç şekilde çok isabetli yatırımlar yaptığına şahit olduk.


Hastanelere çok ciddi yatırım yaptı. Pandemi'de büyük faydasını gördük
Ve dünya enerji krizi yaşıyor.
Bu dönemde Türkiye'de dünyanın en büyükleriyle yarışan barajlar yapıldı, HES'ler yapıldı, Rüzgar santrallerine ağırlık verildi, güneş santralleri kuruldu. beş müteahhitten biri diye devamlı saldırılan Kalyon İnşaat firması içinde çok büyük arge tesisi olan güneş paneli üretim tesisi kurdu. Karapınar Güneş Enerjisi Santrali için de üretim yapıyor. Santral tamamlandığında Avrupa'nın en büyük, dünyanınsa en büyük beş güneş santralinden biri olacak. Bütün itirazlara rağmen Nükleer santraller kuruluyor.
İsabetli basiretli yatırımlar ile Türkiye büyük fırsatlar yakalıyor. Muhalefetin devamlı dile getirdiği eski teknolojileri ile devlete yük olan fabrikalar özelleştirildi onların yerine enerji üretimine yatırım yapıldı, Şimdi Türkiye üretim üssü olma yolunda ilerliyor.
Türkiye elektrik üretiminde dışarıya bağımlı bir ülke değil. Avrupa'da % 200'lere varan zamlara rağmen bizde zam %70'lerde kaldı.

Merkez Bankası Politika faizi 200 baz puan düşürerek yüzde 16'ya indirdi.


Merkez Bankası bu indirimin gerekçesini şöyle açıkladı;
Enflasyon arz kaynaklı artıyor yani ürünlerin fiyatı bütün dünyada artıyor. Nakliye ücretleri yüzünden, petrol fiyatları yüzünden, kuraklık yüzünden fiyatlar artıyor. Burada bizim faiz yükseltmemizin bir anlamı yok deniyor.
Bu açıklamanın benzerini geçen ay ABD merkez bankası da yapmıştı ve faiz artışına gitmemişti.
Merkez Bankası, biz kur konusunda bize bağlı sebepler yüzünden bir artışı karşılayacak kadar faiz belirlemek durumundayız diyor. .
Politika faizi bankaların gün sonunda açıklarını karşılamak için merkez bankasından aldıkları paraya verecekleri faizi ifade ediyor. Bu kaynak piyasaya verecekleri kredilerin önemli kaynaklarından birini oluşturuyor .
Banka ucuz borçlanınca ucuz kredi verme imkanı yakalayacaktır. Piyasa sizin paranızın o kadar faizle değerini koruyamayacağı değerlendirerek dövize kaçmak durumunda kalabiliyor ama reel sektör canlandığı için döviz ihtiyacı azalıyor. Bütün bunlar işte kuru belirliyor.
Burada yönetimin yapmak istediği şey piyasaya kredi ile para girsin, ihracat ve buna dayalı üretim artsın dolayısıyla ülkeye döviz gelir . Hem piyasa kendini bulur hem istihdam olur.
Ayrıca Türkiye herhangi bir ülke değil uzak doğunun üretim üssü olmasına alternatif ülke olarak görülen bir ülke ve bu yolda ilerliyor.
Bu para politikası yeni denenmiyor bu politika yaklaşık 3- 4 yıldır programlanıyor. Üretim üssü olmak için de bütün altyapı yatırımları yapıldı yapılıyor. Yollar, limanlar, demiryolu, artacak olan elektrik ihtiyacı için barajlar yapıldı, alternatif enerji için yatırımlar yapıldı. Güneş santrallerine teşvik verildi, dünyanın en büyük güneş paneli üretimi fabrikası kuruluyor, Nükleer Santraller kuruluyor vs.
Enflasyon bütün dünyanın şu anda sorunu.
Almanya da bile %4 seviyesinde enflasyon yaşanıyor. Fakat onlar faiz artışına gitmiyor çünkü politika faizi sadece enflasyona endeksli yapılmıyor. Dünya şunu görüyor ürün fiyatları bir süre daha artacak.
Bu artışın sebebi bizim önceki dönemde yaşadığımız kur yükselmesi yüzünden yaşanan bir artış değil.
Bizim bu artışla yarışıp faiz yükseltmemiz asıl yanlış olan şey olurdu.
Bu yakın zamanda herkesin kabul ettiği bir gerçek olacak.
Hükümet ve Merkez Bankası Türkiye için ortaya konulan hedefe kilitlenmiş vaziyette yürüyor. İhracatçı, üretici memnun, Faizin düşürülmesine Borsa iki günde %3 artışla karşılık verdi. Özellikle banka endeksi yükseldi çünkü ilerleyen dönemde bankalar piyasaya bolca kredi vereceği görülüyor.
Ürün fiyatlarının artması bütün dünya vatandaşlarını zor duruma soktuğu gibi bizim halkımızı da zorlamaktadır.
Hükümet asgari ücreti, emekli maaşlarını, memur maaşlarını artırarak halkın refahının çok düşmemesini sağlamaya çalışacaktır. Fakat halk şunu bilmelidir bütün dünya gibi biz de konforumuzdan biraz taviz vermek zorunda kalacağız bu süreçte.
Çünkü bu küresel bir sorun. Çin ile Küreselciler arasında devam eden bu gerginlik veya oyun, dünyada fiyatları artıracak. Bu artışları doğru değerlendiremeyenler faizlerin yükselmesine boyun eğecek bu durum da Küreselcilerin bu yılki kârı olacak.

Squid Game. Türkiye'de bir süredir halkı iktidara karşı kışkırtmak için çok basit ama gençler üzerinde etkili olan bir propaganda yapılıyor.


Yoksulluğun her türlüsü devletin suçuymuş gibi bir propaganda bu.
Bu öyle bir dille ve sürekli yapılıyor ki, bu yüzden gençler, devlet bütün halkı zengin yapmak zorundaymış gibi bir beklenti içerisine sokulmuş vaziyette.
Kişisel başarısızlıklar, şanssızlıklar, müsriflik, tedbirsizlik gibi insanı yoksul bırakan hiçbir şeyin önemi yok onlara göre.
Gençler bütün dünyayı Avrupa'nın zengin ülkelerinin sıradan vatandaşları gibi de değil yüksek gelirli vatandaşları gibi yaşıyor zannediyor.
Son günlerde popüler olan bir Güney Kore dizisi var. Squid Game. Diziyi izleyince dedim ki gençler bu diziden hayata dair bir pay çıkaracaktır.
Fakat gördük ki, dizi birçok yönüyle günlerce gündemde kaldığı halde dizinin asıl konusu olan Güney Kore halkında önemli oranda yoksulluk ve çaresizlik yaşandığı gerçeği hiç gündemde yer bulamadı. Çünkü bizim muhalefetin gündemini belirleyen ajans bu işi çok iyi biliyor ve yapıyor.
Güney Kore evet sanayileşmiş gelişmekte olan bir ülke ama birkaç dev firmanın ülkede üretim yapmasıyla iş bitmiyor. Kazanç tabana yayılmalı, Orta gelire sahip olan vatandaş bu refahtan payını almalı.
Güney Kore dizilerinde çok işlenen bir durum bu; ülkede yoksulluğun çok yaygın olduğu ve zor hayat şartlarında yaşamak zorunda oldukları.
Neticede bugün Squid Game dizisi Güney Kore’deki sendikalara ilham verdi: 80 bin işçi ülke genelinde gösteri yaptı
Dünya genelinde izlenme rekorları kıran “Squid Game” adlı dizi çekildiği ülkedeki işçileri sokaklara döktü. Güney Kore’de dizinin karakterleri gibi giyinen on binlerce işçi ülke genelinde protesto düzenledi.
Sendika işçilerinden biri, “Squid Game” dizisindeki gibi ülkenin çoğunluğunun gelir eşitsizliği nedeniyle hayatta kalma mücadelesi verdiğini söyledi.

Faiz sebep enflasyon neticedir


Muhalif ekonomistleri özellikle de ekonomist olmadığı halde ekonomide racon kesenleri çıldırtan söz.
Bir kere muhalif ekonomistler, bu iddiayı anlamamış gibi yapıp değerlendiriyor .
Bu söz öncelikle sözün tamamı ahmaklara söylenir türünden özet bir sözdür.
Şöyle ki eğer bu ekonomik teorinin sahibi bu sözü muhaliflerin anladığı anlamda düşünüyor olsa;
Faizi örneğin %15 ilan edecek yerde %5 ilan eder.
Yani piyasa %17 beklediği yerde %15 ilan ediyorsa demek ki; iddiayı yanlış anlayanlar gibi düşünmüyor. Öyle düşünse faizi direkt % 5 ilan eder ve enflasyonun aşağı çekilmesini bekler.
Buradaki iddia şu;
Faiz piyasa şartlarında belirlenir ama biz kayıp vereceksek enflasyon ve kur bazında kayıp verelim faiz ile kayıp vermeyelim.
Yani piyasaya karşı biz agresif olalım beklenenin alt kısmını hedefleyelim.
Burada önemli kelime ‘’beklenenin’’.
Herkes faizin piyasa şartlarıyla belirlendiğini biliyor ve kabul ediyor. Yoksa beklenenin 10 puan altında oran ilan edilirdi. Buradaki fark, beklenin en azı ilan edilmesi.
Neden?
Çünkü dövizin artmasının bir bedeli vardır ama bu bedelin telafisi var. Dövize endeksli olarak ürünlerin fiyatları artar ama bununla beraber ticari kesimin fiyat artışına paralel rakamsal geliri de artar birkaç ay gecikmeyle ücretler de artar ve alım gücü toparlanır.
Fakat faizin telafisi yoktur.
Faiz kasadan çıkıp giden paradır. Taahhüt edildiği an geri dönüşü olmayacak şekilde para kasadan çıkmaya başlar.
Bu teoriye karşı çıkanlar aslında şunu biliyor.
Dünya faiz şebekesi masum insanlardan oluşmuyor. Onlar faizlerin yükselmesi için her fırsatı kullanır. Dünyada çıkan olayların önemli bölümünü 1. Dünya savaşından beri bunların tetiklediğini herkes kabul eder.
Bunlarla mücadelede agresif olmak, tuzağa düşmemek gerekir.
Bu şekilde yapılmayıp her tehdidi, her spekülasyonu yerseniz bol bol faiz ödersiniz döviz yine de çıkacaksa çıkar. Çünkü onun mutlaka başka sebepleri de vardır.
Örneğin;
2000-2003 döneminde kamunun iç dış toplam borcu ortalama 140 milyar dolar civarındaydı buna karşılık üç yılda 116 milyar dolar faize para gitmişti.
2018-2020 döneminde kamunun iç ve dış toplam borcu ortalama 230 milyar dolar civarındaydı buna karşılık üç yılda 53.6 milyar dolar faize para gitmiştir.
Döviz neticede iki dönemde de artmıştır ama faize harcanan para düşük tutulabilmiştir.
Faiz sebep enflasyon neticedir sözü, direnmeyi ifade eder. Yoksa faizi istediğimiz gibi düşürelim arkasından enflasyon düşer demek değildir. Tekrar ediyorum eğer öyle düşünülse beklenenin 1-2 puan altında değil 10 puan altında faiz ilan edilir.

Kılıçdaroğlu bir süredir yeniden germe siyasetine döndü.


2019 belediye seçimlerinden önce; kimse korkmasın, kimsenin işini elinden almayacağız, hep birlikte yöneteceğiz, kardeşlik, dostluk, adalet vs vs gibi yumuşak , kuşatıcı bir dil ile seçim çalışması yürütmüştü. Bunu ‘’radikal sevgi’’ adlı bir kitabı teşkilatlarına dağıtarak kurumsallaştırmaya çalışmışlar bunun karşılığını da seçimlerde almışlardı.
Tatlı dilin çözemeyeceği iş yoktur çalışmasıydı bu.
Tabii ki bu bir yerden gelen bir aklın ürünüydü ve sokma akıldı.
CHP’yi bilenler bilir germek, sorun çıkarmak, kavga çıkartmak, yalan üretmek CHP’nin tek siyasi becerisidir. Bu yüzden normal demokratik seçimlerle hiç iktidara gelemediler.
Çok şükür sokma akıl ile atılacak adım sayısı kısıtlıydı da vatandaşın tatlı dil tuzağıyla ayartılmasının sonuna geldik.
CHP yeniden özüne döndü, tehdit, korkutma, ayrıştırma dili geri döndü.
Diğer taraftan Saadetçiler ve Ak Parti’yi aynı gerekçelerle kınayan ayrılıkçıların CHP ittifakında sadece sığıntı oldukları CHP’li gazeteciler tarafından devamlı yüzlerine vurulmaya başlandı.
Her gün ayar yiyorlar.
Babacan ekonomi politikalarından bahsediyor ama ona biçilen rol sadece muhbirlik itirafçılık.
Irkçı, üstenci, dünyacı, müfsit CHP'lilik patladı ve o plan çöktü.
Kılıçdaroğlu'nun akıl hocaları da bunun farkında
Onun yeni görevi adalet çağrısı değil ülkeyi atalete mahkum etme gayretidir.
Kamu görevlilerinin muhalif olanlarında bir süredir gözlemlenen; iş yavaşlatma, vatandaşı bıktırma gayreti olduğu biliniyor.
Kılıçdaroğlu bu isyan çağrısıyla aslında o kamu görevlilerine görev veriyor, yaptıkları takozluk görevine misyon yüklüyor

Hülledeki ''deli'' İmamoğlu

 İslam’ın esasından ayrılıp olmayan hükümler yürürlüğe girdiği dönemde istenmeyen boşanma durumlarında evlilikleri kurtarmak için yapılan bir uygulama vardı, Hülle.

Erkek karısını üç talakla boşayınca başka biriyle bir gecelik ‘’geçici’’ evlenmeliydi, bunun için köyün delileri tercih edilirdi.
Millet İttifakı da aynı duruma düştü.
Çünkü onlar da siyaseti; kurgularla, hurafelerle yapıyor.
İttifakta birilerine geçici yüklenen misyonları, bazıları anlayamayıp üstlerine alındı. Şimdi önlerini alamıyorlar. Kılıçdaroğlu başka tarafa çekiyor, Akşener düşürülünce uyanıklık yapıp zaten inecektim deyip ben başbakan olacağım dedi. İmamoğlu durmuyor rol kapmaya devam ediyor.
Şöyle bir endişe yaşıyoruz.
Bu Kılıçdaroğlu ve ortakları siyasi cinayetler olabilir dedi.
İmamoğlu ittifakça güya istenmeyen hareketler yapıyor. HDP’lierin gönlüne girmeye çalışıyor vs.
Bu işleri kotaranlar İmamoğlu’nu bir plana alet ederse, mesela başarısız bir süikast girişimine uğratılırsa bir taşla birkaç kuş vurmaya kalkabilir birileri.

Altının ons fiyatı 2002'nin sonu itibariyle 345 dolardı şimdi 1.790 dolar.


 Altının ons fiyatı 2002'nin sonu itibariyle 345 dolardı şimdi 1.790 dolar. Altın bu dönemde dünya piyasasında çok farklı yükseliş gösterdi. Onun için altın fiyatını diğer konularda kıyas olarak kullanmak doğru fikir vermez.

Fakat bu gerçek, muhalifler tarafından inadına istismar ediliyor ve gelirler, maaşlar konusunda 2002 ile kıyaslamalar yapılıyor.
Onlara Almanya örneği verin
Almanya GSYH'sı 2002'de 2,069 trilyon dolardı,
% 84 artışla
şu anda 3,8 trilyon dolar oldu. Fakat altın karşısında geliri üçte bire düşmüş vaziyette.
Türkiye GSYH'sı 2002 de 240 milyar dolardı
% 320 artışla
şu anda 760 milyar dolar seviyesine geldi.

Türkiye’nin her alanda geldiği durumu anlatabilmek için geçmişi hatırlatıyoruz, bazı zevat buna kızıyor.



Katedilen mesafenin kıymetini anlamak için başlangıç noktasını bilmek gerekmiyor mu?
Enflasyon ve döviz kuru konusunda bunu anlatabilmek, Ak Parti ile geçen 19 yılı kıyaslayabilmek için ondan önceki 19 yılda dövizin kaç kat yükseldiğini hatırlattık.
Şunu gördük; gençler inanamadı, o günleri yaşayanlar da inanamadı.
‘’İnanamadılar’’ derken, vay be! demediler. Böyle bir şey olamaz deyip geçtiler. Matematik bilenler mecburen durumu anladılar ama susarak geçiştirmeyi tercih ettiler.
Geçmiş bizi neden ilgilendirsin diyenler oluyor.
Çünkü şu anda Ak Parti’ye alternatif olarak seçmek durumunda oldukları partiler sosyal demokratlar ve merkez sağ partiler.
Yani kıyas yaptığımız önceki 19 yılda iktidarı deruhte eden partiler.
Bu 19 yılın 4 yılında sosyal demokrat SHP/CHP başbakan yardımcılığı, 4 yılında da Ecevit ile başbakanlığı yürütmüştü. Diğer ortak da merkez sağ partilerdi.
Hesap şu;
Ak Parti iktidarı 19 yıldır sürüyor. Ondan önceki 19 yılda dolar tam 8.000 kat artmıştı.
Şöyle,
2002-19=1983
1983’te 1 dolar 186 liraydı. Bu her yıl katlanarak arttı arttı 2002’ye gelindiğinde 1.500.000 lira oldu.
2005 yılında paradan 6 sıfır atıldı.
2005 yılında dolar kuru 1.35 liraydı
Geçmişteki artış hızını anlatabilmek için şöyle izah edelim.
2002’den sonra eğer dolar artış hızı 2002 öncesindeki gibi olsaydı bugün
1 dolar tam 12.000 TL olacaktı. Yazıyla on iki bin lira.
Olmazdı onlar da artık değişti diyenler İstanbul belediyesinin haline baksın.
Bunlar iş yapmaz, yapamaz, mazeret üretir, yalan der. Seçmeni de suç ortağı olduğu için inanmış gibi yapar. Olan bütün halka olur.

Bütçe ve Faiz Giderleri



2002 yılı bütçenin % 44'ü borçların sadece faizine gelir. Devlet hizmet ve teklif için bütçe bütçesinin kullanabiliyordu.
2000 yıllarının başı Türkiye 200 milyar dolar milli gelir bir ülkeydi.
Devlet bütçeden faize harcama para, 2001'de 38,2 milyar dolar, 2002'de 34,6 milyar dolar, 2003'te 43,4 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. 3 yıllık faiz gideri toplam 116,2 milyar dolar oldu.
Bugün Türkiye 760 milyar dolar milli gelir düzeyinde bir durumdadır.
2018'de 16,3 milyar dolar, 2019'da 18,2 milyar dolar 2020'de 19,1 milyar dolar. Üç yıl 53,6 milyar dolar faize geçmiştir.
2000-2003 döneminde kamunun iç dış toplam yıllık ortalama 140 milyar dolar buna karşılık olan üç milyar dolar faize parayla.
2018-2020 döneminde kamunun iç ve dış toplam yıllık ortalama 230 milyar dolar aynıydı.
Türkiye'deki yollarla değil risklerden dolayı yüksek faizle borçlanıyor ama eski zamanlardaki gibi tefecilerin eline geçen vaziyette.
Öte yandan, önümüzdeki süreçte çok büyük bir gelecek için 2013'ten bu başlayacak olan kamu ve özel sektördeki toplam satın alma 405 dolardan ancak 446 filmden bahsedilecek. (kamunun dış borcu 206 milyar dolardır)

Türkiye’de üretim arttı mı, halkın refah seviyesi yükseldi mi? Yüksek Kurun Getirisi nedir?


2002-2013-2021 kıyaslaması.
2002’de toplam ihracat 36 milyar dolar toplam ithalat 51 milyar dolardı. Cari açık 15 milyar dolar. Cari açığın toplam dış ticaret hacmine oranı % 17 olmuştu. İhracatın ithalatı karşılama oranı % 69.9
İhracat ülkedeki üretim hakkında fikir verir ithalat ülkedeki tüketim hakkında fikir verir.
Aradaki fark yani cari açık ülkede işlerin yolunda olması hakkında fikir verir.
2002
(rakamlar milyar dolar)
36 ihracat+51 ithalat= 87 Toplam dış ticaret hacmi
51-36 = 15 cari açık
Cari açık toplam dış ticaretin %17 ‘si
İhracatın ithalatı karşılama oranı % 69.9
2013
152 ihracat+251 ithalat= 403 Toplam dış ticaret hacmi
251-152 = 99 cari açık
Cari açık toplam dış ticaretin %24’ü
İhracatın ithalatı karşılama oranı %60,3
2021
212 ihracat+256 ithalat= 468 Toplam dış ticaret hacmi
256-212= 44 cari açık
Cari açık toplam dış ticaretin % 9’u
İhracatın ithalatı karşılama oranı % 83
Enerji hariç olarak bakıldığında, Eylül 2021'de ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 105,8 seviyesine yükseldi. Yani petrol ve doğalgaz dışında artık cari fazla veriyoruz.
Rakamlardan çıkaracağımız sonuçlar şunlardır.
2002’den bu tarafa ülke nüfusu %30 arttığı halde üretim ve tüketim 5 kattan fazla arttı.
Çünkü ithalat ya ara mal ya tüketim ürünleridir. Ülke halkının tüketim yapması refah seviyesini gösterir. İhracat ülkede yapılan üretimi gösterir.
2013’te ithalat çok yüksekti. Bunun sebebi o dönemde Çin’den çok ucuz mal geliyordu dünyadaki diğer ülke üreticilerinin Çin ile rekabet etme şansı çok azalmıştı.
Bizde o dönemde döviz kuru çok düşük seyrettiği için ithal mal çok ucuza geliyordu. O dönemde bu yüzden her gelir seviyesinden insanımız ürünlere çok daha ucuza ulaşabiliyordu.
Bu durum bir dönem için bütün dünya ülkeleri gibi bizde de yaşam konforumuza pozitif etki yaptı.
Fakat şimdi o dönem geçti. Çin’de fiyatlar arttı, nakliye arttı, enerji fiyatları arttı. İnsanlar kendilerini o dönemle kıyaslamaya çalışırsa yanlış yapmış olur. Tüketim alışkanlıklarını yeni şartlara göre ayarlamak zorundadırlar.
Diğer taraftan bu fiyat artışları diğer ülkeler için kalıcı sorunlar doğuracağı halde bizim gibi üretimi çekebilecek ülkeler için bir şans olmaktadır.
Tabii bu üretimi çekmek için altyapısı hazır ülkeler, rekabete açık işgücüne sahip, döviz kuru açısından cazip ülkeler bu üretimden büyük pay alacaktır.
Dövizin yüksek olması bu şartlardan biri. Tabii döviz yüksek olunca hem ithal mallar pahalı oluyor hem Türkiye’de üretilen ama dışarıdan talep gören ürünler de pahalı oluyor.. Çünkü mesela tarım ürünleri ihraç ediliyor bu yüzden fiyatları artıyor. İhracatı engellense bu sefer üretimi teşvik edilmiş olmayacak üretim düşecek.
Türkiye bütün bunları hesap ederek bir ekonomi politikası izlemektedir. Türkiye sanayi ve ihracat ülkesi olmak için bir hedef belirledi.
Bu hedefte her vatandaşa düşen bir görev ve yük olacaktır. Bu işler sanayi ülkesi olalım demekle olmuyor. Bazı riskler göze alınacak, radikal kararlar alınacak ve bir süre bazı fedakarlıklar yapılacak.
Sonra Çin gibi hızla üretimin arttığı, teknolojinin geliştiği, istihdamın arttığı, geleceğin dünyasına katkı sunan gençlerin ve dünyaya yön veren zekaların fırsat bulduğu ülke olunacak inşallah.

5 Ekim 2021 Salı

Çözüm Sürecinin Bitme Sebebi

 

Suriye iç savaşında PKK ABD tarafından yeniden sahaya sürüldü
PKK/YPG hem Türkiye ile Suriye'de çatışır durumda olup hem Çözüm Süreci'ne uyum sağlayamayacağı için HDP’ye süreci bitir dedi,
Kuzey Suriye'de tek tek köyleri işgal ederken aynı günlerde Güneydoğu illerinde hendek kazılma girişimleri başlatıldı, bölge halkına isyan ve hendek kazma baskısı yaptı,
Demirtaş mecliste kürsüye çıkıp seni başkan yaptırmayacağız diyerek, önceliğinin bölge halkının huzuru değil Erdoğan ile çatışma olduğunu ilan etti ve son noktayı koydu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca açık açık Fetö'den KHK ile ihraç edilenleri devlete geri alacaklarını

 11 Temmuz

 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca açık açık Fetö'den KHK ile ihraç edilenleri devlete geri alacaklarını, haklarında hüküm kesilenleri yeniden yargılayacaklarını söyledi.
Bunların tiyatro dediği 15 Temmuz'dan sonra;
Fetö bağlantılı 120 bin kamu görevlisi işten atıldı. Bunun 20 binden fazlası TSK personeli, içinde generaller ve albayların olduğu rütbeliler. 4 bin hakim savcı, bunların da önemli bir bölümü yüksek hakim.
Yani CHP liderliğindeki ittifak iş başına gelecek olsa Fetöcüler kısa zaman sonra işbaşı yapacak ve bu ahmakları ırgat olarak kullanacaklar.
Şu anda bunlar siyasetçi olarak görevliler, meydanlardalar, güya söz söyleme hakları var ama iş devlet idare etmeye geldi mi bunların Fetö ile baş etmesi mümkün mü?

Nasıl Naziler soykırım yapmadı demek hapis cezasıyla cezalandırılan bir suç sayılıyorsa,

 16 Temmuz

 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
Avrupa'da birçok ülkede, nasıl Naziler soykırım yapmadı demek hapis cezasıyla cezalandırılan bir suç sayılıyorsa,
Türkiye'de de 15 Temmuz darbe girişimini hafife almak, kontrollü darbe, tiyatro demek, darbe girişiminde Fetönün suçunu örtecek şekilde hedef saptırıcı sözler söylemek suç sayılmalıdır.
Avrupalı bunu boşuna yapmadı, onlarda ırkçılık hastalığı var biraz kaşıyınca, ortalığı boş bırakınca hemen ortaya çıkıyor.
Bizde de CHP diye bir dert var.
Bunlar hiçbir iş yapmayı bilmeyen, her işe engel olmak isteyen, her yalana inanan bir gruptur.
Fetö gibi iyi yalan uyduran, insanların beynini yıkamayı meslek haline getirmiş, varlıklarını insanları aldatmak üzerine bina etmiş bir yapıyla bu CHP'yi normal şekilde bir arada tutmak çok ciddi tehlike arz etmektedir. Devlet vatandaşını korumak zorundadır.
Kanuni tedbir almak zaruri görünmektedir

Türkiye'yi Vesayetten Kurtaran, Ak Parti'nin Önünü Açan Gelişme; ABD'nin Türkiye'de Partner Değiştirme Zorunluluğu

 19 Temmuz

 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
Türkiye'yi Vesayetten Kurtaran, Ak Parti'nin Önünü Açan Gelişme; ABD'nin Türkiye'de Partner Değiştirme Zorunluluğu
1990’lı yılların sonu itibariyle dünyada ırkçılık yeniden yükselmeye başladı. Bu küreselcilerin planının bir parçasıydı tabii ama bu ırkçılıktan ABD’nin kontrol ettiği bazı ülkelerin askeri bürokrasisinin de payını alması, bazı ülkelerde partner değişikliğine gitmesine sebep oldu.
Türkiye 1948 Marshall Yardım Planı anlaşmasından itibaren ABD kontrolüne girmiş bir ülkeydi. Bu durum bir dönem bizzat istihbarat teşkilatının maaşı da verilerek ve her dönemde askeriyesi önemli oranda kontrol edilerek yakın zamana kadar gelmişti.
Bu durum ABD’nin Türkiye’de irtibatta olduğu laik Kemalist askerlerin bir kısmının, 90’lı yıllar sonunda başlayan ırkçılık ve ABD karşıtlığı modasına uymaya başlamalarıyla ve kendilerini ulusalcı diye adlandırmaları ile birlikte ABD Türkiye’de partner değişimine gitme kararı almıştı.
Bu yeni partner 1980’lerden beri askeriyede, yargıda, emniyette kadrolaşan Fetöcülerdi. 99 yılında Gülen’in ABD’ye gitmesi bu plan dahilinde gerçekleşmişti.
ABD, eski ekibini tasfiye edip yeni ekibiyle yola devam etmek için Fetöcülere istihbarat, medya ve etkisi altındaki iş adamları ve yüksek bürokratların zımni desteğini sağlayarak yol verdi.
Ergenekon Balyoz yargılamaları yapılırken medyanın ve kamuoyunu etkileyebilecek merkezlerin sessiz kalması bu yüzdendi.
Çünkü Türkiye’nin medyası da önemli oranda ABD etkisi altındaydı. Mesela o tarafın büyük kahraman dürüst (!) gazetecisi Uğur Dündar hiç ciddi bir tepki vermemişti.
İşte Ak Parti bu at değişimi fırsatını iyi değerlendirerek iktidarda kalmayı başarmıştı. Halbuki ''Dere geçilirken at değiştirilmez'' bunu ABD ve Fetö bilmez miydi? İşte bu hatayı taraflara yaptıran Ak Parti'nin kurduğu stratejidir. Her iki taraf için de kendini güvenli geçiş ortamı gibi göstermek bu stratejinin başarısıdır. Şimdi anlatılamayan, neden birlikteydiniz? gel bu hasret bitsin, ne istediler de vermedik sözleri o günün gerektirdiği stratejik sözlerdi.
ABD bu partner değişimini yapmaya kalkmasa önceki kadro yani Kemalist askeri yapı aynen ABD işbirliğiyle devam etmiş olsaydı onlar Ak Parti’ye asla fırsat vermezdi ve Türkiye o küçük ülke olmaya, hayalleri olmayan bir ülke olmaya devam ederdi.
Neticede Kemalistlerin amerikancı olanları, ulusalcı olanlarını ABD’nin yeni saha elemanları Fetöcüler karşısında yalnız bıraktı ve Ak Parti bütün bu ABD aparatları arasından sıyrıldı ve iktidarını sürdürdü.
Şimdi Fetöcüler Ak Parti muhaliflerinin ağzına bir sakız yerleştirdi.
‘’15 Temmuz kime yaradıysa darbeyi onlar planlamıştır’’ şeklinde bir sakız.
Bu söz üzerine hüküm verilecek olsa bütün galipler, kazananlar suçlu sayılması gerekirdi.
Dünya tarihinde birçok savaşı, savaşı çıkaran taraf kaybetmiştir.
- Hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır-. Kur’ani bir ilkedir.
-Allah tuzakları tuzak kuranların başlarına geçirir- vaadi Müslümanların en önemli motivasyonlarındandır.
Seksen yıllık vesayet sistemi halkın yönetimine tebdil olurken tabii ki bir takım beklenmeyen gelişmeler bir araya geldiği için bu geçiş sağlanabildi. Biz bunu Allah’ın yardımı, vaktin gelmesi, gücün deveranı ilkesi şeklinde anlamlandırabiliriz.
Fakat bir gerçek var ki, ilk dönemde Kemalist ve ulusalcı askerler sonra Fetöcüler, ve ABD Ak Parti’den kısa zaman sonra ümidi kesip düşmanlık yapmaya başladılar.
Ak Parti kendisine çarpanları parçalayan kaya gibi hep ayakta kaldı. Parçalananlar, başaramayanlar, her sefer kazanan Ak Parti ise bunda bir iş vardır, suçlu odur diyerek taraftarlarını motive etmeye çalışıyorlar.
1699 Karlofça Anlaşması’ından beri kaybeden bir toplumun Ak Parti başarısını anlamlandıramıyor olması normal karşılanmalı ama Ak Parti’nin başarısını, önünü açan gelişmelerle birlikte anlatmadığımızda anlaşılmasını beklemek de doğru değildir.

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...