22 Ekim 2022 Cumartesi

Osmangazi Köprüsü Garanti Hesabı


Osmangazi Köprüsü'nde bu yılın ocak-haziran dönemi için trafik garantisi miktarı 40 bin iken ortalama trafik 45 bin 590 oldu.
Garanti 35 dolardı ABD enflasyon farkıyla 39 dolar
Ocak- Haziran 2022 dolar kuru ortalama 15,38 TL
15,38X39 = 599 TL
Köprü geçiş ücretleri Otomobil: 184,50​​ ₺ TIR : 585,50 TL
ortalaması 385 TL
Garanti sayısı Günlük 40.000 X 538= 23.960.000 TL X 180 gün (6 ay) = 4.312.800.000 TL
Geçiş sayısı: Günlük 45.590 X 385 = 17.568.150 TL X 180 gün= 3.159.387.000 TL
Fark; 1.153.413.000 TL
Osmangazi köprüsünün yükleniciye maliyeti 1,48 milyar dolardır. Yani yaklaşık 25 milyar TL
Netice, 6 ayda devlet 1 milyar 150 milyon lira fazladan garanti ödemesi yapacak. Bu paradan köprü işletme ve bakım parası düşüldüğünde çok bir şey kalmaz. Yani köprüyü devlet işletseydi bakım ve işletme gideri olacaktı.
Osmangazi köprüsü ve İzmir otoyolu yıllık 1,3 milyar lira yakıt tasarrufu sağladığı düşünüldüğünde şu anda sadece bu rakamlarla Osmangazi köprüsü kâra geçmiş vaziyettedir.
Köprü ve otoyolla beraber çevresinde 8 adet yeni OSB sanayi bölgesi oluşması, 13 mevcut OSB'de 2 bin 635 hektarlık genişletme yapılması hesaba katılırsa bu köprü üzerinden zarar hesabı yapanların ne kadar boş bir uğraş içerisinde oldukları anlaşılır

8 Temmuz 2022

Solcuların savundukları uçuk bir iddia vardır. 12 Eylül darbesi İslamcılar için yapıldı, onlara yaradı vs. Bunu şuna dayandırıyorlar, İslamcılar onlar kadar hapse atılmadı.

 

Aslında İslamcılardan da çok hapis yatan işkence gören oldu ama doğrusu solcu ve sağcılar kadar yoğun olmadı.
Bunun sebebi İslamcıların diğerleri gibi o dönemde bu silahlı çatışma tuzağına düşmemesiydi. Darbeyi yapan Evren, darbe ortamı olgunlaşsın diye bir yıl daha bekledik demişti. Sonradan çoğu yazar düşünür bu çatışmaları CİA ve bazı servislerin kışkırttığını hatta iki tarafa da silah verdiklerini tespit etmiş söylemiştir.
İslamcılar bugün gibi o dönemde de iyi bir imtihan vermiş, dostu düşmanı doğru bir bilinçle tespit ettiklerini göstermişlerdi.
Diğer taraftan ABD, Sovyet Rusya yayılmacılığına karşı dini ve milli dernekleri desteklediği doğrudur. Bu desteklemede Siyasal İslamcılar yerine sağ partilere oy veren dindarları destekleme hassasiyeti göstermekle beraber genelde bu destek Siyasal İslamcılara da yaramıştır.
Bu durum İslamcıların davasının yanlış olduğunu göstermez, bu denk gelen bir konjonktürdür.
Nasıl batı, bizim gibi ülkelerde genelde hep laikleri desteklemiştir onları kendilerine yakın görmüştür ve bu yüzden laikçiler çok emek sarf etmeden kolaylıkla uzun zaman iktidarı ve devleti ellerinde tutmuşlardı.
Sovyet Rusya korkusu bu sefer İslami kesime yaramıştır.
Bugün de dünyada bazı gelişmeler (yine Rusya'nın hamleleri) beklenmedik şekilde belli kesimlere ve bazı ülkelere (özellikle Türkiye'ye) yarıyorsa aynı şekilde o dönemde de Sovyet korkusu bazı kesimlerin önünün kesilmesini erteletmiştir.
-----------
Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. (Hac 40)

Murat Bardakçı maalesef mahalle baskısına ve Fatih Altaylı terörüne boyun eğdi ve bazı konularda geri adım attı.


Ben Atatürk’ü Vahdettin müfettiş olarak gönderdi dedim başka amaçla gönderdi demedim dedi. Bu cümleyi ona Fatih Altaylı defalarca tekrarlattı, tövbe ettirir gibi.
Halbuki son kitabı ‘’Bir Devlet Operasyonu 19 Mayıs’’ adını koyduğu kitabını okumuştum. Kitabı okuyan herkes anlar ki; Bardakçı, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilişini sadece basit bir müfettişlik vazifesi olarak değerlendirmiyor. Zaten bu olayın bir operasyon olduğunu kitabına seçtiği isimle ifade etmek istemiştir. Sıradan bir müfettiş gönderme işini ‘’bir devlet operasyonu’’ adıyla anmak anlamsız olmaz mıydı?
Yine de Bardakçı’yı harcamamak lazım en azından niyetini belli etmiştir. Bir şeyleri anlatmak istiyor ama mahalle baskısına da çok dayanamıyor. Bizim taraf da istismar etmeden ona yakıştırmalar yapmadan durumu idare etmelidir.

Milli Mücadelenin Koordinatörü Olarak Neden Mustafa Kemal Seçildi


Osmanlı'da o kadar diplomasi, teşkilatçılık tecrübesi olan yetişmiş insanlar ve askerler olduğu halde Mustafa Kemal nasıl öne çıktı?
Anadolu'ya neden o gönderildi ve İngilizler Ankara'daki birliklerini neden M Kemal'i engellemek için kullanmadı ve zımnen bir kabul içerisinde politika yürüttüler?
Artık Türkiye çok şükür M. Kemal'i Anadolu'ya Padişah Vahdettin mi gönderdi, hangi amaçla gönderdi tartışmalarını büyük oranda aşmış vaziyettedir. Peki neden Saray, Meclis-i Mebusan üyeleri, gazeteler, cephe komutanları ve İngilizler Mustafa Kemal ismine razı oldu ve nasıl oldu da çok önceden başlayan Kuvayı Milliye hareketinin komutanları ve önderleri M. Kemal üzerinde neredeyse ittifak sağladı? Muhalif sesler, çatlak seslerden bahsetmiyoruz o tür insanlar her dönemde meseleyi anlamayıp oyunbozanlık yaparlar.
Ülkede durum neydi?
İşgalci devletlerden Rusya, Bolşevik İhtilali yüzünden çekilmişti, Fransa Misak-ı Milli sınırlarından büyük oranda çekilmişti. İtalyanlar kendi ekonomik ve siyasi sorunları yüzünden çekilmişti. Kalmıştı eski bir eyaletimiz olan Yunanlılar ve dünyanın neredeyse üçte birini işgal etmiş vaziyette olan İngilizler.
İngilizler’in Misak-I Milli sınırlarından çıkarılması silahlı gücümüzle pek mümkün görünmüyordu. İngilizler’in o dönemde işgal ettiği ülkelerin petrol ve stratejik açıdan önemli olanları müslüman nüfusa sahipti. Osmanlı Hilafet merkezi olarak bu Müslümanlar üzerinde savaş sırasında olduğundan farklı olarak savaş sonrasında etkili olabilirdi. İşte bu hilafet meselesi, Türklerin İngilizlerle yapabileceği pazarlık konusuydu.
Burada neden M. Kemal üzerinde ittifak edilebildi sorusunun cevabını bulabiliriz.
Ülkenin düştüğü bu durumdan, İngiliz işgalinden kurtulması için yapılması gerekenin herkes farkındaydı.
İngilizlerin dünyadaki planlarına karşılık verilebilecek şey, Osmanlı osmanlılıktan çıkacak, daha iddiasız, seküler bir devlete dönüşecekti. Bu en azından bir dönem için mecburiyet arz ediyordu.
Bunu Osmanlı hanedanlığı yapamazdı, İttihatçılar yapamazdı, kimse bu geçiş döneminin sorumluluğunu üstlenmek istemezdi. Ayrıca işler yoluna girdiğinde yönetim kimin elinde kalacağı da bir sorundu. Bu süreçte İngilizlerin de tehdit algılamayacağı, bağlantısız, tarafsız bir ekibin bu dönemde sorumluluğu alması her açıdan herkesin razı olduğu bir durum halini almıştı.
İşte bu isim M. Kemal’di. Daha sonra tehdit olacak bir ekibin üyesi değildi. Hanedanlıkla akrabalık veya bağlılık ilişkisi yoktu. İttihatçılarla organik bağı yoktu. Seküler dünya görüşüne sahipti. İşgal döneminde İstanbul’da işgal kuvvetleri komutanlarıyla katıldığı gecelerde kendisini tanıtma fırsatını bulmuş, batı kültürüne aşina görüntüsü vermişti.
Başlamış bir kurtuluş mücadelesine sonradan katılan bir Osmanlı paşasının herkesin ortak adayı olarak öne çıkabilmesi tarafsız, batılı kültüre yakın, seküler olması ve tehdit olarak algılanmasını gerektirecek bir ekibin üyesi olmaması yüzündendi.
M. Kemal dönemin laikleri tarafından sevilen lider, dindarları tarafından gereken lider olarak görülmüş olması yüzünden, biz de onu bir dönemin hak sahibi devlet başkanı olarak görürüz.
Fakat kendisine verilen bu desteğin gerektirdiği hakkaniyeti göz ardı edip siyaset ve dinle ilgili görüşlerini ülkeye dayatması, Gücü eline aldıktan sonra kurtuluş hikayesini farklı anlatması, diğer kahramanlara hakkını teslim etmemesi bizim için hâlâ onun bir dönemin gereken lideri olarak tarihteki yerini almasını ve daha ileri geçememesini sağlamıştır.

Rusya Ukrayna savaşının ilk günlerinde Meral Akşener grup konuşmasında Türkiye'nin bu çatışma karşısındaki tutumunu şiddetle eleştirmiş şöyle demişti;


''Vakit, boş laf değil, yaptırım vaktidir. Vakit, çekimser kalma değil, zalimin karşısında dik durma vaktidir. Rusya’nın bu durumu ortadayken, Türkiye’nin güvende olduğunu kim iddia edebilir? Putin’in kafasındaki Rusya’nın eksik parçalarının, Kars, Erzurum ve Ardahan olmadığını, kim rahatlıkla söyleyebilir? Ortada, çok açık bir gerçek duruyor..''
Eğer o günlerde Akşener iktidarda söz sahibi konumda olsaydı Türkiye ABD ve Avrupa'nın peşine takılıp Rusya ile ilişkileri kesecek bugün onlardan çok daha şiddetli enerji sıkıntısı yaşıyor olacaktık. Çünkü ABD onlara destek olduğu kadar bize olmayacak çok daha kötü durumlara düşecektik.
Türkiye bugün izlediği denge politikası sonucunda tahıl koridoru gibi dünya için çok faydalı girişimlere imza atmıştır.
Mesela Fransız Le Monde gazetesinde Erdoğan için şu yorumlar yapıldı.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron'nun 1 Eylül'de Fransız büyükelçilere seslenişindeki, "Türkiye'nin dünyada Rusya ile konuşan tek güç olmasını kim ister?" sözü hatırlatılıyor, "Macron'un belki de 'Neden Erdoğan?' diye sorarak kıskançlıkla iç geçirdiği" değerlendirmesi yapılıyordu.
Türkiye'nin, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığını kınadığı ve Putin'e Kırım'dan çıkma çağrısında bulunduğu anımsatılan köşe yazısında, "Ancak NATO üyesi Türkiye, Rusya'ya yönelik hiçbir yaptırım uygulamadı." deniyor.
devamla
"Zelenskiy'ye karşı sıcak ve destekleyici, Putin'e karşı anlayışlı olan Erdoğan, büyük arabulucu olarak kendisini kabul ettiriyor. Herkesle iyi ilişkiler içinde. Biraz kıskanç olsalar da gerçekçi dış politikayı savunanlar, ustaya (Erdoğan) şapka çıkartıyor."
Acaba 6'lı masa iktidarda olsaydı biz şimdi ne durumdaydık?? Avrupa'daki zayıf liderleri nasıl kullanıp ülkeleri zor durumlara düşürdülerse bizde de aynısı olacaktı.

CHP'li vekiller belli aralıklarla HDP'ye bakanlık verilebileceğini veya benzer çıkışlar yapıyorlar.


İyi Partililer de buna karşı çıkıyorlar,
böylece iki parti de hedeflerine uygun propagandasını yapmış oluyor.
Cumhur İttifakı tarafı da onların beklediği şekilde tepkiler veriyor ve CHP kürtlerin gönlünü, İyi Partiler de milliyetçilerin gönlünü yapmış oluyor. Nasıl olsa en sonunda aynı adaya oy verecekleri için taktik güzel ve bizimkilerin yanlış çıkışları yüzünden güzel işliyor.
CHP geçmişi ve zihniyeti aslında Kürtlere yaklaşmaya imkan vermez. Sabıka kaydı çok doludur, onlar geçmişte kaldı diyenler olabilir ama öyle değil.
Kılıçdaroğlu'na ve CHP'lilere HDP ile ortaklık mı yapacaksınız sorusu yerine Kürtlere ne vadediyorsunuz diye sorulmalı. Onlardan somut sözler istenmeli. İşte o zaman CHP'nin içi karışır.
CHP'li taban seçim için HDP ile işbirliğini içine sindirmiş vaziyette ama onlara Kürtler ile ilgili ne yaptınız ne yapacaksınız diye sorulursa ayarları bozulur.
CHP insan hakları, özgürlükler, Kürtlerin gasp edilen haklarını iade konusunda Ak Parti ile yarışamaz. Cumhur İttifakı topu o alana çekmeli HDP ile ortak mısınız çıkışıyla aslında CHP'nin değirmenine su taşıdığını bilmelidir.

Faiz Sebep Durgunluk Sonuçtur. Durgunluk Felakettir.


Bunu yaşamak istemeyen Japonya Türkiye'nin uyguladığı taktiği uyguluyor.
Haber şöyle;
Japonya Merkez Bankası (BoJ) ekonomik büyümeyi desteklemek için ultra düşük faiz oranlarını koruma kararı almıştı. Karar yükselen enflasyonu dizginlemek için mücadele eden merkez bankaları tarafından gerçekleştirilen parasal sıkılaştırma dalgasına rağmen alındı.
BoJ Başkanı Haruhiko Kuroda, politika kararının ardından yaptığı açıklamada, “Şu an için gevşek para politikasını sürdürme duruşumuzda kesinlikle bir değişiklik yok. Bir süre faiz oranlarını artırmayacağız” dedi.
Hızlı yen hareketlerine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Kuroda, “Zayıf yen sadece Japonya ve ABD arasındaki faiz oranı farkından dolayı değil. Yenin zayıflamasının arkasında spekülatif hareketler var. BoJ, finansal piyasa hareketlerini, ekonomiye etkisini ve fiyatları hükümetle birlikte yakından izleyecek. Gerektiği takdirde daha da gevşek para politikasından kaçınmayız” ifadelerini kullanmıştı
BoJ’nin ultra gevşek para politikası nedeniyle yen bu yıl dolar karşısında yaklaşık yüzde 20 değer kaybetti.
-------------
Bu haberi özellikle Sözcü Gazetesinde geçen şekliyle aldım.
Japonya piyasanın canlı olmasını sağlamak için bu yolu tercih etti.
Aynı taktiği Türkiye geçen yıldan beri uyguluyor ve piyasayı canlı tutmayı, üretimi ve ihracatı artırmayı sonuçta da bütçeyi güçlü tutmayı başardı.
Muhalif ekonomistler ve başta Sözcü gazetesi bu durumu yerden yere vurdu. Şimdi aynı taktiği Japonya uyguluyor.
Aynı ekip şimdi suskun ama kandırdıkları vatandaş hâlâ geçen yıl inadına yanlış ekonomi politikası uygulandı demeye devam ediyor.

Ehli Hadis'in Yaşanamayan Din Anlayışı


İhsan Şenocak'a TOKİ sosyal konut projesinin caiz olup olmadığı soruluyor. Caiz değildir diyor.
Sebep,
Konutların fiyatının belli olmaması.
Evet fıkıhta alım satıma konu olan malın fiyatının ve miktarının belli olması şartı vardır.
Bu bir hadise dayandırılıyor. ''Resulullah, içinde bilinmezlik olan akitten nehyetmiştir.''
TOKİ sözleşmesine göre taksitler ger yıl memur maaşına endeksli olacak. Bunu bilinmezlik olarak görüyor İhsan Şenocak.
Bunun yerine altına dayalı bir ödeme planı yapılsaydı caiz olurdu diyor.
İhsan Şenocak motamot ilk dönem fıkıh kitaplarına ve fetvalara bağlı kalmayı savunur.
Halbuki fıkhın tedvin edildiği dönemde şartlar çok değişikti.
Altın bugün gibi piyasada fiyatlandırılmıyordu. Altının 20 yıl önce onsu 300 dolardı şimdi 1700 dolar. Bu arada çok iniş çıkışlar yaşadı. Yani o dönemdeki gibi sabit bir değere sahip değil.
O dönemde olmayan bir şey daha var. Enflasyon.
Enflasyon piyasada hesabı takip edilen, kayıtları tutulan bir hesap konusu oldu. Enflasyona bağlı maaş demek; piyasanın getirdiği şartlar hesap ediliyor ve maaş belirleniyor, elinizdeki paranın alım gücü her gün çeşitli verilerle açıklanıyor.
Bugün aslında gelecekte belli olmayan şey paranın değeri. Yani İhsan Şenocak'ın takıldığı şeyleri dikkate alırsak bugün para ile vadeli hiçbir şey alınıp satılamaz. Çünkü paranın değerinde zaten belirsizlik var.
İhsan Şenocak önceki TOKİ konut kampanyasına da caiz dememişti. O kampanyada kamu bankaları enflasyonun altında faizle kredi vermişti. Bu sefer kredi kelimesine takılıp caiz değildir demişti. Halbuki devlet düşük gelirli vatandaşa destek için bu kampanyaları yapıyor. Şenocak gibi hocalardan fetva alanlar için din yaşanamaz bir hal alıyor.
Burada İhsan Şenocak bir sembol. Doğrusu fıkıh kitaplarına motamot uyarsak onların dediği doğrudur.
Çözüm Ehli Rey olmaktır. Şartların değişmesiyle hükme esas olan illetlerin değişeceğini bilmek, dinin emir yasaklarındaki maksadı anlamak fetvayı ona göre vermektir.

Neticede Kürtler Ak Parti'ye oy verince kendilerine, HDP'ye oy verince Kandil'e fayda sağlıyorlar.

 Muhalefetin çok iyi durumdayız deyip paylaştığı yanlı anketlerle bile HDP oyları olmadan Millet İttifakının mecliste çoğunluğu sağlamasını mümkün görmüyorlar.

Bu yüzden kendilerine göre akıllıları HDP'ye mecburuz artık bunu kafanıza takmayın telkinleri yapıyorlar hatta Can Ataklı gibi işi küfürlü çıkışlara kadar götürüyorlar.
Yani iktidara geldiklerinde ülkeyi HDP milletvekillerinin meclisteki desteğiyle idare edeceklerini biliyorlar. Çünkü bu bir mecburiyet olarak görülüyor.
Peki Kürtler açısından durum nedir?
Türkiye'nin bütün ezilen kesimleri gibi Kürtler de Ak Parti döneminde haklarına kavuştu. Kürtler ayrıca köylerine , yaylalarına, terörden arındırılmış şehirlerine kavuştu.
Demek ki;
Kürtler Ak Parti'ye oy verince bölgelerine zenginlik gelecek, terör olmadığı için yatırım ve turizm artacak.
HDP'ye oy verince Kandil'in istekleri gerçekleşecek. Halka hizmet yerine Kandil'e para aktaran belediyeler ve iktidar ortağı olduğu takdirde Kandil'in yine bölgede hakimiyet kurma imkanı yakalaması sağlanacak. Yine bölgede haraç toplayan, yargı dağıtan örgütün olduğu günlere dönülecek. Yol kesme olayları başlayacağı için turizm ve yatırımlar duracak bölgede fakirliğin geri döneceği günler başlayacak.
Neticede Kürtler Ak Parti'ye oy verince kendilerine, HDP'ye oy verince Kandil'e fayda sağlıyorlar.
Cumhur İttifakı Kürtlerin oyuna talip, Millet İttifakı HDP'nin ortaklığına talip.

Türkiye'nin Dış Politika Siyaseti İle Muhalefetin Elinden Alınan Umut.


Pandemi öncesi dönemde dünyadaki hakim siyaset Türkiye'nin bitirilmesi, sahneden çekilmesi yönündeydi.
Pandemi ile başlayan süreçte dünyada işler değişti. Güçlenen Çin batıda endişeye sebep oldu. ABD derin devleti küreselciler karşısında havlu attı ve kurtuluşu birlikte hareket etmekte buldular.
Küreselciler dünya hakimiyetini perçinlemek, ABD de ekonomik olarak ayakta kalabilmek için Avrupa’da biriken paraya çökme planını devreye soktular. Bu sadece paraya çökme değil, Avrupa’yı ablukaya ve boyunduruğa alarak ABD’nin ekonomik geleceğini Avrupa'ya ipoteklemeye çalışıyorlar. Yunanistan'a askeri yığınağı da daha çok bu abluka açısından değerlendirilebilir. Avrupa'nın enerji yolları kontrol altına alınıyor.
Avrupa ülke yönetimlerinin Ukrayna’nın işgalini bu kadar fedakarlığa değer bulup ülkelerinin ekonomilerini tehlikeye atarak Rusya ile ilişkilerini kesmeleri çok mantıklı değil. Bu ya küreselci hegemonyaya bağlılık ya da basiretsizlik olarak görülebilir.
Gelinen noktada üretim açısından Çin’e mecburiyeti azaltma, Rusya’ya karşı cepheyi geniş tutma mecburiyeti Türkiye’yi öne çıkarttı. Fakat Türkiye’nin bu açıdan işe yaraması için istikrarlı ve dirayetli bir yönetimle idare edilmesi gerekiyordu.
2020 öncesinde büyümesi tehdit olarak görülen Türkiye, gelişmeler neticesinde üretim üssü, enerji koridoru, yoldan çıkan Rusya’ya karşı denge belki Avrupa’nın güvenliği için güçlü müttefik olarak görülmeye başlandı. BM toplantısı ardından ülke liderlerinin Türk Evinde görüşme sırasına girmelerinin anlamı budur.
İşte bu yüzden Türkiye’de muhalefeti destekleme projesi atıl kaldı. Çünkü muhalefet istikrarsızlaşmış, iddialarını bırakmış Türkiye için isteniyordu.
Bu yüzden 6’lı masanın adayı konusunda Biden’in bahsettiği destek ve kurgulama anlamını yitirdi. Onun için masada adaylar kendi başlarına kaldı ve ben adayım çıkışları başladı. Eğer 6’lı masa halka ve dünyaya istikrarlı Türkiye adına ümit verseydi bugün masada aday tartışması olmazdı olamazdı.
Ak Parti iktidarı geçtiğimiz dönemde yürüttüğü dış politikayla çok riskler aldı, yalnızlığa mahkum edilmeye çalışıldı ama bağımsız duruş, milli savunmaya yatırım ve her masada olmanın karşılığını alacağı bir dünya dengesinin ortaya çıkmasıyla dünya sahnesinde yer bulma şansı yakaladı. Asıl tehdidin geldiği yere kendisini vazgeçilmez kıldı.

6'lı masada gelişme var. Başörtüsü Yasa Çıkışına Verilecek karşılık

  

Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık

Bir plan yapmışlar; Kılıçdaroğlu açıkladı, başörtüsü ile ilgili yasa teklifi verecekmiş CHP .
Hesap şunlar olmalı,
-Bunlar gelirse başörtüsü yine yasaklanır diyenleri rahatlatmak
-Eğer Ak Parti konuyu istismar ediyorsunuz zaten o düzenlemeler yapıldı deyip konuyu meclis gündemine getirmezse, bunu devamlı yaygaralarında kullanmak.
-Eğer bir yasa çalışması yapılırsa, bu sefer de bu işi biz çözdük diyecekler.
Bunların bu hamlesini boşa çıkartmak için şu yola gidilebilir.
Yasaklayıcı yasa zaten yok; yapılacak iş, laiklik kelimesinin açıklamasını Anayasa'ya eklemektir. O açıklama da şu şekilde olacak. Laiklik din özgürlüğüdür, dini uygulamalar laik düzene tehdit olarak değerlendirilmez yasaklanamaz.
Çünkü Anayasa Mahkemesi temel olarak Anayasa'daki laiklik ilkesine dayanarak başörtüsü yönetmeliklerini ve yasalarını iptal ediyordu.
Bakalım CHP Laiklik ilkesini anlamıyla yazalım teklifine ne diyecek?

3 Ekim 2022

CHP'nin başörtüsü yasası teklifi çıkışından sonra o mahallede durum nasıl karşılandı.

 

CHP ideolojisinin yazıya geçirildiği Cumhuriyet Gazetesi'nden bunu takip ettim.
Çıkan yazılardan bazıları;
Zülal Kalkandelen'in köşe yazsından
Karşıdevrimin yolunu açan muhalefet
Anayasadaki laik devlet ilkesine aykırı bir şekilde yargı, Emniyet ve TSK mensupları da türban takarken...
CHP, türbanı yasal güvenceye almak için yasa teklifi verdi!
CHP yönetimi, laikliği yok sayan politikalarıyla kendi partisinin tüzüğünü çiğniyor olabilir; onun hesabını kendi parti kurullarında ve sandıkta verirler. Ancak yasa teklifi anayasaya aykırıdır. Çünkü bu anayasanın ikinci maddesinin dolaylı yoldan değiştirilmesi anlamına gelir.
( Anayasa Mahkemesi de ikinci maddeye dayanarak önceki yasa değişikliklerini iptal etmişti. Bu mahalle bunun farkında)
CHP’nin sağı taklit etme yöntemi, sonuçta AKP politikalarının kazanmasını sağlıyor. Altılı masanın bildirisinde geçen “özgürlükçü laiklik” ifadesini de ilk kullanan Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Bu yazıda önemli bir konuya dikkat çekiliyor
6’lı masa mayıs ayındaki toplantısında 10 maddelik ilke ve hedefler imzalamıştı
Bu maddelerden biri şöyleydi
Din ve vicdan özgürlüğü: Kamusal ve özel yaşamda herkesin inanç pratiğine saygılı olmayı ÖZGÜRLÜKÇÜ LAİKLİK anlayışının zorunlu bir gereği olarak görüyoruz. Bu bağlamda din ve vicdan özgürlüğü çerçevesindeki kazanımların koruyucusu ve güvencesi olacağız.
Laikliği tek başına kullanmamışlar ''özgürlükçü laiklik '' demek durumunda kalmışlar. Yani Laiklik açıklamaya muhtaç bir kelime olduğu kabul edilmiş.
Cumhuriyet yazarı da buna dikkat çekiyor, Laikliğin özgürlükçü olması bunlara ters geliyor. Çünkü laiklik gerektiğinde her türlü dini özgürlüğü kısıtlamak için kullanılabilmelidir.
Cumhuriyet'in üç gediklisi yani mahallenin raconcu üç yazarı da şunları yazmış.
Özdemir İnce, altılı masaya ayar veriyor, dini açıdan da hüküm veriyor ve başörtüsü yasa teklifinin de taktik olduğunu ilan ediyor.
,
---------
Nur Suresi 31. ayetin doğru anlamını öğrenmeleri, mızıkçılık çıkarmadan tabanlarına anlatmaları gerekmektedir. CHP’nin önerisi bu partileri tatmin etmek ve AKP’nin mürteci yaygarasını engellemek için yapılmıştır.
Yazının devamında verdiği örneğe dikkat edin.
AKP Genel Başkanı anayasanın birtakım ıvır zıvırın yer alabileceği çöp sepeti olduğunu sanıyor. Anayasa bir devletin tapusudur, bu tapuda tuvaletin alaturka mı yoksa alafranga olacağı yer almaz! Ayrıca artık yeni anayasa yapmak için vakit de yok!
Emre Kongar şu anda İslamcıların taktığının başörtüsü değil türban olduğunu savunarak
Özetle “Türban” sorunu “Başörtüsü” sorunu değildir...
Ona “Başörtüsü” sorunu diyenler “Türban” sorununun siyasal simge niteliğini gizleyerek onu olağanlaştıran ve böylece kamu yaşamına girmesini savunanlardır.
Şu anda “Türban” Türkiye’de, bütün kamu kuruluşlarında, hem de siyasal simge olarak kullanılması sakıncalı olan yargıda, güvenlikte, askerlikte ve eğitimde bile serbestçe kullanılmaktadır.
Yine Cumhuriyet Gazetesi’nden gedikli laikçi yazar Ali Sirmen
Laikliğe karşı amansız bir savaş yürütmekte olan AKP yine her fırsatta ne yapıp edip türban konusuyla gündemi işgal etmeyi deneyecektir.
diyor.
Neticede mesele şu, CHP'lilerin başörtüsü düşmanlığı açıkça devam ediyor. İlerleyen dönemde fırsat ellerine geçse başörtüsü ayrı türban ayrıdır, türban siyasi simgedir diyecekler din özgürlüğü ile alakası yoktur diyerek yine yasaklama yoluna gideceklerdir.

Moğol İstilası ve Küresel Pahalılık Afeti


Aleviliğin Ortaya Çıkışı ve Neo Muhalif Muhafazakarların Benzer Gidişatı.
Günümüzün Baba İshak'ı Bay Kemal
Dünya bir afet yaşıyor; pahalılık.
Önce Pandemi sonrası Çin’in üretimi kısması, çip krizi ve navlon fiyatlarının 3.000 dolardan 18.000 dolara çıkması birçok ürünün fiyatının artmasını sağladı. Ardından Rusya Ukrayna savaşı doğalgaz, petrol ve gübre fiyatlarının kat kat artmasını sağladı. Bu ürünler özellikle gıda fiyatlarının çok artmasına sebep oldu.
Bunu biz demiyoruz, örneğin Macron:
------------
Son yıllarda yaşanan küresel olaylara ve buna karşı alınması gereken önlemlere ilişkin Macron, şunları kaydetti:
"Yaşadığımız şey, düzenden ziyade daha çok büyük bir değişim ve kargaşa gibi... Yıllardır bolluk olarak görünen dönemin sonlarını yaşıyoruz; ucuz, hiç bitmeyecek gibi olan ürünlerin, teknolojik bolluğun, toprağın, ham maddenin, suyun." "pervasızlığın, savurganlığın ve bolluk devri"nin sona erdiğine, hükümetin buna karşı önlem alması gerektiğine dikkati çekti.
- "Yıllardır bolluk olarak görünen dönemin sonlarını yaşıyoruz
---------
Üstelik Fransa enerjisini daha çok nükleer santrallerden karşılayan tarım alanında gelişmiş bir ülkedir. Buna rağmen o bolluk ucuzluk günlerinin bittiği söylüyor.
Avrupa’da genel duruma bakarsak
Geçen yıl eylülün başında Avrupa'da en fazla derinliğe sahip Hollanda merkezli doğalgaz ticaret noktası TTF'de işlem gören vadeli kontratların fiyatı megavatsaat başı fiyatı 30 euro seviyesindeyken, fiyatlar bir yıl boyunca sürekli artış gösterdi ve yüzde 1000 artışla geçen hafta megavatsaat başına 346 euroyu gördü.
Kömür fiyatlarının da bu süreçte rekor seviyeye ulaşması ve arz endişeleri nedeniyle Avrupa'nın gösterge elektrik piyasalarından Almanya'da ağustosta elektrik fiyatları ilk kez megavatsaat başına 700 avroyu geçti. Bu rakam 6 ay önce 128 avro, 1 yıl önce 82 avro, 2 yıl önce 35 avro seviyesindeydi. Böylece, elektrik fiyatları da enerji krizinin başından beri yaklaşık yüzde 755 arttı.
Gıda fiyatlarının çok artmasının sebebi olan gübrede de durum;
Yaşanan kriz nedeniyle azotlu gübrelerin ana unsuru olan amonyum fiyatları Avrupa piyasalarında hızla artıyor.
Amonyumun tonu 2 yıl öncesinde 230 dolarken, geçen yıl 700 dolara kadar çıkmıştı. Savaş sonrasında bu yükseliş ivme kazandı ve mevcut durumda 1300 dolar seviyelerine ulaştı.
Yani bu küresel fiyat artışları her ülkede fiyatların anormal ölçüde artacağını gösteriyor ve bunu herkes yaşıyor.
Demek ki küresel bir afet yaşıyoruz.
Bu durum tarihimizde benzer bir durumu hatırlattı bize, inşallah sonuçları benzemez.
Moğol istilası;
Moğollar 1220 lerde önce bugünkü İran ve Hazar çevresinde kurulu olan Harzemşahlar Devletini istila etti. Buradan Türkmenlerin bir kısmı Anadolu’ya göç etmeye başladı.
Anadolu’ya Moğol istilasından sonra gelenler önce gelenler kadar şanslı değillerdi. Çünkü bu sırada Türkmenlerin hayat tarzlarına ve ekonomik yapılarına uygun sahalar çok azdı. Daha önce Anadolu'ya gelen Türkmenler tarafından kışlak ve yaylaklar tutulmuş vaziyetteydi. Özellikle Doğu Akdeniz ve Güney-Doğu Anadolu bölgesinde göçebe gelen bu yeni unsurların yaylak ve kışlak ihtiyaçlarını karşılayacak genişlikte ve büyüklükte kışlak ve yaylak kalmamıştı. Bu yüzden daha önce Anadolu'ya gelen Türkmenlerle sonradan gelen Türkmenler arasında sürekli bir yaylak kışlak kavgaları yaşanmaktaydı.
İşte bu huzursuzluk Baba İshak isyanı için müsait bir ortam oluşturdu.
Baba İshak siyasi bir isyan peşindeydi ama kullandığı dil farklı oldu. Güvenilir insan imajı sergilemek için önce dünyevi arzu ve ihtiraslardan arınmış bir veli gibi davrandı. Aslında Şeyh Edebali’nin de dahil olduğu bilhassa Irak, İran ve Anadolu'da büyük bir alana yayılmış olan “Vefaiye” tarikatına mensup idi.
Baba İshak göçebelerin iktisadi ve toplumsal sıkıntılarını istismar ediyor. Çevresindeki Türkmenler üzerinde etkili olmakla birlikte yerli halkları, Kürtleri ve Hıristiyanları da kendi siyasi ve dini düşüncelerine davet ediyordu. II. Gıyaseddin Keyhüsrev'e karşı açıktan cihad ilanına başlamış olup, onun sefahat içinde geçirdiği hayatı çevresindeki insanlara kötülüyor Türkmenlere sultanın sefih bir hayat yaşadığını ve halka karşı zalim olduğunu, sultanın vaktini devlet işleri yerine içki ve eğlence meclislerinde geçirdiğini, devlet adamlarının da kendisine uyduğunu, dolayısıyla Allah'ın yolundan uzaklaştığını sürekli etrafındakilere anlatıyordu.
İnsanların Moğol istilasından yurt bulmakta zorlandığı zorlukları devamlı istismar etti. Böyle krizlerde çözüm bulmanın zaman aldığı gerçeğini göz ardı ederek halkı isyana teşvik etti ve bunda başarılı oldu.
Anadolu Selçuklu Devleti tarihindeki en büyük Türkmen ayaklanması olan ve 1240 yılında başlayan Baba İshak isyanı, Anadolu’da dar bir alana sıkışıp kalan ve yoksullaşan göçebe Türkmenler’in, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yönetimdeki bazı uygulamaları sebebiyle Baba İshak’ın çevresinde toplanması ve bu gruba Halep ve Antep yöresine sürgün edilmiş olan Harezm Türklerinin de eklenmesiyle gelişmiş ve Adıyaman ve Kâhta civarında başlayıp Malatya, Maraş, Sivas, Tokat ve Amasya’ya kadar yayılan dini görünümlü siyasi bir isyandır.
İsyan büyük zorluklarla bastırılmasına rağmen, Anadolu Selçuklu Devleti askeri, siyasi ve ekonomik bakımdan zayıflamış, Moğollar’ın birlik içerisindeki Anadolu’ya girmeye cesaret edemezken bu dağılma ve iç çatışma sonrasında Kösedağ Savaşı’nda (1243) Moğollara yenilmiş ve Anadolu toprakları yavaş yavaş Moğol hâkimiyetine girmiştir.
Sonuç, istilaya ortam hazırlandı ve tamamen muhalif olmaya dayalı, bölgede daha önce Bizansa isyan eden hristiyan akımlarını da örnek alan çok benzerlikler barındıran heterodoks bir din akımı yaygınlaştı.
Bugün benzer şekilde bir güruh ortaya çıktı. İslami kabul ettikleri iktidara devamlı ahlak üzerinden muhalefet yapan daha önce İslamcı, muhafazakar olan kesimlerin şu anda deizme, ibadetsiz din anlayışına, önce insan olma diye temelsiz bir dünya görüşüne kaydığına şahit oluyoruz . Daha önce kendilerinin savundukları her şeyi inkar etme gayreti bu insanları kendi gerçeklerini inkar durumuna sürükledi, bu dini inanışlarına da sirayet etti. Açık gerçeklere kulp takma gayreti akidelerinin temelini de kayganlaştırdı.
İnşallah günümüzün Baba İshak’ı Bay Kemal’e iyice angaje olup dünyanın yaşadığı küresel afeti istismar edip ülkenin felaketine sebep olmazlar.

İşsizlik oranı %9.6'ya düştü. Bunun Ne Kadar Önemli Bir Şey Olduğunun İzahı


Şu dönemde , Türkiye gibi bir ülkede bu orana düşmek ne kadar önemli bir olaydır. Ekonomiden ve dünyanın durumundan biraz haberdar olanlar bunu çok iyi bilirler.
Öncelikle dünyada durgunluk var, Avrupa'da işletmeler peş peşe kapanıyor, iflasını açıklıyor.
İkincisi işsizlik rakamları işgücüne katılma oranına göre tespit ediliyor.
Yani bir Avrupa ülkesinde 40-50 yıl önce kadınlar işgücüne katılmış vaziyetteydi. Türkiye'de gerek kültürel, gerek başörtüsü yasağı gibi sebepler yüzünden işgücüne katılamayan milyonlarca kadın son dönemlerde işgücüne katılmaya başladı. Bu katılımın son dönemde olmasına rağmen işsizlik oranı İtalya'dan düşük olabildi.
Köyden kente göç yine Avrupa'da onlarca yıl önce oldu bitti. Bu durum da yine son Ak Parti döneminde yaygın şekilde olabildi. Köylerde 8-10 kişilik aileler birkaç tarlaları var diye işsiz sayılmıyordu şimdi o insanlar kentlere göç etti ve yine o milyonlar da son yıllarda iş bulabildi.
Çünkü bazı rakamlar
2002 İhracat 36 Milyar Dolar
2022 İhracat 252 Milyar Dolar
Türkiye'de Organize sanayi bölgeleri kuruluş dönemleri;
- 1962-1982 dönemi: 5 adet
- 1982-2002 dönemi: 131 adet
- 2002-2022 dönemi: 232 adet
Savunma sanayiinde faaliyet gösteren firma sayısı;
- 2002: 60
- 2022: 1500
Türkiye'de HES (Hidro Elektrik Santralı) yapılan dönemler;
- 1924-2002 arası (78 yılda) 135 adet
- 2002-2022 arası (20 yılda) 605 adet

Muhalif cephede neler oluyor, Fetö'nün Yeni Planı

.

ABD başkanı Biden seçilmeden önce Türkiye'de muhalefeti desteklediklerini iktidarı yıkacaklarını söylemişti açıkça.
O dönemde gerçekten muhalefet birlik beraberlik içerisindeydi. 2019 yerel seçimlerine hiç ihtilaf tartışma olmadan belediye başkan adayları belirlendi.
HDP aynı talimata uyarak hiçbir çıkmalık yapmadan ortak adaylara oy verdi. Hatta Öcalan içeriden bu dış plandır buna uymayın dediği halde onu bile dinlemediler.
Fakat muhalefette şimdi bir dağınıklık, çok başlılık, rekabet, ben sen davası aldı yürüdü. PKK da muhalif tabanı ürkütmemek için sürdürdüğü eylemsizlik dönemini bitirdi terör eylemlerine başladı.
Kılıçdaroğlu aday olarak öne çıkıyor, Akşener masa noter değil diyor.
Halbuki biz bunlara alışmış değildik. CHP'li Hatay belediye başkanının dediği gibi muhalefetin başkan adayı uluslararası büyük bir akıl tarafından belirlenecekti. Bu konuda problem beklenmiyordu.
Peki ne oldu?
Dünyada durumlar değişti. Erdoğan Türkiye'yi dünyada öyle bir pozisyona taşıdı ki başı sıkışan Avrupa ve ABD Rusya ve Çin'e karşı bir denge haline gelen güçlü istikrarlı bir Türkiye'ye muhtaç duruma geldiler.
O önceki dönemdeki 6+1 li masanın Türkiye'yi belirsizliklere götürmesine. Milli savunmasını güçlendiren, tehdit olmaya başlayan Türkiye'yi frenlemesi için aparat olarak görülen dağınık muhalefet projesine destek verme planı rafa kalktı.
Peki İyi Parti'nin kurulmasına, Kürt seçmenin bir kısmını İŞİD-Kobani tezgahıyla Ak Parti'den koparılmasını kotaran, 17-25 Aralık operasyonları, gizli dinleme tapeleriyle muhalefete can suyu veren, İslami vakıflara ve şahıslara; bire bin katarak ürettikleri dezenformasyon çalışmalarıyla gençleri düşman eden bunun üzerinden Ak Parti'ye karşı argümanlar geliştiren, Diyanet'in fetvalarından bölümler kesip yine halkı dine, dindara güvensizliğe iten, bunu da yine Ak Parti'ye karşı malzeme üretmek için yapan fetö'nün son planı ne durumda?
Fetö dünyadaki gerçeği gördüğü için son seçimden ümidi kesmiş durumda. Onların yeni taktiği, muhalif partilerde oldukça yüksek sayıda milletvekili kontenjanı kapmak. Önümüzdeki dönemde bu milletvekilleriyle grup kurmak ve HDP gibi siyaset üzerinden yeni bir döneme geçmek.
Onun için son günlerde fetönün video çeken operasyon elemanları Kılıçdaroğlu'na da diğer partililere de şantaj şeklinde saldırılar yapıyor eleştiriler geliştiriyor tehditler yapıyorlar.
Bu durum seçime kadar eleştiri destek şeklinde yürüyecek en fazla vekil kontenjanı alana kadar sürecek.

HDP ayrı bir ittifak kurdu


Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi'nin (TÖP) birlikte oluşturduğu "Emek ve Özgürlük İttifakı"
Emekçi Hareket Partisi, 5 Ocak 2004 tarihinde kurulan, Marksist-Leninist öğretiyi kendisine yol edinmiş, dünyaya egemen olan özel mülkiyet düzenini ve mevcut üretim ilişkilerini değiştirmeyi hedefine koyan çağdaş sosyalist siyasi partidir.
Toplumsal Özgürlük Partisi, Partinin sözcüsü Perihan Koca'dır.[3] Hikmet Kıvılcımlı çizgisindedir ve kendini Marksist-Leninist olarak konumlandırmaktadır.
Yani bütün bileşenler dini ve milli değerlere tamamen karşıt ideolojiler barındıran yapılar.
Halbuki HDP seçmeni içerisinde muhafazakar insanlar var.
Namaz kılan, dinine değer veren insanlar dinlerin en büyük afyon olduğunu savunan, dindarlara gerici, yobaz diyen bu yapılara neden oy versin? Bu siyasi strateji açısından da doğru değil. O zaman ne yapılmak isteniyor?
Bunun iki sebebi olabilir.
PKK Suriye'ye odaklandı, yöneticilerinin MİT tarafından tek tek avlanması hareket alanını daraltıyor Türkiye siyasetinden çekilerek kendini kurtaracağını sanıyor.
ikinci sebep,
HDP'yi kullanan akıl, seçimi gözden çıkartıp daha uzun vadeli bir plan kurdu. Dağa çıkacak eleman bulmakta zorlanmaya başladılar. Diğer sosyalist parti örgütleriyle HDP'li gençleri aynı potada yoğuracaklar kürt gençlerinin dini ve yerel bağlarını yok ederek agresif, üretim ve akademinin dışında kalmış harcanmış her alanda kullanılmaya müsait bir nesil oluşturmaya çalışacaklar.

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...