28 Haziran 2020 Pazar

Sorguladığı için, akıl yürüttüğü için ateist olduğunu düşünenlere bir hatırlatma,


Allah'ın varlığını sizin pencerenizden ispat edecek şok bir delil cümlesi,
sorularınızın hepsine sizi tam olarak ikna edecek %100'lük bir kanıt belgesi
gökten veya yerden çıkacak sizi ikna için gönderilmiş bir işaret bekliyorsanız
böyle bir şey yok
böyle bir şey olsaydı herkesi ikna eden şok cümleler Kur'an'da olurdu
Allah'ın imtihan tarzı bu değil.
İman konusu, sizin için diyorum malesef hidayet konusudur.
Hidayet,
Niyete ve amellere göre celbedilen bir şeydir.

Konuyu kendi içerisindeki mantıkla değerlendirmiyorsunuz.

Mülk sahibi kural koyabilir,
her oyunun kendi kuralları vardır.

İnsanlar hayat içerisinde bir oyun kurarlar (ör: Futbol) sonra o kurallar hayatın gerçeği olur. O kurallara uyulmadığı için servetler ve hayatlar kaybedilir ve bunu kimse mantıksız görmez.

Mantıkta en temel ilke
kıyasın doğru yapılmasıdır.

Kıyas baştan yanlış kurulmuşsa
neticenin doğru çıkmasını beklemek akla uygun bir beklenti değildir.

Şefaat Üzerinden Kur'an'ın Vahyiliğinin İspatı

Kur'an eğer bir insan tarafından yazılsaydı,
İçinde yaşadığı toplumda çok önemli olan şefaatçi olma ayrıcalığını kendisine de tanırdı.
Hristiyanlar, Hz İsa'nın kurtarıcılığını, müşrikler, önceki büyük insanlarını temsil eden putlarını bu şekilde konumlandırırken,
Kur'an, şefaatin sadece Allah'a ait olduğunu açıkça ilan etmiştir.

Hz Muhammed neden bu şekilde kolay kabul görecek bir mertebeyi kendisine de yakıştırmadı da,

Hiç kimseden şefaatin kabul olmayacağı bir gün diyen ayetleri insanlara tebliğ etti?

6 Haziran 2020 Cumartesi

Demokrasiden Dedikoduokrasi'ye


Sosyal medya kullanımı artınca anlaşıldı ki, bu iş hayatın doğal akışına ters bir durum ortaya çıkarıyor.
Eskiden söyleyecek sözü olan insanlar, bilgi ve eleştirilerini insanlara duyurabilecek konuma çıkmak durumundaydılar. Bu konuma çıkmak fiilen bir çalışma, emek ve kapasiteye sahip olmayı gerektiriyordu
Ya akademide, ya gazetecilikte, ya siyasette emek vermiş, hayatı tanımış, iş yapabilmenin zorluklarını tecrübe etmiş insanlar iletişim kanallarında kendilerine yer bulup fikirlerini toplumla paylaşıyordu Doğru veya yanlış fikirlerini duyuruyorlardı ama verdikleri emeğin sonucu olarak bu hakka ve imkana ulaşıyorlardı. Dolayısıyla doğal bir filtre vardı. Yine fitne çıkarmak, moral bozmak, insanları manipüle etmek vardı ama bedeli öyle veya böyle önceden ödenmiş veya sonradan ödeneceği bilinirdi.
Hiç emek vermeyenin, bilmeyenin, bedel ödemeyenin hiza verdiği dünya tarihte hiç olmadı, bu hayatı altüst edecek bir durumdur.
Özellikle Twitter bu konuda çok kötü bir yere doğru gidiyor. Yakında insanları gerçek manada linç etmeye uzanacak bu iş. İstedikleri her bahane ile devlet kurumlarını basmalara, kurum görevlilerini hedefe koyup iş yapamaz duruma getirmeye varacak.
Yetersiz insanlar şımarmaya çok müsaittir, Kolay yoldan varlığını hissettirmenin tadını alan bu güruh bu platformların sahiplerine çok kullanışlı bir silah olmaktadır. Twitter ve Facebook'un kullandığı yapay zeka bu tür hesapları gerekli gördükleri zaman ve konularda öne çıkarabiliyor. Bunu iktidar ve muhalefet yanlısı hesaplar için de yapıyor olmalılar. Bu yüzden bazen gündeme yazanlara bakınca herkes mi delirdi hissi vermiyor mu?
Devletler gelecekte sosyal medyaya bir tedbir almak zorunda kalacak, bu yapılmazsa demokrasinin sonunu sosyal medya getirecektir. Belki de güç sahiplerinin gerçek hedefinde bu vardır. Ülkeler bu yolla yönetilemez hale getirilince diktatörlük meşru hale gelecek. Kontrol edilebilir birkaç kişiyle ülkeler yönetilecek.
Önceden ayakların baş olmasından çekinilirdi, Şimdi ayakların başları ağrıtması yüzünden, başların kulak tıkamasına razı olmak zorunda kalacak insanlık.

4 Haziran 2020 Perşembe

İyi Vatandaş Puanı




İyilikte yarışın (Bakara 148)
Marifet iltifata tabidir.

Dünyayı yönetmeye çalışan büyük güç şebekeleri dijital çağın imkanlarını insanları kontrol altına alabilmek için sonuna kadar kullanıyorlar, kullanacaklar.
Dijital çağın imkanlarını iyiliği yaymak için kullanamaz mıyız?
İyi vatandaş puanı diye bir sistem geliştirilse.
Ülkeye, insanlara faydalı her davranış puan kazandırsa.
Kızılaya kan bağışlayan puan alsa. Benzer şeyler sayabiliriz; Verimli tarım yapan çiftçi, iş güvenliğine azami hassasiyet gösteren fabrikatör veya müteahhit. Şahit olduğu yolsuzluğu, usulsüzlüğü delilleriyle yetkili makama bildiren memur. Çevresinde şahit olduğu yolsuzluğu ihbar eden vatandaş (tabii delillendirebileceği yolsuzluğu, aksi halde benzer cezanın kendisine uygulanacağını bilecek. Zina isnat edip dört şahit getiremeyene uygulanan ceza gibi) İcat yapan mühendis, çok atıf alan makale yazan akademisyen. Bir insanın hayatını kurtaran kahraman bir vatandaş gibi.
Bu puanlar ne işe yarayacak?
İyi vatandaş puanı yüksek olanların kendilerine ve  çocuklarına devlet kadrolarına yapılan alımlarda öncelik tanınacak, puan avantajı verilecek. Kamuda veya bir bankada sıra avantajı verilecek. Yaşlandıkça daha fazla puan birikeceği için yaşlılara doğal olarak pozitif ayrıcalıklar kazandıracak. İşe almada hatta evlenilecek adayı ve aileyi seçmede çok faydalı veri olacak elimizde.
Kötülüğü ancak iyilikle savabiliriz. Dünyada kurulan sistemde güçlüler kendilerine hizmet edeni yükseltiyorlar. Biz de dijital dünyayı iyiliği teşvik etmek, iyilerin, iyiliğin önünü açmak için kullanmanın yollarını aramalıyız. İyiler kıskanılmaz (keşke öyle olsaydı J ) çünkü iyiler başkalarına faydalı olan insanlardır.

Türkiye sağlık alanında büyük atılım yaptı.

Türkiye sağlık alanında büyük atılım yaptı. Bu yatırımlar dünya ülkeleriyle kıyaslandığında yatırım bedeli olarak ortalamanın üstünde değildir.
Neden?
Çünkü 2002 Ak Parti iktidara geldiğinde 35 TL olan bir kutu antibiyotiğin fiyatı iktidarın ilk yıllarında yapılan düzenlemelerle 10 TL düzeyine çekildi. Aynı müdahale medikal malzemeler için de yapıldı. Sağlık alanında ciddi yatırımlar yapıldığı halde harcamalar milli gelire göre çok büyük rakamları bulmadı.

İktidar asıl hamleyi sosyal devlet olma alanında yaptı. Sosyal güvenlik sistemi çok ciddi oranda desteklendi. 2002 yılından bu tarafa bütçeden sosyal güvenliğe yılda ortalama 30 milyar dolar para aktarıldı. Bu rakam toplamda 500 milyar doları geçmiş vaziyettedir. Yani dünyanın pandemide vatandaşına verdiği desteği Türkiye uzun yıllardır rutin haline getirmiştir.

Genel sağlık sigortası, 18 yaş altının sigortalı sayılması, engelli maaşları, yaşlıya bakan yakınlarına verilen maaşlar, ilk yıllarda yüksek oranda artırılan emekli maaşları. Sağlık sisteminden vatandaşın yararlanmasının kolaylaştırılması anne ölümlerini, bebek ölümlerini düşürmüş, aile hekimi sistemi erken tanıyı artırmış kamu çalışanı doktorların muayenehane açması yasaklanarak vatandaşın hekime ulaşma yollarındaki engeller kaldırılmıştır.

Ak Parti iktidarına çok yakıştırılan bu iktidar ancak inşaat yapar iddiasının sağlık alanında da karşılığı yoktur. Yapılan şey; iyi organizasyon, verimliliği artırma, fiyatları düşürerek giderleri düşürme ve sosyal güvenlik sistemine ciddi destek verilmesidir.

Yılmaz Özdil ve bunların piri gazeteci Ertuğrul Özkök'ün kaçak villaları

1990 yılında çıkan kıyı kanununa göre sahile 100 metre mesafede konut yapılamaz. Fakat bu yasağa rağmen 90'lı yıllar boyunca kaçak yapılar sahil kenarlarında yapılmaya devam etti.
Uyanık ve güçlü olanlar bu yasağı aşmak için çoğu zaman istisna olan yapıları kullanarak sahil kenarları işgal etmiştir.
Bunların piri gazeteci Ertuğrul Özkök'tür. SİT alanındaki Akbük Koyu'nda lokanta ruhsatıyla yağhaneyi villaya çevirmiş kendine özel rıhtım bile yapmıştı.
Çömez Yılmaz Özdil de sahil kenarında yiyecek içecek hizmeti verecek ticari binayı villaya çevirmiş. Bunla da yetinmemiş kaçak şekilde villasını büyütmüştü.
Işık tutulmuş tavşan gibi yakalandı.
Bu takip devam eder inşallah başta Ertuğrul Özkök olmak üzere sahildeki CHP'li belediyelerin korumasında devam eden bu şöhretli kaçakçılara müdahale edilir.

Yılmaz Özdil

Yılmaz Özdil'in Bodrum'daki villasında yaptığı kaçak bölümler ve yanlış beyanları yüzünden imar affıyla kazandığı hak, imar kanununun ilgili maddeleri gereği ücret iadesi yapılmadan iptaline karar verildi. Komisyon ayrıca TCK'nun 206.maddesi kapsamında suç duyurusunda bulunulmasına, yapının altyapı hizmetlerinden (elektrik-su-doğalgaz) yararlandırılmamasına ve mer-i mevzuat çerçevesinde gerekli iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlara bildirimlerde bulunulmasını kararlaştırdı.
İşte böyle güzel oldu.
Derler ki fakiri dövene kadar elbisesini yırt.
Bunların da gazetesini kapatacak yerde, yayın cezası verecek yerde bunların KONFORLARINA dokun. Bunların asıl canı konforlarına dokunduğun zaman acır. SIRADAKİ İSİMLER PANİĞE KAPILMIŞTIR. Çünkü bunlar asla ellerindekine razı olmayan açgözlü insanlardır.
Yılmaz Özdil hayatında iki iş yaptı, Biri villa edinmek diğeri, Atatürk için kitap yazmak. İkisinde de İSTİSMAR, KAÇAK, YALAN gırla gidiyor.
Demek ki ELİNDE İMKAN OLSA daha neler yapardı. DAHA DOĞRUSU ENGELLENMEZSE BU İSTİSMARA AÇIK OKURLARINDAN ALDIKLARIYLA DAHA NELER YAPACAK.
İşte bu modeller en küçük işlerinde yolsuzluğun her çeşidini yaptığı halde, binlerce iş, icraat, insan yönetimi yapan siyasileri bire bin katarak alabildiğine yerden yere vurmaya çalışırlar.
Arkalarından da yüz binleri sürüklerler.
Diğer insanlar da bunların yazılarını okuyarak, paylaşarak onların KEYİFLERİNE KEYİF, MALLARINA MAL katarlar.

Malum cenahın ileri gelenleri sosyal medyada yeni bir akım başlattı.

Malum cenahın ileri gelenleri sosyal medyada yeni bir akım başlattı. Bir haberi verirken kasten yanlış yazıyor sonra bazen dakikalar bazen saatler sonra düzeltiyorlar. Ama mesajı silmiyorlar başka bir mesaj atıyorlar. Yalan bilgi milyonlarca görüntülenme, binlerce beğeni almaya devam ediyor.
Peki bu yalan haberin hedefi kim?
İktidar taraftarları değil çünkü onlar zaten bunlara inanmaz. Hedefleri kendi tabanları.
Bu büyük bir istismar ve adam yerine konmama değil mi? Bu taban neden bu hakareti yutuyor?
Sonra kendi içlerinde sıkıntı yaşadıkları zaman hemen bu istismar ederek ayarlarını bozdukları insanlara şizofren diyorlar. Ayarsız insanın kimseye faydası yoktur lütfen bu insanların ayarlarını bozmayın.

Maske


Dünya Sağlık Örgütü ve TV’lere çıkan tıpçılar salgının ilk haftalarında maske takmayı halka önermiyoruz diyorlardı. Maskenin sağlık çalışanları için gerekli olduğu halkın maskeye saldırması durumunda sağlık çalışanlarının sıkıntı yaşayacağına dikkat çekiyorlardı.
Avrupa ülkeleri bu konuda çok sıkıntı yaşadı. Bırakalım halkı sağlık çalışanlarına maske tedarikinde büyük sıkıntı yaşadılar hatta devletler birbirine girdi.
Bu konudaki haberlerden bazları;
-------
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Türkiye Ofisi program yöneticisi Prof. Dr. Toker Ergüder
' Maskeler sizin başkasından virüs almanızı engellemiyor. Maskeler, hastalığınızın damlacık yoluyla başkalarına bulaşmasını önlüyor. O yüzden biz genel topluma maske takmayı da çok önermiyoruz (13Mart)
Fransa’da korona virüs salgını ile mücadele eden sağlık çalışanları yetersiz maske stoku nedeni ile zor günler yaşıyor. Sağlık çalışanları maske bulamadıkları için halktan maske bağışı yapmaları çağrısında bulunurken, internet üzerinden yapılan çağrıda ayrıca diğer medikal ürünler de istenildi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, maske meselesinin "bağımsızlık" ve "egemenlik" sorunu olduğunu belirterek üretim sayısının artırılmasını istedi.
Ödemesi yapılmasına rağmen ürünlerin kendilerine gönderilmediğini söyleyen Muselier, "Çin'deki havalimanında Fransızların sipariş ettiği maskeler, Amerikalılar tarafından nakit parayla satın alındı ve Fransa'ya gelmesi gereken uçak ABD'ye gitti." dedi.
ABD basınına göre, Massachusetts eyaletinin satın aldığı 3 milyon maskeye, New York limanında adı açıklanmayan bir federal hükümet kurumu tarafından el konuldu.
İsveç merkezli sağlık şirketi Mölnlycke, Çin'den İtalya ve İspanya için ithal ettikleri milyonlarca yüz maskesi ve eldivene Fransa tarafından el konulduğunu açıkladı.
--------
Türkiye maske konusunda DSÖ ve uzmanların tavsiyelerini dikkate alarak ilk başta halka maske dağıtımını zamana yayıp stratejik planlama yaptı.
Fırsatçıların yüksek fiyata maske satmasını engelledi, daha fazla maske üretimini sağlamak ve dünyaya karşı maskeyi stratejik ürün olarak sonuna kadar kullanmak için bütün maske üretimini, satışını, ihracatını kontrol altına aldı.
Türkiye halkının çok az da olsa bir kısmı maske bulmak konusunda sıkıntı yaşamış olabilir ama halkın yüksek fiyata maske almasının önüne geçilmiş oldu. Sağlıksız şartlarda üretilen ve virüsün bulaşmasına sebep olacak maskelerin vatandaşa ulaşmasının önüne geçildi.
Maske stratejik olarak kullanıldı. Macron, maske meselesinin "bağımsızlık" ve "egemenlik" sorunu olduğunu söyleyerek konunun ciddiyetini anlatmaya çalışmıştı.

Türkiye talep eden her ülkeye maske gönderdi. Özellikle Avrupa ve ABD’ye maske ve ekipman göndermenin karşılığını göreceğiz. Tanıdığımız Recep Tayyip Erdoğan bu stratejik hamlenin bize geri dönüşünü kat kat sağlayacaktır. ABD’ye Avrupa’nın kibirli devletlerine bu günlerde maske göndermek sadece maske göndermek değildir. Bunu onların en olmadık yerde karşılarına çıkartacak bir strateji ustamız var. Bundan bu ülkenin her vatandaşı kâr edecektir.

Atatürk'ün Gelenekçiliği

İslami düşünürler içerisinde son zamanlarda Atatürk'ü anlama diye bir akım başladı. Atatürk'e hakkını teslim etme yanında İslam açısından Osmanlı'dan devralınan hurafeciliğe karşı Atatürk devrimlerinin faydalı olduğu savunulmaktadır.
Bu iddianın kısmen haklılık payı olmakla beraber Atatürk gerçekten İslam adına bu açıdan gerekli olanı yapmış mıdır?

Atatürk eğer hurafeyi dert edinmiş olsa Mehmet Akif Ersoy gibi hurafecilikle mücadele ederken İslam'ın sahih kaynaklardan yeniden anlaşılmasından, Kur'an'ın öne çıkarılmasından bahsetmesi gerekirdi.


Halbuki o dönemde hurafeciliğe karşı İslam’ın sahih kaynağından yeniden tetkik edilmesini gündeme getiren, İslam’ın bilimle çatışmazlığını savunan bir akım vardı. Bu akımın öncü isimleri Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza bu alanda çalışmaları olan Fransa'da, Mısır'da dergiler çıkaran ilahiyat hocaları, aktivistlerdi.

Reşit Rıza’nın Muhammed Abduh ile beraber çıkarttığı Menar Dergisi’nin Osmanlı’daki temsilciliğini Mehmet Akif yapıyordu. Sırat-ı Mustakim ve Sebilürreşad dergilerinde Menar dergisinden tercümeler yayınlıyordu.

Bu kişilerin bugünden eleştirilecek yönleri olabilir ama asıl konu dini anlama konusunda ortaya koydukları usuldür. İçtihat kapısının kapandığını savunan müslümanlara karşı Mehmet Akif'in ''Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı'' dizesinde tam anlamını bulan anlayışla bunu yapmaya çalışan azınlık bir gruptu bunlar.

Atatürk'ün bu kişilerin ortaya koyduğu İslami anlayışa göre daha o tarihte Türkiye'de bir din öğretisinin önünü açtığını düşünebiliyor muyuz? Şu anda İslam dünyası ne noktada olurdu. 

Atatürk döneminde aksine Meclis tarafından o dönemin gelenekçi isimlerinden olan bir hocaya tefsir yazdırılmış. Kur'an gibi hatimleri yapılan Buhari'nin hadislerini ihtiva eden Tecridi Sarih tercüme ettirilmiştir. 40 bin takım Tefsir 60 bin takım Tecridi Sarih (Buhari) dağıtılmıştır.( Atatürk'ün başka bir amaçla Kur'an meali yazdırma girişimlerine girmiyoruz) 

Neticede şunu diyebiliriz, Atatürk dine inanıyorduysa gelenekçi din anlayışına sahipti. İnanmıyorduysa da gelenekçi dinin inanmayanıydı. Entelektüel bir din aydını hiç olmamıştır. 




1 Haziran 2020 Pazartesi

Türkiye’de gittikçe derinleşen bir gelenekçi-sahihçi (ehl-i rey) çatışması sürmektedir.


Türkiye’de gittikçe derinleşen bir gelenekçi-sahihçi çatışması sürmektedir.
Gelenekçiler; önceki alimlerin din ile ilgili her şeyi çözdüğünü, her şeyin Kur’an ve Sünnet’e göre tespit edildiğini, bu alimlerin bu tespitlerinin (icma-i ümmet) aynı Kur’an ve Sünnet gibi bizi bağladığını, bugün o büyük alimlerden Kur’an’ı ve Sünnet’i daha iyi anlayamayacağımızı savunmaktalar.
Sahihçiler; zamanın ve şartların anlayışları değiştireceğini, insanın olduğu yerde yozlaşmanın olacağını bu yüzden kaynakların yeniden değerlendirilmesi gerektiğini savunuyorlar ve İslam inancına göre korunmuş olduğuna iman edilen kaynağın sadece Kur’an-ı Kerim olduğu gerçeğine dayanarak bu değerlendirme Kur’an şemsiyesi altında olmalıdır diyorlar.
Bu durum modern hukukta da aynı şekilde uygulanmaktadır. Meclisler veya hükümetler anayasalarına aykırı kanun çıkardığında veya kararname çıkardıklarında başvuru sonucunda anayasa mahkemesine götürülür ve iptal edilir.
Fakat bu başvuru için anayasadaki hükümlerin uygulanmasını isteyen bir muhalefet lazım ve anayasa mahkemesi üyelerinin de siyasi iktidardan farklı karar verecek dirayette olması lazım.
Bu olmayınca ne oluyor, anayasa orada öylece durduğu halde anayasaya aykırı kanun ve kararlar yerleşik uygulamalar haline gelebiliyor. Bu durum bu kadar kanun, nizamın, kayıtların olduğu dönemde oluyorsa 1400 yıllık İslam tarihinde neden olmasın?
Sahihçilerin iddiası şu;
İslam’da asıldan uzaklaşmış meseleler var bunları ulema toplansın Kur’an’a uygunluk esasına göre düzenlesin. Modern anlamda bir Kur’an Mahkemesi kurulsun, İslam’ın içerisine girmiş yanlış kabulleri bu heyet tetkik etsin.
Şöyle bir iddia yok, herkes eline Kur’an’ı alsın bir din kurgulasın denmiyor. Ama okur-yazar her müslümanın Kur’an’dan haberdar olması ve bu Heyet’e neleri sevk edeceğini bilmesinde fayda vardır. Tabii her müslüman Kur’an’ı okusun, ahlak ve maneviyatını tedavi etsin deniyor buna da kimse itiraz etmemelidir. Bunu Kur’an’dan daha iyi yapacak kitaplar var diyenlere de müslüman denemez.
Mesela yerleşik uygulama haline gelmiş ama Kur’an’a aykırı bir örnek;
İslam’da nikah akdinin sona ermesi, boşanma konusu.
Şu anda fıkıhta yer bulan uygulama Kur’an’a uygun değildir ve bunu bütün fıkıhçılar aşağı yukarı kabul eder. Bu yüzden islam tarihi boyunca haksız yere binlerce başanma olmuş, insanlar mağdur edilmiş, hülle icat edilmiş aileler haksız yere perişan olmuştur. Belki bin sene önce böyle bir heyet kurulsa ve Kur’an’ı esas alarak bu konu düzenlenseydi binlerce insan mağdur olmayacaktı. Ve buna benzer konular yüzünden İslam ümmeti hayatın gerçeklerinden uzaklaştı ve inkişaf edemedi, edemiyor.

Müslümanın Başarılı Olmak İçin Dindar Olma Mecburiyeti





Müslümanlık diğer bütün inançlara göre farklılık arz ediyor. İslam'ın yasakları var, ibadetleri var. Batı filmlerinde müslümanlar resmedilirken genelde ibadetlerini yapan, içkiden, zinadan kaçınan kişi olarak gösterilir. Müslümanlar bu konuda diğer inanç sahiplerinden az veya çok ayrı tutulur.
Gerçekten bir hristiyanın samimi hristiyan olması için Hz İsa'nın kendilerine göre özel durumunu inkar etmemesi arada bir kiliseye gitmesi, kötülüğü meslek edinmemesi yeterlidir. Musevilikte yasaklar ve ibadetler olmakla beraber Yahudiler bunu güçlü olmaya, diğer insanlara galebe çalmak için çalışmaya tebdil etmişler. Dini metinlerinde de buna yer vererek iyi bir yahudi olmayı buna bağlamışlardır. Bütün teşkilatlanmalarında Tevrat'tan semboller kullanmışlar, İsrail davasını dinlerini ihya etmek olarak görmüşlerdir. Bu yüzden bir Yahudi davası için çalışıyorsa kendine göre dindardır.
Kendine göre dindar olmak insan için neden önemlidir?
Çünkü ÇELİŞKİ içerisinde yaşayan insan MUTLU olamaz. DİĞERGAM olamaz çünkü kendisini düşünmüyor başkasını neden düşünsün. Ölümü göze alacak derecede CESUR olamaz çünkü inandığı Yaratıcısına karşı MAHCUPTUR. Çok düzgün bir insan olamaz çünkü kendisine karşı DÜRÜST DEĞİL, inandığı gibi yaşamıyor. ALINGAN ve AGRESİF olur çünkü kendini SUÇLU hisseder.
Dinini yaşamaya çalışanlara KIZGIN olur çünkü onlar çıtayı yükseltmektedir, kendisinin Yaratıcı karşısında seviyesini düşürmektedirler.
Mesela Türkiye'de hristiyanlığa benzer şekilde ibadetler konusunda fazla vecibesi olmayan alevilerin dindar olmayan sünnilerden daha dürüst ve diğergam olduğu bilinen bir durumdur.
Bu yüzden İslam ülkeleri başarılı olmak için dindar olmak zorundadırlar en azından dindarların idareci olmasını sağlamak zorundadırlar. Aksi halde son asırlarda şahit olduğumuz gibi müslümanlar başarılı olamıyor. Ya İslam'ı toptan unutacaklar ya da İslam'ı yaşayacaklar. Bu amaçla bazı İslam ülkelerinde 1. Dünya savaşı sonrasında iş başına geçen yönetimler İslam'ı toptan kaldırmaya çalıştılar ama bu başarılabilecek bir şey değildi.
Son yıllarda bütün engellemelere rağmen gelişen, büyüyen, dirayetli duruş gösteren üç İslam ülkesinin yönetimlerinde dindar insanların olması tesadüf değildir. (Malezya, İran, Türkiye)

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...