21 Aralık 2023 Perşembe

İslam'da Kaynak Meselesi

 Hadis, hadis diyenler zannediyorlar ki hocaları onları hadislere uygun yaşatıyor.

Mesele hadis değil gelenekçiliktir. Gelenekçiler önlerinde bulduklarına uyarlar, onları Kur'an'a çağırdığınız gibi hadise de çağırsanız uyamazlar.
Örnek
Bu hadislere uyalım deyin bakın ne diyecekler.
Camide ''sünnet'' kılınmadığı konusu, özellikle de Cuma Namazında uyalım hadislere. Var mısınız?
Abdullah b. Ömer radiyellahü anh şöyle dedi: “Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem Cuma namazından sonra mescidden ayrılıncaya kadar namaz kılmaz, ayrılınca evinde iki rekat kılardı.” (Buhârî, Cuma, 39; Müslim, Cuma, 71)
Abdullah b. Ömer, Cuma günü olduğu yerde iki rekat namaz kılan birini gördü ve onu iterek şöyle dedi: “Cumayı dört rekat olarak mı kılmak istiyorsun?” Abdullah evinde iki rekat namaz kılar ve şöyle derdi: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı. "(Ebû Davud, Cuma, l127)
Atâ, Abdullah b. Ömer ile ilgili olarak şunları söylemiştir: Mekke'de bulunur da Cumayı kılarsa ileri geçer iki rekat kılar, sonra ileri geçer dört rekat kılardı..Medine'de olduğu zaman Cumayı kılar, sonra evine döner iki rekat kılardı. Mescitte kılmazdı. Derdi ki, " Resulullah öyle yapardı."(Ebû Davud, Cuma) Nafi'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ömer Cumadan önce namazı uzatır, Cumadan sonra da evinde iki rekat namaz kılar ve şöyle söylerdi: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de böyle yapardı.” (Ebû Davud, Cuma, l128)
Ebu Hureyre radiyellahü anh Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Sizden biri Cumayı kıldıktan sonra dört rekat namaz kılsın.” (Müslim,Cuma, 67; Ebû Davud, Cuma, l131) Ebu Hureyre radiyellahü anh Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Cumadan sonra namaz kılacak olursanız dört rekat kılın.” (Müslim, Cuma, 68; Ebû Davud, Cuma, l131; Tirmizi, Cuma, 523) es-Sâib diyor ki, “Muaviye ile birlikte maksurede (hünkar mahfilinde) Cuma namazını kıldık. İmam selam verince kalktım, aynı yerde namaza devam ettim. Muaviye bana birini gönderdi ve dedi ki, " Bu yaptığını bir daha yapma. Cuma namazını kıldıktan sonra dışarı çıkmadan veya biraz konuşmadan başka namaz kılma. Çünkü Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem bize böyle emretmişti. Konuşmadıkça veya dışarı çıkmadıkça bir namazın diğerine eklenmemesini isterdi.” (Müslim, Cuma, 73; Ebû Davud, Cuma, l128)



Müslümanlar neden rivayetleri ihtiyatla karşılayıp Kur'an'ı esas almalıdır.
Bununla ilgili örnekler serisi
Örnek 5:
Muğayyebat-ı Hamse konusu
Rivayetleri esas alarak yapılan tefsirler, zamanın ve şartların değişmesi sonucunda, ayetlerin çağları aşan mesajını gölgeliyor
.
Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır. (Lokman 34)
İlk dönem müfessirleri bu ayeti tefsir ederken bir hadis rivayetine dayanarak beş gayb vardır ki bunları ancak Allah bilir diye tefsir etmiştirler.
İbn-I Ömer’den rivayet edilen hadis:
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Gayb`ın anahtarları beş (dâne) dir ki, onları Allâhu Teâlâ`dan başkası bilemez. Yarın ne olacağını (Allah`dan başka) hiçbir kimse bilemez. (Ana) rahimleri(n)de ne(ler) bulunduğunu (Allah`dan başka) hiçbir kimse bilemez. Hiçbir nefs yarın (hayr ü şer) ne kazanacağnı bilemez. (Kezâ) hiçbir nefs hangi tarzda öleceğini bilemez. (Allah`tan başka) hiç bir kimse de yağmurun ne zaman geleceğini bilemez.
Buna ‘’muğayyebat-ı hamse’’ diye de isim verilmiştir.
Hakbuki ayette konu bu şekilde geçmiyor,
Yağmuru Allah’ın yağdırdığını
Rahimlerdekini de bildiğini söylüyor
Bunları başka kimse bilmez demiyor.
Kıyamet saati bilgisinin Allah katında olduğunu,
kişinin yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilmeyeceğini söylüyor.
Yani mutlak manada üç gayb var.
Son dönem müfessirleri bu gayb sayısını ilmi gelişmelerle beraber zaten üçe düşürmek durumunda kalmıştır.
Bilimsel gelişmeler rivayetle ve ona bina edilen tefsirlerle çelişmiş ama ayetle çelişmemiştir
Üstelik ayet, tam da mucizevi bir şekilde o günkü insan için gayb olan beş şeyden ikisini metinde ayırmıştır.
Fakat ayetin bu yönü halen rivayetlerin gölgesinde kalmış, rivayetlerdeki yanlış anlamaların hesabı, Kur’an’da bilime ters bilgi var diye Kur’an’dan sorulmaktadır.


Hadis, hadis diyenler zannediyorlar ki hocaları onları hadislere uygun yaşatıyor.
Mesele hadis değil gelenekçiliktir. Gelenekçiler önlerinde bulduklarına uyarlar, onları Kur'an'a çağırdığınız gibi hadise de çağırsanız uyamazlar.
Örnek
Bu hadislere uyalım deyin bakın ne diyecekler.
Camide ''sünnet'' kılınmadığı konusu, özellikle de Cuma Namazında uyalım hadislere. Var mısınız?
Abdullah b. Ömer radiyellahü anh şöyle dedi: “Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem Cuma namazından sonra mescidden ayrılıncaya kadar namaz kılmaz, ayrılınca evinde iki rekat kılardı.” (Buhârî, Cuma, 39; Müslim, Cuma, 71)
Abdullah b. Ömer, Cuma günü olduğu yerde iki rekat namaz kılan birini gördü ve onu iterek şöyle dedi: “Cumayı dört rekat olarak mı kılmak istiyorsun?” Abdullah evinde iki rekat namaz kılar ve şöyle derdi: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı. "(Ebû Davud, Cuma, l127)
Atâ, Abdullah b. Ömer ile ilgili olarak şunları söylemiştir: Mekke'de bulunur da Cumayı kılarsa ileri geçer iki rekat kılar, sonra ileri geçer dört rekat kılardı..Medine'de olduğu zaman Cumayı kılar, sonra evine döner iki rekat kılardı. Mescitte kılmazdı. Derdi ki, " Resulullah öyle yapardı."(Ebû Davud, Cuma) Nafi'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ömer Cumadan önce namazı uzatır, Cumadan sonra da evinde iki rekat namaz kılar ve şöyle söylerdi: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de böyle yapardı.” (Ebû Davud, Cuma, l128)
Ebu Hureyre radiyellahü anh Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Sizden biri Cumayı kıldıktan sonra dört rekat namaz kılsın.” (Müslim,Cuma, 67; Ebû Davud, Cuma, l131) Ebu Hureyre radiyellahü anh Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Cumadan sonra namaz kılacak olursanız dört rekat kılın.” (Müslim, Cuma, 68; Ebû Davud, Cuma, l131; Tirmizi, Cuma, 523) es-Sâib diyor ki, “Muaviye ile birlikte maksurede (hünkar mahfilinde) Cuma namazını kıldık. İmam selam verince kalktım, aynı yerde namaza devam ettim. Muaviye bana birini gönderdi ve dedi ki, " Bu yaptığını bir daha yapma. Cuma namazını kıldıktan sonra dışarı çıkmadan veya biraz konuşmadan başka namaz kılma. Çünkü Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem bize böyle emretmişti. Konuşmadıkça veya dışarı çıkmadıkça bir namazın diğerine eklenmemesini isterdi.” (Müslim, Cuma, 73; Ebû Davud, Cuma, l128)




Resulullah'ın hadisleri yazdırmaması
Kıyamet vaktine kadar cari olacak din kurallarına,Kur’an-ı Kerim yanında ek olarak başka emir ve yasaklar olsaydı, Resulullah (as) bunları da bize en güzel şekilde yazılı olarak bırakmalı değil miydi? (namaz, hacc gibi ibadetlerin detayları için sorun yok onlar nesilden nesile bize gelmiştir)
Resulullah'ın sabır, dirayet ve ihlas konusunda örnek hayatını Kur'an süzgecinde incelemek, bilmek ve ilham almak her müslümanın vazgeçilmez meziyetlerinden biridir fakat bu durum, rivayetlerin tümünü dünyamıza taşımamız anlamına gelmemektedir.
Hadislerin Kur'an gibi yazılmaması konusunda şöyle bir iddia vardır . Kur’an ile karışmasın diye hadis yazımı yasaklanmıştı. Bu uygulamayı bu gerekçeye bağlamak Resulullah’a eksiklik isnat etmek, vazifesini tam yapamadı demek değil midir? Eğer bağlayıcılık açısından Kur’an ve Hadis aynı durumdaysa bunların karışma ihtimali mi sıkıntıdır, yazılı bırakılmayan hadis mirasının yalanlarla karışması mı büyük sorundur?
Resulullah’tan 2300 yıl önce yaşamış Babil Kralı Hammurabi
kanunları meşhurdur . Bu kanunlar taş üzerine yazılmış 282 maddeden oluşur ve bazıları 3-4 satırı bulan kanunların yazılı olduğu stel bugün Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. İslam için de sünnet kaynaklı 50 maddelik bir kurallar listesi yazılması zamanın yazı tekniğine ve bilgi seviyesine uygun değil miydi?
Bugün bizi bağlayıcı kurallar içerdiği iddia edilen sünnet müktesabatını elde etmek, Resulullah'ın yazdırmamasına, Ashab'ın kayıt tutmamasına rağmen girişilen bir çabadır.
Bu anlamda Resulullah'ın ve Ashab'ın gayesini görmezden gelerek oluşturulan bu literatür, korunması garanti edilmeyen bir rivayet zincirinden ibarettir ve Resulullah'ın sünnetine aykırıdır.
Buradan doğru bilgi alma konusunda insanı sorumlu tutmak, bugünün insanının gücünü aşan bir amel olması bakımından da Kur'an'a aykırıdır.


Müzik konusu, Ehl-i Hadis'in samimiyet durumunu ortaya çıkaran turnusol kağıdı
Ehl-i Hadis, İslam tarihinde tartışmaların yoğunlaştığı dönemlerde olduğu gibi yine Ehl-i Sünnet'i kendileri tarif etmek suretiyle kendilerini Ehl-i Sünnet'in tek savunucusu ve tarif edicisi konumuna getirmeye çalışıyor.
Fakat yine bu işi İslam tarihinde öne çıkan, tarihe haklı olarak adını yazdıran alimlerin tarzıyla değil vaizleriz tarzıyla, yaygara ile yapmaya çalışıyorlar.
Örnek olarak müzik konusu. Bu konuyu ısrarla gündeme getiriyorum çünkü her şeyi ortaya döken, usul konusunda havlu atanları deşifre eden bir örnek.
Çalgı aletleri, hadisçilerce sahih sayılan rivayetlerde yasaklanmış, şeytan işi sayılmıştır. İçerik, neden dikkate alınmadan toptan yasak sayılmıştır. Aynı şekilde Mezhep imamları ve mezheperin öne çıkan alimlerinin ezici çoğunluğu da bu kanaattedir.
Bu durum Gazali'ye ve İbn-i Hazm'a kadar böyle gelmiştir. Bu iki büyük alim bu konuyu kendi usulleri ile bir karara bağlamıştır. İbn-i Hazm hadisçiliği ile öne çıkan biri olarak çalgı aletlerini yasaklayan rivayetlerin sahih olmadığını ilmi delillerini ortaya koyarak savunmuş ve müziğin caiz olduğu hükmüne ulaşmıştır. Kendi içinde tutarlı bir karardır bu ama hadisçileri, genelin kabul ettiği kriterleri yok sayarak, hadis usulünün otoritesini sarsarak ulaşılan bir hükümdür bu.
Gazali de benzer şekilde ama hadis rivayetlerini tek tek eleyerek sahih rivayetleri sıhhat yönüyle değil gerekçeler yoluyla farklı yorumlamıştır. İbn-i Hazm gibi tek tek hadis usulü disiplinini göz önüne alarak yapmamış, aslında biraz da mutlak yasak ifade eden rivayetleri görmezden gelen bir metotla yapmıştır bunu. İkisi de son hükümlerini verirken Kur'an'da bu konuda açık bir yasak olmamasını asıl delil olarak öne sürmüşlerdir.
Günümüzde ve Osmanlı döneminde medreselerimizde okutulan kitapların sahibi alimlerimizin bu konudaki tarzı nasıldır?
Abdülganî Nablusî, İbn Âbidîn, Takiyyüddin Sübkî, Şevkâni gibi bilginler Gazali yolundan giderek müziği içerik ve amaç itibariyle yorumlamış ve mutlak haram saymamıştır ama bu şekilde bir hüküm vermenin hadis disiplinini sarsmış olacağını dikkate sunmaktan kaçınmışlardır.
Çünkü bu konuda müziğin mutlak yasaklığına dair hadis rivayetleri vardır. Lokman 6'da geçen “lehve’l-hadîs”den maksadın şarkı olduğunu sahabeden İbni Mes’ud, İbni Abbas, Ebu Ümâme ve Cabir b. Abdullah; Tabiinden Mücahid, İbn Cüreyc, İkrime, Hasan-i Basrî savunmuştur ve mezhep imamları da aynı kanaattedir.
Yani müziği amacına göre ayırmak mezheplere ve rivayetlere bağlı kalacağını iddia edenler için mümkün değildir. Bunu ancak Kur'an'ı esas alarak yapabilirsiniz ve bu durumda hadis disiplinini sarsmış olur yeni bir yol açmış olursunuz. Bu yol şudur; sahabenin, tabiinin, mezhep imamlarının Kur'an'ın muradını doğru anlamamış olma ihtimalini kabul etmiş olursunuz ve bazı sahih hadis sayılan rivayetlerin aslında Resulullah'ın sözü değil rivayet edenlerin anlayışı olduğunu kabul etmiş olursunuz.
SONUÇ, bugün müziği amacına , içeriğine göre helal sayanlar, iddia ettikleri gibi sahih hadisleri mutlak hüküm olarak kabul ettiklerini ve mezhep imamlarını itirazsız şekilde dikkate aldıklarını kabul etmemiz mümkün değildir.
Ciddi bir Ehl-i Hadis mensubu bu konuyu bize samimi olarak anlatsın.



Allah’ı doğru tanımak konusunda rivayetlerin sebep olduğu tehlike
Din denince akla ne geliyor?
Namaz, Oruç, Zekat, Hac, Cihad ve Kur’an’da geçen emir ve yasaklar.
Bunları nerden öğreniyoruz? Kur’an’da adı geçen ibadetleri, Resulullah ve ashabı nasıl uyguladıysa nesilden nesile, babadan oğula bunlar bize kadar geldi. Küçük farklılıkların olması doğal olarak sorun da değildir.
Sorun nerede başlıyor?
Kur’an’da olmayan emir, yasaklar ve Allah’ı tanıtan rivayetler.
Bunlar Resulullah’ın yazdırmadığı, ashabın da kayıtlara geçirip sonraki nesillere miras bırakmayı dini bir gereklilik görmediği rivayetlerden çıkan konular.
Bu rivayetler yoluyla bize gelen ama aslında dinde olmayan bir konu olabilir mi?
Teknik olarak olabilir çünkü hadis usulü ilmi açıkça ahad rivayetin %100 kesinlik ifade etmediğini kabul eder. Buna bugün hadis rivayetlerini ölümüne savunan hiç kimse ilmi olarak itiraz edemez.
Peki bu aslı olmayan rivayetlerin biri bize Allah’ı yanlış tanıtmış ve biz o rivayet yüzünden Allah’ı doğru takdir edememişsek durumumuz ne olur? Bu durum subuti kat’i olan Kur’an ayetinden yanlış bir şey anlamaya benzemez. Bunun bir mazereti vardır ama bile bile subutu kat’i olmadığını bildiğimiz rivayetlerle bir Allah tasavvuru oluşturmak bizi çok yanlış durumlara sürükleyebilir.
Örnek olarak,
İdrardan sakınmamanın kabir azabına yol açtığına dair hadis (bk. Buhârî, Vudu, 55; İbn Mâce, Tahâret, 26)
Kabir azabı konusunda deliller sem’idir (rivayete dayalıdır) ve mütevatir derecesine ulaşmamış rivayetlerdir (Akaid-i Nesefi)
Bu rivayete göre Allah’a ibadet etmek için namaz kılan bir kul üzerine idrar sıçrattığı için kabirde azap görüyor. Henüz hesabı görülmemiş bir kul belliki ibadet eden bir kul çünkü namaz kılmasa idrar sorun olmayacak. Bu hadise göre kabirde idrardan azap gören kişi ashabdan biri olmalı. O ashab ki bir sürü imtihandan geçmiş ama idrar sıçramasından hesap gününü beklemeden Allah tarafından azaba tabi tutuluyor. Bu hadis rivayeti bizde bir Allah tasavvuru oluşturmuş olmuyor mu?
Halbuki Kur’an hep hesap gününe dikkat çeker.
Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. (Enbiya 47)
Hesap görücü olma açısından rivayetin bizde oluşturduğu Allah tasavvuru ile ayetin oluşturduğu Allah tasavvuru aynı mı?
Rivayete bakarsak Allah hesap görmeden azap edici, ayete bakarsak hardal tanesi ağırlığını dikkate alacak kadar hassas hesap görücü.
Bu bir ibadetin şeklini farklı yapmaya benzemez, ahlaki bir tavsiyeyi yanlış anlamaya benzemez. Bu öyle bir şey ki, bir yanlış rivayet yüzünden varlığımızın sebebi olan Allah’ı tanımayı ve Yaratıcı-kul ilişkisini yanlış anlamaya sebep olan bir durum ortaya çıkabilir.
Ömrün boyunca Resulullah’ın sünnetini ihya edeceğim diye bir sürü şey yapsan ama bir yanlış rivayet yüzünden Allah’ın adaletine gölge düşürecek bir inanca sahip olsan, senin halin nice olur?


Müslümanlar neden rivayetleri ihtiyatla karşılayıp Kur'an'ı esas almalıdır.
Bununla ilgili örnekler serisi sunacağım
Örnek 3:
Hadis kitaplarında, devlet başkanlığı Kureyş soyundan gelenlere aittir şeklinde bir çok rivayet vardır. Rivayetleri esas alan veya hayata geniş anlamda bakamayan alimlerin çoğunun da görüşü bu şekilde oluşmuştur.
Sonra Yavuz Sultan Selim hilafeti alıp İstanbu'a taşıyınca bu rivayetler ve alimlerin sözleri tevile çalışılmış veya unutturulmaya çalışılmıştır.
Halbuki Kur'an'ı merkez alanlar için bir sorun olmayacaktı çünkü Kur'an'ın emri evrenseldir.
Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür. (Nisa 58)
Demek ki Yavuz Selim, rivayetlere dayalı bir hükmü elindeki kılıçla değiştirebildi ve alimler görüşlerini bu istikamette değişti.
Böyle bir din anlayışı olabilir mi?
İnsanların, rivayetleri kendi anlayışlarına, menfaatlarına ve korkularına göre değiştirebilme ihtimalini anlamamak insanı zaman karşısında mahcup eder.


8 Mayıs 2023 Pazartesi

CHP Belediyeleri Yolsuzluk ve Tuncay Özkan

 Altılı Masanın terör örgütleriyle olan işbirliği ortadayken başka suçlarından bahsetmek gereksiz ama bazı vatandaşlarımız Altılı Masaya oy verme gerekçesi olarak mevcut hükümetin yolsuzluk dedikodularını ileri sürüyorlar.

Peki oy vermeye niyet ettikleri masanın belediyelerinde durum ne? İddiaları değil sadece tespit edilip görevden uzaklaştırılanları, yargılananları sayacağız.
Bunlar niye gündem olmuyor, çünkü yaygara takımı o tarafta
Bu uzaklaştırmalar için Kılıçdaroğlu’nun bir kapıya dayandığını, bir video çektiğini gördük mü? Hayır çünkü yolsuzlukları suçüstü yapıldı, kendileri de neler döndüğünü biliyorlar.
Yolsuzlukların Kılıçdaroğlu ile de direkt bağlantısı var.
KK’nın yanındaki ve arkasındaki isim genel başkan yardımcısı Tuncay Özkan’dır. Partinin kasası, ANKA haber ajansının sahibi olan bu isim bütün CHP’li belediyelerin karabasanı gibidir. Her dönen işte payı olduğu bilinir.
Ecevit’in Hüsamettin Özkan’ı ne idiyse KK’nın Tuncay Özkan’ı aynıdır.
Görevden alınan Menemen Belediye Başkanının itiraf videosunu ekleyeceğim. Bize Tuncay Özkan baskı yaptı şirket isimleri verdi, bizimle telefonlarımızı uçak konumuna getirttiği ortamda baskı kurdu diyor.
CHP'de aralarında Yalova ve Bilecik'in bulunduğu 6 belediye başkanı, 2 belediye başkan yardımcısının rüşvet ve yolsuzluk suçlamasıyla görevden uzaklaştırıldı
YALOVA: Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman ve belediye başkan yardımcısı Halit Güleç, 27 Şubat 2020 tarihinde İçişleri Bakanlığınca görevden uzaklaştırıldı.
BİLECİK
İçişleri Bakanlığı, 25 Şubat 2022 tarihinde Bilecik Belediyesindeki rüşvet iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma nedeniyle Bilecik Belediye Başkanı Semih Şahin'i geçici olarak görevden uzaklaştırdı.
İZMİR (MENEMEN)
Menemen Belediye Başkanı Serdar Aksoy, 21 Kasım 2020 tarihinde İçişleri Bakanlığınca görevden uzaklaştırıldı.
İSTANBUL (MALTEPE)
Maltepe Belediyesinde rüşvet suçuna karıştıkları iddiasıyla gözaltına alınan 19 şüpheliden, 3'ü kamu görevlisi 5'i tutuklandı.
İZMİR (URLA)
Urla'da 31 Mart 2019'daki yerel seçimlerde CHP'den belediye başkanı seçilen İbrahim Burak Oğuz, FETÖ'ye üye olduğu gerekçesiyle 16 Aralık 2019 tarihinde tutuklandı.
İSTANBUL (KADIKÖY)
Kadıköy Belediyesindeki rüşvet operasyonunda 32 kişi tutuklandı. Anadolu Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edilen 160 kişiden 32'si tutuklandı, 128 kişi de adli kontrol şartıyla serbest bıraktı.
ÇANAKKALE (ÇAN)
Çanakkale Çan Belediye Başkanı Bülent Öz ile ikisi belediye çalışanı 3 kişi, 31 Mayıs 2022 tarihinde rüşvet ve irtikap iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alındı.
BALIKESİR (GÖMEÇ)
Balıkesir'in Gömeç ilçesi Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Gazi Pişgin, hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından geçici olarak görevden uzaklaştırıldı.
ADANA (CEYHAN)
Adana'nın Ceyhan ilçesinde, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, rüşvet ve irtikap soruşturması kapsamında adliyeye sevk edilen 17 şüpheliden, aralarında mazbatası martta iptal edilerek görevinden uzaklaştırılan eski Belediye Başkanı Kadir Aydar'ın da olduğu 5'i tutuklandı.
İZMİR (KONAK)
İzmir'de, rüşvet alırken suçüstü yakalanan Konak Belediyesi'nde çalışan bir memur ile olayla ilgisi bulunduğu öne sürülen 3 kişi, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
İZMİR (MENDERES)
İzmir Menderes Belediyesinde yürütülen rüşvet soruşturması kapsamında Belediye Başkanı Mustafa Kayalar, belediye meclis üyesi E.G, bir otelin müdürü ile bir mimarlık şirketi sahibi gözaltına alındı.




https://www.youtube.com/watch?v=1atcE-hXGGY&t=10s

Ali Babacan meselesi ve Ak Parti’nin ilk dönem ekonomi politikalarını asıl belirleyen isimler

 


Ali Babacan her fırsatta kendini övmek için 2002-2013 arası ekonomisini örnek gösterip benim dönemim diyor. Durum gerçekten öyle mi?
Ak Parti’yi ve Erdoğan’ı iyi tanımayanlar için ve o dönemleri unutanlar için hatırlatalım.
Erdoğan ve Ak Parti en başından beri devrim yapmak üzere iş başına gelmişti. En baştan beri radikal, ezber bozan politikalar uygulandı. Ali Babacan en başından beri fren Ali olarak bilindi. Sebebi şudur. Babacan vitrindi, Babacan bürokrasiyi oyalamak, değişime direnen bürokratlar için bariyer olarak kullanıldı.
Ekonomiyi kimler şekillendirdi.
Kemal Unakıtan
SEKA Genel Müdürlüğü yapmış, çeşitli sanayi kuruluşlarında, finans kurumlarında (Albaraka Türk Finans Kurumu kurucu ortağı), dış ticaret şirketlerinde Genel Müdürlük yapmış olan Unakıtan ilk iki hükümette sağlık sorunları yüzünden ayrılana kadar maliye bakanlığı yaptı. Özelleştirme idaresi de kendine bağlanmıştı. Sadece maliye bakanı olmadığı ekonomiyi birkaç isimle beraber yönettiği biliniyordu.
Diğer isim Ali Coşkun
Daha önce TOBB Başkanlığı, İslam Ülkeleri Odalar Birliği Başkan Vekilliği, Milletlerarası Ticaret Odası Türk Milli Komitesi Başkanlığı, DEİK Kurucu Başkanlığı yapmış olan Ali Coşkun 2002-2007 arası Sanayi ve Ticaret bakanlığı yapmıştı ekonomiyi yönlendiren isimlerdendi.
2009 sonrası; Devlet Bakanı daha sonra Kalkınma Bakanı olarak görev yapan Erdoğan’ın danışmanı gibi görev yapan Cevdet Yılmaz. 2007’de Sanayi ve Ticaret bakanı olan 2011’de Ekonomi Bakanı olan Zafer Çağlayan ve 2009’dan 2015’e kadar Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek ekonomide etkin olan isimler oldu.
Ali Babacan 2007-2009 arası Dışişleri bakanı.
2005- 2009 Türkiye Avrupa Birliği Baş müzakerecisi olarak görev yaptı. Görevi gereği de ekonomide etkin değildi.
Kemal Unakıtan ve Ali Coşkun’un olduğu ortamda Babacan ancak çayları getiren yetişmesini istedikleri genç kardeş olarak bulunabilirdi.

3 Mayıs 2023 Çarşamba

Muhalif İslamcılara

 


 

Bir şey denemeye çalışıyorsunuz ama bütün bildiklerinizi unutmuş gibi yaparak bunu yapmaya kalkıyorsunuz.

 

Türkiye CHP’nin liderlik yapabileceği sosyolojiyi  çoktan geçti.

 

2018 seçim sonuçları haritasına bir bakın. Şu anda anketler bundan çok farklı bir sonuç göstermiyor.

 

Anadolu’nun büyük şehirleri, ülkeyi ayakta tutan lokomotif şehirlerinde Ak Parti yüzde 50-60 arası oy alıyor ve bunu 20 yıldır yapıyor. Bunun dünyada eşi yok. Dünyada eşi yok derken Ak Parti kitle partisi gibi görünse de, Ak Parti davası ,ideolojisi, ortak sevgileri, ortak kızgınlıkları olan bir tabana oturuyor. Gerektiğinde en az 10 madde ile sayılabilecek konuda tabanı kolaylıkla konsolide edilebiliyor.

 

Anadolu’daki bu güç  artık bu ülkeyi  Anadolu’yu gerçekten sevmeyen bir iktidara teslim etmez.

 

Seçilebilirler ama duramazlar, ülke bugünkü  gibi gerilmez gerçekten gerilir. Bugün adayken halkın arasına girince sorun yaşayanlar, ilk icraat tökezlemesinde  Anadolu’ya gidemez.

 

Bu seçimde yanlış pozisyon alarak gelecekte her zaman karşınıza çıkacak bir hata etmiş olacaksınız.

 

Bu ülkenin önümüzdeki  50 ila 100 yılında Ak Parti olacaktır. Her şeye rağmen görünüyor ki en çok oyu alan parti olarak devam edecektir. Çünkü Anadolu ülkenin kaderini eline almış vaziyettedir. Anadolu CHP’nin arkasını, sağını ,solunu görüyor. Anadolu’yu sevmeyenlere, sevemeyenlere sonsuz kredi açacağını nasıl düşünebiliyorsunuz.

 

Bir kaza olur da CHP kazanırsa altı ayı en çok bir seneyi bulan sıkıntılı bir süreç yaşayacağız sonra ilk seçimde Ak Parti çok güçlü şekilde gelecektir.

 

Fakat beklendiği gibi CHP seçimi kaybederse siz CHP’yi  dağıtanlar olarak bize kendinizi savunmaya çalışmak dışında aynaya bile bakmakta zorlanacaksınız.

 

Sizin CHP’lilere ümit verip yeniden havalanmalarını sağlayarak  açıkça sabaha kadar içerek kutlamalara hazırlanmalarını, dini ve milli değerlere pervasızca saldırmaya başlamalarını, bize parmak sallayıp bizi ülkeden göndermeye kadar hülyalara dalmalarını sağladınız. Sanmayın sizi yandaş diye ayırdıklarını. Ali Babacan’a nasıl davrandıklarını görmüyor musunuz?

 

Neticede bu ülkenin kaderi artık Anadolu’nun elindedir, pozisyonunuzu İzmir’e Kadıköy’e güvenerek almayın.

 

Ülke için, çocuklarınızın  geleceği için bir şey yapmak istiyorsanız Ak Parti’nin daha iyi bir parti olmasını sağlamak için yük alın, dirayetli durun, evde kaybolan yüzüğü dışarıda aramayın.

 

Zenginleşen Ülkelerin Doğal Kaderi


Zenginleşme doğum oranını düşürür
Zenginleşen ailenin çocukları kolay emekle yapılan işler ister
Zenginleşen ülkede sanayi ve hizmet sektörü gelişir daha çok iş gücüne ihtiyaç duyulur.
Bu sektörlerin emek yoğun bölümlerinde gelir durumu iyi olan ailelerin çocukları çalışmak istemez.
Göçmenler açısından durum nedir?
Göçmenler iş bulabildiği ülkelere yerleşmeye çalışır.
Bir ülkede göçmene iş yoksa o ülkede durmaz duramaz.
Neticede bu çağda zenginleşme, sanayileşme doğal bir sonuç doğurur. Göçmenlerle yaşama zorunluluğu.
2021 yılı itibarıyla Almanya'da nüfusun yüzde 27,2’sine denk gelen 22,3 milyon kişi göçmen kökenli.
Bir de son yıllarda dünyada artan mecburi göç sorunu yaşanıyor.
Dünya genelinde 2021 yılı sonu itibarıyla 89,3 milyon kişi zulüm, çatışma, şiddet, insan hakları ihlalleri veya kamu düzenini ciddi şekilde bozan olaylar nedeniyle zorla yerinden edildi.
Yani göçmenlerle yaşamanın iki yönlü zorunluluğu var
Biri insanlık adına göçmenlere tahammül etmek
İkincisi iş gücü adına göçmenlere mecbur olmak.
Siz ikisini de düşünmeden göçmenlere dayanamıyorsanız, ne zenginliği hak ediyorsunuz, ne de insanlıktan bahsedebilirsiniz.

Çözüm Süreci ile CHP/HDP ittifakı karşılaştırması


Çözüm Süreci, PKK'ya ve siyasi uzantısına karşı Kürt halkını güçlendirmek, örgüte bağlılığını bitirmek, bölgeyi örgütten özgürleştirmek amacıyla yapıldı. Sloganı ''analar ağlamasın'' dı.
Hapiste devletin kontrolündeki Öcalan sembol olarak kullanıldı, onunla halk içerisinde HDP’ye gönül vermiş halk arasında bir köprü kurulması yoluyla Kandil ve BDP/HDP'nin baypas edilmesi, etkisiz kılınması hedefleniyordu.
Bugün CHP liderliğindeki Altılı Masa'nın yapmak istediği, HDP'nin halk üzerindeki gücünü kullanmak.
Bu yüzden HDP'nin peşine takılan Kürtleri çoğaltmak istiyor. HDP'nin güçlü kalması için Kandil'in güç kaybetmemesini istiyor. Çünkü biliniyor ki, Kandil'in bölgede korku salma etkisi azalınca Kürt köylerinden HDP'nin aldığı oy azalıyor.
Çözüm Sürecinde mesele tabii ki ülkenin barışa ve huzura ermesiydi ama diğer taraftan Çözüm Sürecini yürüten Ak Parti’nin hedefi ve menfaatleri dağdan dönüş üzerineydi. Çünkü Kandil ve BDP/HDP zayıfladıkça iktidar partisinin oyu da artacaktı.
CHP'nin hedefi ve menfaati ise dağın güçlü kalması üzerine. Çünkü Kandil ve HDP güçlü kaldıkça ittifaklarının oyu artacak.
Çözüm Sürecine destek verenler analar ağlamasın diye çırpınıyordu. Bugün HDP ile işbirliği yapanlar analar HDP'nin kapısında durmasınlar gidip evlerinde ağlasınlar demektedir. Çünkü onların nasipleneceği tezgahı bozmaktadırlar.
Ve bu insanlar adaletten, ahlaktan bahsediyorlar.
Bunun bedeli iki dünyada da ağır olacaktır.

Doğuda şehirlerde, köylerde yaşayan Kürt tanıdıklarımızla görüşüyoruz

 Doğuda şehirlerde, köylerde yaşayan Kürt tanıdıklarımızla görüşüyoruz PKK’nın oralardan temizlenmesinden memnunlar. Yollar güvenli, yaylalara çıkabiliyorlar, şehirlerde esnaflar memnun, turizm gelişti gelirleri arttı.

Köylerdekiler HDP’den uzaklaşmaya başlamış, o mecburiyet hissi kaybolmaya başlamış.
Batıdaki Kürtlere bakıyoruz onların önemli kısmı hala Yeşil Sol /HDP’ye oy vermeyi partiyi ayakta tutmayı düşünüyor.
Batıdakiler doğudakilerin hayatlarının zorlaşması pahasına Yeşil Sol/HDP’yi destekliyor.
Batıdaki Kürtler altı boş bir tarafgirlik uğruna Kürtlerin hayatını karartan, çocuklarını dağa götüren, araziye hakim oldukları dönemde Kürtlerden haraç alan bir örgütü yine bölgeye geri getirmeye çalışıyor.
Kürtlerle genel olarak konuştuğumuzda haklar özgürlükler konusunda PKK bağlantılı siyasi partilerin faydası değil zararı olduğunu düşünüyor. Çünkü bütün haklar özgürlükler konusunda iyileştirmeler Ak Parti döneminde yapıldı. Ak Parti’yi kuran siyasi gelenek bu hakları 80’lerde 90’larda da verilmesi gerektiğini savunan siyasi gelenekti. 1994 yerel seçimlerinde Diyarbakır başta olmak üzere çoğu şehirde Refah Partisi belediyeleri kazanmıştı.
Halk kimin kendilerine özgürlük ve zenginlik getirdiğini, kimin kendilerini militan ve para kaynağı gördüğünü iyi biliyor.
İttifaklara bakınca
Şu anda MHP Kürtlerin hayatını kolaylaştıran tarafta.
Diğer ittifakta;
Yeşil Sol /HDP Kürtlerin hayatını zehir eden PKK'yı temsil ederken ittifak ortakları da beyaz torosları, JİTEM'i ve Kürtçeyi yasaklayan baskıcı devleti temsil eden CHP'yi görüyoruz.

CHP’nin HDP ile olan birlikteliği sadece seçime yönelik değildir.


Avrupa’da çok ilgi gösterilen HDP’ye kim destek verirse fonlardan faydalanır, toplantılarda ön koltuklarda ağırlanır, Avrupa’da itibar görür. CHP’li gazeteciler akademisyenler asıl bunlara tav olmaktadır.
Bu yüzden söz konusu gazeteciler, akademisyenler PKK, PYD, PJAK, HDP’nin üst yapılanması olan KCK dilini kullanmaya başlamış vaziyettedir.
KCK jargonunda Suriye ‘’Rojova’’, Türkiye ‘’Bakur’’ olarak isimlendirilir. Rojova batı, bakur kuzey demektir. Yani KCK’nın sözde hakimiyet alanı isimlendirmesidir bunlar. Bakıyoruz söz konusu yazar çizerler bu jargonu yazılarında kullanmaya başladılar.
CHP’lilere HDP ile işbirliği yapıyorsunuz dendiğinde hemen siz de HÜDA-PAR ile ittifak kurdunuz diyorlar. HÜDA-PAR altı üstü sağı solu hepsi yurt içinde teşkilatlanan, dışarıyla hiçbir bağı olmayan, muhafazakar, yerli, bayrakla, sınırla, tarihle sorunu olmayan sadece bazı itirazları olan Kürtlerin partisidir. KCK ile asla kıyas dahi edilemez.
Çok defa bahsettiğimiz mesele budur. HDP’nin hedefi bu seçimi CHP ile birlikte kazanmak değil kendi davalarını CHP’lilere savundurmayı başarmaktır. Gazeteci, akademisyen çevresinde bu önemli oranda başarıldı, şimdi seçimle beraber CHP tabanında da bu savunma dili yaygınlaşsın çalışması yapılmaktadır.
Sosyal medyadan gördüğümüz kadarıyla bu konuda da hedeflerine ulaşıyorlar.

Dünyadan son günlerde çıkan bazı haberler. Kimya ve ilaç sanayi merkezi Almanya’da ilaç sıkıntısı


Almanya Çocuk Doktorları Birliği (BVKJ) Sözcüsü Jakob Maske, ülkede çocuklar için kullanılan antibiyotik ilaç sıkıntısı yaşandığını söyledi.
Son 2 yıl içinde 12.526 doktor İngiltere’den ayrılmak ve farklı bir ülkede çalışmak için izin istedi.
Bir başka çalışmada ise yeni mezun olan 4 bin 500 genç doktorun üçte birinin önümüzdeki yıllarda çalışmak için Avustralya ve Yeni Zelanda’ya başvuracağını söylediği kaydedildi.
Enflasyon oranları Avrupa genelinde yavaşlıyor olsa da gıda söz konusu olduğunda hayat pahalılığı krizi hala devam ediyor. Özellikle Fransa ve İspanya'da gıda fiyatlarındaki yükselişin önü alınamıyor.
Dünyada ciddi bir şeyler yaşanıyor.
Kimya ve ilaç sanayi merkezi Almanya’da ilaç sıkıntısı
Tarım ülkesi Fransa’da gıda fiyatlarında önlenemeyen artış
150 yıldır dünyayı sömüren İngiltere’de doktorlarını bile elinde tutamayacağı bir sosyoekonomik iklim oluştu.
Türkiye de bu dünyada yaşıyor. Türkiye bu ülkelerden farklı olarak 150 yıldır kaybeden ülkelerdendi. Son yıllarda atağa kalkan bir ülke olarak dünyada yaşanan bu krizlerden en az etkilenmek için küçülmek yerine büyümeyi esas alan ekonomi modeli uyguluyor. Bir taraftan da dünyada işler iyice rayından çıkabileceği beklentisiyle milli savunmaya ciddi para harcamaktan geri kalmıyor. Doğalgaz, petrol çıkartmaya büyük paralar harcamanın zorunlu olduğunu bilerek yürütülen bir ekonomi uyguluyor.

Milli Muharip Uçağın adı KAAN oldu. İsim babası Devlet Bahçeli.

 Milli Muharip Uçağın adı KAAN oldu.

İsim babası Devlet Bahçeli.
Erdoğan gerçekten kadirşinas bir lider. Bahçelinin ve milliyetçilerin zor zamanda Ak Parti’ye dolayısıyla da ülkenin istikrarına verdiği desteği her zaman dikkate aldı.
Ülkenin yönetilme tarzında MHP’nin rengi hep görüldü.
21 yılın üstüne halen yüzde 40 oyu olan Ak Parti ve yetişmiş kadroları artık bu ülkenin merkez siyasi partisidir ve istikrar için vazgeçilmez olduğunu ispatlamıştır.
Hangi kesim ülkede istikrar olsun diyorsa ve yönetiminde rengini göstermek istiyorsa Ak Parti’ye destek vermelidir.
Mesela 2014-2015 yıllarında Kobani olaylarında bir akıl tarafından yürütülen algı ile Ak Parti’ye oy veren Kürtlerin bir kısmının HDP’ye oy vermeye başlaması. Bu oran toplam seçmen içerisinde yüzde 3-4’lük bir oranı teşkil ediyordu. Son anketlerde HDP/Yeşil Sol’un oyu 8 civarı görünmektedir.
Bu seçimde bu seçmenlerin yeniden Ak Parti’ye destek vermesi Yeşil Sol/HDP’yi baraj altında bırakacak ve Ak Parti’nin daha güçlü şekilde meclise girmesini sağlayacak ve ülkede Kürtler PKK/HDP yükünden kurtulacaktır.
Yeşil Sol/HDP’ye oy vererek meclise taşıyacakları sosyalist İşçi Partisi’nin milli ve dini her şeye uzak olan isimlerini meclise taşıma vebalinden de kurtulacaklardır.
Kürtler böylece başkalarına çalışmak yerine kendilerine çalışmış olacak. Ülkenin yönetim renginde kendilerini daha çok göreceklerdir.

26 Nisan 2023 Çarşamba

Depremden etkilenen şehirlerdeki binaların ortalama %54’ü 2001 sonrası yapılan binalar

 12 Şubat


Depremden etkilenen şehirlerdeki binaların ortalama %54’ü 2001 sonrası yapılan binalar. Yıkılan ve ağır hasar alan binaların % 98,5’i 2001 öncesi binalar.

Bu gerçeğin ne kadar önemli olduğunu henüz çoğumuz anlamış değil.
Türkiye artık depreme dayanıklı bina yapmayı bunu denetlemeyi büyük oranda başarmıştır.
Gözden kaçanlar olmuyor mu illaki oluyordur. Hatay depreminde yıkılan Rönesans sitesi buna örnektir. Fakat orada bir durum var. Binayı yapan kişi Hatay Mimarlar odası başkanı. Türkiye’de gerek mimarlar odası, gerek tabipler odası, gerek baro başkanlarının neredeyse tamamı CHP’lidir. Ülkemizde kentsel dönüşümleri mahkemeye taşıyıp engelleyenler de bunlardır. Bununla beraber Rönesans sitesinin betonunda ve demirinde eksiklik olduğunu düşünmüyorum zemininin o kadar kata uygun olmadığını düşünüyorum.
Deprem bölgesindeki binaların hepsi yenilenemez miydi veya şehirler sağlam bölgelere taşınamaz mıydı?
Japonya’da 2011’de meydana gelen depremde 19 bin kişi öldü. Bu depremde ölüme daha çok sebep olan tsunamiydi denilerek Japonlar kurtarılmaya çalışılıyor. Çünkü bizde batı ülkeleri demokrat ve adil, Japonlar da ahlaklıdır işlerini çok iyi yaparlar diye bir tabu vardır.
1960’taki Şili depreminde insanlar tsunamiden ölmüştü, Japonlar bundan ders alıp tsunamiye karşı koruma yapsaydılar veya şehri taşısaydılar. Yeterince yapılamadı çünkü eskiden gelen yanlışlar kolay kolay düzeltilemiyor.
Kahramanmaraş depreminde de eski Türkiye yıkılmıştır. Şehirlerde önceki 50-60 yılda yapılan binalara karşı son 20 yılda %54 oranında yeni bina yapılmıştır. Ülkenin ekonomisi ve yapı denetim sistemi bu şehirlerin yarısından fazlasını 20 yılda depreme dayanıklı binalarla yenilemeyi başarmıştır.

İlahiyatçılar idari makamlara geliyor diye eleştiriler var


İlahiyat fakültesi müfredat itibariyle hayatın tümünü kapsayan bir eğitim içerir.
Çünkü din hayatın tümünü kapsar ve din üzerinden bütün bu alanlarla ilgili bilgi sahibi olmak gerekir.
Millet ilahiyatta elif ba öğreniliyor zannediyor herhalde. İlahiyat gibi geniş alanda müfredatı olan benzeri bir fakülte yoktur. Bu yüzden bir idarecide aranacak bütün dallarda ilahiyatçı bilgi sahibidir.
İlahiyatta okunan dersler;
Sosyoloji, Psikoloji, Felsefe, Mantık, Hitabet, Hukuk Usulü (nosyonu)Tarih, Sanat tarihi, Dinler Tarihi üzerinden bütün dünya milletleriyle ilgili genel bilgi, Dinin ekonomiye bakışı üzerinden ekonomi bilgisi, İslam Tarihi üzerinden devletler arası ilişkiler, devletlerin yıkılma sebepleri, güçlenen devletlerin dinamikleri. Miras hukuku, ceza hukuku, bunların modern hukukla karşılaştırılması yapılır.
İlahiyat Ders İsimlerinden Bazıları;
Eğitim Bilimleri, Türk Eğitim Sistemi ve Okul Yönetimi, Karakter ve Değerler Eğitimi, Öğretmenlik Meslek Etiği, Eğitimde Program Geliştirme, Eğitim Sosyolojisi, Öğretim İlke ve Yöntemleri, Çağdaş Türk Düşüncesi, islam Bankacılığı, Sosyal Değişme ve Din, Vakıflar Tarihi ve Hukuku, Felsefenin Temel Problemleri, İslam Medeniyetinde Bilgi, Bilim ve Yöntem, Türk Musikisi Formları,
Türk Din Musikisinde Makamlar, Şehir ve Kültür: İstanbul, Sosyal Psikoloji, İslam Ülkeleri Tarih ve Coğrafyası, Divan Edebiyatı Metinleri, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı, Klasik Mantık Metinleri, Mukayeseli İslam ve Batı Düşüncesi , Dinler ve Kültürlerarası İlişkiler, Din Antropolojisi, Batıda Din Devlet ve Toplum İlişkiler, Sosyal Bilimler Metodolojisi, Paleografi, Tarih Felsefesi, Türk Din Musikisi Nazariyatı, Türk Dili Edebiyatı,

Tüm ifadele

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...