8. yüzyılda Türkler kendi aralarında çatışma halindeydiler. Düşmanları olan Çin, T’ang hanedanlığı hakimiyetindeydi. 618-907 yılları arasındaki bu hanedanlık dönemi Çin tarihinin en parlak dönemlerinden sayılmaktadır.
Çin’in müdahaleleriyle Göktürk hakimiyetine karşı Basmıl, Karluk ve Uygurlar ayaklanmışlar, bu grupların isyanları neticesinde Göktürk Kağanının başı kesilerek Çin başkentine gönderilmiş daha sonra Basmıl reisi, Uygur ve Karluklar tarafından öldürülmüştü.
Çin orduları Tanrı Dağlarının kuzeyindeki Tokmak’ı aldıktan sonra Batı Türkistan istikametinde ilerlemeye başlamış, bu ilerleyişin hedefinin Taşkent olduğu bilinmekteydi.
Türkler bu durumdayken
Müslümanlar, bugünkü ülke adlarıyla ifade edersek; İran. Kuzey Afrika’nın tümü, Arap Yarımadası, Yemen, Sudan, Pakistan ve Afganistan’ı içine alan büyük bir devlet ve güçlü ordulara sahip durumdaydı.(Emeviler, büyük devletler içerisinde toprakları en geniş 5. devlet olarak tarihe geçmiştir)
Türklerin bu müslüman birliğini aşıp Anadolu’ya yaklaşma şansı yoktu. Türkler müslüman olduktan sonra Abbasi Devleti’nde yönetimde söz sahibi olmaya başladılar, boylar halinde Anadolu kapılarına kadar geldiler ve islamlaşmaya başlayan Anadolu’da zulüm gören müslümanları kurtarmak için motive oldular ve Anadolu’ya ordularıyla girdiler.
Yani Anadolu’yu yurt edinen Türkler eğer müslüman olmasalar Orta Asya’da diğer Türk boyları gibi dağınık devletlerden biri olarak kalacaklardı. Dünya sahnesindeki etkileri Özbekleri geçmeyecekti.
Anadolu bugün yine İslam toprağı olacaktı ama adı Türkiye olmayacaktı.