22 Kasım 2022 Salı

Terörün İktidara Yaradığı Yanlış Algısını Çökertelim

 

Muhaliflerin dilinde bir nakarat var,  seçimler yaklaşıyor terör olayları başladı biz bunu bir yerden hatırlıyoruz.

Hatırladıklarını zannettikleri dönem 2015 Haziran seçimleri ile 2015 Kasım seçimleri arasındaki dönem.

Zihinlere bu algı şöyle monte edildi 1980 öncesi sağ sol çatışmaları vardı, her gün patlamalar oluyordu. Sonra 12 Eylül’de darbe oldu ve bu terör olayları bıçak gibi kesildi. İşte bu gerçek hatırlatılarak terörün devlet tarafından yapıldığını ve seçimlerle terörün bittiği kafalara nakşedildi ve bir nakarat oluşturuldu.

Nakarata göre Haziran seçiminde Ak Parti az oy alınca terör olayları yapıldı Kasım seçimlerinde oylarını yükseltti. Ve terör olayları bitti.

Nakarat bu. Peki öylemi yaşandı?

Hayır

O seçim döneminde ilk terör eylemi 7 Haziran seçiminden 2 gün önce (HDP) Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlediği mitingde iki ayrı patlama meydana geldi. Saldırıda beş kişi hayatını kaybetti, 400’ü aşkın kişi yaralandı. Saldırıyı IŞİD üstlendi.

Ak Parti seçimde ilk defa tek başına iktidar olma imkanını kaybetti.

Sonra 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta  IŞİD üyesi tarafından intihar saldırısı düzenlendi.

Saldırıda 33 kişi hayatını kaybetti, 100’e yakın kişi ise yaralandı.

Sonra 10 Ekim 2015’te Ankara Garı’nda düzenlenen Barış Mitingi’ne intihar saldırısı düzenlendi. Saldırıda 103 kişi hayatını kaybetti.

Ve 2015 Kasım ayında seçime gidildi. Terör bitti mi? Hayır

Terörün hedefi Ak Parti iktidarıydı seri terör eylemleri devam etti.

 

-Sultanahmet Saldırsı

12 Ocak 2016’da İstanbul – Sultanahmet Meydanı’nda bir turist kafilesi hedef alındı. IŞİD’in üstlendiği saldırıda 13 kişi hayatını kaybetti, 16 kişi ise yaralandı

13 Ocak 2016’da Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde PKK tarafından Çınar İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bombalı araç, roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendi.

Saldırıda, bir polis ve üçü çocuk beş sivil hayatını kaybetti, 39 kişi ise yaralandı.

-Güvenpark saldırısı

13 Mart 2016’da saat 18.45 sıralarında Ankara’da Güvenpark’ta otobüs durakları önünde bombalı saldırı düzenlendi.

Saldırıda 36 kişi hayatını kaybetti, 300’den fazla kişi yaralandı. Saldırıyı TAK üstlendi.

-Taksim – İstiklal Caddesi’nde bulunan Beyoğlu Kaymakamlığı önünde 19 Mart 2016’da intihar saldırısı düzenlendi. Saldırıyı IŞİD üstlendi.

Saldırıda dört kişi hayatını kaybetti, 39 kişi yaralandı

-Gaziantep Emniyet Müdürlüğü önünde 1 Mayıs 2016’da IŞİD tarafından bomba yüklü araçla bir saldırı düzenlendi.

Saldırıda üç polis hayatını kaybederken, 18’i polis 22 kişi yaralandı.

-Vezneciler saldırısı

İstanbul-Vezneciler’de 7 Haziran 2016 saat 08.40 sıralarında patlama meydana geldi. Çevik kuvvet aracının hedef alındığı saldırıda altı polis, beş sivil hayatını kaybetti, 36 kişi ise yaralandı.

Saldırıyı TAK üstlendi.

-İstanbul Atatürk Havalimanı Saldırısı

 28 Haziran 2016’da bombalı saldırı düzenlendi.

Dış hatlar terminalinde düzenlenen saldırıyı IŞİD üstlendi.

Saldırı sonucu 45 kişi hayatını kaybetti, 239 kişi yaralandı

-Kına gecesi saldırısı

Gaziantep’te 20 Ağustos 2016’da IŞİD tarafından bir kına gecesine bombalı saldırı düzenlendi.

Saldırıda 52 kişi hayatını kaybetti, 94 kişi yaralandı

-Arena Saldırısı

10 Aralık 2016’da İstanbul'un Beşiktaş ilçesinde Vodafone Arena stadındaki maçın ardından bombalı araçla saldırı düzenlendi, çevik kuvvet otobüsü hedef alındı.

-Reina'da 2017 yılbaşı gecesi düzenlenen ve 39 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısı

Ve

İzmir Adalet Sarayının C Blok girişinde 5 Ocak 2017'de bomba yüklü araç ve uzun namlulu silahlarla gerçekleştirilen saldırıda şehit düşen polis memuru Fethi Sekin

2015 sonrası Türkiye’ye  seri bir terör saldırısı başlatılmıştı. Bu saldırıların sadece ikisi iki seçim arasındaydı, geri kalan on tane büyük terör eylemi seçimden sonra gerçekleşti.

 

Çünkü hedef Ak Parti iktidarıydı, terörle pes ettirilmek istendi, ülkede halkın iktidara karşı isyana kalkması, diğer ülkelerde sonuç verdiği gibi iç savaşa kadar işlerin gitmesi hedeflendi.

Son terör saldırısında polis memuru Fethi Sekin’in şehit olması.

Terörü organize eden akıl bu eylemde baltayı taşa vurmuştu.

Fethi Sekin Kürt asıllıydı, saldırıda büyük kahramanlık göstermişti, saldırı seküler kesimin şehri İzmir’de gerçekleşmişti. Bu yüzden halkın büyük kesimi tarafından bu saldırı telin edildi, bu sefer hükümet değil terör örgütü hedefe konuldu.

Bu saldırıdan sonra  seri terör eylemlerini organize eden akıl   hedeflediği amaca ulaşamayacağını, ülkeyi terörle birbirine düşüremeyeceğini anlayınca terör eylemleri bitti.

20 Kasım 2022 Pazar

Terör örgütlerini batılı güçlü devletlerin servisleri destekliyor ve kışkırtıyor. Bunu herkes bilir ve kabul eder. Kuklalarla Değil Kuklacıyla Derdimiz Olmalı

 Terör örgütlerini batılı güçlü devletlerin


servisleri destekliyor ve kışkırtıyor. Bunu herkes bilir ve kabul eder. zaten artık bu saklanmıyor.

Biz bu durumda bu terör örgütlerini batı destekliyor kışkırtıyor diye o örgüt üyelerini masun görmeyiz. Bu işe alet oldukları için suçlarız, cezalarını keseriz gerekirse operasyonlarla etkisiz hale getiririz.
Fakat batılı servislerin gerçek amacı olan; hedef ülke içerisine fitne sokmak, etnik farklılıklar arasında kin nefret tohumu ekmek, kan davası yürütmek tuzağına düşmemize gerek yoktur.
Olay olduğu zaman suçlular yakalanıp cezalandırılır, tavır alınır, mümkün olduğu kadar bu terör olayı ve hedefleri konusunda halk bilinçlendirilir. Fakat bu örgütleri kullanarak ülke içerisinde kin ve nefret tohumları ekmek isteyen, kan davası güdülmesini isteyenlerin hedeflerine ulaşmasına yarayan davranışları sürdürmenin anlamı yoktur.
Yediğimiz operasyonları yedik, tavrımızı gösterdik ama şimdi geleceğe bakma zamanı.
Bu Kobani olayları yüzünden kandırılıp kardeşlerini öldüren linç edenler için de geçerli , bir şekilde korkutulup, desteklenip ülkesinin başına geçirilen aynı Kobani olaylarındaki gibi Rabia Meydanında da halkı birbirine kırdıran kuklalar için de geçerli.
Türkiye kuklalara tavır alır, elinden gelen cezayı da keser ama kan davası güdecek ilkelliği aşmıştır.
Kavgamız kuklacılarladır. Onların dili de hep dostluk, stratejik ortaklık, barış, demokrasi şeklindedir.
O dili nasıl artık biz de kullanmayı öğrendiysek, kuklalara kesilen cezanın da müebbet olmayacağını anlayacak seviyeye geldik.

17 Kasım 2022 Perşembe

İstiklal Caddesi terör eylemi muhalefeti yine çuvala koydu.

 

Biz PKK/YPG'nin zaten ABD güdümünde hareket ettiğini söylüyoruz, bunu bütün dünya biliyor.
ABD'nin böyle örgütleri hatta ülkeleri kullanıp attığını, onları aparat olarak kullandığını işin sonunda genelde zararlı çıkanların bu örgütler olduğunu söylüyoruz. Bu dünyada bilinen bir şey.
Fakat ABD her zaman bu tuzağa düşecek örgüt ve ülke bulmakta zorlanmadı.
ABD şunda da zorlanmadı; bu örgütleri sevimli hale getirip onlara destek veren legal partiler, STK'lar, meslek örgütleri de bulmakta zorlanmıyor.
Hani insan kendi çocuğu veya bir yakını bir kabahat işlediğinde onun üstünü örtmeye çalışır onu masum gösterecek gerekçeler bulmaya çalışır ya.
Biz de de PKK ve YPG için bu hava bir çok kesim için sağlandı.
YPG ABD'nin bizzat eğittiği, silah desteği verdiği örgüt. Buna CHP'liler de itiraz etmez.
Peki ABD istihbarat örgütleri, YPG içerisinde operasyonlar yapıp onların yöneticilerinin bile haberi olamadan taksim terör eylemi gibi bir eylemi istediği uyrukta, istediği modelde tuzağa düşürülmüş geçlere yaptıramaz mı?
Buradan Türkiye ile Suriye'de yaptığı istihbarat savaşlarını Türkiye'ye taşımış olamaz mı?
PKK/YPG bu işe aparat olmaya gönüllü ahmaklar değil mi? Küçük menfaatleri için terörü, insanları yurtlarından göndermeyi görev edinmiş bir terör örgütü değil mi?
Ve bu eylemi yaparken Türkiye'de muhalefetin kandırılmasını sağlayacak şekilde gri alanlar oluşturarak yapamaz mı, buna zekaları yetmez mi?
CIA: Central Intelligence Agency
Amerikanın istihbarat teşkilatı
CIA'daki ''Intelligence'' kelimesi zeka/akıl anlamında bir kelimedir.
Bizim muhalefet neden akıllı olmayı hiç tercih etmiyor da devamlı sürüye kurt getiriyor.
Bir ülkede terör ile avlanacak, manipüle edilecek kitle olmasa o ülkede terör eylemi yapılmıyor.

16 Kasım 2022 Çarşamba

BTP’nin 6’lı Masaya Çağrılması Şunu Tekrar Bize Gösterdi Seküler kesim islami kesimi hiç tanımıyor.


 BTP’nin 6’lı Masaya Çağrılması Şunu Tekrar Bize Gösterdi

Seküler kesim islami kesimi hiç tanımıyor.
Bahsettiğim mesele seküler kesimin, muhafazakar siyaseti daha iyi anlaşılması için söyleyelim siyasal islamcı siyaseti hiç tanımamış olmaları.
İslami siyasetçiler denince artık sadece Ak Parti, Saadet Partisi değil, geçmişleri itibariyle Deva ve Gelecek partileri de akla geliyor.
Bu saydığımız 3 parti 6'lı masanın üyesi.
Meral Akşener Haydar Baş'ın partisi BTP'yi 6'lı masaya davet etti.
Saadet Partisi daha önce itirazını yapmıştı bu teklife şimdi de DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yeneroğlu'nun, BTP'nin Altılı Masa'ya katılması halinde istifa edeceği öne sürüldü.
Bu durum Deva, Saadet ve Gelecek partililer için bir şok durumudur
Aslında kendilerini çok aşağılanmış hissediyorlar.
Neden?
Çünkü Haydar Baş'ın partisi bir garabet bir komedi, bir fantazi oluşumudur.
Haydar Baş bir sabah kalkmış biz şii olacağız demiş cemaatinin tamamı şii olmuştur. Yani bu insanların hepsi şu anda Hz Ömer ve Hz Ebu Bekir'e hain, Onlar Resulullah'a ihanet etti Hz Ali'nin hakkını gasp ettiler diyorlar.
Sonra bir sabah kalktı Atatürkçü olduk dedi, Atatürk hafızdır dedi cemaatin hepsi Atatürkçü oldu. İktidara geliyoruz dediler ve herkese 500 dolara yakın maaş vereceğiz dediler ve seçmeni buna inanıyordu. Yani dünyada araştırılması gereken fantastik bir tarikattır.
Meral Akşener ve Kılıçdaroğlu masalarındaki Deva, Gelecek ve Saadet partisini bunlarla aynı görüyor.
Bu şu anlama geliyor Meral Akşener ve Kılıçdaroğlu yaptıkları işi ciddiye almıyorlar ve masalarındaki dindarları aşağılamaktan hiç çekinmiyorlar.
Masadaki dindarlar da orada tamamen bir dolgu malzemesi olarak görülüyor. Bu son olay gösterdi ki asla siyasi nitelikleri göz önüne alınmamış. Çünkü dindarları hiç tanımadılar, hiçbir zaman ciddiye almadılar ve hala almadıklarını gösterdiler.
Eski dönemde Rahmetli Erbakan hoca mecliste konuşurken CHP'li ve Akşener modeli vekiller devamlı gülerdi. Hoca'yı çok uçuk bulur ciddiye almazlardı. Hocanın vadettiklerinin fazlası şu anda yapılmış vaziyette bu arada

13 Kasım 2022 Pazar

1920'lerde İngilizlerin, Fransızların işgal edip çekildiği bütün İslam ülkelerinde seküler hayata geçildi. Kadınlar açıldı, balolar düzenlendi







1920'lerde İngilizlerin, Fransızların işgal edip çekildiği bütün İslam ülkelerinde seküler hayata geçildi. Kadınlar açıldı, balolar düzenlendi vs.
İran'da Şahlık, Afganistan'da Hanlık Mısır'da Krallık, Türkiye'de Şeflik vardı ama hepsinde seküler hayat neredeyse mecburi hale gelmişti.
Mısır cumhuriyete geçti ama tek parti sisteminden kurtulamadı hep baskı devam etti.
İran Şahlık sistemini devam ettirdi sonunda halk isyan etti. O dönemde İslami kesim daha örgütlüydü ciddi bir liderleri vardı. Halk ayaklanmasıyla geldi Şahlık sistemini yıktı başka bir baskı sistemi kurdu, belki Humeyni o kadar baskıcı sistem kurmayacaktı ama peşinden gelenler İslami görünmek için başörtüsü mecburiyetini kullanmayı stratejik buldu.
Türkiye'de ne oldu. Türkiye'de tek adamlık Şeflik sistemi vardı. Sovyet Rusya'nın Stalin'in tehditleri yüzünden İnönü Batı'ya yanaşmak zorunda kaldı ve çok partili hayata geçildi halk sağ partileri seçti ve islami kesimin gazı devamlı alındı.
İslami kesim bu sürede dünya ile dini uzlaştırmayı keşfetti iktidara geldi ve şimdi Türkiye hem muhafazakar hem devrimci bir iktidarın yönetiminde birçok şeyi aştı ülkeyi batı standartlarında yönetiyor. Batı derken insanlığın bugün gelebildiği noktada özgürlük ve halkın yönetime katılabilme şeklini kastediyoruz. Yoksa batının bu konuda samimi olduğu iddia etmiyoruz.
Eğer 1950'de çok partili hayata geçilmemiş olsaydı Türkiye'de de dindar halk bu baskıya daha fazla boyun eğmeyecek çeşitli isyanlar sonucunda iktidarı ele geçirecekti Atatürk cumhuriyeti falan hikaye olacaktı. Bugün iktidarı ele geçirenlerin din anlayışına göre bir orta doğu ülkesi gibi yaşıyor olacaktık. Çünkü İslam dünyasında İslam doğru anlaşılabilmiş değil henüz.
Türkiye bugün yaşadığı modern hayatı İnönü'nün Stalin korkusuna, Türkiye dindar müslümanlarının siyasi parti sistemine girmesine ve öne geçen dindar siyasetçilerin dünyayı doğru anlamalarına borçludur. Yani iş CHP'ye kalsa İran'dan kötü durumda olurduk.

Türkiye'de düzeltilmesi gereken birkaç yanlış kabulün başında Türkiye demokrasisini kime ve neye borçlu olduğu konusudur.


İngilizler ve Fransız'ların I. Dünya savaşından sonra terk ettiği bizim çaptaki ülkelerin hepsinde bize benzer yönetimler işbaşına geldi.
Afganistan’da Hanlık, (6 Mayıs - 8 Ağustos 1919 tarihleri arasında cereyan eden Üçüncü İngiliz-Afgan Savaşı'nın başlamasına sebep olmuştur. Bu savaşta başarı elde edemeyen İngilizler, 8 Ağustos 1919’da imzalanan Ravalpindi Antlaşması ile Afganistan'ın bağımsızlığını tanımıştır
Mısırda Krallık ( Savaş'tan hemen sonra Saad Zaglul Paşa başkanlığındaki üç Mısırlı siyasetçi, İngiliz hükûmetine bağımsızlık konusunun görüşülmesini önerdiler. Britanya hükûmetinin öneriyi reddetmesi ve Saad Zaglul'un tutuklanması ülke çapında kitle gösterilerine yol açtı. Mısır'a gönderilen Lord Edmund Allenby, milliyetçilere ödün vererek bir uzlaşma politikası izledi. Saad Zaglul serbest bırakıldı. Britanya çıkarlarını koruyacak bir antlaşmayı sonraya bırakarak tek yanlı bağımsızlık ilan edilmesini (Şubat 1922) sağladı. Böylece Mısır sorunlarla dolu olarak bağımsızlığını kazanırken, Ahmed Fuad da I. Fuad adıyla kral unvanı aldı.)
Bizde Şeflik dönemi başladı . Biz de I Dünya savaşında yenildik. Osmanlı paşalarının ve bürokratlarının operasyonu ile Milli Mücadelemizi yaptık ve bağımsızlığımızı kazandık ama demokrasiye değil şeflik dönemine geçtik. (1. Cumhuriyet Halk Partisi Olağanüstü Kurultayı, 26 Aralık 1938 tarihinde Ankara'da yapılan Cumhuriyet Halk Partisi olağanüstü kurultayıdır.Atatürk'ün vefatının ardından yapılan kurultayda İsmet İnönü'ye "Milli Şef" ve "Değişmez Genel Başkan" unvanları verilmiş, Atatürk ise "Ebedi Şef" ilan edilmiştir.)
Mısır 1953’te cumhuriyet’e geçmiş biz 1950’de çok partili seçime geçmişiz. 1920-30-40 hatta 70'lere kadar sekülerlikte Türkiye, Afganistan, İran ve Mısır’ın hiçbir farkı yoktu.
İran’da Şahlık,
İran büyük devletler ile denge kurmaya çalışırken aksaklık yaşamış 1941’de II. Dünya Savaşı boyunca İran demiryolundan yararlanmak amacıyla Birleşik Krallık ve SSCB tarafından işgal edilmişti. İran'ın petrolü olduğu için İngilizler ve ABD 'lilerin devamlı operasyon alanı oldu
2. Dünya savaşı bölgemizde çok şeyi değiştirdi. Fransızlar Alman işgali ile uğraşırken Hatay’la uğraşamıyordu biz bu fırsatı değerlendirip Hatay’ı ülke topraklarına katmıştık. Almanlar yeniden silahlanmaya ,İtalyanların işgal girişimleri başlayınca Sovyetler ve İngilizler endişeye kapıldı Karadeniz'in Almanların yayılmacılığından korunması bizim Lozan’da tam olarak alamadığımız boğazları almamızı sağladı. Montrö Sözleşmesini bu fırsatı değerlendirerek yaptık.
II. Dünya savaşının galiplerinden Sovyet Rusya Kars, Ardahan ve Boğazlar üzerinde hak iddia etmeye başlayınca İnönü Batı blokuna geçmeyi seçti. İnönü Bulgaristan, Yugoslavya gibi doğu blokunu seçip ömür boyu devletin başında kalmayı da seçebilirdi. Fakat o batının demokrasiye geçmemiz şartını kabul edip batı blokuna geçmiş ABD ile Marshall yardım planına dahil olmayı seçmiştir.
Bu durum bizi ABD’ye bağımlı yapmıştır ama demokrasiye geçmemizi sağlamıştır. Acaba Atatürk olsa hangisini tercih ederdi. 1928’de Taksim’e yapılan anıtta Rus generallerle Atatürk’ün yan yana yaptırılmış olması bu konuda bir fikir verir mi bilmeyiz. Atatürk Türk halkını hiç yeterli görmedi hep çok partili hayatı erteledi.
Dolayısıyla Stalin ve Sovyet Rusya tehdidine karşı demokrasiye geçtik. İlk serbest seçimde sağ parti iktidara geldi. Diğer saydığımız Mısır, İran, Afganistan devletlerinden farklı olarak bizde seçimler yapılabildiği için dindar halkın gazı devamlı alınmıştır.
Eğer diğer devletler gibi baskı ve diktatörlük açıktan devam etseydi örgütlenmeyi çok iyi beceren Anadolu halkı ya İran gibi İslami devrim yapacaktı, ya Mısır gibi devamlı karışıklıklar yaşayacaktı, ya da Afganistan gibi iç çatışmalar yaşayacaktı.
Dolayısıyla aslında demokrasimizi coğrafyamıza, petrolümüzün olmamasına, stratejik konumumuza borçluyuz.
Fakat biz bütün bunları toplayıp tek bir kişiye bağlıyoruz, hâlâ okullarda çocuklarımıza bunu böyle öğretiyoruz. Bu da doğal olarak süper bir kahraman, olmasaydı olmazdık saçmalığına kadar işi götürüyor.

9 Kasım 2022 Çarşamba

Yuvarlak Masa Aslında Bir Erdoğan Taklididir


Burada aslı var.
Ak Parti Türkiye’nin partisi olduğunu ispatlamış bir partidir. Bir iki il dışında bütün illerde milletvekili çıkartmıştır.
2011 seçimlerinde Ak Parti % 49,95 ile seçimi kazanmıştı.
2014 seçiminde bütün partiler karşısındayken, Fetöcüler aleyhinde çalışırken, Gezi olayları olmuş, 17-25 Aralık yargı saldırısı yapılmışken % 51,79 ile Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmişti.
2015 seçimlerinde yine tek başına %49,49 ile seçimi kazanmıştı.
Sonra Türkiye’de seri terör saldırıları, operasyonlar, ülkeden döviz çıkışları, Kürtleri hükümete küstürecek algı operasyonları oldu ve Ak Parti’nin oy oranı düştü.
Bunun üzerine durum şöyle oldu. Milliyetçiler ve Ulusalcılar Ak Parti iktidarının ABD aparatı Fetöyle mücadelesini gördüler, Libya’da, Azerbaycan’da, Suriye’de yaptıklarını gördüler ve Ak Parti’nin yanında yer almaya başladılar. Doğal olarak Erdoğan siyaset dengesini bu desteklere göre ayarlamaya başladı.
Aslında durum şöyledir.
2014’te Erdoğan tek başına %51 oy aldığında halkın sağduyusu ile bu oyu almıştı. Partilerin yönlendirmesine gerek kalmadan; Kürtler, milliyetçiler, ulusalcılar, liberaller, dindarlar Erdoğan’a destek vermiş Erdoğan’ı yuvarlak masa olarak görmüşlerdi. Ak Parti söylemleriyle halkın tümüne dokunuyordu bunu halkın yarısından fazlası hissetmişti.
Ak Parti ve Erdoğan yine aynı temsil gücüne ve esnekliğine sahiptir. Yani Kürtler, liberaller yeniden eski döneme dönüp Erdoğan’ı desteklese Erdoğan o dengeyi göz önüne alarak ülkeyi yönetecektir.
Milliyetçilerin, ulusalcıların kendi hedefleri için gördüğü şeyleri Kürtler ve liberaller daha önce kendileri için görmüştü. Bu iki kesimin istekleri ülke gerçeklerinde bir dengeyle, bir denge ustasıyla yürütülürse ülkeye faydası olur aksi halde işler çok kötü yerlere gidebilir.
6’lı masa denenmemiş, hiçbir başarısı olmamış, sözlerinde durmadığı bilinen birinin liderliğine güvenip bir hareket başlatmış vaziyette. İlginç bir şekilde saydığımız Kürtler, liberaller ve dindarların bir kısmı bu kadar ağır misyon yükledikleri isme güvenerek bir şey denemenin peşindeler.
Bu tarafta zaten kendisini ispatlamış, dengeleri hep gözetmiş, kendi tabanı denecek kesimin taleplerini en sona bırakarak yürümüş bir lider var. Kürtler, liberaller, ikinci cumhuriyetçiler Erdoğan’a destek vermeye dönerlerse Erdoğan hiçbir kurumsal gücün engellerini, desteğini düşünmeden eskiden yaptığı gibi halkın özlediği en ileri demokrasiyi uygulayacak siyasi lider olduğunu ispatlamış kişidir.

7 Kasım 2022 Pazartesi

Ak Parti'nin HDP Grubunu Ziyareti Konusu

 Gezicilerin çok kullandığı bir söylem vardı ''orantısız zeka''

Güya bunlar bazı eylem çeşitleri yapıyordu polis de bunlarla baş edemiyordu onlar da bu sözü kullanıyordu..
Şimdi Ak Parti yaptığı hamlelerle muhalefete böyle şeyler yapıyor .
Onlar olsa buna orantısız zeka uyguluyoruz derlerdi.
HDP mecliste bir parti, bazı dönemlerde meclisi HDP'li başkan vekili yönetiyor ve buna kimse itiraz etmiyor. HDP kapatılana kadar mecliste var olacak ve hüküm uygulanana kadar hak ve yetkileri var oyları sayılıyor ve bu kullandıkları oylar işe yarıyor. Hukuk böyle bir şey.
Şimdi muhalefet bir başörtüsü hamlesi yaptı Ak Parti'nin eline birden çok karşı atak fırsatı verdi. Çünkü saha müsait, savunulan şeyler baskın çıkmaya müsait, halk için çalışan bu zamanlarda hemen belli olur vs.
Ak Parti Anayasa değişikliği teklifi getiriyor bunun için 400 vekilin oyuna ihtiyacı var, onun için muhalefet partilerini ziyaret ediyor.
Burada muhalefete destek verenlere bir şeyi gösteriyor. Biz Anayasa değişikliği için nasıl HDP'ye ihtiyaç duyuyorsak HDP ile ortak hükümet kuranlar veya HDP'nin vekilleriyle meclis çoğunluğu sağlayarak ülkeyi idare etmeye kalkanlar bunu görsün
Onlar da her sefer HDP'nin kapısına gidecekler.
Biz Anayasa değişikliği için gittik değişmese de bir şey olacağı yok başörtüsü zaten serbest.
Ama ülke yönetirken HDP'nin desteğine devamlı ihtiyaç duymak nelere mal olur?
Siz PKK'yı sınırdan uzak tutmak için ülke dışına askeri harekat tezkeresi için HDP'nin oyuna ihtiyaç duyacaksınız. Size destek verecek mi?
Siz EYT, sözleşmelileri kadroya almak, KDV oranlarını indirmek, Öğrenci kredi afları gibi aflar için yasaların olduğu bir torba yasa çıkartacaksınız HDP'nin kapısına gideceksiniz o sizden özerkliğe giden yol için yasaları da torbaya ekleyin yoksa destek vermeyiz demeyecek mi?
Millet İttifakı taraftarlarına bunu devamlı hatırlatmak lazım. Bu ülke meclis olmadan idare edilemez , devamlı yasalara, tezkerelere ihtiyaç var ve siz meclis çoğunluğunu HDP ile ancak yakalayacağınızı birbirinize söyleyerek HDP'ye laf etmeyin diyorsunuz.

Demirören’e Ziraat Bankası’ndan verilen 700 milyon dolar kredi meselesi




 Bir ara gündemi çok meşgul eden Demirören’e Ziraat Bankası’ndan verilen 700 milyon dolar kredi meselesi vardı.

Aslında rakam o kadar değildi Demirören krediyi 2018 yılında almış 300 Milyon Dolar ve 1.118.000 liraydı.
Demirören bu kredi karşılığında bankaya çok değerli bir arazisini ipotek vermişti. Arazi Göktürk'te yüz milyonluk villaların ortasında golf sahası olarak kullanılan bir araziydi. İmar hakkı vardı ama şimdilik golf sahası olarak kullanılıyordu.
Banka verdiği krediyi nakite çevirmek isteyince arazinin imara açılmasını istedi CHP'li iBB buna engel oldu. Devreye Şehircilik Bakanlığı girdi 3 yıl gecikmeyle imar çıktı şimdi arazide çok kıymetli yapılaşma başladı banka verdiği parayı tahsil etme imkanına CHP'nin geciktirmesine rağmen kavuşuyor.
Bölgede yüz milyonluk villalar toplam 143.000 m2 lik değerli yapılar yapılacak.
Bu da yetmiyor Ziraat Bankası Demirören'e ait Bağcılar'da çok kıymetli yerde bulunan medya center binasına da el koydu.
Şimdi bu işin ilginç bir tarafı var
CHP'liler Göktürk'teki bu inşaat işine karşı çıkıyor, olayı ajite etmek için oraya Kemerköy diyorlar sanki orada köylüler varmış gibi halbuki orada Sadettin Saran, Fatih Altaylı gibi ünlüler ve ultra zenginlerin villaları var. Mesele bu insanların büyük bahçelerinin önündeki golf sahasının da kendi villaları gibi dolması. Kamunun bankasının parasını tahsil etmesini engellemeyi çevrecilik olarak gösteriyorlar.
İşin ilginç ikinci tarafı bizim medyanın bu olayı haber yapmaması.
İşte Ziraat Bankası alacağını tahsil ediyor yapsanıza bunun haberini, CHP'lilerin çevrecilik konusundaki iki yüzlülüğünü zenginleri kayırdığını getirsenize gündeme.
Resimlerde imara açılan alan sarı renkli alanlar diğer villalar gibi buralara da villalar yapılacak. Diğeri Ziraat Bankasının eline geçen çok değerli bir iş yeri.

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...