26 Nisan 2023 Çarşamba

Depremden etkilenen şehirlerdeki binaların ortalama %54’ü 2001 sonrası yapılan binalar

 12 Şubat


Depremden etkilenen şehirlerdeki binaların ortalama %54’ü 2001 sonrası yapılan binalar. Yıkılan ve ağır hasar alan binaların % 98,5’i 2001 öncesi binalar.

Bu gerçeğin ne kadar önemli olduğunu henüz çoğumuz anlamış değil.
Türkiye artık depreme dayanıklı bina yapmayı bunu denetlemeyi büyük oranda başarmıştır.
Gözden kaçanlar olmuyor mu illaki oluyordur. Hatay depreminde yıkılan Rönesans sitesi buna örnektir. Fakat orada bir durum var. Binayı yapan kişi Hatay Mimarlar odası başkanı. Türkiye’de gerek mimarlar odası, gerek tabipler odası, gerek baro başkanlarının neredeyse tamamı CHP’lidir. Ülkemizde kentsel dönüşümleri mahkemeye taşıyıp engelleyenler de bunlardır. Bununla beraber Rönesans sitesinin betonunda ve demirinde eksiklik olduğunu düşünmüyorum zemininin o kadar kata uygun olmadığını düşünüyorum.
Deprem bölgesindeki binaların hepsi yenilenemez miydi veya şehirler sağlam bölgelere taşınamaz mıydı?
Japonya’da 2011’de meydana gelen depremde 19 bin kişi öldü. Bu depremde ölüme daha çok sebep olan tsunamiydi denilerek Japonlar kurtarılmaya çalışılıyor. Çünkü bizde batı ülkeleri demokrat ve adil, Japonlar da ahlaklıdır işlerini çok iyi yaparlar diye bir tabu vardır.
1960’taki Şili depreminde insanlar tsunamiden ölmüştü, Japonlar bundan ders alıp tsunamiye karşı koruma yapsaydılar veya şehri taşısaydılar. Yeterince yapılamadı çünkü eskiden gelen yanlışlar kolay kolay düzeltilemiyor.
Kahramanmaraş depreminde de eski Türkiye yıkılmıştır. Şehirlerde önceki 50-60 yılda yapılan binalara karşı son 20 yılda %54 oranında yeni bina yapılmıştır. Ülkenin ekonomisi ve yapı denetim sistemi bu şehirlerin yarısından fazlasını 20 yılda depreme dayanıklı binalarla yenilemeyi başarmıştır.

İlahiyatçılar idari makamlara geliyor diye eleştiriler var


İlahiyat fakültesi müfredat itibariyle hayatın tümünü kapsayan bir eğitim içerir.
Çünkü din hayatın tümünü kapsar ve din üzerinden bütün bu alanlarla ilgili bilgi sahibi olmak gerekir.
Millet ilahiyatta elif ba öğreniliyor zannediyor herhalde. İlahiyat gibi geniş alanda müfredatı olan benzeri bir fakülte yoktur. Bu yüzden bir idarecide aranacak bütün dallarda ilahiyatçı bilgi sahibidir.
İlahiyatta okunan dersler;
Sosyoloji, Psikoloji, Felsefe, Mantık, Hitabet, Hukuk Usulü (nosyonu)Tarih, Sanat tarihi, Dinler Tarihi üzerinden bütün dünya milletleriyle ilgili genel bilgi, Dinin ekonomiye bakışı üzerinden ekonomi bilgisi, İslam Tarihi üzerinden devletler arası ilişkiler, devletlerin yıkılma sebepleri, güçlenen devletlerin dinamikleri. Miras hukuku, ceza hukuku, bunların modern hukukla karşılaştırılması yapılır.
İlahiyat Ders İsimlerinden Bazıları;
Eğitim Bilimleri, Türk Eğitim Sistemi ve Okul Yönetimi, Karakter ve Değerler Eğitimi, Öğretmenlik Meslek Etiği, Eğitimde Program Geliştirme, Eğitim Sosyolojisi, Öğretim İlke ve Yöntemleri, Çağdaş Türk Düşüncesi, islam Bankacılığı, Sosyal Değişme ve Din, Vakıflar Tarihi ve Hukuku, Felsefenin Temel Problemleri, İslam Medeniyetinde Bilgi, Bilim ve Yöntem, Türk Musikisi Formları,
Türk Din Musikisinde Makamlar, Şehir ve Kültür: İstanbul, Sosyal Psikoloji, İslam Ülkeleri Tarih ve Coğrafyası, Divan Edebiyatı Metinleri, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı, Klasik Mantık Metinleri, Mukayeseli İslam ve Batı Düşüncesi , Dinler ve Kültürlerarası İlişkiler, Din Antropolojisi, Batıda Din Devlet ve Toplum İlişkiler, Sosyal Bilimler Metodolojisi, Paleografi, Tarih Felsefesi, Türk Din Musikisi Nazariyatı, Türk Dili Edebiyatı,

Tüm ifadele

Siyasi gerekçelerle veya ülkemizde bir moda hainle gelen müteahhit düşmanlığı

 22 Şubat

Siyasi gerekçelerle veya ülkemizde bir moda hainle gelen müteahhit düşmanlığı yüzünden engellenen kentsel dönüşüm projeleri binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu ve bu gidişle olacak gibi de görünüyor.

Şu anda medyada benzer bir yanlışlık yapılıyor. İnsanlar yeni bina ile eski bina arasında fark yok noktasına itiliyor.
Ortada açık bir gerçek var, deprem olan şehirlerde binaların yarısı yeni bina ve yıkılan binaların %98’i eski bina. Evet yıkılan yeni binalar var . 100 binin üzerinde bina yıkıldı veya ağır hasar aldı bunun 2 bine yakını yeni bina. Haberlerde dönüp duran çökmüş birkaç tane yeni bina var. Görülen o ki yeni binaların çoğu yıkılmadı ama ağır hasar alanları var yani can kaybı sayısı genele göre çok düşük olduğu anlaşılıyor.
Yeni binalardan yıkılanların özel sebepleri olduğu önümüzdeki günlerde daha net ortaya çıkacak.
-Kesilen kolanlar
-Hatay’ın alüvyon zemini bazı noktalarda depremin çok şiddetli etki oluşturmasına sebep oldu. Böyle bir zemin İstanbul’un hiçbir yerinde yok.
Tv’lere ancak son günlerde jeologlar yerine inşaat mühendisleri çıkartılmaya başlandı. Fakat program sunucuları mahalle baskısı veya iktidara yarar endişesiyle mühendislere yeni binalar sağlamdır sözünü söyletmemek için çabalıyorlar.
Eksikler, yanlışlar konuşulmalı ama bu her ağzını açan, yeni binalar da yıkıldı diyerek, isteyerek veya istemeyerek insanların sonraki depremlere hazırlanmasına engel olmamalı.
Bu şekilde kentsel dönüşüme engel olan siyasilerin ölümlere sebep olduğu gibi bunlar da insanların binalarını yenileme motivasyonuna engel oluyorlar.
Bu açıkça siyaset saikiyle cinayete teşebbüstür.

Hatay’da çok büyük yıkım yaşandı. Jeologların Eksikliği

22 Şubat

Eski binalara oranı çok az olsa da ağır hasar alan yeni binalar yanında çöken, yan yatan yeni binalar var.
Burada lokal olarak eksiği olan yapılar olacaktır ama asıl sorun , bölgenin zemin açısından beklenmeyen bir hareket gösterdiği görülüyor.
Beklenmesi konusu şudur,
İnşaatların projesi çizilirken zemin etüdü yapılıyor. Her inşaat için zemin firmaları gelip sondaj yapıp zemin etüdünü çıkartıyor ve inşaatın statik projesi bu bilgilere göre çiziliyor. Her zemine uygun şekilde temel güçlendirilmesi, demir oranı, beton sınıfı kullanılıyor.
Hatay’da genel olarak zemini tanımak konusunda yeterli jeolojik veri olmadığı anlaşılıyor. Bu görev günlerdir Tv’lere çıkıp ahkam kesen, parmak sallayan jeologların yapması gereken bir görevdi. İnşaat mühendisleri, belediyeler bölgenin genel jeolojik verilerine göre sathi bir zemin etüdü yaparak proje çiziyor.
Hatay zemininin depremde bu kadar reaksiyon göstereceğini ortaya koyan bir raporu var mı bu jeologların?

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un paylaştığı son bilgilere göre deprem bölgesinde yıkılan 18.150 binanın sadece 562'si 1999 sonrası yapılan binalar.

 23 Şubat


Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un paylaştığı son bilgilere göre deprem bölgesinde yıkılan 18.150 binanın sadece 562'si 1999 sonrası yapılan binalar.

Bu oran yıkılan binaların %3'ünün 1999 sonrası yapılan binalar olduğunu gösteriyor.
Fakat burada bakanlık eski ile yeniyi ayırma konusunda bir yanlış yapıyor.
Yapı denetim kanunu 2001 yılında yürürlüğe girdi.
Deprem yönetmeliği 1998 yılında ilk defa yürürlüğe girdi. 2007’de ardından 2018’de geliştirildi.
1999’dan sonrasını ayırmanın sebebi 99 depreminden ders alındığı dikkate alınarak söyleniyor.
Halbuki önemli olan deprem yönetmeliğinin çıkması değildi yapı denetim sisteminin değiştirilmesiydi.
Çünkü bizde kanunlar çıkardı ama uygulamada gevşek davranılırdı.
Neticede deprem bölgesindeki binaları eski yeni diye ayırırken 2001 yılı yapı denetim kanunu öncesi ve sonrası diye ayırmak gerekiyor. Hatta bu kanunu uygulayan siyasi iradenin büyük etkisini de dikkate almak gerekiyor.
Hesaplama böyle yapıldığında son 20 yılda yapılan binaların yıkılanlar içerisindeki oranı daha da düşecektir. Çünkü bu dönemde inşaat işi gerçekten sıkı tutuldu.

CHP zihniyetine neden icraatı, hizmeti anlatamazsınız?

 

Çünkü CHP zihniyeti aslında bir gönül işidir.
CHP’liler eski dönemlerde marksizme gönül verenlere gönül vermiştiler.
Komünizm gelsin istiyorlar mıydı, hayır o dönemde devletin bütün makamlarında onlar vardı, var olan zenginliğin çoğu onlardaydı. Asla bunu fakir halkla paylaşmayı istemezdiler ama Marksizm için ülkeyi yakıp yıkanları savunurdular.
Şimdi Selahattin Demirtaş’a gönül verdiler, Selahattin de Aponun heykelini dikmeye gönül verdi. Peki bu CHP’liler Aponun heykelinin dikilmesini ister mi asla istemez, HDP’nin hedeflerinin bir gramının ülkeye hakim olmasını isterler mi? Hayır ama yine de HDP’nin bu haline gönül vermişlerdir.
Çünkü CHP’nin bir davası yoktur. Davası olanın ancak istikameti olur.
Atatürkçülük de bir dava değildir onlar için o da bir gönül verme meselesidir.
Bu gönül verme işi sevgi gibi değil aşk gibi tutku gibidir onlarda. Yani sahibine de çevresine de zarar veren bir takıntı gibi.
Aynı şekilde İcraatsızlığa, hizmetin yetersiz olmasına gönül vermişlerdir. Bu tek parti döneminden kalma bir durumdur. İzmir’de CHP’li belediyelerde bu hep yaşanır. Onlar çaresizliğe üzülme, ağlama edebiyatına , üzerine sanat yapma üzerine kodlanmışlardır. Onlar Türkiye'nin, Türk halkının yetersiz olduğuna gönül vermiştir. Başarıları asla bu ülkeye ve bu halka yakıştıramazlar.
Deprem yaralarının hızla sarılmasından ciddi rahatsızdırlar.
Onlar acının yaşanmasına alışıktır. Akılları almaz hemen toparlanıp ayağa kalkmayı, bunda bir kötülük ararlar.
Bu arada CHP zihniyetinin bulaşıcı olduğunu da gördük. Özellikle yuvarlak masa etrafında çok bulaşıcı olabiliyor.

Hatay’ın zemini depreme beklenenin üzerinde bir reaksiyon gösterdi.

 24 Şubat



Önceki gün yazmıştım.

Hatay’ın zemini depreme beklenenin üzerinde bir reaksiyon gösterdi. Bunu şunun için demiştim; yapı mühendisliği olarak bölgedeki olası depremin etkisine göre yapılara statik projeler çiziliyordu, belediyeler buna göre ruhsat verdi.
Hatay’da 5.885 bina yıkıldı bunun 130 adedi 1999 sonrası yapılan bina bu 130 bina 1998 deprem yönetmeliğine göre çizilmiş projeyle yapılmış olması gerekiyor bunların ne kadarı 2001 yılında devreye giren yapı denetim kanunundan sonra yapıldığını şimdilik bilmiyoruz.
Burada ön görülemeyen şey jeolojik açıdan bölgede depremin ne kadar etkili olabileceğiydi. Bu jeologların, üniversitelerin işiydi. Çünkü bu konuda ödenek onlara verilmektedir. Eğer bu etki daha iyi tespit edilmiş olsaydı projeler daha güçlü temel, kolon, kiriş kalınlığı ve demir oranı ile çizilecekti. O zaman büyük ihtimal bu 130 bina da çökmeyecekti.
Dün ODTÜ deprem raporu yayınladı ve bu konuyu aynen bu şekilde raporda dile getirmişler.
Raporda
Kahramanmaraş depreminin güncel haritalarda o bölge için verilen deprem etkilerinde "tahmin eksikliği" olduğunu gösterdiği belirtilen raporda, "Deprem Yönetmeliğinin, sismik kaynaklar ve bölgesel deprem üretme potansiyelleri sonucunda beklenen deprem etkilerini güvenli tarafta verebilecek şekilde irdelenmesi, zemin büyütme etkileri açısından yeniden gözden geçirilmesi, beklenen deprem etkileri ve bina performansı ilişkisi açısından yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir." ifadesi kullanıldı.

Kahramanmaraş merkezli deprem için bilim insanlarının söylediği sözler

;

Bin yılın depremi, dünyada yerleşim alanında hem de yere yakınlığı açısından gerçekleşen en büyük deprem, depremin etki alanı açısından en büyük depremlerden.
Bu büyük depremde yıkılan binalarımıza bakıyoruz.
Yapı Denetim ve Deprem Mühendisliği Derneği başkanının yaptığı açıklamaya göre deprem bölgesinde yapı denetim sistemine tabi olarak yapıldığı halde yıkılan bina sayısı toplam 287
Yani bu kadar büyük depremde, 11 ilimiz ve yüzlerce köyün etkilendiği depremde şu anda cari olan yapı denetim sistemiyle yapılan binalarda yıkılan bina sayısı sadece 287 adet. Bölgede 151.972 bina yapı denetim sistemine göre yapıldı yıkılan sadece 287 tanesi. Hemen ama Japonya’da diyeceklere hatırlatalım şurada 2011’de gerçekleşen depremde Japonya’da 19 bin kişi öldü.
Bu ortaya çıktıktan sonra
Yok biz bina yapmayı bilmiyoruz,
Japonya’dan mühendis getirelim, müteahhitleri asalım diyen kişi
Ak Partiliyse CHP’nin mahalle baskısına kapılmıştır
Muhalifse kentsel dönüşüm karşıtı CHP’lidir.
Daha ağır konuşmayalım, bundan da ağırı olmaz zaten.

Sekülerlerin hali Şimdi üç beş kuruş AHBAP'a bağış yaptılar ya canları gidiyor.

Niye Kızılay'ın şirketi çadırı parayla vermiş onlara.
Kardeşim sen Kızılay'a güvenmiyorum demiştin, şimdi oraya bağış yapanların hayrına çökemedin diye mi kızıyorsun.
AHBAP o paraları depreme harcamayacak mı? Kızılay'ın sahada yaptığı bir sürü iş var AHBAP'ın yapamayacağı işler.
Paniği siz yapıyorsunuz Kızılay panik yapacak durumda değil o sistemini kurmuş, şirketi çadır imal edip hem Kızılay'a satacak hem herkese satacak ve Kızılay aylarca sahada kalacak senin AHBAP'ın ve sen birkaç hafta sonra o türkü demeye sen dinlemeye başlayacaksın.
Bir deprem vergileri vardı devlet o vergilerin kaç katını harcadı bunları kesmedi şimdi bir de AHBAP'a verdikleri üç beş kuruş eklendi buna. Anlat anlat bitiremeyiz yıllarca .

Kızılay Başkanı Kerem Kınık, dünyada hiçbir iyilik cezasız kalmaz ilkesince sorgusu bitmiyor adamın.

 27 Şubat


Kızılay Başkanı Kerem Kınık, dünyada hiçbir iyilik cezasız kalmaz ilkesince sorgusu bitmiyor adamın.

Yine sorgu esnasında soruldu
AHBAP’ın parasını iade edecek misiniz?
Acı acı gülümseyerek bakacağız ona da dedi.
Ben olsam şöyle derdim
Evet iade edeceğiz
Ama bir şart koşacağız
AHBAP paranı iade ediyoruz ama şartımız siz de bu parayı bağışçılarınıza iade edin. Yeter ki sussunlar.
Afet koordinasyonunda Kızlay’ın asıl işi besin dağıtımı
Biz gerekirse depremzedeye dağıtacağımız besinden kısarız 46 milyonu iade ederiz
Ya da biz samimi bağışçılarımıza ilan ederiz bize arkasından dua ettiğiniz bağışlarınızı artırın deriz, arkasından fitne üretilen bağışların lanetinden bizi kurtarın

AHBAP aynı bu şekilde iyilikler , fedakarlıklar diyarında kumbarasını kırmış nazlı çocuk gibi

 Bir söz vardır

Çocukla çıkarsın yola, kendi düşer ağlar sen düşersin güler.
AHBAP aynı bu şekilde iyilikler , fedakarlıklar diyarında kumbarasını kırmış nazlı çocuk gibi.
Bu durum bayağı başımızı ağrıtacak
AHBAP Kızılay çadır meselesi yetişkinler ve gerçek fedakarlar arasında olsaydı şöyle olurdu.
AHBAP yerinde gerçek bir yardım kurumu ilk günlerde çadır kurmak için çadır bulamayınca Kızılay’a başvururdu. Kızılay olarak siz yüz binlerce çadır sahaya göndereceksiniz elinizde henüz dağıtıma girmemiş çadır varsa bize verin biz de araziye kuralım.
Alın size yüz- iki yüz milyon lira belli ki Türkiye’deki stoklar yetmeyecek siz toplu olarak nereden bulursanız alım yapın sonra yine beraber dağıtmaya devam ederiz diyecekti.
Yani aldığının birkaç katı para verecekti, çünkü Kızılay daha yüz binlerce çadır üretecek kavuşturamayacağı için yurt dışından alım yapacak.
Işıklarda durduğunuz zaman mendil satan çocuktan aldığınız mendilin on katı para verirsiniz. Kızılay’dan aldığın çadırın sadece maliyetini vermek nedir ? Sen topladığın parayı ne yapacaksın?



 

İmar Barışının Çıkartılma sebebi


Resmi adı Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar olan İmar Barışı olarak bilinen kanununun çıkma sebebi
Kentsel dönüşümlerde bir tıkanma fark edildi.
Kat irtifaklı bina ile kat irtifakı kurulmayan binalar arasında çok önemli bir fark var. Kat irtifakı ile ancak daire tapusu müstakil tapu haline dönüyor.
Kaçak binalar veya ruhsat dışında kat çıkan binaların daireleri hisseli tapuludur.
Bu tapular ile kredi alınamamaktadır.
Yapı kayıt belgesi ile bu hisseli tapular müstakil tapu yani kat mülkiyeti tapusuna dönüşme hakkı kazanmıştır.
Binasını güçlendirecek olanlar bunu kredi ile yapmaya kalktıklarında dairelerini ipotek edip kredi alamıyordu. Bu şekilde kredi alma imkanı buldular.
Hisse tapulu daireler krediye uygun olmadığı için çok para etmiyordu
Hisseli tapulu dairesi olan bazı kişiler binanın güçlendirilmesine veya kat karşılığı verilmesi durumunda idare edecek durumda olmadığından her şeye itiraz ediyordu.
İmar barışı ile dairesi krediye uygun hale gelince daha iyi paraya dairesini satıp kendine uygun başka bir yerde daire alma şansına kavuştu. Böylece o binanın dönüşümüne fren olanlar aradan çıktı.
Bazı bölgelerde giriş katları veya çatı araları verilen imarda boş kalması gerekirken kaçak şekilde daireye dönüştürülmüştü. Bu daire sahipleri bina kentsel dönüşüme girdiğinde hakkını alamayacağı endişesi taşıyordu ve binanın dönüşmesini engelliyorlardı. Bu şekilde ihtilaflı binlerce bina vardır. İmar barışı ile o ihtilaf da çözülmüş oluyordu.
İmar barışına giren binalar gerek bölgesel risk alanı ilan edildiğinde , gerek sakatlığı tespit edildiğinde devlet tarafından yıkılmaktan veya kentsel dönüşüme girmekten kurtulma hakkı kazanmamaktadır.
Bu imar barışı olarak bilinen yasada açıkça belirtilmektedir.
Yapı kayıt belgesi alarak
(5) Kat mülkiyetine geçilmiş olması 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Ek 1 inci maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez.

Türkiye’de iki ayrı dünya yaşanıyor.


Ülkenin yarısı ülkesiyle gurur duyuyor.
Kendi aralarındaki sohbetlerde, jet motoru yapılmasından, SİHA’lardan, kendi yaptığımız mühimmatlardan, uluslar arası toplantılarda Cumhurbaşkanının öne çıkmasından, dünyayı ilgilendiren olaylarda ciddi rol almasından, tarımın gelişmesinden, Turizmin gelişmesinden, hastanelerden, otobanlardan vs vs. Birbirlerinin sözünü heyecanla kese kese anlat anlat bitiremiyorlar.
Özgürlükler açısından kazanımları, vatandaşa kamu dairelerinde duyulan saygıyı, CİMER korkusundan vatandaşla dikkatle konuşan memurları konuşuyorlar.
Büyük bir umut, gurur ve heyecanla ülkelerinin gelişmesine şahit olmanın onurunu yaşıyorlar.
İş bununla kalmıyor
Bu kesimin desteklediği siyasi liderler de uyum içerisinde çalışıyor, birbirine saygı konusunda hassasiyetle davranıyorlar. Vatan millet sevgisi, tam bağımsızlık, başarabiliriz, güçlü milletiz ortak söylemler.
Liderleri katında kıymetli hissediyorlar af isteme, helallik isteme, hizmetinize talibiz sözleriyle devamlı kendinin önemli hisseden bir kesim.
Hizmette aksama olmasın diye gece gündüz bakanları telefonla arayan lidere sahip, azar işiten bakan hikayelerinin anlatıldığı sohbetlere tanık olan bir kesim.
Diğer taraftaki insanlarımız aynı hayatı yaşıyorlar, aynı hizmetlerden faydalanıyorlar, özgürlüklerin avantajlarını kullanıyorlar ama onlar bütün bu nimetleri kendi hayatlarını karanlık göstermek için kullanıyorlar.
Mutsuzlar, umutsuzlar, kızgınlar…
İş bununla da kalmıyor
Siyasi liderleri entrika peşinde, içten pazarlıklar yüzünden seçmenlerini yoruyorlar, siyasi liderleri birbirlerini çıkarcılıkla, ülkeyi düşünmemekle itham ediyorlar. Gölge lider, asıl lider, gizli lider. Falan liderin gazetecileri, falan gizli liderin hakim olduğu medya vs vs

Bu da yetmiyor inat eden liderlere şahit oluyorlar, seçmenlerine kuzu kuzu bizim dediğimizi yapacaksınız diyenler, kışkırttıkları seçmenleri endişeleri yüzünden komplolar kurunca kendilerini şizofrenlikle suçlayan liderler. Eleştiri yaptıklarında vız gelir tırıs gider denilerek yok sayılmalar. Devamlı bir hayal kırıklığına uğratılma bu kesimi gerdikçe geriyor, yordukça yoruyor. Ümitsizliğe düşmeleri için her gün bir şeyle karşılaşıyorlar.

Devamlı bir başarısızlık, mazeret, saray entrikası edebiyatına maruz kalmak, iç mihraklara suç atmalar vs vs
Bu iki kesim sanki aynı ülkede değil başka gezegenlerde, başka asırlarda yaşıyorlar.

Ak Parti tarafı için istenilen aday Kılıçdaroğlu’ydu

  

Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
Ak Parti tarafı için istenilen aday Kılıçdaroğlu’ydu
Bununla beraber adaylık ilanını buruk bir sevinçle karşıladık.
Çünkü bu adaylık ilanını CHP’nin başarısı olarak gördük.
Masada bizim taraftan giden insanlar vardı ve onlara çok kızgın olsak da onların bu baskıya boyun eğmesi bizim yüreğimizi burktu.
Onlar ve genel olarak muhalif cephenin Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu’na fit olması ayrıca bizi iki türlü üzdü. Erdoğan’dan bu kadar mı kızgınsınız da seviyeyi buraya kadar düşürdünüz ve Erdoğan’ı bu kadar mı hafife alıyorsunuz.
Evet bizim cephe için ideal aday Kılıçdaroğlu’ydu. Bunu sağlamak için gazetecilerimiz çok çalıştı.
Erdoğan başka aday çıkmasın diye hep Kılıçdaroğlu’na vurdu. Başka kimseyi büyütmek istemedi. Erdoğan Akşener’i hedef alsaydı devamlı Bayan Akşener deseydi bugün aday Akşener olurdu.

Kılıçdaroğlu muhalif cephede en az oy alacak kişi olduğu bilindiği halde aday yapıldı.


Burada öncelikle Kılıçdaroğlu’nun kendisi bir yıl öncesine kadar kazanacak isim olduğuna hiç inanmıyordu.
Bu yüzden aday olacak mısınız sorularına başka gerekçeler bulup asla diyordu.
Hatta cumhurbaşkanının tarafsızlığı konusunda namusum o kadar ucuz değil gibi sataşma lafları etti.
Sonra işler değişti.
Anlaşılan bildiğimiz 17-25 Aralık taktikleri uygulanacak. Buna inandırılmış görünüyor. En kullanışlı isim olduğu için bu göreve atlamış görünüyor.
418 milyar dolar kod isimli bir yaygara operasyon süreci yaşayacağız anlaşılan.
Bu operasyonlar daha önce tutmadı, yine tutmayacaktır.
Milletimiz ne olup bittiğinin farkında. Bu kadar hizmet nasıl yapıldı, bu para nereden geldi, 80 yılda yapılanın her alanda 5-10 katı iş yapıldı. Depremde herkese ev yapılacağı sözü veriliyor bu arada EYT yasası çıkartıldı, bunlar yetmedi daha önceki sosyal konut projeleri de yürüyor, devam eden diğer projelerde de bir aksama olmadığını gören halkın hayreti daha da artıyor.

Ak Parti’ye şiddetle muhalefet edenlerin çoğunun gerekçesi

 Ak Parti’ye şiddetle muhalefet edenlerin çoğunun gerekçesi iktidarın başarısız olması yüzünden değil aksine iktidarı çok başarılı görmeleri yüzündendir .

Çünkü şöyle düşünüyorlar;
CHP’li sekülerler:
Dindarlar başarmış olamaz, bu olmamalı, insanlar buna şahit olmamalı, bu Atatürk’ün haksız çıkması demektir onun için bu endişelerle bütün hırsları ve güçleriyle muhalefet ediyorlar.
Merkez sağcılar:
İslamcılar başarmış olamaz. Onlar dinini yaşamaya çalışan Müslümanları böyle tanımlar. Onlara göre dini yaşama gayreti tutuculuktan kaynaklanır, aklın gereği değildir, dolayısıyla bu insanlar akıllı ve başarılı olamazlar. Bu durum bizi tamamen boşa çıkarır endişesindedirler.
Şimdi bunlara bir de İslami kesimden kendini bir şey olmuş sayanlar eklendi, onlar da:
Ak Parti cemaatlere yol veriyor, tarikatlara yer veriyor, biz varken hak etmeyenlere makam veriyor deyip biz yoksak bunlar başarmış olmasınlar diyenler boy göstermeye başladı. Bu modeller her zaman her toplumda çıkmıştır. Bunlara şahsi problemlerini çözmek için karşı tarafa payanda olan yancılar denir.
Şimdi dönüp 20 yıla bakıyoruz
Ortada büyük bir başarı var.
Türkiye gibi rejimi silahlı kuvvetleri tarafından taş gibi korunan. Kürtlere, dindarlara, emekçiye hakkını vermeyen her hak talebini rejime tehdit görüp sindiren, yasaklayan, olmadı darbe yapan, çok örgütlü, kale gibi korunan o sitemi kan dökmeden tasfiye eden bir Ak Parti dönemi yaşadık.
Bu dünya tarihine geçen bir devrimdir.
Ekonomide, hizmette, özgürlüklerde, milli savunmada, dış politikada kim ne derse desin Türkiye en az iki lig atlamıştır.
Zaten mesele de bu başarıdır.
Yani Ak Parti’ye muhalif olan toplam seçmen içerisindeki %40’lık kesim ontolojik olarak muhaliftir. Yani Ak Parti’nin başarılı olması onların varlık sebepleri için tehdittir.
Bu yüzden Ak Parti’yi savunurken başarıları zikretmek bu kesimi ikna etmeye değil iyice kızmalarına sebep oluyor.
Ülkedeki gerilim budur.
Yani ülkeyi geriyorsunuz diyorlar ya biz de saf saf, hayır ülkeyi geren sizsiniz, Kılıçdaroğlu geren konuşmalar yapıyor diyoruz .
Yani birbirimizi anlamıyoruz.
Bu insanlar gerçekten geriliyor
Ak Parti sadece bir parti değildir bir davadır ve kimse başka bir davanın başarılı olmasını istemez .
İnsanlar sadece kusurlu olan insana kızmazlar ondan çok daha fazla gayretli insana kızarlar.
Biz bunu Resulullah’tan biliyoruz.
Emin olarak bilinen, ahlak timsali Resuli Ekrem Mekke halkına iki cihan saadeti, zenginliği vadederken onların çoğu ona şiddetle kızıyordu.
Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) duydukları zaman neredeyse seni GÖZLERİYLE DEVİRECEKLER. (Senin için,) “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar. (Kalem Suresi 51)
Bu kızgınlık Mekke’nin liderliğini yapan bazı aileler için Müslüman olduktan sonra bile sürdüğünü sonraki iç savaşlardan anlıyoruz.
Burada isimlerden bahsetmiyoruz. Erdoğan’ı aklamak, Resulullah’a benzetmek için söylemiyoruz. Şu anda bu ülkede haset duyulanlar dindarlardır. İftiralar, kötü yakıştırmalar dindarlara hatta dindarlığa yapılıyor. Onlara göre Erdoğan devrilince dindarlık devrilmiş sayılacak.
Ak Parti veya Erdoğan değildir hedefte olan. Hedefte olan başarılı olmaları çekilemeyen dindarlardır

Tekrarlaya tekrarlaya neredeyse bizi de inandıracakları bir itham var

 

Dindarların makam ve para ile iyi imtihan veremediği, sınıfta kaldığı, millet seküler yöneticilerin dönemini arar duruma geldiği yaygın dedikodusuna maruz kalıyoruz.
Durum öyle mi gerçekten?
Depremle birlikte şunu gördük. Dindarlar ülkenin başına bir afet gelmediği günlerde, kendileri para kazandığı, makamlara geldikleri günlerde yüzlerce yardım kuruluşunu devamlı destekleyerek ayakta tutmuşlar. Depremin ilk gününden itibaren 200’den fazla yardım derneğiyle sahadaydılar. Sadece dernekler değil para ve makam sahibi on binlercesi deprem bölgesinde insanlara yardıma koştu çoğu hala oradalar.
Para yardımı konusunda birbirleriyle yarıştılar. Bankadaki hesabını sıfırlayanlara şahit oldum ve ciddi paralar.
Makam gücünü kullanma konusuna gelirsek.
Yıllardır muhalifler ağızlarına gelen her türlü hakareti manevi değerlerimizi de dillerine dolayarak bizlere saldırıyorlar. Tehditlerle ve en rencide edici laflarla bunları yapıyorlar.
Para ve makam sahibi dindar kesim hayret edilecek bir sabır ve erdemle bu duruma tahammül ediyor.
Eski Türkiye’de böyle değildi. Atatürk’e veya rejimin kutsallarına karşı laf edenler anında medya tarafından linç edilir, medya zaten tek eldeydi. Sonra o gözaltına alınan kişi kafası gözü hasarlı halde hakim karşısına çıkardı.
Bu çok kolay bir şeydir. Mesela bugün siyasi erki elinde tutan kesime ve kutsallarına ağır hakaretler edenlerin yüzde 99’una dokunulmuyor dokunulan da göz altına alınıyor birkaç gün sonra gayet mutlu halde zafer nidalarıyla salınıyor.
Halbuki bunun bizim alıştığımız şekli şuydu; göz altına alınan kişi mutlaka emniyette merdivenlerden düşerdi. Bugün bunu kimse yapmıyor. Peki bu kimlerin erdemi yüzünden oluyor?
Evet dindarlar doğru olanı yapıyor, böyle yapmaya da devam edecekler çünkü bunu onlara dinleri ve ahlakları emrediyor.
Bununla beraber bu işittiğimiz hakaretler yüzünden acaba hiç günaha girmek isteyen kalmadı mı içimizde diye hayıflanıyor insan 🙂

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...