29 Mart 2019 Cuma

Muhaliflerin her fırsatta megri megri diye atıf yaptığı
Çözüm Sürecinin niçin başlatıldığını ve neden bittiğinin arka planını anlatalım.
Hangi şartlar sürecin başlamasını sağladı?
İran ile ilişkiler geliştirildi. Türkiye'nin 2008'de başlattığı girişimler 2010 yılında Brezilya Cumhurbaşkanı'nın da katkısıyla beraber 2010'da İran'ı batının baskılarına karşı nefes aldıran nükleer anlaşmanın imzalanması sağlandı.
Lübnan Başbakanı Hariri süikastı ile ilişkilendirilen Suriye'ye Türkiye destek vererek batının baskılarına karşı nefes alması sağlandı ve başlatılan sıcak ilişkilerle 2009 yılında Suriye ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması' imzalandı.
Irak'ta ABD müdahalesinden sonra kürtler Irak'ın en önemli makamlarına getirildiler. Irak Cumhurbaşkanı kürt lider Talbani oldu, Irak genelkurmay başkanı yine kürt bir isim oldu Kuzey Irak'ta Barzani özerk bölgenin lideri oldu.
Irak kürtleri bu kazanımları tehlikeye atmamak için terör örgütü olan PKK'ya Irak topraklarında alan vermek istemedi.
Suriye ve İran, gelişen ilişkilerden dolayı PKK'ya desteği kestiler.
2008 yılında başlayan dünya ekonomik krizi özellikle ABD'yi meşgul ettiği için PKK gibi örgütler batının ilgi alanı dışında kaldı.
ABD'nin emir komutasındaki gülenciler Türkiye'de paralel devleti oluşturmaktaydılar bu yüzden ABD'nin Türkiye'yi karıştırmak için PKK gibi bir örgüte ihtiyacı kalmamıştı
Bu süreçte PKK'nın barış yapmaktan başka şansı kalmamıştı.

2014 yılına geldiğinde bölgede işler değişti. ABD yıkılmak üzere olan Esed'in ömrünü uzatmak için Deaş terör örgütünü ortaya çıkardı, Esed kuvvetleri Rakka'yı çatışma yapmadan Deaş'a teslim etti. ABD Suriye'de devamlı bir kargaşa çatışma istediği için Suriye'de Deaş'ın karşısına laik bir güç çıkarmak isteyince yeniden PKK'ya ihtiyaç duyuldu. Kobani olaylarıyla simgeleşen süreçte PKK yeniden Türkiye ile karşı karşıya geldi. Suriye'deki gelişmeler yüzünden hem Suriye rejimiyle hem İran ile aramız açıldığı için PKK bölgede rahatladı.
Gülenciler fetö şeklinde deşifre edilip tasfiye sürecine sokuldu
Bütün bunların ardından,
PKK yeniden patronu ABD tarafından işe alınınca çözüm sürecini baltalamaya başladı. Hükümet de durumu görünce masayı dağıttı.

Pkk üzerinden siyasetin kurgulanması ve Ecevit örneği

Gençler belki bilmez siyasi tarihimizde şöyle bir olay yaşanmıştır.
11 Ocak 1999'da ülkeyi seçime götürmek için, diğer partilerin de üzerinde anlaşması üzerine 61 milletvekiline sahip Bülent Ecevit'in partisi DSP tek başına Ecevit'in başbakanlığında azınlık hükümeti kurdu. Ardından 9 Ekim 1998'den beri Suriye'den çıkartılıp ülke ülke dolaştırılan Abdullah Öcalan 16 Şubat 99'da Kenya'dan Türkiye'ye teslim edildi. Ecevit bu rüzgarla seçime gitti. Aslında halk Öcalan'ı yakalayanın Ecevit olmadığını biliyordu ama estirilen hava ile %22 oy aldı ve yeniden koalisyon ile başbakan oldu. Yaşlıydı, başbakanlığının büyük kısmını hasta olarak geçirdi ve ülke, tarihinde en büyük yolsuzlukların yapıldığı dönemi ve büyük bir ekonomik kriz yaşadı.
Artık yaşlandı siyasi hayatı bitti artık rakip olmaz diye 61 vekille 74 yaşındayken kendisine geçici başbakanlık verilen Ecevit ve partisi, ABD'nin yerinde küçük bir dokunuşuyla yeniden Türkiye'nin birinci partisi oldu ve Başbakanlığa geldi.
Türkiye'nin siyaseti Pkk üzerinden kurgulanmış oldu.
Zaten Türkiye, 80'lerden beri Pkk ile ordunun bitmeyen ama mesafe alınamayan çatışması üzerinden askeri vesayetin devam ettirilmesi sağlanmak yoluyla Pkk üzerinden kurgulanıyordu.
Pkk yine Türkiye siyasetini etkilemek için sahnede bu defa siyasi partiler içerisinde legalleşerek bu süreci yürütmesi kurgulanıyor.

19 Mart 2019 Salı

2002-2018 Türkiye GSYH ve Borç Karşılaştırması

Türkiye'nin nereden nereye geldiğini anlayamayanlar için geometrik şekiller kullanılan bir tablo.
Türkiye 2002'de 230 Milyar Dolar GSYH/Milli Gelir'e sahipti. Yani ülkede yapılan, üretilen, alınan satılan her şeyin yekünu.
Gezi eylemlerinin yapıldığı 2013 yılı Türkiye'nin zirve yaptığı yıldı. Faizler 4.5'a düşmüştü milli gelir 820 Milyar dolar olmuştu. Eğer o yıl bu olay olmayıp faiz yükselmese, piyasada endişe başlamasaydı belki milli gelir 900 milyar doları geçecekti. Ardından 17-25 Aralık yargı darbesi girişimi, topluma yaygın şekilde endişe ve siyasete güvensizlik pompalayan kasıtlı yayınlar,(o dönemde doğan medyası ve fetöcü medya medyanın %70'ne hakimdi) Deaş terör eylemleri, PKK'nın şehirlerde başlattığı ve devlette yuvalanmış fetö elemanı güvenlik güçleriyle paslaşarak büyüttüğü olaylar bölgede endişeye yol açan çukur eylemleri ve ardından 15 Temmuz darbe girişimi olmasa 2013'e kadar devam eden istikrarlı büyüme aynı hızda devam etseydi bugün 1.2 Trilyon doları geçen milli gelire sakip olacaktık.
Bu gezi türü eylemler bir tek bizde olmadı Ukrayna, Gürcistan, Brezilya, Venezüela (Rusya'ya Ukrayna üzerinden yapıldı ruble %50 devalüasyon yaşadı) gibi ülkelerde de yapıldı ve onlar iç savaşa , bölünmeye, yönetimlerine kayyum atanmayla sonuçlanan süreçler yaşadılar. Biz ekonomik durgunlukla bu süreci atlattık.
Türkiye'nin brüt borç stoku 2002'de 129 Milyar dolardı bunun %30'u özel sektörün borcuydu
2013 te Türkiye toplam borcu 392 Milyar Dolardı bunun %68'i özel sektöre aitti
2018 itibariyle toplam borç 440 Milyar dolar oldu bunun %60'ı özel sektöre ait
Diğer taraftan,
Kamunun borcunu gerçek anlamda bilmek için varlıklar da hesaplanıyor. Yani merkez bankası rezervleri, işsizlik fonu vb. bunlar dikkate alındığında kamunun net borcu ortaya çıkıyor. Çünkü borç alınmış ama diğer taraftan kamunun güvence olarak elinde tuttuğu bir para daha var.
İşte bu açıdan bakıldığında
2002'de bu borç 135 Milyar Dolar ve milli gelire oranı %59.9
2018 sonu itibariyle bu kamu net borcu 95 Milyar Dolar ve milli gelire oranı %13
Kamu net borç stoku 2013 sonu itibariyle de 92 Milyar Dolardı.

İslam'a girmek Türkleri lider milllet yaptı. Sahih İslam da bugün aynı etkiyi yapar

Türkler İslam'a girmeden önce Müslümanlar, bugünkü ülke adlarıyla ifade edersek; İran. Kuzey Afrika’nın tümü, Arap Yarımadası, Yemen, Sudan, Pakistan ve Afganistan’ı içine alan büyük bir devlet ve güçlü ordulara sahip durumdaydı.(Emeviler, dünyada büyük devletler içerisinde toprakları en geniş 5. devlet olarak tarihe geçmiştir)
Şansımız vardı İslam o dönemde modern dünyayı temsil ediyordu. İslam'a girmek aynı zamanda çağı yakalamak demekti.
Türklerin güç olarak bu müslüman birliğini aşıp Anadolu’ya yaklaşma şansı yoktu. Türkler müslüman olduktan sonra Abbasi Devleti’nde yönetimde söz sahibi olmaya başladılar, boylar halinde Anadolu kapılarına kadar geldiler ve islamlaşmaya başlayan Anadolu’da zulüm gören müslümanları kurtarmak için motive oldular ve Anadolu’ya ordularıyla girdiler.
Yani Anadolu’yu yurt edinen Türkler eğer müslüman olmasalar Orta Asya’da diğer Türk boyları gibi dağınık devletlerden biri olarak kalacaklardı. Dünya sahnesindeki etkileri Özbekleri geçmeyecekti.
Anadolu bugün yine İslam toprağı olacaktı ama adı Türkiye olmayacaktı.
İslam bugün de yine bizim için varlık yokluk meselesidir. Bu sefer İslami anlayış konusu kaderimizi belirleyecek. Eğer gelenekçilik üzerinden bir İslam anlayışına takılıp kalırsak içimizde çıkartılmaya çalışılan fitne ile de çağın gençler üzerindeki etkisiyle de baş edemeyeceğiz.
Sahih İslam anlayışına sahip olamazsak, gelenekçilik elimizi ayağımızı yüzlerce yıldır bağladığı gibi bağlarsa, önümüze çıkan modern dünyanın icatlarıyla tahkim edilmiş bariyeri aşamayız. Sahih İslam çağlar üstüdür aklı selimle beraber idrak edilirse çağı dizayn eder ama gelenekçi islam çağa düşmanlık ederek ona mağlup olur. Çünkü çağı dizayn edemezseniz sizi hizaya getirir.
Mehmet Akif'in işaret ettiği gibi
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı

Regaib Kandili, Ne zaman dinimizi ciddiye alıp Kitab'ına uyguna yaşamaya çalışacağız?

Diyanet İslam Ansiklopedisi'nde Regaib ile ilgili bölüm.
Diyanet, ilim adamlarına yazdırdığı metinlerde kaynakları, sahih delilleri dikkate aldığında, Regaib gecesinin aslı yoktur demek durumunda kalıyor ama halka döndüğüne tasavvufçuların başlattığı geleneklere göre halka Regaib gecesini piyango gibi değerlendirmesini ve bir gecede kurtuluşa ermeyi kaçırmamasını tavsiye ediyor.
Ne zaman dinimizi ciddiye alıp Kitab'ına uyguna yaşamaya çalışacağız?

Din Vahiy Yoluyla Gelir Vaizler Onu Halkın Dinine Çevirir

Din vahiy aracılığı ile Resullere gelir,
Onların ardından vaizler yoluyla halka anlatılmaya devam eder.
Vaizler, halkın dikkatini çekip dinleyici sayısını artırabilmek için uzun sözlere ve gizemli anlatımlara ihtiyacı vardır. (çok söz yalansız olmaz)
Halk vaizler yoluyla masalsı bir din anlayışına sahip olurlar
Siyasi iradeler halkın kabullendiği dini gözetmek durumunda kalırlar.
Din bilginleri dinin aslını ortaya koymak isterler ama hem halkın hem siyasi iradenin gazabından çekindikleri için orta yolu bulmaya çalışırlar.
Din bilginlerinin kayıtlara geçirdikleri din, dinin aslı değil kurtarabildikleridir. Sonraki nesil bu kayıtlardakini dinin aslı olarak kabul ederler çünkü kitabidir.
Sonraki dönemde dinin aslından bahsedenler zındık ilan edilir çünkü kitaplardaki dine uygun konuşmuyorlardır.

CHP'nin aday tercihlerinde bir strateji kurgulanmış ve iki hedef var.



CHP'nin aday tercihlerinden anladığımız şu;
Bir strateji kurgulanmış ve iki hedef var.
İstanbul'da düşük profilli bir aday çıkararak Ankaralı seçmenler içerisinde Ak Parti'ye ''ders vermek'' diye bir söyleme sahip olanların elini rahatlatmak.
Bu seçmenler, nasıl olsa İstanbul'u Ak Parti alacak burada oyunu düşürelim partiye bir uyarı yapalım diyecekleri düşünülüyor.
CHP'nin içinde olduğu koalisyonun ortak bir akıl tafafından seçime götürüldüğü çok açık. İktidara karşı bu seçimde tek bir gedik açılması onlar için yeterli görülüyor. Plan bunun üzerine
Diğer hedef, HDP'yi CHP'nin içine yedirmek daha da fazlası CHP'yi HDP'ye tebdil etmek. Şöyleki,
CHP, kesin kazanacağını düşündüğü yerlerde (İzmir, Kadıköy gibi) HDP'ye yakın duran insanları aday gösterdi. Diğer belediyelerde de seçilecek sıralardan HDP'li isimleri meclis üyesi adayı gösterdi.
HDP'lilerin daha organize olması, CHP'lilere göre daha entelektüel derinlikte olmaları, diğer tafraftan arkalarında para desteği olacağı için partide ilerleyen dönemde daha ağırlık kazanacaklar, büyük zengin belediyelerden gelecek para ve güç desteğiyle CHP HDP'ye evrilecek. Çünkü CHP'nin en dirayetli görünen adamı Muharrem İnce'nin bile ne kadar kolay teslim olduğunu gördük. Arkasında para ve örgüt desteği olan insanların önü kesinlikle alınamaz.
Planlamayı yapan aklın esas hedefi şu olabilir. HDP'lilerin batıda güçlenmesi, öne çıkması ve ardından şımarması bu tarafta milliyetçileri tahrik edecektir. Bu durumda MHP ile Ak Parti farklı tavır göstermesi beklenecek, buradan Cumhur İttifakı parçalanmaya çalışılacaktır.
Bu durum bununla da kalmaz batıda doğudaki gibi hoyrat hareket etmeye başlayan HDP'liler ülkenin balansını bozmaya kadar işi götürebilir.

Kadınlar gösterisinde ezanın yuhalanması konusu


Eskiler bilir köylerde kan davası olan ailelerin evlerine gecenin bir vakti habersiz gitmek, bahçelerine arkadan atlamak hayatınıza mal olabilirdi. Çünkü onlar can tahlikesi yaşayan tedirgin insanlardır.
Türkiye'nin de son zamanlarda ülkelerde ayaklanlamalar çıkartan, renkli, kadife adıyla masum gösterilerden devrim çıkaran bir güçle kan davası var. (Gezi ve 15 Temmuz)
Bu büyük güç odağı, hedefine koyduğu ülkeye dışarıdan eylemci yollamıyor o ülkede herhangi bir nedenle sıkıntı yaşadığını düşünen insanları kullanıyor.
Onun için travmayı henüz atlamadığımız şu günlerde bir şey yapacaksanız, diyecekseniz adam gibi kapıya gelin zile basın, ülkeyi tedirgin etmeyin. Çünkü darbe yapılan(Mısır), parçalanan (Ukranya, Libya,) Başına kayyum atanan (Brezilya) veya atanmaya çalışılan (Venezuela) ülke örnekleri ortadayken yanlış anlamaya kurban gidebilirsiniz hele de ezanla, dinle, milli duygularla sorunu olanlarla kolkola eylem yapıyorsanız. Size karşı bir garez yok, sizin kullanılmanız konusunda ciddi endişe var.

Siyasi kamplaşma konusunda hükümet tarafına fazla yükleniliyor.


CHP kanadına baktığımızda durum ne?
Kendi tabanlarının tepkisine bile bakmadan HDP'ye partide fazla alan açılması, Fetö'nün verdiği malzemeleri ve söylemlerini fazlasıyla kullanması karşı cephenin tepkisininin artmasında etkili olmuyor mu?
Erdoğan'ın siyaset tarzı, kendisinin gündem oluşturmasından daha çok halkın gündemini takip etmesi, anketler yaptırması ve ona göre söylem geliştirmesi şeklinde olduğu gözden kaçırılıyor. Erdoğan halkın tepkilerine tercüman olmak yoluyla halkın güvenini ve desteğini elinde tutuyor. Bu konuda biraz gevşese halk ne oluyoruz demeye başlar.
Bu durum kamplaşma olarak görülüyor ama normalde muhalefet halkın tepkisini çeken siyaset ve söylem geliştirmez halkın duymak istediklerini söyler hatta bu konuda vaatlerini abartır.
Bizde muhalefet, halkın hassas noktalarına basarak siyaset üretmeye çalışıyor. Türkiye'nin başının belası iki örgütün eylemleri yüzünden bu millet korkunç travmalar yaşadı. Muhalefet, bu iki örgütün hiç bir yorum kaldırmayacak şekilde karşısında dursa kamplaşmaya sebep olacak argümanların %90'nı ortadan kalkar. Fakat muhalefet bunu yapmıyor ve bunu yapmaması kendi tabanında PKK için bir normalleşme süreci başlatıyor.
CHP içerisindeki ulusalcılar bile ilerleyen dönemde Ak Parti'den seçimle iktidarı alamıyorsak örgütleri siyasete taşıyalım düşüncesine kaymaya başladılar.
Biz biliyoruz ki zaten üniversitelerde PKK sempatizanı gençler sol cenahta lokomotif durumdadır ve bu uzun zamandır sol gençliğin rotasını belirliyor. Şimdi bu yukarıya, siyasete taşınıyor ve bu seçimde batıda önemli belediye başkanlıkları bunlara teslim edilecek.

Ayasofya'yı ayakta tuttuğumuz gibi batıyı da biz ayakta tutuyoruz



Yeni Zelanda'daki cami katliamcısından şu mesajı vermesi istenmiş. 
''Ayasofya minarelerden kurtulacak''
Evet Ayasofya'yı camiye döndürmek yerine, yıkılmak üzere olan Ayasofya'nın ayakta durması için Mimar Sinan tarafından yapılan payandaları ve minareleri yıkalım. Ardından ne olacağını biliyoruz, batının buradaki son nişanı da yıkılmış olacak.
Bu payandalar bizim batı medeniyetininin ayakta durmasını sağladığımız tek payandalar değil.
Batılıların emellerine alet olan müslüman gençlerin kullanıldığı terör örgütlerinden gençlerimizi çekebilsek.
Batılıların geleneklerini, Ayasofya'daki rötuşlarla yerliymiş gibi yaşattığımız geleneklerini hayatımızdan çıkarabilsek.
Batıyı ayakta tutan petrolün, onlara payanda gibi kullanılmasından çıkarabilsek.
Ülkelerinde destek bulamayan yerli siyasetçilerin batıyı yardıma çağırıp ülkelerinin parçalanmasına yol açmalarından kurtulabilsek.
Batının bizim için yazdığı raporlarla birbirimize girmekten kurtulabilsek.
Batı medeniyetine payanda olmaktan çıkardık.
Batıyı şaşırtalım Ayasofya'yı cami olarak açmaktan değil artık Ayasofya'nızı ayakta tutmaktan vaz geçiyoruz diyelim bakalım ne olacak.

Çamlıca Camisi Hat Yazılarındaki Tevhidi Hassasiyet

Çamlıca Camisi hat yazılarında gösterilen hassasiyet memnuniyet verici, inşallah örnek olur.
Allah/
Lafza-i Celal kubbeye tek olarak yazılmış,
diğer isimler alt kademede eşit olarak yazılmış.
Mihrabın çevresi sadece Allah'ın isimleriyle çevrelenmiş


2 Mart 2019 Cumartesi

Erdoğan ve Ak Parti'ye karşı ahlakçı ve dindar kesilmenin dayanılmaz hafifliği


Önceki dönemden kalan borçları çevirmek için piyasaya verdiği güvenle bol para bulduğunda kimse neden faize bulaşıyorsun demiyordu.
Parti kapatılma davasıyla uğraşırken bir üyenin oyuyla kurtardığı günlerde kimse neden aile yasasını bizim değerlere uygun çıkartmıyorsun demiyordu.
27 Nisan e-muhtırasına karşı hükümet dik durmaya çalışırken kimse milli piyangoyu neden kapatmıyorsun demiyordu.
Askeri vesayet, cumhurbaşkanı adayını bizim kriterlere uydurmak zorundasınız dediğinde hükümet halkın emanetine sahip çıkmaya çalışırken kimse aman liyakate dikkat edelim bu vesayetçilerin adamlarını da kadrolara doldurun demiyordu.
Gezi kalkışmasında bu iş nereye kadar gider PKK sokakları terörize eder mi diye endişe taşındığı günlerde kimse neden çözüm sürecine devam ediyorsun demiyordu.
15 Temmuz darbe girişimi günlerinde kimse bu Diyanet'in hali ne, neden buna müdahale edilmiyor demiyordu.
Ama bugünler birileri ahlakçılık ve dindarlık yarışına girmiş, kimi alaycı, kimi tehditkâr tavırla hükümete hiza vermeye çalışıyor.
Evet bu konularda söylenecek sözümüz olmalı
Ama bu söz şöyle olmalı
Reis artık bu işlere sıra gelmedi mi?
merak etme arkandayız.

Neden Ak Parti’ye destek vermeye devam etmeliyiz? Sahih İslam, özgürlükler ve gelişmişlik açısından.


Neden Ak Parti’ye destek vermeye devam etmeliyiz?
Sahih İslam, özgürlükler ve gelişmişlik açısından.
Ak Parti, 2000’li yıllarda islami aktivizmin kazandığı seviyenin ürünü olarak ortaya çıkmış siyasi bir yapıydı. İlahiyat hocalarından ekibe katılanların başında Prof Mehmet S. Aydın, Mustafa Yazıcıoğlu gibi hocalarımız vardı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Prof Ali Bardakoğlu hocaya tevdi edilmişti.
Ak Parti demokratik açılımlarda dönemin yazar ve akademisyenlerini dahi şaşırtacak adımlar atıyordu. Bu adımlar zamanın Cumhurbaşkanı Sezer’e çarpmasa çok ileri boyuta geçecekti.
2009 yıllarına kadar, İş hayatının içinden biri olarak biliyorum; belediyelerde, emniyette, adliyede iltimas neredeyse sıfırlanmıştı.
Sonra ülkede bir süreç başladı. Ergenekon süreci. Osmanlı’nın son döneminden beri siyaseti baskı altına alan askeri irade ile sivil siyasetin hesaplaşma süreci. Bu süreç adil ve ahlaki olarak yürütülebilirdi çünkü toplumdan büyük destek görüyordu. Fakat adliyeye hakim olan Fetö ekibi bu süreci yargılamak için değil süpürmek için kullandı. Hükümet burada olaya hakem olacak durumda değildi. Ne böyle bir ekibi vardı ne de bunu yapacak moral durumu vardı. Çünkü yeni e-muhtıra yemiş, parti kapatma davasından yeni kurtarmıştı.
Neticede hükümete hayat hakkı tanımayan bir cunta tasfiye oluyordu. Bu yargılamayı yapan ekip, bu süreci, devletin bütün kademelerinde yer tutmak için kaldıraç olarak kullandı ve sürecin hassasiyetinde bunu kendileri için çok kârlı bir şekilde de yapabildi. Fetöcüleri tanıyanlar bilir onlar için en önemli şey paradır. Her fırsatı kendi yapılarına para taşımak için kullanırlardı. İşte bu dönemde yerleştikleri her kademede ilişki kurdukları her mevkide bürokratlar yanlış yapmaya zorlandı. Bu zorlama ilk başta himmet adıyla din için yardım duygusal baskısıyla oldu, sonra itiraz edenlerin ayağının kaydırılmasıyla, sonra dosya tehdidiyle ve bilinen diğer şantaj taktikleriyle devam etti. Türkiye halkının, ticari ahlak açısından özürlü bir toplum olduğu gerçeğiyle beraber düşündüğümüzde bu fesat girişiminin nasıl bir sonuç doğurduğunu anlamak zor olmamaktadır.
Neticede Ergenekon sürecinde Ak Parti kadim düşmanlarından kurtulmuş bu sefer eski rakip yapı ile yeni bir savaş sürecine girmişti. Bu süreç çok zorlu geçti ve Türkiye demokratik açıdan mecburen seviye kaybetti.
Bunu şöyle düşünmek gerekiyor. Mahallemize bir hırsız şebekesi musallat olsa, mahalleli birçok tedbir almak zorunda kalır. Pencerelere demir yapılır, fazladan anahtar taşımamıza sebep olan çok kilitli kapılar takılır, yerli yersiz çalıp gece bizi uykumuzdan uyandıran alarmlar takmak zorunda kalınır. Şebeke yakalandıktan sonra bütün bu olağanüstü durumlardan kurtuluruz.
Dünya tarihinde eşine az rastlanır bir şebeke ile baş etmek zorunda kalan bir ülkeyi idare eden Ak Parti’ye bu noktada haksızlık yapılmıyor mu?
Ak Parti din konusunda da bu süreçte Fetö ve arkasındaki güçlerle mücadele ederken mecburen dini yapıların tümüne eyvallah demek durumunda kalmıştır.
Şimdi bütün bu engeller aşılırken takınılan tavır ve olağanüstü tedbirler yüzünden Ak Parti’yi kınamak asla adil bir tavır değildir.
Önümüzdeki süreçte bize düşen siyasete bizzat sahip çıkmak, denetleme mekanizmalarını sonuna kadar kullanmak suretiyle ülkeyi ortak akılla ileriye taşımak olmalıdır.
Başka bir alternatifimiz yok. Bir iktidarın gitmesi demek onun yerine muhaletteki partilerin gelmesi demektir.
Yaşar Nuri Öztürk hocaya tahammül edemeyen İhsan Özkes ki hep onların duymak istediklerini söylediği halde ona dahi tahammül etmeyen CHP ile hiçbir şey olmaz. Bu toplumun değerlerine tahammülü olmayan bir siyasi hareket ancak dış destekle bir yere gelebilir, onların bu durumu ve bu ekibin iktidardan almak istediği intikam iştahı dışarıdaki güç odaklarının gözünden kaçmamaktadır.
Türkiye yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yeni bir yapılanma ile yola çıkmıştır.
Siyasi partilerin daha az etkili olacağı bu sistemde herkes elini taşın altına koymalı, yapıcı eleştiriden kaçınmadan, fahri müfettiş gibi her kurumda gözetleyici olarak ülkeye sahip çıkmalıyız. Yanlış yapan bürokrarı görmezden gelme, yanlış yapan dostumuza eyvallah demeyi suç ortaklığı olarak görmeliyiz.
Bugün vesayetten, localara bağlı yapılardan ve terörden kurtarmış bir ülke durumuna geldik.
İslam'da hükümlerin güncellenmesi vardır diyecek kadar cesur ve olayın farkında olan bir lider ve her türlü vesayetten kurtarmış bir ülkemiz var.
Gerisi teferruat değil mi?

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...