23 Nisan 2022 Cumartesi

BERAT ALBAYRAK’IN KİTABINDAN ALINTILAR VE EKONOMİMİZİN GENEL DURUMU

 

Gelişmekte olan ülkelere dayatılan bir ekonomi sistemi var, zaten onun için gelişmekte olan ülkeler olarak kalıyorlar. Sadece bu dayatmayı kıran Çin ve Güney Kore, Hindistan, Malezya gibi ülkeler gelişmiş ülkelerle rekabet etmeye başladı.
Bu sistem şudur;
Faizler yüksek tutulur, döviz kuru düşer, döviz kuru düştüğü için ithalat ucuzlar, dolayısıyla halk daha ucuza tüketim şansı bulur, ucuzlama olduğu için enflasyon düşer. Ayrıca kredi faizleri yükseldiği için de tüketim düşer enflasyon baskısı azalır.
Fakat bu durum uzun süre sürdürülemez. İthalat arttığı için üretim azalır, Cari açık yükseldiği için bir süre sonra döviz ihtiyacı çoğalır, ülkenin borçları çoğalır ve borcunu çeviremeyecek duruma düşer. Döviz yüksekken içeri giren sıcak para faizlerin yükseltilerek döviz kurunun düşmesiyle liralarını dövize çevirerek çıkıp giderler.
Sonuç olarak ülke IMF’ye ihtiyaç duyar ve dünya düzeninin tezgahına düşer. Bu döngü ortalama 7 ila 10 yıl arasında dönüp durur. Orta gelir tuzağı diye şikayet edilen durum budur.
Türkiye çok düşük geçim standartlarını biraz aşmaya başladığı 70’li yıllardan sonra bu döngüyü 1980, 1994, 2001 yıllarında ekonomide denizin bitmesi şeklinde yaşadı ve IMF’ye koşuldu.
Türkiye en son 2005 yılında IMF ile 36 aylık Stand-by anlaşması yapmış borç taksitlerinin son ödemesini de 2013 yılında yapmıştır. 2008 yılında dünya ekonomi krizi ardından birçok ülke IMF desteğine ihtiyaç duymuş Türkiye’de de ekonomiden sorumlu Babacan’ın ısrarlarına rağmen Erdoğan direnç göstermiş IMF ile yeni bir anlaşma yapılmamıştır.
2013’ten itibaren Türkiye Suriye krizi, Fetö ile mücadele ardından seri terör eylemleri yaşadığı süreçte ekonomide bağımsız politikalar geliştirme dönemini başlatmaya çalışıyordu.
Aynı dönemde 2014 yılı itibariyle ABD para politikasında değişikliğe gitmiş gelişmekte olan ülkelerin para birimlerine karşı dolar değer kazanmaya başlamıştı
Türkiye bu günlerde Suriyeli sığınmacı akınına uğramış (2011-2015)
Fetönün tezgahıyla Rus uçağı düşürülmüş (2015)
İŞİD seri terör eylemleri (2015-2017)
Darbe girişimi (2016) yaşadığı için ekonomide bazı sistem değişikliklerini ertelemek durumunda kalmıştı.
2013 başlarında dolar 1.7 liradan 2018 başlarında 3.8 liraya, aynı dönemde
Ruble 27 den 61’e ,
Endonezya Rupisi 9,5 tan 14’e,
Brezilya Reali 2’den 3.5’a,
Arjantin Pesosu 5’ten 20’ye,
Norveç Kronu 5,5’tan 8,1’e çıkmıştır.
Yani bu dönemdeki artış ABD kaynaklı dolar hamlesine dayanıyordu. Bu dönemden sonra bazı ülkeler bizim eskiden yaşadığımız kısır döngüye girdiler devalüasyonlar ve ekonomik krizler yaşadılar.
Türkiye 2018 Temmuzu itibariyle Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçtikten sonra ekonomide yani dönemi başlatmıştır.
2013 yılından itibaren yaşanan olayların ve düşük kur sisteminin getirdiği ekonomik tehlikenin farkında olan iktidar radikal kararlar alabilecek, batı etkisinde kalmayacak bir ekonomi yönetimi kurmanın zorunluluğunun farkındaydı.
Bu amaçla Berat Albayrak ekonomi yönetimine getirildi.
Türkiye’nin düşük kur tuzağından çıkması gerekiyordu. Türkiye aslında düşük kur dönemini iyi değerlendirdi. Sanayici makine, teçhizat yatırımlarını ucuz fiyatla yapma imkanı buldu. Kamu da altyapı yatırımlarını önemli ölçüde bu dönemde yaptı.
IMF bağından da kurtulduğumuz 2013 yılından itibaren Türkiye yeni yol haritasını belirlemeye başlıyordu. Fakat bu dönem Türkiye’nin uğraşmak zorunda kaldığı ciddi olaylarla geçti. 2014 yılı itibariyle gelişmekte olan ülkelerle beraber bizim de paramız dolar karşısında değer kaybetti. Bu bizim de istediğimiz bir durumdu. Fakat biz hemen yapmamız gereken ekonomi sistemindeki yapısal değişimleri araya giren olaylar yüzünden 2018 yılına kadar ertelemek durumunda kaldık.
Türkiye, 2000 yılında toplam dış ticaret 82,2 milyar dolar cari açık 26,7 milyar dolar olmuş, toplam dış ticarete oranı %32.5
2013’te toplam dış ticaret 403 Milyar dolar, cari açık bunun %24,7’si 99,7 milyar dolar olarak gerçekleşmişti.
2017 dış ticaret 391 milyar 250 milyon dolar, cari açık 77 milyar 62 milyon dolar yani dış ticaretin %19,9’u kadar gerçekleşti.
2021’de toplam dış ticaret 496,7 milyar dolar, cari açık bunun ancak % 9,3’ü kadar 46,1 milyar dolar oldu.
Enflasyon Ak Parti iktidarının ilk 15 yılında % 10’nun altında seyretti. Dolar kuru 2002‘de 1,5 liraydı 2008’de 1,2’e kadar düştü 2013’te 1,7 liraydı . Enflasyon üretici fiyatlarında düşük tüketici fiyatlarında daha yüksekti. 2013 yılında ÜFE 4,48 TÜFE 7,49’du.
Bunun anlamı fiyatların artma sebebi, talebin yüksek olması yüzündendi. Döviz aynı kalmasına rağmen gelişmiş ülkelerden daha yüksek enflasyon olmasının sebebi ülkenin yeni zenginleşmesi, halkın tüketime olan açlığı kaynaklıydı. Kadınların işgücüne katılmasının hızla arttığı hane gelirlerinin yükseldiği dönemdi. Gelişmiş ülkelerin aksine yeni zenginleşmenin sonucu ihtiyaçların kapatılması için tüketime aşırı yüklenme söz konusuydu.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk hükümeti Temmuz 2018’de göreve başladı hemen Ağustos’ta ABD ile Rahip Brunson gerilimi yaşandı. ABD başkan yardımcısı ve Trump ekonomik saldırılar yapılacağını açıkça ilan etti ve Londra merkezli finansçılar tarafından TL üzerinde spekülatif hamleler geldi.
Bu saldırılar bize bu alanda spekülasyona fırsat veren düzenin değiştirilmesi fırsatını verdi.
Berat Albayrak Burası Çok Önemli kitabında bu durumu şöyle özetlemiş;
........................
Bankalarımız yurt içinden ve yurt dışından topladıkları dövizleri Londra’daki swap piyasasında TL’ye çeviriyor yabancılardan aldıkları TL ile yurt içinde kredi veriyordu. TL’nin kaynağı Londra olunca, faizini de Londra’daki yatırımcılar belirliyordu. Üstelik ortalama vadesi bir hafta civarında olan ve toplam hacmi bir dönem 90 milyar dolara kadar ulaşmış bu işlemler vade gününde yenilenmez ve yabancılar bankalarımıza verdikleri TL’yi bir anda satıp dolara dönerse, döviz kurlarında ve tüm finans piyasalarımızda büyük bir sarsıntı yaşanabilirdi. Net swap pozisyonları 60 milyar dolar karşılığı TL’ye kadar çıkmıştı. Yurt dışı yerleşiklerin net swap pozisyonlarının 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin hemen ardından hızla artarak 10 milyar dolar seviyesinden 2017 sonunda 60 milyar dolar seviyesine çıkmıştı. Sanki silah gücüyle ulaşılamayan siyasi değişimi finansal saldırılarla elde etmek için yeni bir kurgu hazırlanıyor ve yüklü miktarda TL ile her an dövize dönmeye hazır şekilde kısa vadeli swap hesaplarında hazır bekletiliyordu.
Öyle bir düzen kurulmuştu ki iç ve dış kur spekülatörler hem faizimizi hem döviz kurlarımızı diledikleri şekilde belirleyebiliyor , speküle edebiliyordu. Diledikleri zaman döviz kurları üzerinde baskı oluşturup Merkez Bankamızı faiz artırmaya zorluyor , hedeflerine ulaştıklarında da yüksek kur seviyesinden TL’ye dönüp yüksek faiz kazancı elde ediyorlardı
İlk hamle olarak, Türk bankalarının yurt dışı yerleşiklere TL verdiği ve karşılığında dolar aldığı wrong-way swap işlemlerine sınırlama getirildi. Bu sınırlama ile kur operasyonuna girişenlerin swap kanalından sınırsız miktarda TL’ye erişimi sona erdi. Böylece TL’nin karşılıksız olarak açığa satılması engellendi ve kur üzerindeki baskı hızla ortadan kalktı. Dolar 7 liradan bir haftada 6’ya düştü, açığa TL satan spekülatörler ciddi zarar etti. Ayrıca yurt dışında TL likiditesinin azalmasından ötürü açık pozisyonlarını kapatmak için yüksek faizle TL borçlanıp ağır bir maliyete katlandılar, ya da TL’yi hiç bulamayıp temerrüde düştüler ve itibar kaybettiler.
________
Türkiye zor bir ülke, Endonezya, Malezya, Güney Kore gibi kendi başına bırakılan bir ülke değil.
Dünyanın en büyük silahlı terör örgütü PKK’nın, yine dünyanın en büyük paralel devlet yapılanması ve ABD’nin direkt emir komutasında bir örgüt olan Fetönün her türlü saldırısı altında olan ve orta doğunun komşusu bir ülke Türkiye.
Bunlara bağlı olarak bu örgütlere çalışan ajan rahip Brunson olayı bize ekonomik saldırı gerekçesi yapıldı. Ardından 2019’da Suriye’de kurulmak istenen koridor terör devletini bertaraf etmek için ABD ile ciddi gerilim yaşadık. Trump yine ağır tehditler ile bize saldırdı.
Bunlar yaşanırken ülkenin risk primi yükseldiği için faizler ve kur kontrolü zorlaştı. Türkiye borçluluk açısından, cari açık açısından, bütçe açığı açısından düşük oranlara sahip olmasına rağmen bu siyasi riskler yüzünden risk primi yüksek seyrediyordu.
Türkiye düşük kur düzenini değiştirmek istiyordu ama bunu politika faizini düşürerek yapması asıl verimli neticeyi verecekti fakat yaşanan olaylara bağlı olarak kur yükselince hedefler kısmen gerçekleşmiş oluyordu.
Trump ekonominizi batırırız tehditlerini savurduğu aylarda eylül 2018’de politika faizini 24’e kadar çıkartmıştık.
2020 Pandemi dönemine rağmen yaz dönemi biterken ekonomi iyi durumdaydı , borsa rekorlar kırıyor, politika faizi 8,25’e kadar düşmüştü. Dolar 7 lira, enflasyon 11,75 seviyesindeydi.
Türkiye zor ülke demiştik bu sefer iç ve dış dengeler bizi başarılı bir ekonomi yönetimini değiştirmek zorunda bıraktı.
Yeni gelen Merkez Bankası başkanı Naci Ağbal aşırı tedbirli davranarak peş peşe politika faizini beklenenin üzerinde yükseltti. Enflasyonun (TÜFE) yıllık %15,61 olduğu ayda politika faizini 19’a çıkarttı. Onun döneminde ekonomi yavaşladı, borsa devamlı düştü.
Bu dönem dünyada emtia fiyatlarının hızla yükseldiği dönemdi. Üfe şubat 2021’de yüzde 27 olarak gerçekleşmişti. İçerideki baskı politika faizinin enflasyon oranının üzerinde olması yönündeydi. Merkez Bankası da bu görüşe paralel olarak faizi yükseltti.
Halbuki bu yıl dünyanın uyguladığı faiz politikası üfe’nin esas alınmaması yönünde oldu. Hatta Tüfe’nin de emtianın başka sebeplerle yükselmesi yüzünden yükseldiği bu yüzden politika faizlerini belirleyici olmaması dikkate alındı. Bütün ülkeler enflasyonun üçte biri hatta son aylarda sekizde biri seviyesinde politika faizi belirlemeye devam ediyor.
Bu günlerde dünyada ekonomistlerin ve piyasaların en büyük korkusu Avrupa ve ABD merkez bankalarının faiz artırımına gitmesidir. Çünkü bu artış ekonomik durgunluğa sebep olacak endişesi vardır. Bunun sonucu da iflaslar ve yüksek işsizlik oranlarıdır.
Naci Ağbal Mart 2021’de görevden alındı. Politika faizi hemen düşürülmedi eylül ayına kadar aynı seviyede tutuldu. Çünkü ekonomi önemli oranda beklentilerle yürümektedir. İçeride devamlı pompalanan faiz yüksek olmalı yaygarası dikkate alınarak, piyasayı endişelendirmemek uğruna beklendi, döviz kuru bu dönemde az da olsa yükselmeye devam etti.
Eylül ayına gelindiğinde dünyadaki politika faizlerine paralel olarak bizde de faizi makul seviyeye çekmek kararı alındı.
O günlerde dünyada uygulanan politika faizi oranları
Ukrayna enflasyon 10.3 Politka faizi 9
Güney Afrika C. enflasyon % 5 P. Faizi 3.75
Belarus enflasyon 10.5 Politka Faizi 9,25
Rusya enflasyon 8,13 Politka Faizi 7.5
Polonya enflasyon 7.7 Politika faizi 1,25
Çekya enflasyon 4,9 Politka Faizi 2,75
Macaristan enflasyon 7,40 Politka Faizi 2,10
Türkiye Merkez Bankası da bu oranlara paralel şekilde enflasyonun 19 olduğu eylül ayında faizi 18’e düşürdü sonraki ayda 16’ya düşürdü piyasada beklenti oluşturulduğu gibi döviz patlamadı.
Yürütülmekte olan ekonomi politikası için yani üretimi ve ihracatı desteklediği için doların bu seviyelere çıkması uygun görülüyordu.
Üretim üssü olmak TL’nin değerinin düşmesi gerekli bir durumdu. Uzakdoğu ülkeleri 90’lı yıllarda üretimi çekmek için paralarının değerini düşürmüşlerdi. (grafikleri aşağıda) Biz o yıllarda hatta 2010’lara kadar onlarla rekabet edecek durumda değildik, dünya şartları da buna müsait değildi. Fakat şimdi onların yaptığı hamleyi yapıp değişen şartları iyi değerlendirip üretimi ülkemize çekebileceğiz.
Ülkemizin diğer zorluklarından olan bir durum da bazı muhalif ekonomistlerin şöhret uğruna veya iflah olmaz muhalif oldukları için insanları yanıltmasıdır.
Berat Albayrak’ın kitabından devam edelim
.............................
Bazı ekonomistler diyor ki: ‘’ Rekabetçi kur politikasıyla cari açık kapanmaz , çünkü Türkiye’nin ihraç ettiği her 100 dolarlık malın 70 dolarlık kısmı ithal ara mal, o yüzden döviz kurlarının artmasıyla maliyetler de hızla artıyor.’’
Oysa burada sıklıkla dile getirilen yüzde 70 ithal girdi oranı BİR ŞEHİR EFSANESİDİR. Veri analizine dayanmaz . Bir iktisatçı gözüyle bakıldığında mantıklı da değildir. Bu oran Türk ekonomisine dair olumsuz algıyı beslemek için uydurulmuştur ve gerçek ithal girdi oranı OECD verilerine göre 2016 yılı itibarı ile % 16,4 olarak gerçekleşmiştir. Merkez Bankası araştırmacılarımız imalat sanayi ihracatçı firmaları için bu oranı % 28,5 olduğunu hesaplamıştır *
.........................
Kur artışı muhakkak bir süre içeride fiyatları artıracak alım gücünü düşürecektir. Halkımız bunun gerekli bir durum olduğunu anlamaya başlamış vaziyettedir.
Bizim şanssızlığımız ekonomide bu atılımı yaparken Pandemi ve ardından Ukrayna Rusya savaşına denk gelmiş olmamızdır. İkisi üst üste gelince döviz kuru artışı ve emtia artışları üst üste bindi.
Fakat şu da bir gerçek ki; üretimin Çin’den bizim tarafa taşınma ihtiyacı Pandemi ile başladı, Türkiye’nin bölgede istikrarlı bir ülke olması ve dengeli dış politika izlemesinin değeri Rusya-Ukrayna savaşıyla ortaya çıktı.
Türkiye kurun artışını kontrollü şekilde yürütürken kasım ayından sonra bir şey oldu ülkemizdeki bu gerilimli, faiz üzerinden halkın kışkırtıldığı ortam spekülatörlerin radarına girdi.
Hükümeti zor durumda bırakmak isteyen muhalif sermaye grupları ve spekülatör gruplar dolara yöneldi ve dolar hızla artmaya başladı. 18’e yaklaşan dolar, hükümetin bir operasyonuyla durduruldu ve bir iki günde 11’lere kadar düştü. Eğer kur korumalı sistem uygulanmasa dolar 20’yi geçecekti. Bugün doların durduğu seviyeden anlıyoruz ki doların değeri o seviyeler olmadığı halde aşırı taleple o seviyelere çıktığı anlaşılmaktadır.
Bugün dövizin çıkmamasının sebebi dövizin bir hamleyle düşürülme ihtimalini göze alamamalarıdır. Bugün politika faizi enflasyonun dörtte biri seviyelerinde olduğu halde döviz çıkmamaktadır. Halbuki muhalif ekonomistlere göre bu durum felaket olmalıydı.
Demek ki bizim meselemiz dolara gereksiz talebin olmasıydı. Bu olmasaydı geçtiğimiz yıllarda daha düşük politika faiziyle yürüyebilir piyasada faizlerin daha düşük seyretmesini sağlamış daha da canlı piyasaya sahip olabilirdik.
Neticede bugünlerde dünya piyasalarının endişesi olan merkez bankalarının faiz yükseltme hamlesini Türkiye geçen yıl oldukça makul seviyelerde tuttuğu için piyasası canlı olmuş, istihdam Pandemiden bu tarafa 2,5 milyon artmıştır.
2021 kasım ayında yaşanan hızlı dolar artışı bir komplikasyondu, yani iyi giden bir tedavi sürecinde bir sebeple başka bir hastalığın tetiklenmesidir.
Hastalık demişken bizim halkımızın hastalık düzeyinde kötü alışkanlıkları vardır.
MR çekimlerinde, sezaryen doğumda dünya birincisiyiz, kafelerde vakit geçirmede, cep telefonuna, kripto paralara yatırım yapmada en önde gelen ülkelerdeniz. Aynı şekilde başka ülkelerde olmayan şekilde dövize yatırım yapma hastalığı olan bir ülkeyiz.
Netice itibariyle Türkiye ekonomisi canlılığını korumakta, ihracatı artmaktadır. Caddelerde kiralık dükkan bulmak zordur çünkü esnaf işsizlikten yakınmamaktadır. Yaşadığımız zorluk dünyanın da yaşadığı hayat pahalılığıdır. Bunun kaynağının dünyada bu işi kotaranlar olduğunu artık herkes anlamış vaziyettedir.
Bu süreçte herkes zorluk yaşayacaktır fakat Türkiye konumu, altyapısı, ekonomi ve dış işlerinde yakaladığı denge politikası ve dünyadaki üretimin Çin’den başka alternatiflere ihtiyaç duyması sebepleriyle büyük fırsatlar ülkesidir. Yeter ki istikrar devam etsin Zelenski gibi projelere prim vermeyelim.
Seçmek değil, prim bile vermemeli, gündemi belirlemelerine fırsat dahi vermeyerek ülkenin ahengini bozmamalı ve ümitlerin kırılmasına fırsat verilmemelidir.





 

 


3 Nisan 2022 Pazar

CHP'li Gazeteciler Konuşuyor

 

Eski Türkiye’de ülkenin sahibi gibi davranan şımarık gazetecilerin son günlerde kendi aralarında geçen konuşmadan bir bölüm.
A kişisi
- Nasıl gidiyor masanın durumu, olacak mı bu sefer?
B kişisi
- Yahu hiç sorma, şundan 10 yıl öncesine kadar bütün ümidimizi kaybetmiştik devlette söz sahibi olmak adına, kim derdi İslamcıların desteğiyle tekrar iktidar hayalleri kuracağımızı
C kişisi
- Ben onlardan çok Kürtlere hayret ediyorum, JİTEM demek asker demek, CHP demek, Çiller demek Meral Akşener demek. Bölgede yapılanların ceremesini çekenler hâlâ hayatta bunlar nasıl o günleri unuttu. Yahu biz gazetecimizle, sanatçımızla Ahmet Kaya’yı Kürtçe kaset çıkaracağım dedi diye tekme tokat ülkeden sürdük.
A kişisi
- Yahu biz de değiştik
B kişisi
Ya bırak ne değişmesi, bizim gençler sosyal medyada aynı kafadalar, yine Kürtlerin hiçbir şeylerine tahammül edemiyorlar. Ödüm patlıyor Kürtleri uyandıracaklar diye
A kişisi
Değiştik derken uyandık artık, eskiden güç bizdeydi burnumuzdan kıl aldırmıyorduk, şimdi insan kullanmayı öğrendik.
B kişisi
Orası öyle, kim diyor CHP’liler değişime karşıdır diye (kahkahalar)
A kişisi
İnanır mısınız rüyalar görüyorum; yine iktidar bizdeymiş, bir telefonla bakana ulaşıyorum, fırçalıyorum, talimatlar veriyorum, ne günler yaşamışız kıymetini bilmemişiz.
B kişisi
Ben şeylere gülüyorum, bu fetöcülere; bütün güçleriyle bizi destekliyorlar, yahu biz iktidara geldiğimizde sizi mi taşıyacağız, biz bilmiyor muyuz ABD’yle iş tutmayı?
C kişisi
- Evet yahu o ulusalcılık dönemimizde biz neye güvendik de Avrasya mavrasya falan demeye başladık. Bizim başımızı o bazı emekli askerler yaktı.
A kişisi
- Ya bu Davutoğlu- Babacan, bunlar gerçekten bizim bilmediğimiz bir şeye mi güveniyorlar? Bizim bunları kullanıp atmayacağımıza nasıl inanıyorlar?
B kişisi
- Onlar son anda Abdullah Gül veya onun gibi bir ismin aday yapılacağını biliyorlar.
A kişisi
- Eee
B kişisi
- Eesi seçim sathı mahalline girdikten sonra kim aday olursa olsun kimse yan çizemez, bu ahmaklar kuzu kuzu bize uyacaklar.
C kişisi
- Yahu bunlarda nasıl bir Tayyip düşmanlığı oluştuysa gözleri kararmış vaziyette, bizim artık hayalini kuramadığımız seçim kazanma ihtimalini bize yaşatıyorlar. Bayılıyorum bu kızmış Müslümanlara (kahkahalar)
A kişisi
- Binmeyi diyecektin (kahkahalar)
C kişisi
- Evet ama bu sefer öyle demokrasi memokarasi saçmalıklarına bakmam, o sırtına binerek çıktığım insanları oradan inip bir daha sırtıma almam.
- (evet evet tasdikleri ve anlamlı anlamlı birbirlerinin yüzüne bakmalar, iç çekmeler)
A kişisi
- Ya gerçekten Abdullah Gül gibi birine mecbur kalırsak ne olacak?
B Kişisi
- Hiçbir şey olmaz, önemli olan meclis çoğunluğunu almak. Masa meclis çoğunluğunu aldıktan sonra Cumhurbaşkanı kim olursa olsun emrimizde olur?
A kişisi
- Yahu tek adam sistemi değil mi bu sistem CB ne derse o olmuyor mu?
B kişisi
- Yahu sen bizim yaptığımız yaygaraya bakma. Meclis bugün bir yasa çıkartsın mesela ‘’Cumhurbaşkanı Çankaya köşkünü kullanır’’ diye, CB kuzu kuzu gidip orada oturur. Yasa ne derse o olur, yasayı da meclis çıkartmıyor mu? Görmüyor musun Tayyip ne yaparsa önce Bahçeli’yi ziyaret ediyor. Onun için önemli olan masanın meclis çoğunluğunu kazanması. Onu da HDP ile sağlarsak bütün güç bizde olur yani HDP ile irtibat kuranda. Yani Avrupa kime destek verirse hükümette onun borusu öter.
A kişisi
- Büyükelçilerin önemi diyorsun, peki gerçekten kazanma ihtimalimiz var mı?
B kişisi
- Valla hiç önemli değil, bu ahmaklar bize ömrümüzün son döneminde yeniden adam yerine konulma duygusunu yaşattı, yine bize gündemi belirleme imkanı verdiler ya o bize yeter.

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...