20 Şubat 2020 Perşembe

CHP'Lİ, LAİKÇİ, DİNDEN NEFRET ETTİĞİNİ her zaman, her fırsatta gösteren devlet bürokrasisi 60'larda BİR İMAM OLAN Güleni hangi amaçla PİYASAYA SÜRDÜ

Kılıçdaroğlu ''BİR AKILLA'' birlikte hareket ediyor. Bunu artık birçok CHP'li yönetici de İTİRAF etti. Bu akıl Kılıçdaroğlu gibi defolu birinden bile bir ''lider'' çıkartmayı bugüne kadar başardı. Bırakın İslami bir partiyi herhangi bir sağ partide böyle birinin bu kadar zaman başta kalması mümkün değildi o ayrı.
Tabii bu akıl da her şeyi iyi planlıyor diye bir şey yok.
Mesela ya Kılıçdaroğlu 15 TEMMUZ'DA HAVALİMANINDAN çıkışta o tankın üzerine çıkıp bir fotoğraf verseydi şimdi ne havada olacaktı?
Ak Parti'ye devamlı sizi darbeden ben kurtardım deyip duracaktı ve bu karşılığı olan bir laf olacağı için gitgide ağırlığı artan bir baskı oluşturacaktı.
İşte şimdi bu ''akıl'' uyandı gibi
Kontrollü darbe sözleri, Fetö'nün ürettiği söylemleri kullanıp Fetöyü diri tutmaya çalışmaları, İmamoğlu ve CHP genel başkan danışmanları gibi Fetö ile irtibatı olmuş kişileri oyunda tutmaları istedikleri sonucu vermedi.
''Akıl'' bu sefer Fetö'nün kötülüğünü kullanıp geçmişteki Fetö ile Ak Parti birlikteliği üzerinden yürümeye başladı.
Ak Parti de buna karşı;
CHP'Lİ, LAİKÇİ, DİNDEN NEFRET ETTİĞİNİ her zaman, her fırsatta gösteren devlet bürokrasisinin 60'larda BİR İMAM OLAN Güleni hangi amaçla PİYASAYA SÜRDÜĞÜNÜ ortaya dökmelidir.
Edilgen, zararsız, siyasete karışmayacak bir İslam anlayışını yayması için Gülen piyasaya sürülmüştü.
Bu çok ahlaksızca, halkın aklına, imanına müdahale demek olan ZALİMCE VE SİNSİCE bir girişimdi.
Ak Parti en üst düzeyde sadece bu durumu gündeme getirmeli Fetö konusunda GÜNDEMİ buraya taşımalıdır.

14 Şubat 2020 Cuma

Fetö artık fitne çıkarması ile değil direkt fitnenin kendisi olarak değerlendirilerek Ak Parti'yi yıkma süreci başlatıldı.

Fetö, 17/25 yargı darbe girişiminden beri Ak Parti muhaliflerinin umut kapısı olmuştu. Saadetinden CHP'sine kadar en solcusundan ırkçısına kadar hepsi Fetö'yü zımnen destekledi. Ümit ettiler ki seçimle yıkamayacakları Ak Parti'yi Fetö fitne ile dağıtsın bitirsin.
Son günlerde artık bundan ümidi kestiler
Ergenekon artıklarının yeniden gündeme gelmesi, Eş zamanlı Fetö'nün siyasi ayağı çıkışları yeni bir döneme girdiğimizi gösteriyor.
Fetö artık fitne çıkarması ile değil direkt fitnenin kendisi olarak değerlendirilerek Ak Parti'yi yıkma süreci başlatıldı.
Fetö bütün bu muhalif kesimler tarafından alabildiğine şeytanlaştırma konusu yapılacak, mağduriyet söylemi bitirilecek Fetö alabildiğine şeytanlaştırılacak.
Ve kim nereden ne bulursa Ak Parti'ye Fetöyü bulaştırmaya çalışılacak. Fetö de buna çanak tutacak çünkü Fetö sahada HDP ve bazı dini yapılar içerisinde kripto şeklinde yer tutmayı denedi ve sonuç aldı.
Bu yüzden bu şeytanlaştırılma topuna Fetö'nün firardaki sözcüleri de girebilir.
Asılsız da olsa bazı iddialar ortaya atacaklar. Biz Ak Parti ile şunu yaptık bunu yaptık şeklinde spot kullanışlı, dile dolanabilecek hadiseler piyasaya sürebilirler
Bu yüzden Ak Parti şimdiden ön almalı. Fetönün uydurmalarını beklediğini en üst seviyede dile getirmeye başlamalıdır.

Fetönün TAKTİKLERİ bitmez..

.
Son zamanlarda yürürlüğe koydukları oyun, insanların merhamet duygularını İSTİSMAR etmek üzerine.
Davalarından DELİL YETERSİZLİĞİNDEN beraat eden ama KHK ile işlerinden atılan Fetöcüler, hapishanelerde doğum yapan tutuklu kadın fetöcüler, geliri olmayan bu ailelerin mağdur çocukları...
Evet VİCDAN sahibi her insanı etkileyen bir durumla karşı karşıyayız.
Fetö yıllarca en zeki çocukları aldı MANKURTLAŞTIRDI. En cins kafa çocukları öğretmen yaptı, dünyanın ücra köşelerine gönderdi.
ZEKAYI istismar etti harcadı.
Himmet adı altında memurundan, iş adamına her üyesine yolsuzluk dahil her şeyi himmet için kullanmayı meşru hale getirme alışkanlığı kazandırdı.
AHLAKI istismar etti, harcadı.
Şimdi de KHK'lılar üzerinden vicdanları istismar ediyor ve insanlığımızı harcamaya çalışıyor.
Durum şu anda nedir?
Bu KHK'lılarla beraber, dışarıda kaçak olanlar, içeride gizli fetöcüler hepsi şu anda her fırsatı değerlendirip devlet aleyhine YIKICI PROPAGANDA yapıyor.
Sadece hükümet aleyhinde değil, devlet aleyhine yapıyorlar bunu ve şöyle diyorlar bizim için; "Türkiye 160 ülkeden birisidir, YIKILIRSA yenisi kurulur".
Bu saldırganlıkları, mağdur olarak gösterdikleri arkadaşlarına milletin merhamet etmesine engel oluyor.
Bu ülkede darbeler yapıldı, onlarca insan idam edildi, sokaklarda binlerce insan birbirini öldürdü ama birkaç yıl sonra her şey unutuldu, bu insanlar bir arada yaşamaya hatta iş ortaklıkları kurmaya başladılar. Çünkü bütün taraflar bunu ülke için yaptıklarını biliyorlardı, devlet ayaktaysa sorun yok deyip işlerine baktılar.
Fetöcüler böyle yapmıyor.
"Bizim olmayan ülke kimseye yar olmasın" diyerek en YIKICI saldırılarına hız kesmeden devam ediyorlar.
Kendilerini mağdur sayan KHK'lılar ne yapmalı?
Eğer "Biz saldırganlık yapmıyoruz, dışarıdan yapılıyor" veya "bazılarımız yapıyor" diyorlarsa;
Toplanıp bir BASIN TOPLANTISI yapsınlar.
"Biz fetöcülerden BERİYİZ, onları LANETLİYORUZ" veya "biz PİŞMANIZ" desinler. Eğer bu millet onlara merhamet etmezse o zaman insanların vicdanlarına söz etsinler.
Kendi üyelerine ACIMAYIP, onlara merhamet edilmesini engellemek için her tülü saldırıya devam edip sonra onlara acımaları için insanların duygularını istismar etmek fetönün son ÇİRKİNLİĞİDİR.
Bu oyuna gelip kendilerini kurtarmak için fetöden beriyiz dememek, KHK'lıların ya AHMAKLIĞIDIR ya da "fetö dimdik ayaktadır" diyerek, fetöye DESTEK vermeye devam etmeleridir.
Bunun da doğal olarak bir bedeli olur.

Devrim Yapan Her Liderin Kendine Göre Bir Stratejisi Vardır.


Türkiye Cumhuriyeti askeri vesayet altında SİVİL SİYASETE DAR BİR ALAN verilen bir sistemle uzun zaman idare edildi. Bu vesayet sisteminin halk tabanında karşılığı olmayan bir yönü vardı; DİNE BAKIŞI. Eğer vesayet sistemi düşük seviyede de olsa din ile barışık olsaydı, Türkiye'de bu sistem uzun yıllar devam edebilirdi. Anadolu insanı DİNDAR olmayı ESAS sayar, günahkar olmayı ARIZİ bir durum olarak görür, büyük çoğunluğu hayatının bir döneminden sonra dindar olmayı hedefler. Halkın bu özelliğine rağmen askeri vesayet döneminde DİN VE DİNDARLIK SAKINCALI GÖRÜLMÜŞ, devletten UZAK tutulmuştur.
Bu durum ancak SON DÖNEMDE DEĞİŞMİŞTİR. Bu TABİİ Kİ KOLAY OLMAMIŞTIR.
Türkiye'de bu vesayet sistemini demokratik sisteme çevirme süreci aslında bir DEVRİMDİR. Bu devrim, dünya tarihine kansız olarak gerçekleşen en önemli devrim olarak geçecektir.
Bu devrimin SİYASİ HAREKETİ VE LİDERİ bazı STRATEJİLER uyguladı.
Bugün, bu strateji yanlış olmuştur, başka şekilde yapılmalıydı diyenler olabilir. Onlara hak verenler de olabilir ama ortada başarıya ulaşmış bir devrim var.
Bu devrimin sonucunda Türkiye dünyada en SİVİL devletlerden biri olmuştur. Türkiye bu devrimle; derin devletin, istihbarat teşkilatının, askeriyenin yönetime müdahalesi en az konuşulan hatta hiç konuşulmayan bir ülke durumuna gelmiştir.
Bu devrimi yaparken lider bir strateji uygulamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan beri devlet kadrolarının DIŞINDA tutulan, ZENGİNLEŞMESİ engellenen geniş halk kitlelerinin devlette yer bulması ve zenginleşmesi devrimin başarıya ulaşması için zorunlu bir strateji olarak görülmüştür. Yaygarası yapıldığı kadar bu konuda henüz çok mesafe alınmamış olsa da ülkede bir denge oluşmuş durumdadır.
Bunun tabii ki bazı KOMPLİKASYONLARI olacaktı ama vesayetin kadrolarıyla, zenginleriyle vesayet sistemi ÇÖKERTİLEMEZDİ. 90 senedir vesayet sistemi LEHİNE çalışan KAYIRMACILIK halkın geniş kesimini GÜÇSÜZ bırakmıştı. Eskiden bunu anlatmakta zorlanıyorduk ama bugün dünyada üzerinde operasyonlar yapılmakta olan devletlerin vesayetçilerinin arkasında nasıl başka devletlerin olduğunu herkes aşikar bir şekilde görmektedir.
Medyada, sivil toplum örgütlenmelerinde, üniversitelerde bir denge olmadan Türkiye'nin gerçek manada zenginleşmesi ve bağımsızlığa ulaşması sağlanamazdı.

Ekrem İmamoğlu'nun son tatil olayı SKANDALDIR

Bu herkesin ortak kanaati, yani en azından öyle olmalı.
Tabii bu eğer İmamoğlu'nun plansız bir kararıysa bu durum skandaldır.
Bizce durum daha da VAHİM görünüyor.
İmamoğlu'nun baştan beri bir ORGANİZE AKILLA yürüdüğünü biliyoruz.
Büyük bir PR ÇALIŞMASIYLA seçim kazanan bir siyasi figürün enkaz altında insanlar varken, cenazeler kaldırıldığı günlerde, eğlence programlarının, konserlerin ertelendiği şu günlerde enkazların içerisinden geçip kayak yapmak için lüks bir otele yerleşmesi, ertesi gün kayak takımlarıyla fotoğraf paylaşması hiç normal değildir. Bu bir akıl tarafından idare edilen İmamoğlu için hiç normal değildir.
İKİ İHTİMAL VAR
Ya İmamoğlu, bu akılla arayı bozmak ve onlardan kurtulmak için kendi başına hareket etmeye çalışmaktadır. Ki böyle bir tatil aymazlığı normalde İmamoğlu gibi bir modelden beklenir.
Ya da plan YİNE İŞLEMEKTEDİR;
İmamoğlu'nun kendi tabanını delirtmesi istenmektedir. Bu ülkede 7 yıldır insanlara UMUTSUZLUK aşılanmaya çalışıldı. Sonra Muharrem İnce ile bir umut oluşturuldu onun çökmesiyle İmamoğlu ile bu umut beslenmeye çalışıldı.
İktidar tarafında işler beklenenden iyi gidince plan değişti.
Muhalif taban umutsuzluğa düşürülüp DELİRTİLECEK HUZURSUZLUK VE İSYAN PSİKOLOJİSİ kullanılmaya müsait bir zaman için hazır tutulacak.
Komplo teorisi gibi geliyor ama İmamoğlu ve arkasındaki aklın bu yaptığını BAŞKA TÜRLÜ ANLAMLANDIRAMIYORUM.

Kılıçdaroğlu olmasa Ak Parti HİZMETLERİNİ BECERİP ANLATAMIYOR

.
31 Mart yerel seçimleri öncesinde Kılıçdaroğlu Hatay’da baraj yapılmadığını iddia etti de Hatay’da 6 baraj yapıldığını söylemek ve ardından her ilde yapılan yatırımları görüntüleriyle mitinglerde gösterilmesi gündeme gelmişti.
Şimdi Kılıçdaroğlu yine iktidarın hizmetlerinin gündeme getirilmesine vesile oldu. DEPREM VERGİLERİ ne oldu sorusu, Ak Parti iktidarının EN BAŞARILI olduğu alandan geldi.
Elazığ ilini örneklendirerek söylersek
Bugüne kadar, Elazığ'da 1.632 bina riskli olarak tespit edildi. Bunların yaklaşık yüzde 92.3'ü (1.506) yıkıldı. İş yeri ve konut olmak üzere de toplam 4.671 bağımsız birimin riskli olduğu tespiti yapıldı. Bunlardan 4.188'i yıkıldı.
Eğer bu kentsel dönüşüm bu derece başarılı olmasa YIKILAN BİNA sayısının yüzlerle ifade edileceğini her akıl sahibi anlamaktadır.
İstanbul'da 338.641 riskli konut tespit edildi, 272.361 konut dönüştü.
İnşaat işinin içinden biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim. 10 Temmuz 2000 tarihinde yürürlüğe giren 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile denetim şirketlerinin kurulmasıyla birlikte, bu denetime tabi yapılan binalar Türkiye’de olabilecek en büyük şiddetteki depremlere DAYANIKLI yapılmaktadır. Bu denetimle yapılan özel binaların %99’unun deprem yönetmenliğine uygun yapılmakta olduğunu gözlemliyoruz.
Kentsel dönüşümlerde devletin verdiği destek bugüne kadar sadece kira yardımları için 3,9 Milyar TL olmuştur. Bu inşaatlara KDV, HARÇ VERGİ İSTİSNASI yapılmaktadır. Yani devlet normalde alacağı milyarlarca liralık vergiden FERAGAT etmektedir. Bu rakam deprem vergisi diye bilinen ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİNİ geçmiş bile olabilir. Kamu binalarının okulların, hastanelerin neredeyse tamamı depreme dayanıklı duruma getirilmiştir. Deprem bölgelerine yapılan konutlar, yardımlar hesaplandığında rakam 600 Milyar TL’yi geçtiği hesaplanmaktadır.
Netice şu ki;
Ak Parti en başarılı olduğu konuyu bile başarılı bir şekilde anlatamamaktadır. Kılıçdaroğlu gündeme getirmese millet özel sohbetlerinde ne oldu deprem vergileri deyip duracaktı.
Ak Parti de artık şu tavrını değişmelidir.
TEMBEL ÖĞRENCİYE sınavına çalıştın mı diye sorulduğunda çalışacağım der geçiştirir, ÇALIŞKAN ÖĞRENCİYE anne babası bu soruyu sorduğunda kızar da kendinden emin bir şekilde karışmayın benim işime diye çıkışırya.
Ak Parti bu çalışkan öğrenci tavrını bırakmalıdır . Siyaset bunu kaldırmıyor.

Kızılay Üzerinden Bağış Yapılması Meselesi


Özel kanunlarla kurulmuş vakıf ve dernekler; Kızılay, Yeşilay, Türkiye Emekli Subaylar Derneği gibi kuruluşlara yapılan bağışlar vergiden düşülebilmektedir. Bunlara ek olarak özel vakıf üniversitelerine de bu hak tanınmıştır.
Bir şirket, yurt yapması için kendi tercih ettiği bir vakfa yapacağı bağışı bu şekilde vergi indirimi yapılabilen kurum üzerinden yapıyor.
Bağış miktarı 8 Milyon Dolar. Bu miktar bu şirketin vergi matrahına göre %5 indirimle de vergiden düşürülebilirdi ama biz genel itirazlara bakalım
İtirazlar;
Bu şirket vergi kaçırmak için Kızılay’ı alet etti
Devlet vergi kaybına uğradı
Belli bir kesimin fikir dünyasını savunan vakfa bağış yapıldı, bu neden vergiden düşülsün?
Cevaplar;
Vergi kaçırmak şirket kasasından daha az para çıkmasını sağlamak için yapılır. Burada şirket kasasından aynı para çıkıyor şirket bir kâr elde etmiyor.
Devletin vergi kaybına uğraması konusu;
Kamu yararına çalışan hayır kurumlarına yapılan bağışların vergiden düşürülmesi dünyanın her tarafında yapılan bir uygulamadır.
Bir kesime ait vakfa yapılan bağış Kızılay üzerinden yapılarak vergi indiriminden yararlanıldı konusu aynı şekilde vakıf üniversitelerinde de vardır. Özel vakıf üniversiteleri de belli fikir dünyasına ait olabilmektedir onlara yapılan bağışlar da aynı Kızılay’a yapılan bağış gibi sınırsız vergi indirimine tabidir.
Bir itiraz daha var.
Şirket ödemek zorunda olduğu vergiyi istediği vakfa bağış olarak ödemişti. Bunun neresi hayır sayılır.
8 milyon dolar 49 milyon yapıyor. Bu para 2017 yılı içerisinde bağış yapıldı. Eğer bağış yapılmayıp vergi olarak ödense 2018 yılını ortalarında devlete ödenecekti. 49 milyon TL’nin 6 aylık faiz geliri 3 milyon TL’dir. Hayatında bağış nedir bilmeyenler bırakın 49 milyon bağış yapmayı 3 milyon bağış yapmayı bile akılları almaz. Onların kınaması, saldırması dünyaya başka yerden bakmakla alakalıdır

Türkiye’de Muhaliflik; Nankörlük ve Toptancılık Açısından


Muhalif olmak en doğal tavırdır ve kimse kendini ve savunduğu siyasileri HATASIZ GÜNAHSIZ GÖRMÜYOR.
Türkiye toplumu AHLAK konusunda aile, komşuluk, yardımseverlik açısından dünya ortalamalarının üzerinde olmakla beraber TİCARİ AHLAK VE KAYIRMACILIK açısından iyi değildir. Bu durum her dönemde az veya çok kendini gösterir.
Fakat Türkiye’de şu günlerde sesi çok çıkan muhalefet tarzının ortak özelliği, kıymet bilmemezlik ve toptancılık olarak öne çıkmaktadır.
Bu konuda biz CHP’yi zihniyet açısından eleştirir her hizmete, her yatırıma karşı çıkmak onların ortak özelliği bilirdik. Fakat şimdi ortaya çıkan bir gerçek var. Ak Parti SAFLARINDAN muhalefete geçenler de aynı tavrı takınıyor. Bu insanlar kendi yaptıkları İCRAATLARI BİLE SIFIRLAMAK pahasına TOPTAN KARALAMA ve yapılana kötü gerekçe bulma gayretine düştüler.
Yanlışı ELEŞTİRMEK başkadır. Biz de yanlış gördüklerimizi eleştiriyoruz. Bizim muhalefette haset ve ucu nereye varırsan varsın TOPTAN YOK ETME İŞTAHI var.
Bunun adı nankörlüktür ve ne olursa olsun iktidarı yıkmak için ülkeye her türlü karayı çalmak İHANETİN GİRİŞ KAPISIDIR.
Bu yüzden İNSANLIK TARİHİ, çökmüş, yıkılmış Kur’an-ı Kerim'in tabiriyle HELAK olmuş kavimlerle doludur.
Allah, Kur’an’da verdiği mesajlarda insana verilen NİMETİ VE BOLLUĞU kendi lütfuna bağlar.
Bilmiyorlar mı ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğinden de kısar. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için ibretler vardır. (ZÜMER 52)
Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı. (NAHL 112)
(Türkiye son günlerde korkutan olaylar serisi yaşıyor)
Burada ince bir nokta var şöyle ki;
Bir takım sebepler bir araya gelmiş ve bu ülkede son yıllarda bir zenginleşme, bolluk olmuştur. Bu sadece Ak Parti’nin ve Erdoğan’ın başarısı değil bazı şartlar bir araya gelmiş ve Türkiye bazı engellerini bazen dostlarının, bazen düşmanlarının menfaatlerinin örtüşmesiyle savmıştır. Neticede Türkiye bolluk ve nimet dönemi yaşamıştır.
Sonuçta iktidarda eleştirilecek şeyler vardır ve mutlaka olacaktır ama toptan bir nankörlük ve haset kaynaklı yıkım hamlelerinin ilahi boyutta bir karşılığı olur. Biz bunu Kur’an’dan biliyoruz.
«Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti. (İBRAHİM 7)
Ve Kur’an temel bir kuraldan bahseder
Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder. (HAC 38)
Bu kurala uyulmadığında sevgi/rahmet şemsiyesinden çıkartılan toplum hızlı bir şekilde çöküşe sürüklenir.
Bu yıkım, freni boşalmış kamyon gibi davranan şımarıkların kör bir şekilde bütün kazanımları yıka yıka gitmesiyle hızlanır.
Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. (İSRA 16)
“Onlar bir iyilikle karşılaşınca ‘Bu kendimizden kaynaklanıyor’ derler. Fakat eğer başlarına bir kötülük gelecek olursa bunu Musa ile arkadaşlarının uğursuzluğuna yorarlar. Biz de onlara, ayrı ayrı birer mucize olarak su baskını, çekirge sürüsü, zararlı böcek salgını, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de burun kıvırarak günahkâr bir toplum oldular.” (A’RAF 131-133).
“Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca bütün nimetlerin kapılarını yüzlerine açtık, nihayet sahip oldukları nimetler yüzünden şımarıklığa kapıldıklarında kendilerini ansızın, kıskıvrak yakalayıverdik de bütün ümitleri suya düştü!” “Böylece, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun ki, zalimler güruhunun arkası kesildi, soyu kurudu.” (EN'ÂM 44-45)
Evet bu yıkımın İKİ TARAFI var.
Bir tarafı idarecilerin ŞIMARMASI, diğer tarafı NANKÖRLÜK VE HASET sebebiyle ihaneti meşru gören muhaliflik.
Herkes kendi pozisyonuna göre dikkat etsin ülke uçurumun kenarında dolaşıyor. İşlerin kötü gitmesinden değil şımarıklık ve nankörlüğün İLAHİ PLANDA CEZASI OLMASI yüzünden.

ERGENEKON Kalıntıları Bu Ekibin Bitiremediği PKK,

ERGENEKON kalıntıları ve iktidara karşı her yolu mubah sayan ZAMANE KEMALİSTLERİ son bir hamle ile hükümete saldırıya geçmeye başladılar. Bu plan dahilinde İLKER BAŞBUĞ durumdan vazife çıkartıp bazı beyanlarda bulunmaya başladı.
Başbuğ farkında değil, sağolsun gençlere eski VESAYETÇİ silahlı kuvvetlerimizi hatırlatmış olacak.
O dönemlerde gücü sadece siyasi iktidara yeten silahlı kuvvetlerimiz. Fetö gibi bir örgüt en tepesine çıkana kadar bir şey yapamamış. PKK on binlerce sivilin. binlerce askerin hayatına kastederken PKK ile düşük yoğunluklu mücadele sürdüren, hatta durup seyreden TSK.
İlker Başbuğ 2002’de general olmuş, 2006’da Kara Kuvvetleri komutanı, 2008’den 2010’a kadar da genelkurmay başkanlığı yapmıştı. FETÖ bu dönemde GATA’ya, TSK PERSONEL DAİRESİNE, Genelkurmay İSTİHBARAT DAİRESİNE hakim olmuştu. Sadece rutbeleri yetmediği için ele geçiremedikleri kuvvet komutanlığı koltukları kalmıştı. TSK’nın bu iç hiyerarşisine ve TERFİLERİNE hükümetin MÜDAHALE etmesi o dönemde SÖZ KONUSU bile değildi.
Gelelim PKK karşısında TSK’nın durumuna. (sadece Başbuğ döneminde yaşanan bazı saldırıları)
21 Ekim 2007: Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca köyünde 4 ay önce konuşlanan piyade taburu, 250 PKK'lı teröristin saldırısına uğradı. 12 asker şehit oldu, 16 asker de yaralandı.
27 Temmuz 2008: İstanbul Güngören'de 10 dakika arayla iki bombanın patlatılması sonucu; beşi çocuk, biri doğmamış bebek olmak üzere 18 kişi öldü,
11 Ağustos 2008: PKK'lılar tarafından Erzincan'ın Kemah ilçesi Olukpınar köyüne yerleştirilen mayının patlaması sonucu, 9 asker yaşamını yitirdi,
3 Ekim 2008: 350 PKK'lının ağır silahlarla Şemdinli Aktütün karakoluna ateş açmaları sonucu 15 Türk askeri hayatını kaybetti.
29 Nisan 2009: PKK militanlarının Diyarbakır-Bingöl karayoluna döşediği mayının patlaması sonucu 9 Türk askeri şehit oldu.
19 Haziran 2010: Hakkari Şemdinli'de Gediktepe Üst Bölgesine yapılan saldırı sonucu 11 asker şehit oldu.
Şimdi böyle ASIL GÖREVİNİ YAPAMAYIP 350 kişilik terör gruplarıyla sınırlarının içinde baskın yiyen, bu karakollarda binlerce şehit veren ama her fırsatta hükümete PARMAK SALLAYIP duran bir TSK'YI ıslah etmek için gerekli yasaları çıkartmak neden Fetö ile ilişkilendiriliyor. Bu yasalar VESAYETİ TASFİYE etmek VE ASKERİ GERÇEK GÖREVİNE DÖNDÜRMEK için çıkartıldı. Bunu Başbuğ da CHP'liler de bal gibi biliyor.

İdlip'te olan biteni anlamlandırmakta zorlanıyor herkes. Küreselciler


Rusya'ya yakıştırılamıyor ama bölge Rusya kontrolünde olduğu için Rusya'nın iradesinin dışında olduğu da düşünülemiyor.
Sahada bize saldırıda kullanılanların İran destekli şii milistler olması, Rusya istihbarat şefinin BAE'ye gitmesi. Rusya'nın dilinin tutulması. Trump yönetiminin İdlip konusunda yanımızda yer almaya çalışması.
Bunları alt alta koyunca İdlip'te ortaya konulan planın Küreselciler'in planı olduğunu düşünmek gerekiyor.
Küreselciler Rusya'nın hakim olduğu sahayı karıştırıyor. Rusya'nın karizması çizildiği için askerlerimize saldırı olayını üstlenmiş gibi görünmeye razı oluyor.
İran'ın küreselcilerin saha elemanlığını yaptığını uzun zamandır biliyoruz.

FETÖ'NÜN SİYASİ AYAĞI Tartışmasını Kim Çıkarttı? PKK'ya Kaydırılmaya Çalışılan CHP

Bugünlerde her tarafta tartışılan FETÖ'NÜN SİYASİ AYAĞI tartışmasını kim çıkarttı?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
Ne zaman yaptı bunu?
Danışmanlarının peş peşe Fetö ile irtibatı ortaya çıktığı günlerde. Özellikle de CIA ve Fetö bağlantısı herkesçe bilinen Enver Altaylı ile Kılıçdaroğlu’nun BAŞDANIŞMANI Rasim Bölücek arasında yapılan 1159 görüşmenin gündeme düştüğü günlerde.
CHP Fetö BAĞLANTISININ konuşulması, ortaya dökülmesi, özellikle de CHP’lilerin ANLAMASI için delillendirilmesi çok iyi gelişmelerdir.
Fakat bu GÜNDEMİN Kılıçdaroğlu tarafından oluşturulduğunu unutmayalım. Bundan önceki haftalarda Külliye’ye giden CHP’li kumpasında gözlere sokulan Fetö detayı, Sinan Aygün-TOGO kuleleriyle gündeme gelen yine Fetö Mansur Yavaş ilişkisinin gündeme gelmesi tesadüf değildir.
ABD merkezli, bölgedeki AKTÖRLERE ROL BİÇME PLANLARINDA; PKK/YPG çizgisinin asıl faktör olarak tespit edildiği, bölgede ve CHP içerisindeki DİZAYN çalışmalarında çok açık görülüyor.
Aynı merkez tarafından kendisine Türkiye’de şeytan rolü biçilen Fetö, son şeytanlık görevini oynamaktadır. CHP-HDP birleşmesi için CHP içerisinde FETÖ'NÜN PANZEHİRİ olarak PKK'NIN ÖRGÜTSEL GÜCÜ, CHP tabanına KABUL ETTİRİLMEYE çalışılıyor.
Bu plan Türkiye sosyolojisine uymadığı için istedikleri sonucu vermeyeceğini biliyoruz. Fakat son seçimde CHP tabanının Kandil desteğini kabullenmiş olması bu planı yürütmeleri için bu merkezleri motive etmiştir.

Fetö ile mücadelede bir üst boyuta geçilmeli Bu belaları ülkenin başına açan zihniyet Nazizm gibi mahkum edilmeli

Fetö ile mücadelede bir üst boyuta geçilmeli Fetö gibi belaları bu ülkenin başına saran o zihniyet mahkum edilmelidir.
Ecevit gibi başörtüsünün kamusal alana girmesine tahammül edemeyen bir siyasetçi, amacı devlet kadrolarına insan yerleştirmek olan bir dini yapıya neden destek verir.
28 Şubat darbesinin tek hedefi dindarlardı, siyaset ile ilişkilendirilen dindarlar. Bu darbenin generalleri neden gülencilere dokunmadı.
Sadece bu iki konu bir CHP’liye her şeyi anlatmaya yeter aslında.
CHP genel sekreteri Kasım Gülek’lere MİT müsteşarı Fuat Doğu’nun bu yapıya verdiği desteklere girmeyelim bile.
Dinin devlete, siyasete bulaşmasına tahammülü olmayan bu siyasetçi ve generaller neden bu gülen hareketine yol verdi, destek verdi?
Bu çok basit sorunun herkesin bildiği çok kolay bir cevabı var.
Gülen hareketi siyasal islamcılara karşı panzehir olarak kuruldu, desteklendi.
DİNDARLAR bu ülkede SİYASETE bulaşmasın DEVLET DİNDEN UZAK OLSUN diye müesses nizam bu milleti nelerden GERİ bıraktı. Bu ülkenin gelişmesine ENGEL olmakla kalınmadı insanının gelişmesine, BAĞIMSIZ KAREKTERDE olamamasına ve DİRAYETLİ bir insan olmasına engel olmak için bu tür yapılara destekler verildi.
Fetö, LAİKÇİ MÜESSES NİZAMIN zararsız, EDİLGEN dindar yaratma projesidir. Bu proje ABD tarafından ellerinden alınıp av köpeğine dönüştürülmüş ve değişen dünya dengelerinde Kemalist laikçi CUNTANIN yerine konulmak için bütün batı tarafından desteklenen bir CANAVARA dönüşmüştür.
Fetö, din konusundan hiç anlamayan laikçi Kemalistlerin CAHİLANE ve ÇIKARCI duygularla, sonucunu kestiremeden yarattıkları FRANKEŞTAYNDIR. Fetö bütün topluma bela olduğu gibi en çokta kendini yaratanların belalısı olmuştur. Şimdi bu laikçi Kemalistlerin ağlayıp zırlaması yine cahilliklerinin devam etmesinin sonucudur. Soracakları bir hesap varsa KENDİ BÜYÜKLERİNDEN hesap sormaları gerekir.
Bu HESABI biz de yani ülke olarak, millet olarak dine karşı mücadele ederken bu ülkeye dünyanın ZARARINI VEREN bu insanlardan sormalıyız. Onlar yaşamıyorlar ama bu ZİHNİYET mahkum edilmeli, NAZİZM GİBİ SAKINCALI İLAN EDİLMELİDİR.
BİZ HESAP SORMAZSAK KENDİ SUÇLARININ HESABINI BİZE SORMAYA KALKARLAR

9 Şubat 2020 Pazar

Diyanet Bütçesi ve Osmanlı’dan Kalan Vakıflar


Diyanet’in bütçesi ve imamların aldığı maaş bazı kişiler tarafından çok gündeme getiriliyor.
Bu insanların haklı olduğu taraf var gibi görülebilir ama işin aslı gözden kaçırılıyor.
İslami gelenekte özellikle de Osmanlı’da cami yaptırıldığında genellikle yanına medrese de yapılır bunların bakımı ve masrafları için de gelir getiren gayrimenkulleri olan bir vakıf kurulurdu.

Osmanlı uygulamasında imamların tayini, genellikle vakıf mütevellisinin teklifi ve şeyhülislamın işareti neticesinde verilen beratla yapılırdı.

Bu hizmetler genel olarak Evkaf Nezareti eliyle merkezi idare tarafından idare edilirdi.
Camiler ve medreseler için vakfedilen araziler büyük arazilerdi bugün bu vakıf arazilerinin üzerinde semtler mahalleler oluşmuş vaziyettedir.
Alibeyköy, Okmeydanı, Şişli’deki Kemalpaşa ve Beykoz’daki Ortaçeşme , Küçük Armutlu, Sarıyer'de Yeniköy Bağlar Mevkii, Çayırbaşı, PTT Evleri, Kazım Karabekir Mahallesi gibi onlarca semtin arazilerinin büyük kısmı vakıf arazisidir.

Yüzlerce örnekten iki tane örnek vererek devam edelim
Sultan Abdülaziz döneminde Aziziye Camisi'ne gelir getirmesi için bugün Beşiktaş’taki Akaret Sıra Evler diye bilinen ve 1987 yılında otel için bir şirkete 49 yıllığına kiraya verilen 56 rezidans, toplam 11 bin metrekarede 34 mağaza, 6 kafe-restorandan oluşan bu paha biçilemez yer Aziziye Camisi'nin ihtiyaçları için vakfedilen akardı.
İkinci örnek;

Üsküdar’daki Nalcacı Halil Camisi için Abdullah Paşa Vakfı adına kayıtlı Beykoz’da 35.000 dönümlük çiftlik vakfedilmiş. İsmet İnönü döneminde bu vakıf arazisine devlet tarafından el konuluyor, gerekçe olarak “Biz tekke ve zaviyeleri kapattık. Kapattığımız için vakfın hayır hizmeti kalmadı. Vakfa el koyduk” diyorlar. 1945 yılında İsmet İnönü, bir gecede 4785 Sayılı Yasa ile bütün tapulu yerleri orman ilan edip, “ben burayı devletleştirdim” diyor. Şimdi devlet 2B yasasıyla bu yerleri vatandaştan milyarlarca lira alarak vatandaşa tapu yapmış vaziyettedir.

Bu şekilde devlet koruyamadığı için İstanbul’un en iyi yerlerinde binlerce dönüm vakıf arazisi üzerinde kaçak yapılaşma yoluyla mahalleler kuruldu.
Bunlar kaybolan vakıf malları
Kaybolmayıp Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine geçen milyarlarca lira değerinde vakıf malı gelir getirmeye devam ediyor. Vakıflar Bankası yine bu vakıf mallarıyla kurulmuştur.

Osmanlı döneminde Evkaf Vekaleti bu işleri idare ediyordu. Vakıfların geliriyle cami giderleri karşılanıyordu. Cumhuriyet döneminde önce Şeriyye ve Evkaf Vekaleti kuruldu yine vakıflarla cami işleri bir aradaydı fakat 1924’te bu kurum lağvedildi yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Diyanet İlleri Başkanlığı kuruldu.

Köy camileri hariç şehirlerdeki cami imamlarının maaşını devlet maliyesinden ödenmeye başlandı. Vakıflar bütçesinden de 600.000 TL buraya aktarılması hükme bağlandı. Fakat bu para hiç vakıflardan aktarılmamış. Bu konuda dönem dönem yönetmelikler çıkmasına rağmen Diyanet ile vakıfların gelirleri hep ayrı yürümüş.

Şimdi ne yapılmalı?
Devlet bugün bütün ülkedeki bu koruyamadığı vakıf arazilerinin envanterini çıkarmalı, çıkartılan trampa yasası gereğince hazinenin başka yerdeki arazilerinden bu kayıp karşılanmalı, kaybolan değer ortaya çıkarılıp vakıflara geri verilmeli.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindeki cami ve medreseler için vakfedilen vakıf malları tespit edilip Diyanet Vakfı'na devredilmeli.

Bunlar yapıldığında Diyanet mal varlığı konusunda Vatikan ile yarışır duruma gelir.
Diyanet teşkilatı artık devlet bütçesinden maaş almayacak. Bu devir işleri yapılana kadar maaşların ödenebilmesi için her vergi mükellefi vatandaşa yıllık 100 TL diyanet vergisi konulmalı. Bu isteğe bağlı olmalı isteyen gidip kendini bundan MUAF tutabilmeli. Tabii şu şart konulmalı, bu vergiyi vermeyenlerin cenazesi camilerden KALDIRILMAMALI

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...