3 Mayıs 2018 Perşembe

Deizme ve Ateizme Sürüklediği İddia Edilen Sorulara Cevaplarımız




Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Fatma Günaydın, İmam Hatiplilerle yaptığı çalışma kapsamında, gençleri “Deizm”e yönelten 100’den fazla soruyu derlemiş:
• Allah bizim cennete ve cehenneme gireceğimizi biliyor neden bizi imtihan ediyor?
• Öldükten sonra dirileceksek neden ölüyoruz?
• Allah her şeyi bildiği halde neden bizi yarattı?
• Bizler Müslüman ailede doğduğumuz için mi Allah’a inanıyoruz. İnanmayan aileden doğanların suçu ne? Allah akıl vermiş ama bizlere de vermiş ama biz de tam kullanamıyoruz?
• Allah’ın varlığını bir ateiste nasıl ispatlayabiliriz? Onlar big bang deyip geçiyorlar?---
• Allah bizi seviyor da neden günah işlememize izin verip sonra bizi yakıyor?----
• Sonsuzluk kavramı akıl almaz bir şey Allah’ın sonsuz olmasını algılayamıyorum.--
• Kuran’da kadın ve erkek niçin eşit değil?---
• Allah neden bir kuluna eziyet verirken diğerine rahatlık veriyor. Rabbimiz neden bu konuda eşit davranmıyor?-----
• Kaderde ne zaman öleceğimiz belli ise neden sadaka ömrü uzatıyor? Kaderde cennete ve cehenneme gideceğimiz belliyse neden ibadet ediyoruz?---
• Allah’ın ihtiyacı yokken bizi niçin test etmekte?-----
• Cennette birini istiyorum o da başka birini ne olacak?
• Allah kötülüklere neden engel olmaz?----
• Tarikatlar gerekli midir, neden?
• Biz putperestleri eleştiriyoruz ama biz de Kabe’nin etrafında dönüyoruz.---
• Ya Hıristiyan veya ateistler haklıysa?-----
• Allah ile iletişimde neden Kur’an okumak, dua etmek değil de namaz ön plandadır?---
• Adem’le Havva dünyaya nasıl geldiler? (Uzay gemisi ile olabilir mi?)----
• Bu dünyaya gelmek benim tercihim değil. Allah bunun benim seçimim olduğunu ve hatırlamadığımı söylüyor.----
• Allah kalplerini mühürlediği insanları niçin cehennemle cezalandırıyor?---
• Kelam dersinde mucize, olay görüyoruz ama hiçbirinin delili yok. Sadece anlatılıyor bana göre delil yok.
• Allah niçin önceki kitapların bozulmasına izin vermiştir?-------
• İçki öncekilere yavaş yavaş yasaklanırken bizlere neden direkt haram kılındı?
• Ahirette hesap verirken insanların yetiştirildiği çevre göz önünde bulundurulacak mı?----
  Allah’ın hep ‘ben yaptım, ben yarattım demesi’ tuhafıma gidiyor.
• Allah bizi yaratmasaydı ne ile uğraşırdı?
• Dünyanın her yerinde ezan farklı saatlerde okunuyorsa kıyamet nasıl kopacak?






• Allah bizim cennete ve cehenneme gireceğimizi biliyor neden bizi imtihan ediyor?
• Allah her şeyi bildiği halde neden bizi yarattı?
• Kaderde ne zaman öleceğimiz belli ise neden sadaka ömrü uzatıyor? Kaderde cennete ve cehenneme gideceğimiz belliyse neden ibadet ediyoruz?

Kur’an’da kimin cennete veya cehenneme gideceği bir kitapta (Levh-i Mahfuz) yazılıdır diye bir ifade yoktur. Ama bu kanaat yani Tanrı’nın bunu yazdığı şeklinde bir inanış, paganlarda ve yozlaşmış bütün dinlerde yer bulmaktadır. Ateistlerin dinlerde en sevdikleri inanış da budur. Çünkü buna dayanarak eğer Tanrı varsa bu ‘’yazı’’ konusu kendilerini kurtaracak bir argüman olarak işe yarayacağı düşüncesindedirler.
Kur’an bu inancı reddetmektedir ve bunun sadece delili olmayan bir tahmin yürütme olduğunu ilan etmektedir.

Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, biz de ortak koşmazdık, babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” onlardan öncekiler de, Bizim şiddetli azabımızı tadana kadar böyle demişlerdi. Onlara 'Bize karşı çıkarabileceğiniz bir bilginiz var mı? Siz ancak zanna uyuyorsunuz ve sadece tahminde bulunuyorsunuz' de. EN'AM-148

Allah Teala Kur’an’da kendini bize tanıtırken, bizim dilememize, duamıza ve irademize göre yaratma halinde olduğunu beyan etmektedir. ‘’O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır’’ RAHMAN Suresi 29
Allah, hür iradeyi yaratma kudretini göstermiştir. Buna şüphe düşürecek iddialardan kaçınmamızı istemektedir. Yanlış yola sapmaların mesuliyetini Allah’a yükleme girişimlerini şiddetle reddetmektedir. İnsanlar başarısızlıklarını, günahlarını bazen ileri giderek başkalarına verdikleri zararları bu önceden yazılmış olma inancına yüklemek istemektedirler.
Halbuki Allah, bizim hür irademizle neyi dileyeceğimizi bilmek istemektedir yaratmayı ona göre yapacaktır.
Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar). Allah da kendisine ve Resûllerine gayba inanarak yardım edecekleri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. HADİD 25 ve benzer ayetler(Ali İmran 140, Maide 94)
Allah sonsuz ilmiyle şu anda insanların neler dileyebileceklerini yani herkesin önündeki konuda dileme ihtimalleri olan bütün olasılıkları ve her eylem değişkenliğinde etkileyecekleri bütün olayların olasılıklarını da bilmektedir ve bunu kainat durdukça olabilecek bütün değişkenlerin sebep olduğu bütün olasılıklarla bilmektedir. Bununla beraber hür iradeyi insana verdiği için insanın dilemesiyle, bu olasılıklardan hangisinin hayata geçeceğini iradeye bırakmıştır ve yaratmayı o istikamette başlatmaktadır. Allah hür iradeyi yaratma kudretine sahiptir ve bunu insana bahşetmiştir. Hür iradeyi kısıtlayacak bütün inanışlar, tanımlamalar, yaşanan hayat önceden yazılana tabi olduğu şeklinde anlamalar, Allah’ın hür iradeyi yaratmış olma kudretini doğru anlamamaktır.
Kur’an’ın öğretisiyle oluşan  İslam’ın ilk asırlarındaki Yaratıcı tanımı, Kelam ilminin Felsefe ile buluşmasından sonra değişime uğramıştır. Kur’an, arşa istiva eden, meleklerin ona insanların katındaki zamandan farklı da olsa bir zaman içerisinde yükseldiği, Onun arşı su üzerindeydi, eğer ondan başka ilahlar olsaydı ona ulaşmak için yol arayacaklarını ifade eden ayetlerle,  Kelam ilminin Allah’I tanımlarken Felsefenin sorularına cevap vermeye çelışırken ürettiği tariflerden daha  müşahhas tanımlamalar yapmaktadır. Kelam ilmi ilk başta mutezili kelamcılar Nazzam, Cahız ile beraber  Kelamın felsefeyle birleştirilmesi başlamış sonradan Eşari kelamcılar işi ele aldıktan sonra Bakıllani ve Cüveyni de yine mecburen felsefenin oluşturduğu düzlemde reddiyeler ve metodlar kullanmak durumunda kalmışlardır. Aynı şekilde Gazali de müteahhirin kelamcıları Razi, Amidi ve Taftazani  aynı düzlemde kalmışlardır ve zaten onların ardından artık kelam ilmi donma dönemine girmiştir. Kur’an’ın tanımladığı yaratıcı inancı aksine felsefenin sorularıyla çok soyut bir tanrı inancı Ehl-I Sünnetin Kelamına yerleşti. Tasavvuf buna karşı kendi argümanlarını geliştirdi. Tasavvuf düşünürleri, vahdet-I vucüt ve hulul nazariyesi ile Allah’ı daha hissedilir şekilde bağlılarına anlatma yolunu tutunca insanlar tarafından kabul gördü ve insanların Yaratıcıyı hissetme ihtiyaçlarına belli ölçüde cevap verdi. Fakat Kur’an’ın tanımladığı Allah inancı bu da değildi. İnsanlar ya Allah’ı çok somutlaştırıp ona insan özellikleri ve maddi beden atfetmekte, Hristiyanlık gibi yeryüzüne indirmek istemektedir ki hristiyanlık bu özelliğinden dolayı kolay yayılmıştır. Ya da çok soyutlaştırıp zamandan, mekandan  münezzeh  gibi ne anlama geldiği belli olmayan tanımlamalar yapmaktadır, bu tanımlama da insanlara Yaratıcıyı hissettirme konusunda yeterli etkiyi göstermemektedir.
İslam kelamcılarından sonra uzun süre geçmiştir. İnsanlık çok aşama katetmiştir. Antikçağ felsefesi birçok yönden aşılmış olmakla beraber bu seviyeye uygun bir yaratıcı tanımı yapılmamıştır. Bu Aydınlanma filozoflarından beklenirdi ama onların hem tarzları hem de önlerindeki Tevrat-İncil teolojisi doğru tanrı inancı açısından çok ilham verici değildi.
Sonuç olarak Kur’an’da, kimin cehenneme gideceği, her şeyin kayıtlı olduğunu söylediği levhi mahfuzda yazılıdır diye bir ifade yoktur. Allah, kimlerin affedileceğine, kimlerin azaba düçar olacağına hükmetmiştir, bu zaten ezeli ilimde sabittir  anlamına gelecek bir ayet yoktur. Kur’an’da bu inanış insanların delilsiz bir tahmini olarak tanımlanmaktadır.Bkz. Enam 148

Allah bizim zaten cehnneme gideceğimizi yazmıştır şeklindeki iddia Kur’an’da yer bulmaz. Bu iddia özellikle Kur’an’da reddedilmesine rağmen bugün İslam ile ilgili inanç sorunu yaşayanların en çok öne sürdüğü argümanın bu olması, geleneğin getirdiği tortuların, Kur’an’ı anlamada engel olmasına bir örnektir.
Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın. (Enam 59)
‘’Sadaka ömrü uzatır’’ hadisi, kader konusunun sonradan anlaşıldığı gibi olmadığı hakkında fikir verir.
Ölmekten korkup savaşa gitmeyenler için inen ayette de bu konu kaderin yazgı olmadığını ortaya koyuyor.
De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz!  o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.
Bu ayet yazgı anlamındaki kader anlayışını reddediyor, Çünkü ayet ‘’ Sizin ölüm vaktiniz yazılmıştır savaştan kaçsanız bile aynı vakitte ölürsünüz’’ demiyor. Kaçarsanız yaşarsınız ama ‘’hayat zaten kısadır’’a dikkat çekiyor





• Bizler Müslüman ailede doğduğumuz için mi Allah’a inanıyoruz. İnanmayan aileden doğanların suçu ne? Allah akıl vermiş ama bizlere de vermiş ama biz de tam kullanamıyoruz?
• Ahirette hesap verirken insanların yetiştirildiği çevre göz önünde bulundurulacak mı?          

Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi göndermedikçe azap edici değiliz. (İsra 15)
Şu anda Müslüman veya Hristiyan bir toplumda yaşayanlar için tevhidi bir inanca ulaşma açısından insanlar eşit durumdadır. Kur’an’ı, İncil’I veya Tevrat’ı geleneğin kültürüyle okursanız sizi tevhid inancına götürmez. Ancak selim bir akılla ilahi kitaplara yaklaşırsanız sizi içinizdeki Allah inancıyla buluşturur.İlahi kitaplar bir hatırlatmadır ve sizin selim aklınız burada muhataptır. Kitaptaki tahrifi veya geleneğin tortularını,  Allah’ın sınırlarına karşı duyduğumuz hassasiyet endişesi ve selim akılla farkederiz.  
Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.Enfal 29
İnsan, Allah’a inanmak için eğer bir arayış içerisindeyse onun sadece bir hatırlatmaya ihtiyacı vardır. Arayış ihtiyacı hissetmeyen, bu duygusunu nefsi tarafıyla baskılayan insan, hangi toplumda olursa olsun onun için bir şey farketmemektedir.
 Hatırlatma yapılamayan insan İsra 15’e göre mesul değildir. Fakat o insana hatırlatma yapmayan müminler bu konuda mesuldür. Bu durumda islam dünyasında doğanlar diğerlerine göre daha zor bir sınavın içerisinde olmaktadır. Her insan kendi kabiliyetleri, imkanları ve gerçeğe ulaşabilme zorluğu oranında bir katsayıyla hesaba çekilecektir.Ayet bu konudaki hassasiyeti belirtmektedir.
Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. (Enbiya 47)
Sonuç olarak insanların bir kısmı vahyin mesajını sahih bir şekilde duymadığı için imtihana muhatap olmayacaktır. Bu bütün insanlık planında zorunlu olarak ortaya çıkan bir durumdur. O insanlar azap görmeyecekler ama insan olarak yaptıkları iyilikler derecesinde mükafat görmeleri umulur.

• Allah kalplerini mühürlediği insanları niçin cehennemle cezalandırıyor?

Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir (Tegabun 11)
Arayışta olan, inanmaya yönelen insana Allah hidayet eder. Hidayet hediye ile aynı köktendir, Allah inanmasını, mutmain olmasını kolaylaştırmak için o kuluna inancını temellendirecek hediye doneler verir.
Kendini müstağni gören, kendi alanını genişletip Allah’ın alanına giren, Allah’ın imtihan planını hakkını verecek düzeyde anlamlı görmeyen, kendini bundan muaf gören kişiler, Kur’an’ın tanımına  göre nefsini ilah edinmektedir. Allah bunların kalplerini mühürler ama sonuçta onların yine doğru yola ulaşmaları Allah’ın diğer kuralına tabidir yani inanmaya meylederlerse hidayet onlar için yine vardır.
Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? (Casiye 23)

• Kuran’da kadın ve erkek niçin eşit değil?

Kur’an’da kadın ve erkek insani değer ve din açısından eşittir.
Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (Ahzab 35)
Hukuk açısından şartlar, ihtiyaçlar ve gelenekler kadın ve erkek arasında hakları belirler.
Hukuk, hakları belirlerken hayatın şartlarını ve tarafların kozlarını göz önünde bulundurmak zorundadır. Aksi halde taraflara sahip çıkamayacakları, hayatın doğal akışına ters fazla haklar verirseniz bu durum  kargaşaya hatta cinayetlere sebep olur. Kur’an  dönemin şartlarında kölelikte olduğu gibi kadın haklarında da insan onuruna yönelik hedef koyarak uygulamalar vazetmiştir. Kur’an, İslam toplumuna insan hakları konusunda özellikle de kadın hakları konusunda daha ileri haklar düzenlemelerine ilham verir.

• Allah bizi seviyor da neden günah işlememize izin verip sonra bizi yakıyor?
• Allah neden bir kuluna eziyet verirken diğerine rahatlık veriyor. Rabbimiz neden bu konuda eşit davranmıyor?
• Allah kötülüklere neden engel olmaz?        
• Bu dünyaya gelmek benim tercihim değil. Allah bunun benim seçimim olduğunu ve hatırlamadığımı söylüyor.

Eğer Allah bir tek insan yaratmış olsaydı o zaman bu sorular anlamlı olurdu. Birden fazla insan varsa ve hür irade varsa mutlaka farklılıklar olacak. Allah aynı güç ve zekada bin insan yaratmış olsaydı hür iradeli oldukları için bir süre sonra bir kısmı yine mağlup olacak birkaç nesil sonra yine fiziki eşitsizlikler oluşacaktı.
 İnsan hür iradesini bedelini ödemek durumundadır.
İnsan bugün yine seçecek olsa robot olmak yerine her türlü sıkıntısına karşı hür iradeyi seçecektir.
Varlık planında biz insanlara kul olmak düşmüştür. İşin doğrusu bu durum, insan için kabullenmesi kolay bir şey değildir. İnsanlar bir gerekçe, bir bahane bulup bazen çok daha sofistike anlmalar keşfedip  bu kulluk tarafından kendini karşı tarafa atmak ister. İşin gerçeği budur.
Biz varlığımızı Yaratcıya borçluyuz. İlkel kabilelerde dahi insanlar, varlıklarını borçlu olduklarını düşündükleri ilahlara bunun karşılığını vermek istemişler hatta insan kurban etmeyi bile bu yolda gerekli görecek kadar bu borçluluk duygusunu yaşamışlardır.
İnsanlığın ilerlediği toplumlarda da iyiliğe karşı teşekkür etmek, iyiliğin karşılığını vermek, üstün bir davranış olarak yer bulmaktadır. Sorun yine arada kalan insan modelinde ortaya çıkmaktadır.
İnsan önce şunu kabul etmeli, insan aciz bir varlıktır, Yaratıcının bir planıdır
Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.(Ahzab 72)
Emanet, Allah’tan insana yüklenen ‘’hür iradeye sahip bilinçtir’’
İnsan yalnız olmayı istemeyeceğine, hür iradeyi isteyeceğine göre insanlar arasında adaletin sağlanması için gereken kurallara uymak zorundadır. Allah insanların hayat emniyeti için yasaklar koymuştur. Bir diktatör çıkıp bu insanlardan 50 Milyonunun ölümüne sebep oluyorsa Allah adaleti sağlamak için her insan için bu zalimi bir yıl azaba soksa 50 milyon yıl azap görmesi gerekecektir.


•Allah niçin önceki kitapların bozulmasına izin vermiştir?


Bunun cevabı Kur’an’ın neden son kitap olabildiği ile anlaşılır.
Kur’an’ın indiği dönem ve bölgenin özellikleri
-Büyük bir devlet otoritesi yok, kitabı, mü’minlerin elinden alıp yok edecek veya yasaklayacak bir otorite yok
-Bölge insanının bir felsefi geleneği yok, derin felsefi meselelerin tartışıldığı bir toplum değil
-İnsanlığın yazı ile kayıt tutma kabiliyeti açısından geldiği seviye, İlmi bir geleneği olmayan bu bölge bile kayıt tutma açısından yeterli seviyeye ulaşmıştır.
Kur’an insanlığın geldiği bu seviyede son kitap olarak indirilmiştir. Tevhid dini geleneğinin risalet silsilesi için böyle bir final gerekirdi. Yani kayıt tutma açısından insanlık bir seviyeye geldiğinde son bir Kitap ile bu risalet işinin insanlığa emanet edilmesi  akli olarak beklenir bir şeydir.


• Kelam dersinde mucize, olay görüyoruz ama hiçbirinin delili yok. Sadece anlatılıyor bana göre delil yok.

Müşrikler Resulullah’tan defalarca mucize göstermesini istedikleri halde Kur’an bunu reddetmiştir. Gerekçe olarak önceki ümmetlerin bunlara da inanmadığını mucizeden sonra azabın hak olacağı, ellerindeki Kitab’ın mucize olarak yeteceği şeklinde cevaplanmıştır.
Resulullah mucize göstermemiştir. Bu ayetlere göre eğer Resulullah mucize göstermiş olsaydı mesela ayın yarılması gibi. Bu ayetler şu şekilde olurdu, ‘’daha önce ayı yardın inanmadılar daha ne mucizesi istiyorlar’’
Hakbuki ayetler mucize gönderilmemesinin sebeplerini açıklıyor
Bizi,  mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz. (İsra 59)
Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Ankebut 50-51)



• Adem’le Havva dünyaya nasıl geldiler? (Uzay gemisi ile olabilir mi?)

Kur’an, insanın yeryüzünün halifesi olarak yaratıldığını beyan etmiştir.
Halife, bir şeyin ardından gelen anlamındadır. İnsan, yeryüzünde oluşan mahlukatın en son, en üst özelliğe sahip üyesidir.
Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. (Araf 11)
Bu ayetten, önce insanların yaratıldığı, şekil aldıkları, ardından Adem’in sahneye çıktığı anlaşılabilir.
İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? (İnsan 1)
Bu ayetten, insanın akıl sahibi olup ortaya eser koyamadığı bu yüzden de anılmaya değer olmadığı uzun bir zaman geçirdiği anlaşılabilir.
Allah sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. (Nuh 17)
Bu ayetten, insanın yeryüzünde yaratıldığını anlarız.
Sonuç olarak insanın yeryüzünde bir süreç içerisinde yaratılmış olabileceği Kur’an’daki birçok ayetten ulaşılabilecek bir sonuçtur. Adem ilk akıllı insanların seçilmiş Nebisidir.
Allâh Âdem'i, Nûh'u, İbrâhim âilesini ve İmrân âilesini seçip âlemlere üstün kıldı. (Al-I İmran 33)
Daha sonraki birçok nebiye verilen mucizelere benzeyen şekilde özellikleri olan  bir bahçeye(cennet arapça bahçe anlamına gelmektedir) yerleştirilmiş ve bir imtihana tabi tutulmuştur.
Sonuç olarak Adem ve eşi dünyada yaratılan insanların neslinden gelen ve nebi olarak seçilen ilk akıllı insanların örnekleridir. Bildiğimiz anlamda bir cennetten inmemişlerdir.

• Allah ile iletişimde neden Kur’an okumak, dua etmek değil de namaz ön plandadır?

Namaz Kur’an okumak ve dua etmeyi içerdiği için Allah ile iletişimin en zirve anını temsil eder.
İslamda toplumu ilgilendirmeyen hiçbir ibadet yoktur. Bütün ibadetler bizim diğer insanlarla olan ilişkimizi daha kaliteli hale getirmek için vardır.
Namaz insanı eğiten bir ibadettir. İnsanlık, tarihinde ve halen geldiği noktada dini ve dünyevi işlerde bedeni hareketler içeren seremonileri hep kullanmıştır.
İnsanın Yaratcısı, insanın ‘’kullanma kılavuzunda’’ olmazsa olmaz bir şekilde namazı tekrarlamış olmasının büyük bir anlamı olmalıdır. Biz şöyle deriz. Mesela bir insan on birim derecesinde asabi ve sabırsız ise namaz kıldığı sürece bu asabiyet 9 birime düşüyorsa bu insanın toplum için bu kadar zararsız olmasını sağlar. Dolayısıyla namaz bu açıdan da kul hakkı olarak anlaşılabilir.



• Ya Hıristiyan veya ateistler haklıysa?

Bu soru neden burada var diye düşününce ancak şunu çıkarabiliyoruz
İslamı terketmeye niyeti olanların bir kısmı bunu bir düşünce temelli bir sebebe dayandırma ihtiyacı duymuyor. Bu tipleri Nasrettin Hoca deşifre etmişti. Göl ya maya tutarsa dediğinde gülmeyip bir an gölün maya tutmasına tamah eden tipler vardır. Bu tipler de, ya ateistler veya hristiyanlar doğruysa ne güzel yan gelip yatmak vardı bunu kaçırmasak tamahkârlığıdır bu.


• Biz putperestleri eleştiriyoruz ama biz de Kabe’nin etrafında dönüyoruz.

İnsanlar dini veya dindışı gerekçelerle bir araya gelmeyi, seremoniler, törenler, ritüeller tertip etmeyi bir ihtiyaç olarak görmüştür ve halen bu geleneği her toplumda görmekteyiz.
İslam, insanların bir araya gelmesi ve etkileşim göstermeleri üzerine kurulmuş bir din özelliği göstermektedir. Tevhid dini geleneğinde de bu hep var olmuştur. Kabe İbrahim as dan beri bu konuda merkez olmuştur.
Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik.
İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. (Hac 26-27)
İslamda Kabe’nin kendisi kutsanmaz bunun delili Kabe eski halinde küp şeklinde değil bir tarafı oval idi. Hicr denilen bu kısım 605 yılında Mekkeliler tarafından Kabe yenilenirken yapılmamış o kısım bir duvarla çevrilmişti. Resulullah daha sonra o kısmı tamamlamak gereği duymadı. Çünkü kutsal olan Kabenin duvarları değildir, o sembolik bir yapıdır.


• Tarikatlar gerekli midir, neden?

Tarikat , Kur’an’da işaret edilmeyen Resulullah’ın ve Ashab’ın hayatında yer tutmayan bir yapıdır.
Tarikatların felsefi temeli olan tasavvufun, Allah-insan ilişkisi ve Resulullah’ın konumu konusunda  Kur’an’a aykırı bir çok tarifi vardır. Normalde Tasavvuf Ehl-i Sünnet anlayışı  içerisinde de yer bulamamıştı. Daha sonra bazı tasavvufi kabuller sessize alınmış, sadece erbabının bileceği şekilde kitaplarda gizlenmiş ilerleyen dönemde Osmanlı’da resmileşerek merkeze oturmuştur.

• Sonsuzluk kavramı akıl almaz bir şey Allah’ın sonsuz olmasını algılayamıyorum.

Sonsuzluğu akıl almıyor ama sonlu evrenin  ancak sonsuzluk üzerine kurulabileceğini düşünmek de zorunlu geliyor.

• Dünyanın her yerinde ezan farklı saatlerde okunuyorsa kıyamet nasıl kopacak?

Böyle bir hadis sahih olsa bile şu anlamda söylenmiştir. Akşam, günün zeval vakti olduğu gibi Kıyamet de dünya hayatının zeval vaktidir.

• Allah’ın ihtiyacı yokken bizi niçin test etmekte?

Allah’ın test etmeden nimet verdiği başka kulları olmadığını bilmiyoruz. Allah’ın şu anda milyonlarca çeşit alemlere rablık yaptığını düşünmek durumundayız ve her birini çeşitli şekillerde nimetlendirdiği veya teste tabi tuttuğunu her birinde farklı bir metod vazettiğini düşünürüz.
Biz de hür iradeli, eşitsiz şartlarda yarattığı bir alem modeliyiz.
Bizim anlayışımıza göre mantıklı bir imtihana tabiyiz.  Nimet külfet dengesi insanın ilk aklına gelen düzlemdir.
Bu dünyada sakat doğan, açlıktan ölen veya işkence altında ömrünü geçiren insanlar ile diğerlerinin durumu nasıl karşılaştırılabilir?
İnsan ömrü bu dünyada başlayıp ebedi olduğuna inandığımız ahiret yurdunda devam edecektir. Bir milyon yıl sonra cennette oturup bu dünyadaki günlerini konuşan iki insan düşünelim. Birisi rahat bir hayat yaşamış diğeri acılarla dolu bir hayat yaşamış olsa, milyonlarca yıl içerisinde 80 yılın bir anlamı olur mu? Bir de o cennete kavuşmasında o çektiği acıların faydası olmuşsa.

• Cennette birini istiyorum o da başka birini ne olacak?

Birini istemek zaaftır, cennette böyle bir duygu olmayacak.

• Allah’ın varlığını bir ateiste nasıl ispatlayabiliriz? Onlar big bang deyip geçiyorlar?

Allah’ın varlığı ispat konusu değil iman konusudur. Allah, müminleri gayba iman ettikleri için övmektedir. Allah kendisini, bulmak isteyenler için çok hissedilir, inanmak istemeyenler için gizli kılmıştır. İnsanoğlu gözüyle gördüğüne bile bir gerekçe bulup inanmayan bir varlık olarak yaratılmıştır. Mucize gördüğünde bile inanmayan insan, bunun bir göz boyaması olduğunu iddia ederek inancını değişmeyen bir varlıktır. 
Bilim çağında değişen, insanın eskiden göz boyaması diye bir gerekçesi varken şimdi buna birkaç argüman daha eklenmesidir.
Kur’an tabiki muciz bir kitaptır. Döneminin anlayışına göre bir evrenden bahsetmemesi bunun en büyük delilidir. Öyle ayetler vardır ki hem o dönemin anlayışına hem sonraki dönemin anlayışına hitap edecek şekilde gelmiştir.
Örnek olarak Rahman Suresi 33’te o günün insanına göklere çıkamayacaklarını ancak ‘’sultan’’ ın gücüyle çıkabileceklerini söylemiştir. Bu ayetteki ‘’sultan’’ o günün insanında Allah’ı çağrıştırırken bugünün insanı için, bu iş için gerekli gücü ifade eder. Bu şekilde birçok yerde kullanılan  ‘’tevriye sanatı’’ Kur’an’ın muciz yönlerindendir.

Ey cinler ve insanlar topluluğu, göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeğe gücünüz yeterse geçin gidin. Ancak kudretle ( sultan) geçebilirsiniz. (Rahman 33)

Fakat bu tür olağanüstü işaretler insan için ispat değil bir hatırlatma bir işarettir. Çünkü söz konusu olan muhatap, gördüğünden çok inandığını doğru kabul eden insandır.

Allah imtihan dünyası var etmeyi dilemiştir ve imtihan dünyasının gerektirdiği şekilde kendisini gizlemiştir. Bu gizleme beş bin sene önceki insan için de bugünün bilim çağındaki insan için de eşit vaziyettedir. Bilim hiçbir zaman Allah’ı %100 ispat etme kudretine ulaşamayacak ve hiçbir zaman Allah %100 yoktur deme gücüne de ulaşamayacaktır. Ateistler, şu anda evrenin nasıl var olduğunu tam bilemiyoruz ama bu bir gün bilmeyeceğimiz anlamına gelmez diyerek Allah’ın varlığına inanmak zorunda değiliz derler. Yani Allah’ın yokluğunun, bilim tarafından ispatlanmış olmadığını kabul ederler.

Bizim için Allah’ın varlığı her baktığımız yerde güneş kadar aşikardır. Her olayda onun ışığını görürüz. Dünyada işlerin yürüyüşünde maddenin üstünde bir etken olduğunu her insan ömrü boyunca deneyimler. Etme bulma dünyası, şanslı kişi, yürü ya kulum demiş benzeri sözler her dilde her toplumda yer bulan tecrübe eseri sözlerdir. Bir filimde bir replik vardı. Biri diyor ki, Allah kesin var diğeri, neden? diyor. -Çünkü hep onun dediği oluyor diye cevap veriyor.
Kur’an’da Allah işin hep bu tarafına dikkat çekmiştir.

O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Fetih 4)

İnsan bazen kalbine inen güven duygusunu hisseder, bazen bazılarının işi hep yürür, bazılarının ki hep tökezler. Bunlar maddi alemle izah edilecek şeyler değildir.

Deizm açısından bakanlar için çok daha büyük açmazlar vardır.
Kainatın yaratıcısı her şeyin sahibi mükemmel bir varlık olmalıdır. Adalet ve merhamet mükemmelliğin olmazsa olmaz şartıdır. Söz konusu insanın algısı ise, buna itiraz edilemez. Çünkü Allah bizi yaratmıştır ve biz bu duygu içerisindeyiz. Biz adalet ve merhamet sahibi olmayan bir yaratıcıyı eksik görürüz. Bu Yaratıcı tarafından da bilinen br durum olduğuna göre (insanın böyle düşündüğü) Allah neden kendini eksik gören bir bilinç yaratsın? Bu hiçbir aklın kabul edeceği bir şey değildir.
Dünya, afetlerle malul ise bunun bir sebebi olmalıdır, insan farklı kabiliyetlerde yaratılmış ise bu insanlar bir yerde eşitlenmeli ve hesap görülmelidir. Aksini her şeyin sahibi Allah’a isnat etmek Allah’ı inkar etmekten farksızdır.  Allah’ı yok sayanın aklıyla derdi vardır, deistin nefsiyle derdi vardır.

İnsanların her zaman bir tanrı inancı edinme gayreti gösteriyor ki insan bu şekilde yaratılmıştır. Yaratanın insanın bu vasfını bildiği halde ona doğru yolu göstermemesi de adalet ve merhamet sahibi olan Allah için düşünülemez. Allah tuzak kurmaz, imtihan eder.  İmtihanda önce öğretim vardır.
İnsanlık tarihine baktığımızda bir din geleneğinin olduğunu görüyoruz. Bu gelenek, Allah’ın birliğini esas alan  ve peygamberler aracılığıyla emir ve yasaklar içeren öğretiyi insanlara ulaştıran risalet silsilesini gösteriyor. Bu risalet, art arda gelen sonrakilerin öncekileri tasdik ettiği ve yine bu sistemin devam edeceğini bildiren öğretiyi tekrarlamıştır. Bu silsile Kur’an ile son bulmuştur. Kur’an kendisinin son kitap olduğunu söylemiştir ve gerçekten de bir daha aynı özellikleri taşıyan bir kitap gelmemiştir. Yahudiler çok uyanık insanlar olduğununa dünya şahittir, Yahudiler bu risalet işini kendileri uyduruyor olsaydı son yüzyıla kadar çektikleri eziyeti çekmezler yine bir peygamber üretir onunla yeniden kendilerini kurtarırlardı. Netice de baktılar risalet onlara gelmiyor seküler bir din icat ettiler (masonluk).

Bütün  bu olaylar insanların gözü önünde gerçekleşmiştir ve bunlar insanlığın ortak hafızasıdır. Akıl, bu kadar büyük prodüksiyonun bir yalan üzerine kurulamayacağını anlar. 


Hiç yorum yok:

İstemezükçülere Kalsak Halimiz Ne Olurdu?

  Muhaliflerin devamlı dile getirdikleri yatırımlar gereksiz, yatırımlar yap işlet sistemiyle yapıldı çok pahalıya mal oldu, o köprüye ne ge...